Hangisi daha kötü acaba: Bir Ortadoğu ülkesi olarak "tarihin çöplüğüne gitmek" mi, yoksa Avrupa Konseyi üyeliğinden atılmak mı?
Rahmetli Başbakan Necmettin Erbakan'ın Haziran 1997'de koltuğu Mesut Yılmaz'a devretmesinden yaklaşık 20 gün sonra, TBMM'nin çay-kahve servisinde çalışan bir elemanın memur kadrosuna alınarak hatırı sayılır bir göreve atandığı ortaya çıkınca Türk siyasetinin o renkli kişiliği, "Biz devletin garson olacağını söylüyorduk, bunlar garsonu devlet yapmışlar" demişti.
Evet, biz insanın havyar yediğini biliyorduk ancak meğerse Hazar Denizi'ndeki balığın karnından çıkan havyar, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin farklı ülkelerden üyelerini yiyormuş.
16 Ocak'ta Almanya'nın Bavyera Eyalet Mahkemesi'nde 4 eski milletvekiline karşı başlatılan süreç, "Havyarın siyasetçileri yemesi"nin en net örneğini ortaya koyuyor.
Hem de Alman yargı tarihinde ilk kez karşılaşılan bir suçlamayla: "Milletvekili sıfatı taşıyan kişinin (rüşvetle) alınması."
Savcılık iddianamesinde, AKPM'de Almanya'yı temsil eden 4 milletvekilinin, Azerbaycan'da gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde birkaç milyon euronun yanı sıra, havyar, altın ve pahalı taşlar hediye alarak sonuçlarla ilgili objektif görüş yerine sahte sonuçları onaylayan görüşler ortaya koydukları ifade edildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Alman basını bu ithamları "Azerbaycan işi" olarak sayfalarına taşırken, Hristiyan Sosyal Birliği'nden (CSU) Eduard Lintner'in 2018 yılında gerçekleşen cumhurbaşkanı seçimleri sırasında Azerbaycan iktidarından 3 milyon euro para, havyar, kıymetli taşlar aldığını ve AKPM'deki bir kısmı meslektaşına dağıtarak Azerbaycan iktidarının istek ve çıkarlarına uygun çalışmalar yapmalarını sağladığı belirtiliyor.
Lintner aynı zamanda, Alman Parlamentosu Bundestag'ın karar taslaklarını hızla Bakü'ye göndermekte suçlanıyor.
Tanıklar başta Lintner olmak üzere Axel Fischer ve diğer 2 milletvekilinin, Azerbaycan iktidarıyla ilişkiler çerçevesinde para, havyar ve pahalı taşlar alarak Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde üyeleri etkileme yolunda çalışmalar yürüttüklerini ifade ettiler.
Alman milletvekillerinin Bakü'den büyük miktarda rüşvet almalarıyla ilgili yargı süreci Bavyera Mahkemesi'nde devam ederken medyanın kararlı şekilde bu olayın üzerine gitmesi dikkat çekiyor.
Aslında Azerbaycan iktidarının Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyelerini kendi safına çekmek için yürüttüğü çalışmalar 2018 yılında değil, 2001 yılında başlamıştı.
Konsey Parlamenter Meclisi'nin Azerbaycan raportörü İsviçreli milletvekili Andreas Gross bununla ilgili iddiaları zaman zaman gündeme taşırken "Azerbaycan'ın yeni üye olması" gerekçe gösterilerek zaman içinde iddiaların ortadan kalkacağına inanılmıştı.
15 Ekim 2003'te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarını meşru ilan etmek için Avrupa Konseyi biraz gönülsüz davranınca seçimde gözlemcilik yapan Türkiye Delegasyonu üyelerinden biri Bakü'de muhalefetin adayının evine giderek "Türkiye'den bu faşistleri (MHP'lileri kastetmişti) neden seni desteklemeleri için buraya getirmişsin?" demekle kalmamış, kendisine saldırmıştı.
Oy sayımı devam ederken sokaktaki protesto gösterilerinde bir kişi hayatını kaybetmiş, AGİT ve Avrupa Konseyi'nden önce ABD'nin Bakü Büyükelçisi "seçimin uluslararası standartlarda yapıldığını" belirterek cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı oğul Aliyev'i kutlamıştı.
O günden başlayarak AKPM'deki Türkiye Delegasyonu ile Azerbaycan Delegasyonu arasında kurulan sıkı ilişki, sürekli yeni-yeni "rüşvet, hediye" iddialarının üretilmesine neden olmuştu.
Ocak 2006'da Azerbaycan Raportörlüğü görev süresi dolarken BBC'ye açıklama yapan Andreas Gross, şöyle demişti:
Dünyayı para yönetiyor. Türkiye, Rusya ve Gürcistan Delegasyonlarının Azerbaycan'dan büyük miktarda para aldıklarını biliyoruz.
Gross'un gitmesiyle rahat nefes alan Azerbaycan, ülkeye petrol paralarının selden daha hızlı akmaya başlamasıyla maddi gücünü pekiştirerek Avrupa Konseyi'nin, kendi kurallarına uyma sürecini şekillendirmeye başlamıştı.
AKPM'deki bir dizi ülkenin temsilcisini kendi saflarına çekmek için Azerbaycan iktidarı bir örgüt kurarak başına eski sinema müdürü Elhan Süleymanov'u getirmişti.
Bakü'ye davet edilen çeşitli ülke milletvekillerine verilen paraların ve hediyelerin yansıması arş-ü-alaya çıkarken hediye ve parayı kabul etmeyen kimi Avrupalı milletvekilleri "Otel odamıza kadın gönderme girişimleri bile oldu" diye açıklamalar yapmışlardı.
Döşenmiş kusursuz altyapı tökezlemeden çalışırken siyasi tutuklular konusunu AKPM gündemine taşıyan Bundestag üyesi Strasser, kaleme alacağı rapor için yeni bilgiler toplamak amacıyla Azerbaycan'a gitmek isterken kendisinin vize talebi geri çevrilmiş, AKPM gündemine getirdiği "Azerbaycan'daki siyasi tutuklular" raporu genel kurulda reddedilmişti.
Kurulan ilişkiler ağı bu kez de kusursuz çalışınca oylamadan hemen sonra kürsüye çıkan Azerbaycan Delegasyonu Başkanı Samed Seyidov, "Buradan Sayın İlham Aliyev'i kutluyorum" diye AKPM Genel Kurulu'na meydan okumuştu.
Azerbaycan'ın AKPM üyelerine verdiği para ve hediye iddiaları 2022 yılı sonlarına kadar gündemde kalırken Bakü ile Strasbourg'un ilişkileri her geçen gün daha da gerilmişti.
Zaten siyasi tutuklular konusunda karnesi aşırı kötü durumda olan Azerbaycan, 2023 yılının ikinci yarısından itibaren gazetecileri, akademisyenleri, yorumcuları, aktivistleri cezaevine atınca AKPM, Ocak 2024'te Azerbaycan Delegasyonu'nun çalışmalarını 1 seneliğine durdurma kararı aldı.
Devlet başkanı Aliyev, karara yeniden bakılmadığı sürece Avrupa Konseyi'nin hiçbir talebini yerine getirmeyeceklerine vurgu yaparak kendi vatandaşlarını cezaevine tıkama sürecini daha da hızlandırırken Strasbourg da kararından geri adım atmadı.
Azerbaycan Delegasyonu'na uygulanmış 1 senelik yaptırımın kalkıp-kalkmamasına ilişkin hiçbir açıklama yapılmazken muhtemelen bu alanda herhangi bir ilerleme kaydedilmedi.
Çünkü yaptırım kararının kaldırılması durumunda Azerbaycan Delegasyonu'nun bu hafta içinde AKPM çalışmalarına katılması gerekecekti.
Strasbourg'taki kaynaklara son birkaç günde hep sordum, olumlu bir yanıtın olduğuna ilişkin bilgi veremediler...
Almanya'yı Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde temsil etmiş milletvekillerinin Azerbaycan'dan rüşvet almaları iddiasıyla 16 Ocak'ta Almanya'nın Bavyera Eyalet Mahkemesi'nde başlamış yargı süreci, bir kısım olayı yeniden hatırlatmamıza neden olurken, Alman politikacıların Mahkemece cezalandırılması durumunda Avrupa'nın bundan çok iyi bir ders alacağına inanıyoruz.
Azerbaycan Delegasyonu üyelerinin AKPM çalışmalarından 1 seneliğine men edilmesinden sonraki gelişmeler Bakü'nün bundan ders almadığına işaret ediyor.
Tam tersine, iktidar baskı ve yaptırımların önünde kendi vatandaşları olan gazetecileri, akademisyenleri, muhalif aktivistleri, yorumcuları tutuklamayı sürdürerek siyasi tutuklular listesini kabartıyor.
Yani, ilişkileri yoluna koyma niyetinin olmadığını kararlıca sergiliyor.
Bu şekilde devam etmesi durumunda Avrupa Konseyi ile üye ülke Azerbaycan arasındaki ilişkiler nasıl bir seyir izleyecek?
Ukrayna'yı işgal etmiş Rusya Federasyonu'nun Avrupa Konseyi üyeliği hepten iptal edilip bu ülke Konsey'den atılırken Azerbaycan'ı da aynı akıbet bekleyebilir mi?
Bunu şu anda hiç kimse bilemediği gibi ilişkilerin nasıl yoluna konulabileceği de meçhul.
Uluslararası örgütlerle üye ülkeler arasında pek sık rastlanmayan bir örnekle karşı karşıya olduğumuz söylenebilir mi?
Yani Avrupa Konseyi'ne üye olduktan bir süre sonra Konsey'e kendi koşullarını kabul ettirmeye çalışan ve lobicilik çalışmalarına büyük para harcayan Azerbaycan şimdi uygulanan yaptırımla karşı karşıya kalınca Konsey'i bizzat kendisi terk etmeyi düşünür mü?
Bunları da şimdilik kestirmek imkansız olduğu için süreçleri yakından izleyerek beklemek gerekir.
Ancak ilginç olan durum şu: Esad ailesinin 53 yıllık iktidarı 8 Aralık'ta sona erince Azerbaycan devlet başkanı Aliyev, "Suriye'de Esad diktası tarihin çöplüğüne gitti" şeklinde sözler sarf etti.
Evet, Esad ailesi diktasının tarihin çöplüğüne gitmesi demokrasiye saygı duyan her bir insanı sevindirdi.
Ancak burada işe farklı bir yandan bakılması gerekmez mi acaba: Esad ailesi zaten Ortadoğu ülkesiydi, ne demokrasi derdi vardı ne de insan haklarına saygısı.
Azerbaycan ise Ocak 2001'de üye olduğu Avrupa Konseyi'nin tüm çalışmalarına faal biçimde katılmış bir ülke olmuş, ancak özellikle siyasi tutuklular ve medya özgürlüğü konularında yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı Ocak 2024'te AKPM'deki çalışmalardan 1 seneliğine men edildi.
Onun için demokrasiye inanan, demokrasi mücadelesi veren insanların Azerbaycan devlet başkanının "Suriye'de Esad diktası tarihin çöplüğüne gitti" sözüyle ilgili akıllarına gelen ilk soru şu oldu:
Bir Ortadoğu ülkesi olan Esat diktasının "tarihin çöplüğüne gitmesi" mi daha acıklı bir durum, yoksa Avrupa Konseyi üyesi bir ülkenin yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı maruz kaldığı yaptırımlar mı?
Bakü'nün kendi inadından geri adım atmayıp siyasi tutukluları salıvermemesi ve medya özgürlüğünün koşullarını yerine getirmemesi durumunda Avrupa Konseyi Azerbaycan'ı kendi saflarından atarsa, o zaman hangisi daha iç acıtıcı olacak: Esad diktasının tarihin çöplüğüne gitmesi mi yoksa Avrupa Konseyi üyesi bir ülkenin kendi yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı Konsey'den atılması mı?
Sizce?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish