fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bırakın "Bu ülkeyi böldürmeyiz" edebiyatını, bırakın bunun arkasına saklanmayı.
Yok öyle bir durum; ülke zaten bölünmüyor, yok öyle bir tehlike.
Neden mi?
Çünkü:
- Türkiye güçlü bir NATO ülkesi.
- Kürtler geri zekalı değil.
- Herkesin bildiği birçok acıya rağmen, Türkiye'de toplumsal bir kopuşa neden olabilecek, mesela vahşet simgesi Saddam'ın yaptığı Enfal soykırımı gibi bir durum yaşanmadı ya da Suriye'de olduğu gibi Kürtlere vatandaşlık verilmeme gibi dışlayıcı durumlar olmadı.
Ayrıca, Kürtlerin yaşadığı diğer hiçbir ülkenin metropollerinde, Türkiye'de olduğu gibi bu kadar yoğun ve ekonomik, sosyal hayata entegre olan Kürt nüfusu yok.
Bu ve benzeri birçok husus tartışmaya açık olsa da, daha da sayılabilir ve ayrıntılı başka bir makalenin konusu olabilir.
Yok efendim, "Ülkeyi böldürmeyiz", "Kürtler "eteklerindekileri dökmüyor', asıl niyetleri" farklı vb. söylemler, başka bir siyaset geliştirme kapasitesine, ne teoride ne de pratikte sahip olmayanlar tarafından, başka bir şey bilmedikleri için kullanılıyor.
Kürtler değil, asıl bu tür söylemleri diline dolayanlar "eteklerindekini dökmüyor" ve Kürtlerle ilgili gerçek niyetlerini ortaya koymuyorlar.
Söyletmeyin beni şimdi…
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Ha gayret, biraz daha, bütün Kürtleri MHP'li yapacaksınız!"
Neden bazı, hatta demokrat görünen siyasetçiler, statükocu anlayıştan kurtulamıyor; daha doğrusu o anlayışı bırakmak istemiyorlar?
Böyle gelmiş, böyle gitsin istiyorlar.
Yukarıda belirttiğim gibi, bu enstrüman ellerinden alındığında siyaseten bir hiç olacaklarının farkındalar.
Başka sarılacakları bir dalları yok.
Yoksa bölünme riskini yaratan nesnel şartlar oluşsa, zaten bazılarının kuru sıkı atıp tutmaları buna engel olamaz.
Bazıları, her ne kadar farkında olmadan oluşturmaya hizmet etseniz de, yok böyle bir durum.
Tekrar ediyorum, böyle bir durumun uzun vadede oluşmasına sebep olabilecek etkenler, Kürtlerden kaynaklı değil; bu türden statükocu düşüncelerden kurtulamayan siyasetçilerden kaynaklı olabilir.
Asıl ötekileştiren bu görüşte olanlar.
Asıl ülkenin önünde "bölünme tehlikesi" yaratan sizlersiniz.
Bakın, Sovyetler Birliği'nde 17 Mart 1991'de referandum yapıldı.
Halka, "Eşit ve egemen cumhuriyetlerin yenilenmiş federasyonu olarak Sovyetler Birliği'nin korunmasını uygun görüyor musunuz?" sorusu yöneltilmişti.
Sonuç yüzde 78 "evet", "bölünmeyelim" çıktı ama 25 Aralık 1991'de SSCB dağıldı.
Bir başka örnek, 25 Eylül 2017'de Irak Kürdistan Bölgesi'nde (IKB) bir bağımsızlık referandumu yapıldı, yüzde 93 "evet" çıktı fakat sonuçta, bırakın bağımsızlığı, var olan hakların ve toprakların büyük bir kısmı kaybedildi.
Örneğin, Ukrayna bölündü, bölünüyor.
Ama halk istediği için değil; süreç kötü yönetildiği için.
Karşılaştırma yapılabilecek benzer birçok örnek verilebilir.
Bu örnekleri, bölünme konusundaki en önemli faktörün oturduğun yerden atıp tutmak değil, hatta halkın ne düşündüğü de değil, nesnel iç ve dış faktörler olduğunu göstermek için verdim.
Gelelim daha gerçekçi senaryolara.
Açıkça söyleyeyim, Kürtlerde bir taraftan iyimser bir hava hakimken, diğer taraftan bu süreç sonunda "Alavere dalavere, Kürt Memet nöbete" şeklinde bir sonuç çıkacağına ve aslında Kürt sorunu bağlamında ciddi hiçbir adım atılmayacağını dair karamsarlık da var.
Böyle olursa AK Parti'nin, çıkan sonucu, ki umarız silah bırakma ve barışla sonuçlanır, iç siyaset malzemesi olarak kullanma ve oya çevirme şansı olmaz.
Türkiye'de genelde herkesin beklentisi, tabii ki bir an önce barış ortamının oluşmasıyken, özelde Kürtlerin artı bir beklentisi de sorunun özüne dair birtakım adımlar.
Bazı somut adımlar atılmadan süreç oldu bittiye getirilmek istenirse, barış sağlansa da, iktidar önümüzdeki seçimleri kaybeder.
Ama yok, sorunun çözümü kapsamında somut adımlar atılırsa, bunların ne olduğu açıkça tartışılıp, hassasiyetler dikkate alınarak şekillendirilirse; örneğin ana dilde eğitim meselesi, örneğin kayyum sorunu ya da komşu ülkelerde yaşayan Kürtlerin hak ve hukukuna yönelik yaklaşımlar (ki nasıl ki Türkler oralarda yaşayan Türkmenlerin hakları konusunda hassassa, aynı şekilde Kürtler de komşu ülkelerde yaşayan soydaşlarının akrabalarının durumlarının ne olacağını, onların haklarını kendi hakları gibi görüp yakından takip ediyorlar) vb., o zaman başka.
Bu bağlamda henüz hiçbir şey netleşmemişken, muhalefet "biz olsak böyle yaparız" diyebilirse, bazı ön yargı ve çekincelerden, partiler içindeki, var olduğunu tahmin ettiğim, statükocu, on yıllardır iktidar olamamış zihniyetten kurtularak, yeni, her zaman olduğu gibi gelişmeleri geriden takip eden değil de, gelişmelerin önüne geçen, yola taş koyan değil, yol gösteren bir söylem geliştirip o şekilde siyaset yürütebilirse, gidişat, siyasi dengeler değişebilir.
Yoksa muhalefet olduğu yerde takılıp kalır, ne içeride ne dışarıda ciddi bir karşılık bulamaz.
Süreçleri doğru okumak lazım; geçen yerel seçimlerde Kürtlerin muhalefete yönelmeleri daha çok muhalefetin yaptıkları ile değil, iktidarın yapmadıkları ile bağlantılıydı.
Nasıl ki iktidarın ne yapmak istediği hala belli değilse, muhalefette de, "siz olsanız ne yapardınız" ya da "olunca ne yapacaksınız" sorusunun cevabı hala yok.
Ha, amaç ilelebet muhalefet kalıp, bazen de "belediyelerin çoğunu kazanan, Türkiye'nin en eski partisi olma" lüksünün yaratıldığı konfor alanıyla bir yüz yıl daha devam etmekse, o ayrı, onu bilemem, öyleyse yolunuz açık olsun.
Siz bilirsiniz, sonra küsmece yok.
Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, zaten "Bize her yer Ankara."
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish