Voltaire'nin gözüyle Türkler ve Müslümanlar

Mehmed Mazlum Çelik Independent Türkçe için yazdı

François Marie Arouet ya da Voltaire adıyla tanınan Fransız yazar ve filozof  (1694-1778)

Köşemizi takip eden dikkatli okurlarımızın bildiği üzere, dosyalarımızda İslam dünyasındaki Türk âlim ve aydınlarının İslam medeniyetine katkılarını incelediğimiz gibi benzer şekilde, Arap, Fars, Çerkes ve Kürt birçok İslam âliminin Selçuklu ve Osmanlı'ya katkılarını gün yüzüne çıkarmaya gayret ediyoruz.

Bazen bu dosyalar İbn Fadlan ve İbn Batuta gibi Arap seyyahların sıra dışı yolculuklarına uzanırken, bazen Endülüs'ten Anadolu'ya uzanan bir başka hikâyeye giriveriyoruz.

Her isim ve eser bir mütemmim cüz gibi birbirini tamamlamakta örneğin Hint okyanusundaki Açe Sultanlığı'nın bu ortak paydada Songay ve Timbuktu kültürleri ile İstanbul'da nasıl buluştuğuna şahitlik ediyoruz.

Bazen Brezilya'da yolunu şaşırmış bir Osmanlı gemisinin bu medeniyetin kayıp bir halkasına rastlamasına hayret ediyoruz.

Eskilerin bir sözü vardır;

Karga kekliğin yürüyüşünü taklit etmek için bacaklarını kesmiş; ama ne keklik olmuş ne de karga kalabilmiş.


Biliyorum ki "İslam medeniyeti" tanımlaması birçok kişiyi rahatsız ediyor.

Bu kimlik kabul etsek de etmesek de bizim kimliğimizin en mücessem parçasıdır.

Batı, bu kimlikten ari olmak için yapacağımız her türlü fedakârlığa rağmen bizi kendisinin bir parçası olarak görmeyecektir.

Bizler, Batı'nın "ötekisiyiz" ama belki de en acınası davranış kendimizin "yabancısı" olmaktır.

Dosyalarımızın en temel önermesi ise içinde yaşadığımız medeniyeti ve "biz"in kim olduğunu sevsek ya da sevmesek de bilmektir. 

Kişinin kendisini bilmek adına yapacağı en doğru işlerden birisi de dışarıdan nasıl görüldüğüne bakmaktır.

Osmanlı, Türkler, Araplar ya da daha genel bir ifadeyle Müslümanlara Batılı aydınların bakışını anlamak son derece önemli.

Bunu ortaya koyarken şu ana kadar Tolstoy, Dostoyevski, Cervantes, Comte, Marx, Beethoven ve Lotti gibi sanatçı/aydınların görüşlerini içeren dosyalar hazırladık.

Batılı düşünürlerin bugün en soyluları olarak gösterilenlerin bir kısmı büyük bir öfke ve kin ile bizleri değerlendirirken, Dostoyevski gibi, bazıları da adalet ve vicdan temelli bir bakış açısına sahip olduğunu müşahede ettik, Tolstoy ve Marx gibi.

Bazı Batılı aydınların ise Türkleri ve Müslümanları ya fazla abarttıklarını ya da oryantalist görüşlerin saplantılarından çıkamadığını da yine önceki dosyalarımızın temel konularından idi, tıpkı Lotti ve Comte'de olduğu gibi.

Bu dosyamızda ise Voltaire'nin başta Türkler olmak üzere Batı'nın ötekisi hakkındaki bazı ilginç görüşleri okurlarımızın dikkatini sunacağız.
 

Voltaire 2
Voltaire 

 

Batı'nın vicdanı Voltaire

Asıl adı Françoı's-Marie Arouet, 18'inci üzyıl Batı düşüncesine damga vurmuş Fransız aydınlarının başında geliyordu.

Siyasileri eleştirdiği eserleri sebebiyle defalarca meşhur Bastille hapishanesinde yattıktan sonra nihayet 1726 senesinde İngiltere'ye sürüldü.

Sürgünden döndükten sonra da polis takibi ve soruşturmalarının hedefi oldu ve sık sık Fransa dışına kaçmak zorunda kaldı.

Onun görüşleri Fransız Devrimi'ne giden süreçte birçok aydın ve gençler üzerinde etkili oldu.

Osmanlı entelektüel dünyasında da başta Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ali Suavi gibi isimler de Voltaire'nin özgürlükçü görüşlerinden ziyadesiyle etkilendiler. 

Konumuz bu büyük Batılı âlimin sergüzeşti olmaması hasebiyle bizler hakkındaki görüşlerine köşemiz el verdiğince değinmeye çalışacağız.

Voltaire'nin görüşlerini İGÜS Yayınevi son derece derli toplu bir eser halinde "Türkler, Müslümanlar ve Ötekiler" ismiyle yayımladı ve bizde ziyadesiyle bu esere bağlı kaldık. 
 

 

Voltaire göre Türkler nereden geldi?

Voltaire, Türklerin Batı'ya yürüyüşünü pek müspet görmemektedir.

Asya'nın steplerinden çıkagelen bu halkın İslamlaşması Batı'nın başını hayli derde sokmuştur.

Türklerin yaşam şeklinin başlarda medeni toplumlardan uzak olduğunu düşünen Fransız aydını bazı Batılı tarihçilerin Türk hayranlığına şiddetle karşı çıkar ve Türklerin hızlı üremesi gibi konularda ırkçılığa varan ifadeler kullanır:

Türklerin nereden geldiğini araştırıp dururuz. Kafkasya'nın ardında, Volga'dan Çin'e ve Buz Denizi 'ne kadar uzayan sonsuz ülkelere İskitya denirdi. Üzerlerinde hemen hemen hiçbir şehir bulunmayan bu yerler, belirsiz zamanlardan beri küme küme insanlarla doluydu. Göçebe halinde başıboş yaşama zevkini tabiattan almışa benzeyen o kavimler, şehirlere krallar tarafından yapılmış esir kampları gözü ile bakarlardı. 

Devamlı akınları, basit geçinmeleri; arabada, çadır altında, toprak üstünde, pek az rahat yüzü görmeleri dolayısıyla bunlardan yorgunluğa alışık gürbüz nesiller yetişmiştir. Çok fazla üreyen bu insan yığınları, dünyanın her tarafına alabildiğine yayılmış, kah Hindistan'a ve Çin'e, kah İran ve Ermenistan'a doğru akmışlardır. Bugün o steplerde yaşayan ilkel insanlar, sadece atalarının vaktiyle dünyaya hakim olduklarını bilirler. Tatarlar da aynı köktendirler. Büyük İskender'den çok önce, Asya'yı defalarca soyguna uğratan Avrupa'mızda adım adım tozu dumana katan onlardır. Moğollar adı altında Asya'yı, Hunlar ve Türkmenler adı ile de Arabistan, Suriye ve Avnıpa'nın büyük bir kesimini sindirip, ta Roma'ya kadar gelen yine onlardır. Kimi tarihçilerin İskitleri tanımadan onlar hakkında övgüler dökmelerine sinsilik veya tarafçılıktan başka ne anlam verilebilir? 



Harun Reşid soyundan Mu'tasım, muhafız alayı olarak yanma birkaç yüz Türk çağırmakla, kendisinden sonraki halifeleri çöküntüleri altında ezecek olan binanın ilk taşını koymuştu. Mu'tasım'ın hizmetinde çalışan bir avuç Türk eri, Viyana kapılarına kadar dayanan Osmanlı İmparatorluğunun temelini atmıştır.


Batının büyük düşünür Voltaire bu ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Türkler hakkında içindeki öfkeyi atamayan aydınlar arasındadır. 
 

İstanbul'un fethi
İstanbul'un fethi

 

Voltaire göre İstanbul, yanlış bir anlaşılma sonucu Türklerin eline geçti

Voltaire'nin Türkler hakkındaki görüşlerinin sığlığını ortaya koyan en somut örnek İstanbul'un düşüşü ile alakalı kullandığı saçmalık düzeyindeki ifadelerdi.

Buyurun tek bir kelimesine dokunmadan bakalım:

Türk dergilerinin bu kuşatma hakkında verdikleri bilgiler çok doğru görünüyor. Kral soyundan olduğu sanılan ve çocukluğunu İstanbul' da geçiren Dukas bile sultanın, Peloponezya'yı Konstantin'e ve birkaç ufak sancağı onun kardeşlerine vermek teklifinde bulunduğunu itiraf eder. Fatih, İstanbul'u kendi malı gibi görüyor, onu yağmaya uğratmadan alıp korumak istiyordu. Bizans elçileri bu teklifleri götürmeye giderlerken, Padişah onlara bir şeyler söylemek üzere arkalarından adamlar koşturdu. Durumu hisarların ardından gözetleyen Yunanlılar, kendi adamlarının peşi sıra bir küme Türkün koştuğunu görünce, sonrasını düşünmeden ateş açtılar. Derken, o Türklerin yanına daha büyük bir küme ulaştı. Elçiler gizli bir kuvvetli siper kapısından girerken, Türkler de beraber girdiler ve aşağı kentten ayrı olan yüksek şehre hâkim oldular. Bizans İmparatoru kargaşalıkta öldürüldü.


Voltaire, İstanbul'un bir kargaşa ve yanlış anlaşılma neticesinde düştüğü hatta bu anda Bizans imparatorunun öldüğünü iddia etmesi son derece şaşırtıcı.

Anlıyoruz ki elindeki kaynakların çoğu sığ ve Batılı müelliflerin eseri olarak karşımıza çıkıyor.
 

Osmanlı'da İstanbul
Osmanlı'da İstanbul

 

Voltaire, Helenizm'i putlaştıran Aydınlanmacı düşünürler gibi saplantı düzeyinde Yunancılıktan kaçamaması bir diğer kusuru olarak öne çıkıyor.

Osmanlı döneminde Rumlara tanınan geniş ticari serbestiyet ve imkâna rağmen Yunan sanatının çöküşünü Türklere bağlar.

Oysa Osmanlı, Yunanlıları ticaret, sanat ve din konusunda tamamen serbest bırakmıştı:

Fatih'in ölümüyle İtalya nefes almışsa da Türklerin elinde bütün İtalya'dan daha büyük ve daha güzel bir ülke kalmıştı. Miltiyadislerin, Leonuidasların, Sofoklislerin, Platonların vatanı kısa bir zamanda yabanlaştı, Yunan dili bozuldu. Güzel sanatlardan eser kalmadı.


Napolyon ve Voltaire'nin Mısır görüşleri

Bilindiği üzere Napolyon, Mısır'ı işgal ettiğinde Mısır halkını Memluklerden kurtarmaya geldiği iddiasındaydı.

Voltaire göre, Mısır halkı tıpkı Yunanlılar gibi Türklerin elinde köleleşmiş ve yok olmuştu.

Oysa aynı Voltaire, Haçlıların Mısır ve civarında Türklerden önce işlediği cinayet ve zorbalığa hiç değinmek dahi istemez.

Ona göre Türkler geldi ve Mısır'ı yok etti:

Üç yüzyıldan fazla bir süre Mısır bu şekilde idare edildi. Tomanbay, kölemen kralların sonuncusu oldu. Onun da şöhreti bu sonunculuktan ve Yavuz Sultan Selim'in eline düşmek felaketinden ibarettir.


Mısır halkı en utanç verici bir şekilde aşağılandı. Sezostris devrinde kahramanlığı ile övünen o millet, Kleopatra zamanında olduğundan daha ürkek olmuştur. Bilim ve tekniğin kâşifidirler deniyor. Şimdi hiçbir bilimle ilgileri yoktur. Ağırbaşlı ve ciddi oldukları söylenir. Oysa esir ve düşük oldukları halde, kaygısızca danslar ve şarkılarla zaman geçirdiklerini görüyoruz. Bazı tarihçiler Mısırlıları göklere çıkarmışlardır. Bence bundan aşağılık bir ulus olamaz. Yaradılış ve idarelerinde, kendilerini her zaman bayağı köleliğe indiren esası bir kusur olmalı. Belirsiz zamanlarda dünyayı zapt ettiklerini kabul etsek bile, tarih boyunca kendilerini hükümleri altına almak zahmetine katlanan her devletin boyunduruğunu kolayca benimsemişlerdir.


Voltaire göre Osmanlı padişahlarının birkaçı istisna tutulsa da tamamı halkın boyunduruğunda olması övünülesi bir durumdu ve buna karşı gelen padişahlar ya tahtını kaybetmişti yahut da ölmüştü:

Osmanlı padişahları içinde, devlet mekanizmasını ve yasalarını kendi dileğince işleten yalnız Fatih, Yavuz ve Kanuni olmuştur. Diğerlerinin hemen hemen hepsi, millet iradesine boyun eğdiler.


Uzun lafın kısası Voltaire, Türkleri Batı için bir lanet olarak görüyordu.

Son derece yüzeysel bilgilere sahip olmasına karşı kesin ifadeler ve tanımlamalara girişiyor olması bu büyük aydın için son derece talihsiz bir durumdu.

Voltaire, Batı için son derece ileri görüşlü fikirlere sahip olsa da yazdıklarından rahatlıkla Türk antipatisinin olduğunu görüyoruz.

Elbette bu durum tüm Fransız aydınları için geçerli değildi.

A. Comte kurtuluşu Türklerde görürken Dumas'a göre Türkler bir ahlak abidesiydi.

Voltaire gibi ileri görüşlü bir düşünürün Türkler konusunda bu denli sığ ve önyargılara dayanan görüşlere sahip olmasının nedenlerini ise anlamak durduğumuz yer ve zamandan son derece güç görünmektedir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU