Yeni Suriye üzerinden Türkiye ile hesaplaşmaya hazırlananlar var

Gürbüz Evren Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Hussein Malla/AP

Suriye'deki 13 yıllık iç savaş 12 günde bitti.

Daha doğrusu bitirildi.

Bir şeylerin değişeceği yaz aylarından itibaren belli olmaya başlamıştı.

Amerika Birleşik Devletleri, başına 10 milyon dolar ödül koyduğu HTŞ lideri El Cavlani (Colani) ile eylül ayından itibaren en az 4 kez görüştü.

Neden acaba?

Rusya, El Cavlani ile ağustos ayından itibaren 6 kez görüştü.

Neden acaba?

Öncesi meçhul ama İran, El Cavlani ile 11 kasımdan itibaren 4 kez görüştü.

Neden acaba?

Katar ve Suudi Arabistan da El Cavlani ile birçok kez görüştü.

Neden acaba?

Yetmedi, Brüksel, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell'in 2 danışmanını El Cavlani ile görüşmeleri için görevlendirildi. 

Ancak bu görüşme büyük ihtimalle gerçekleşmedi.

Peki ya Türkiye?

Tamamı Suriye'ye uzak bu ülkeler El Cavlani ile görüşürken, yeni bir oyun kurgularken, Türkiye susup, durup gelişmeleri "Bana ne ya" diyerek izleyecek miydi?

Unutmayalım ki Suriye kapı komşumuzdur ve El Cavlani de lideri olduğu HTŞ de Türkiye'nin ikliminde ve yakın markajındaydı.

Yani bir şeylerin Türkiye'den habersiz gerçekleşmesi imkansızdı.

Türkiye'yi dışlayarak yeni bir oyun kurulamayacağını tüm aktörler biliyordu.

Ardından çok garip şeyler oldu.

Lübnan'da, İsrail ile Hizbullah arasında varılan anlaşma gereğince 27 Kasım'da ateşkes yürürlüğe girdi.

28 Kasım'da ise HTŞ liderliğindeki cihatçı grupların Şam'a yürüyüşü başladı.

Ne büyük bir tesadüf değil mi?

Halep, Hama, Humus ve Şam başta olmak üzere irili ufaklı kentler hiçbir direniş göstermeden birer ikişer düştü.

Ayrıca yürürlükteki plana göre, tüm bu kentlere aylar öncesinden muhalif grupların bir kısım savaşçıları silahlarını saklayarak gizlice gelip yerleşmişti.

Muhalifler ilerlemeye başladıklarında, ulaştıkları her kentte kendilerini bekleyen silahlı gruplar da harekete geçmişti. 

Suriye ordusu ise işleyen plandan haberi varmışçasına dişe dokunur bir direniş göstermeden çekildi.

Yine ordudan komutanlar, sanki plandan haberdarmışçasına, kontrol ettikleri bölgeleri terör örgütü PKK-PYD-YPG'ye teslim edip çekildiler.

Rus uçakları da göstermelik birkaç bombardıman yaptı.

Hepsi o kadar.

Bu süreçte HTŞ lideri El Cavlani, değiştirdiği imajıyla, yeni söylemleriyle ve gerçek ismiyle kamuoyunun önüne çıkmaya başladı.

Amerikan TV kanalı CNN'ye röportaj verdi.

Halep kalesinde şükür namazı kıldı.

Şam'a ulaştığında da Esad'ın talimatıyla görevini bırakmayarak muhalifleri bekleyen Başbakan El Celali ile buluşup, kameralar önünde görüştü.

Yani, terörist ilan edilmiş, başına da 10 milyon dolar ödül konulmuş, ABD ve İsrail tarafından bulunması, vurulması mümkün olan El Cavlani rahatça dolaşıyordu.

Neden acaba?

Hatırlayalım, ABD ve İsrail, Hamas'ın, Hizbullah'ın, İran Devrim Muhafızları ordusunun yöneticilerini takibe alıp, hemen her yerde suikast düzenleyip öldürdüler.

El Cavlani'yi de terörist ilan etmiş aramıyorlar mıydı?

HTŞ lideri çok kolay ve görünen bir hedef haline de gelmişti.

Ama vurmadılar.

Neden acaba?

Bir dönem El Cavlani'nin kurmay ekibinde olan ikisi Fas biri Cezayir asıllı cihatçı 3 Fransız vatandaşı nedeniyle Fransa istihbarat servisi DST, El Cavlani'yi yakın takibe almıştı.

Son aylarda CIA ve Mossad, Fransız istihbarat servisi DST'yi El Cavlani'ye yönelik takibi konusunda uyarma gereği hissetti.

Neden acaba?

Gelinen noktada Türkiye, HTŞ liderliğindeki muhalif örgütleri ABD, Rusya, İran, Arap ülkeleri ve diğerlerinin eline asla bırakmamalı.

Suriye'deki yeni sürecin her aşamasında bulunmalıdır.

Muhalifler, Suriye ordusuyla yaşayamadıkları çatışmalarda kullanamadıkları kurşunları sevinç gösterilerinde havaya sıkıyorlar.

Ama aynı anda İsrail savaş uçakları Şam'ı yol geçen hanı yapmış, durmaksızın bombalıyor.

Suriye ordusundan kalan cephanelikler, mühimmat depoları, havaalanları hava araçları, karargahlar birer birer vurulup, kullanılamaz hale getiriliyor.

Çünkü İsrail, bu silahların muhaliflerin eline geçmesini istemiyor.

Muhalifler ise tepelerinde İsrail savaş uçakları operasyon yaparken, hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorlar.

Neden acaba?

Ellerindeki ağır silahlardan 2 roket de İsrail uçaklarına atamıyorlar.

Neden acaba?

Soykırımcı İsrail, fırsattan istifade Golan'daki Hermon Dağının Suriye tarafında kalan bölümünü de işgal etti.

Böylelikle bölgedeki su kaynaklarının tamamını ele geçirdi.

Zaten yıllardır bunu bekliyordu.

Muhalifler ise İsrail ordusunun Şam'ın 25 km yakınına gelmesine aldırış etmedi.

Neden acaba?

Unutmadan hatırlatmakta yarar var, "İsrail'i Şam'a çok yaklaştı. Şam'ı da alacak mı?" türünden sorular havada uçuşuyor. 

İsrail'in kendi sınırlarından Şam'a uzaklığı zaten 32 km kadardır.

Hermon Dağı'nın Suriye tarafındaki Suriye askerleri çekilip gidince İsrail ordusu bu alana yani 17 km daha içeri girdi.

Olup biten bu.

Muhalifler, PKK-PYD-YPG kontrolündeki bölgelere yönelik herhangi bir ilerleme kaydetmediler.

Suriye'nin topraklarının önemli bir bölümünü işgal etmiş terör örgütüyle karşı karşıya gelmemeye özen gösteriyorlar.

Neden acaba?

Evet, kendi halkını acımasızca katleden Esad ailesinin yarım yüzyılı aşan dikta yönetimi sona erdi.

Suriye'de yeni bir dönem başladı.    

Bu dönemin en önemli aktörü Türkiye olacak.

Daha doğrusu olmak zorunda.

Türkiye'yi kim yönetirse yönetsin bu gerçekten kaçamaz.

Bu süreç Türkiye'ye yeni fırsatlar sunduğu gibi önemli riskleri de beraberinde getiriyor.

Öncelikle sığınmacı sorunun çözülmesi için çok büyük bir fırsat doğmuştur.

Elbette Türkiye'deki Suriyelilerin tamamı, başta işsizlik, evsizlik, yoksulluk olmak üzere değişik nedenlerden ötürü hemen dönmeyecektir.

Ama zaman içinde azımsanmayacak sayılarda sığınmacının geri dönüşünü sağlayacak adımların atılmasını, şartların oluşturulmasını Türkiye'nin başını çekeceği bazı ülkeler sağlamalıdır.

Ama ben fırsatlardan çok risklere değineceğim.
 


Türkiye, Suriye'de sözü geçen, rolü olan, belirleyici güce sahip bir ülkedir.

Bunu birçok ülke söylemekte ve kabul etmektedir.

Ama Türkiye aynı zamanda hedefteki ülkedir.

ABD, İsrail, İran ve kulağa hoş gelmese de Rusya'nın hedefindedir.

Çünkü Türkiye'nin Suriye'de bu kadar söz sahibi olması ve ülkenin kaderini belirleyici bir rol oynaması söz konusu ülkelerin çıkarlarına terstir.

Bu yüzden Türkiye'ye karşı terör örgütü PKK-PYD-YPG kartını oynayacaklardır.

Eskiden de bu kartı kullanırlardı.

Ama yeni süreçte terör örgütünün arkasında daha güçlü duracaklar. 

Türkiye, Suriye'nin kuzeyinde oluşturduğu 30 km derinliğindeki güvenlik kuşağının eksik parçalarını, Suriye Milli Ordusu'nun

Tel Rıfat ve Münbiç'e girmesiyle tamamlıyor.

Ama daha Ayn El Arap (Kobani), Haseke ve Kamışlı var.

Bu alanlar da güvenlik kuşağına bir an önce eklenmelidir.

ABD ve İsrail'den hemen her gün PKK-PYD-YPG'ye destek verileceğine, korunacağına ilişkin açıklamalar ve Türkiye'ye uyarılar geliyor.

İran ise terör örgütüne desteğini şimdiye dek sessiz sedasız yapmıştır ve buna devam edeceğinin sinyalini veriyor.

İşte bu yeni süreçte Rusya'nın da terör örgütüne desteğini açıktan vermesi kimseyi şaşırtmasın.

Çünkü Rusya, Ukrayna savaşı nedeniyle yaşadığı yıpranmışlık yüzünden Esad'ın devrilmesine isteksizce onay verdi.

Ama aynı Rusya, Esad'ın iktidarını kaybetmesinde Türkiye'nin oynadığı rolden de rahatsız.

Bunu Rus yetkililer ve medyası giderek daha açık ve sert bir dille ifade etmeye başladı. 

Ayrıca Rusya sadece terör örgütüne daha açık destek vermekle kalmayacak, başka konularda da Türkiye'ye zorluklar çıkarmaya çalışacaktır.

Kısacası Türkiye'yi çok ciddi sınamalar bekliyor.

Büyük sürprizlere hazır olunmalıdır.

Halep Kalesi'ne Türk bayrağı çekilmesi heyecan yaratmıştı.

Ama unutulmasın ki Halep artık Türkiye sınırları içinde değil.

Türkiye'nin hiçbir ülkenin bir karış toprağında gözü olmadığı da sıklıkla hatırlatıldığına göre, bu konuda dikkat edilmelidir.

Ama Halep'in durumu Kerkük'e benzemektedir.

Halep, Türkiye için yeni bir Kerkük sorununa dönüşebilir.

Yani Türkiye Kerkük'te Türklere nasıl sahip çıkıp, destek verdiyse Halep'teki Türklere de aynı şekilde sahip çıkmalıdır.

Bu yazıda çok sıklıkla "Neden acaba" ifadesini kullandım.

Objektif gazetecilik araştırmayı ve sorgulamayı gerektirir.

Sorguladıkça, doğru sonuçlara varılır ve hepsinin olmasa da kimi soruların da yanıtları alınır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU