Braşov 2002 yılından beri gitmek istediğim bir yerdi ama nedense bir türlü kısmet olmadı. Daha DAÜ Turizm Fakültesi'nde Araştırma Görevlisi iken bazen mesai bitimi Braşov fotoğraflarına bakardım. Vuslat bu yılmış. Braşov Bükreş'in 105 mil (170 km) kuzeybatısında bir Orta Çağ kenti ve Bükreş'ten trenle 2 buçuk saat sürüyor. Yaklaşık 1 saat gecikmenin ardından Braşov'a varıyorum. Yemyeşil bir şehir. Havası taze. Sabahları sisli. Tarihi şehir merkezi ve turistik yerler pahalı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Karpatlar, Orman Animası, Ayılar ve Kurtlar
Braşov'a gitmek için yola çıkmadan önce Bükreş Tren Garı'nda iki genç Rumen adamla tanıştım. Braşov'da dağa tırmanıp kamp yapacaklarmış. Onları kıskanmadım desem yalan olur. Trende de onlarla yan yana denk geldik. Karpatlar ve Transilvanya'nın orman anima'sı oldum olası bana nefes kesici gelmiştir. Rumen folklorunda her orman aynı şekilde kendine özgü bir ruha, yani mama padura'ya, ya da orman anasına sahiptir. Bu peri, özellikle ormanda yolunu kaybetmiş çocuklara karşı yardımsever ve iyi huyludur. Daha az güvenilir olan bir ruh, orman açıklıklarında çaresiz kadınları bekleyen Panusch'tur ki Emily Gerard'a göre isim şüphesiz, Yunan tanrısı Pan'dan türetilmiştir. 1 Rivayet odur ki bu Karpat Dağları'nda bir yerde, Harry Potter okurlarının da bildiği gibi, Scholomance, yani bir büyücülük okulu varmış:
Scholomance'den, yani dağların kalbinde bir yerde var olduğu varsayılan ve doğanın tüm sırlarının, hayvanların dilinin ve akla gelebilecek tüm tılsım ve büyülerin şeytan tarafından bizzat öğretildiği bir okuldan bahsedilir. Bir defada sadece on bilge kabul edilir ve öğrenim süresi sona erdiğinde ve dokuzu evlerine dönmek için serbest bırakıldığında onuncu bilge şeytan tarafından ödeme olarak tutulur ve bir Ismeju'ya (ejderha) bindirilir ve bundan böyle şeytanın yardımcısı olur ve ona "hava durumunu ayarlamada" yani yıldırımları hazırlamada yardımcı olur. 2
Bu bölgede yürüyüş için en iyi aylar ağustos ve eylül aylarıdır ve Fagaraş Dağları yürüyüş için popülerdir. Yazlar serindir ve dağ iklimi yağışlı olabilir. Kış sporlarını sevenler açısından buraları kasımdan nisana kadar karla kaplı. 3 Karşı konulmaz bir merakım var bu Karpat ormanlarına ama buralarda yerde kamp yapmak cesaret ister. Yırtıcı hayvanlar malûm. Ayısı var, kurdu var, yaban kedisi var. Karpat Dağları bizim Kıbrıs'taki gibi değil ki. Bizim burada olsa olsa tilki var. Bu yüzden belli ya da tavsiye edilen patikalardan sapıp ormanın derinlerine girmeye bir türlü cesaret edemedim. Bütün bunlara rağmen Romanya'da insanlar ormanda kamp kurmaya devam ediyor.
Yeri gelmişken değinmeden edemeyeceğim bir husus da ayılar. 19 yaşında bir yürüyüşçünün Karpat dağlarının popüler bir patikasında parçalanarak öldürülmesinin ardından Romanya hükümeti bozayıların itlafını hızlandırmak üzere. The Guardian'ın yakın zamanlı bir haberine göre4 Başbakan Marcel Ciolacu, milletvekillerini yaz tatilinden geri çağırarak parlamentonun acil oturumuna katılmalarını istedi. Hükümet yaşanan saldırının ülke çapında tepkilere yol açmasının ardından "aşırı" ayı "popülasyonunu" kontrol altına almak için yaklaşık 500 bozayıyı itlaf edecek.
Rumen Çevre Bakanlığı'na göre, Romanya'da yaklaşık 8 bin bozayı yaşamaktadır. Bu, Rusya hariç Avrupa'nın en büyük bozayı popülasyonudur. Ülke, bu tür için önemli bir yaşam alanı sağlamaktadır. Bozayı sayısının yüksek olması, Romanya'nın doğal zenginliğini gösteren bir başka örnektir. Bakanlık bu yıl yaptığı açıklamada, ayıların son 20 yılda Romanya'da 26 kişiyi öldürüp 274 kişiyi de ağır yaraladığını belirtti.
Romanya makamları tarafından sunulan verilere göre, 2023 yılında ayı görüldüğüne dair yaklaşık 7 bin 500 acil durum çağrısı kaydedildi ki bu sayı bir önceki yılın 2 katından fazla. Doğal olarak çevre grupları hükümetin aldığı önlemi kınadı. Çevreciler ayıları topluluklardan uzak tutmak için yetkilileri "atık yönetimi" veya "insanların hayvanları beslemesini engellemek" gibi daha etkili önlemler almaya davet etti. Bence itlaf bu sorunu çözmez. İnsanların bilinçlenmesi şart.
Romanya kırsalında ayıya denk gelmek mümkün. Ben Karpatları uzaktan gelen dehşet dolu kurt ulumalarıyla dolu bir yer olarak hayal etsem de kurtlar gözden uzakta yaşıyor ve bu muhteşem yaratıklar kolay kolay insanların yoluna çıkmıyor. Bunu bana kamp yapan Rumenler de teyit etti. Oysa, Transilvanya folkloruyla biraz ilgilenen bir okur yolunuzdan geçen bir kurdun iyi bir alamet telakki edildiğini bilir. 5
Bugün, resmi tahminlere göre Romanya'daki kurt nüfusu 3 bin civarında. 2018-2020 yıllarında Foundation Conservation Carpathia ekibi tarafından yürütülen genetik izleme çalışmasından elde edilen verilere göre Güney Karpatlar'daki 1.400 kilometrelik bir pilot bölgede 6 sürü halinde yaşayan 47 kurt ve bir kurt-köpek melezi bulunmaktadır. Vakıf uzmanları tarafından sunulan rapor bize 100 kilometrekareye düşen kurt yoğunluğu 2,35 (BCI = 1,68-3,03) olduğunu söylüyor. Bu sayı ne yazık ki ABD'deki Yellowstone Ulusal Parkı'ndan daha düşüktür. 6
Orman, Rumen kültüründe derin bir yer tutar. Rumenler, ormanlarda ya da yakınlarında yaşar, evlerini, araçlarını ve silahlarını orman odunundan yapar. Ormanın sunduğu av ve meyvelerle beslenir, zor zamanlarda ormana sığınırlar. Ayrıca, tarihsel olarak ormanda savaşarak korunmuşlardır. 7 Gerçekten de bulunduğu konumu gereği maruz kaldıkları şiddet ve saldırılar yüzünden Rumen halkı zaman zaman yerlerinden edilmiş ve ormanlık Karpat Dağları'na sığınmışlardır. Askeri şef Helmuth von Moltke'nin gözlemlediği gibi:
Direnişin neredeyse her zaman faydasız olduğu kanıtlandığından, Romenler artık kaçmaktan başka bir savunma yolu düşünemiyorlardı. 8
Geleneksel inançlarına göre orman ve dağlar Rumenlerin tarih boyunca hayatta kalmalarını sağlayan bir beşiktir. 9 Elias Canetti'nin 10 "Kitle ve İktidar" kitabında ormandan şöyle bahseder:
İnsan bir kez ormana girdi mi kendisini bir barınakta hisseder. (...) Böylelikle orman saygıyla karışık korku duygusunun ilk imgesidir.
Bükreş Komünizm Müzesi'nde öğrendiğime göre, komünist rejimin kurulmasından sonra birçok rejim karşıtı, dağlık ormanlarda partizan grupları kurarak silahlı direniş göstermiştir. Bu gruplar, komünizmi protesto etmişlerdir. Vlah savaş lordu Vlad Tepeş de, düşman ordularına ani saldırılar düzenleyip ardından ormanlara sığınarak kaçardı. Orman, hem direniş hem de saklanma için önemli bir alan olmuştur.
Rumenler, Transilvanya ve Braşov
Kuzey Balkanlar'da, 1868'de Macaristan'a, I. Dünya Savaşı'ndan sonra ise Romanya'ya bağlanan eski bir prenslik olan bu bölgenin adı, Orta Çağ Latince'sinde "ormanın ötesinde" anlamına gelen trans (ötesinde) ve sylva (orman) kelimelerinden türetilmiştir. Bu ad, çevresindeki, birazdan değineceğimiz, ormanlık dağlardan alınmıştır. Sylvan (veya silvan), doğru anlamışsam, "ormana ait" veya "ormanla ilgili" anlamına gelir ve özellikle eski şiir ve dramada tanrılar ve perilerle ilişkilendirilir. Bu terim, 1570'lerde Fransızca sylvain kelimesinden türetilmiştir. Latince silvanus (orman tanrısı) ve silva (orman, ağaçlık) kelimelerine dayanır. Silva, aslında kökeni bilinmeyen bir kelime olup "ağaç, orman, meyve bahçesi" gibi anlamlar taşır. Etymolojik olmayan "-y-" harfi, Latince kelimenin kökeni olarak düşünülen Yunanca hylē (orman) kelimesinin etkisiyle yanlış bir şekilde eklenmiştir. 11
Claudio Magris'in Tuna Boyunca'da kendi deyimiyle "Transilvanya tarihinin tamamı, çelişkileri, aykırılıkları, çatışmaları, ulusal ittifakların kurulup yıkılmasını kapsayan çok karmaşık bir ağdır". 12 Hele kültürel anlamda Transilvanya üzerinden Karpatlara uzanan bölgenin tarihsel ve kültürel karmaşıklığı o kadar muazzam ki. 13 Ne var ki, bu bölgedeki halkların tarihsel sembiyozundan mürekkep değişken ve karmaşık dokusunu layıkıyla anlamak etno-milliyetçi çekişmeler yüzünden kolay değildir.
Nihayetinde ulusal bağımsızlık dediğimiz şey tek seferlik bir olay değildir, bir kez açıldığında kolayca kapanmayan bir defter gibidir. 14 Bugün bile Güneydoğu Avrupa'daki her halkın etnik yapısını oluşturan ve çeşitli kollarıyla Roma öncesi İliryalıların, Romanların, Greklerin, göçmen Slavların belirli karışımı bilhassa Romanya'da sonu gelmez bir tartışma konusudur. 15 Azımsanmayacak sayıda Rumen gerek dilsel gerekse de etnik olarak da "Latin" olduklarına dair efsaneye sıkıca sarılıyor. Rumen ulusunun Dakyalıların topu topu yüz altmış yıl topraklarını işgal eden ve saf Latin olduğu varsayılan Romalı lejyonerlerle birleşmesinden oluştuğunu iddia ediyor. Bu efsaneye göre bu birleşmeden doğanlar bin yıldan uzun bir süre, Gotlar, Avarlar, Slavlar ve Macarlar gibi göçebe sürülerle karışmamak için dağlarda yaşamış ve sonradan yeni bir ulus kurmak için dağdan inmişlerdir.
Bilhassa dağlık bir bölgede başkalarıyla temas etmeden yaşayan bir ulusun kendi içinde çoğaldığı yollu anlayış Balkanlar'da oldukça yaygındır. 16 Çünkü, "yeni yeni tahayyül edilen ulusal cemaatler cazip geleceklerine doğru yol alırken, kullanışlı ve otantik bir geçmiş kadar kıymetli bir şey yok"tu. 17 Bu bağlamda, Rumenlerin tarih yazım bilincine de benzer bir etno-mitolojik yaklaşım sirayet etmiş ve milliyetçi Rumenler Geta-Dakyalılara ataları olarak sahip çıkmışlar ve onları birçok durumda, "yarı-tarihsel simgesellik yüklü mitsel atalar" olarak kabul etmişlerdir. 18 Tabii bunu efsaneler hiç gerçeklik unsuru barındırmıyor diye okumamak gerek. 19
Örneğin, Pagan, yani Geta-Dakya ve Dakya-Roma mirasının Rumenlerde yaşamaya devam ettiği ve Dakyalıların Karpatlar bölgesinde varlık oluşturduğu hakkında bugün elimizde yeterli kanıtlar vardır. Macar milliyetçileri ise Dakyalılar ile Rumenler arasındaki var olduğu iddia edilen sürekliliğe iki şekilde karşı çıkar: Ya bu tahayyül edilmiş nesep iddiasına itiraz ederler ya da Dakyalıların vaktiyle önce güneye doğru göç ettiklerini ve Macarların atalarının bu terk edilmiş topraklara gelmelerinden sonra buraya geri dönmediklerini savunurlar.
Rumen milliyetçileri ise, yukarıda da vurguladığımız gibi temellerini Dakya-Roman oluşumundan aldıklarını, bu etiyolojiye ile aralarında kesintisiz bir bağlantı bulunduğunu ve bu etnik zincirinde bir süreklilik bulunduğunu savunurlar. 20 Bu da bize Christopher Clark'ın "Transilvanya'daki etnik huzursuzluk" dediği dikenli meselenin bir yönüyle yüz yüze getirir. 21 Uzun bir süre Osmanlılar, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, ardından da Macaristan'a ait olmuş Transilvanya 1921'de Trianon Antlaşması'yla (1921) Romanya'ya bağlanır. 22 Ancak ilerideki yazılarımdan birinde de göreceğiniz gibi Transilvanya'nın Batı'daki beylik karşılığı etnik tartışmalardan çok ürkütücü ve kan emici yaratıklara ev sahipliği yapan dağlık ve sisli bir yerdir. 23
Roman halkı
Vampirler kadar olmasa da Yönetmen Tony Gatlif'in 2006 yapımı Transylvania filmi de Romanya dışında romantik bir Transilvanya imajının popülerleşmesinde pay sahibi. Transylvania, Aleksandar Petrović'in son derece kasvetli I Even Met Happy Gypsies (Skupljaci Perja) filmindeki Roman insanı aksine neşeli Roman halkını ve gürültülü müzikleri, mistik ve görkemli Transilvanya manzaraları ve Zingarina rolündeki Asia Argento ile yanımdaki izleyicileri büyülemişti. Ben bu insanları çocukluğumdan beri severim. Çocukluğum onlarla birlikte geçti.
"Tzigane" kelimesinin kökeninin, Roman halkını tanımlamak için kullanılan ve "dokunulmaz" veya "yaklaşılamaz" anlamına gelen Yunanca athinganos kelimesinden türetildiği düşünülen Yunanca athiganoi kelimesine dayandığını savunanlar var. Aklıma ister istemez Hindistan'daki Dalit sınıfı geliyor.
Ne yazık ki, genellikle Çingeneler olarak anılan Romanlara yönelik ırkçı tutum, ki bu pek tasvip edilmeyen bir söylemdir, tıpkı diğer birçok ülkede olduğu gibi, Romanya'da da fazlasıyla belirgin. Bunu maalesef gözlerimle gördüm ve adamın biri bana "Çingenelerden nefret ettiği için bundan gurur duyduğunu" bile söyledi. Roman toplumu hayatın belli alanlarında bazen ayrımcılığa maruz kalmakta, sıklıkla marjinalleştirilmekte ve suçlu ya da toplumdan dışlanmış kişiler olarak stereotipleştirilmektedir. Daha da kötüsü bu olumsuz klişeler ve önyargılar yakın zamanda düzelecek gibi durmuyor.
Oysa neredeyse 1 asır önce Emily Gerard "maharetli bohemler" dediği bu insanlar için bakın nasıl da çarpıcı bir gözlemde bulunmuş:
Transilvanya'daki çingene falcıların Sakson ve Rumen komşuları üzerinde azımsanmayacak ölçüde tesirde bulunduklarında şüphe yoktur, günlük yaşamın bütün faaliyetlerinde Tziganeleri kuşku götürmez hırsızlar, yalancılar ve dolandırıcılar olarak gören aynı kişilerin tılsımlı ilaçlar ve aşk iksirleri konusunda onlara körü körüne güven beslemekten geri kalmamaları ve geleceğin gizemlerini yorumlamada onlara yanılmaz bir güç atfetmeye hazır bulunmaları paradoksal bir hadisedir. 24
Transilvanya'nın Almanca konuşan halkları
Braşov işte bu Transilvanya Alpleri'nin (Güney Karpatlar) kuzey yamacında, 13'üncü yüzyıl başlarında, Töton Şövalyeleri'nin temellerini attığı ve Orta Çağ'da Kronstadt diye bilinen bir şehir. Macar Kralı İkinci Andrew 1241'de Töton Şövalyeleri olarak bilinen dini tarikatın Doğu Transilvanya'nın Burzenland – yani Braşov Bölgesi – bir bölümünü kolonileştirmesine izin verir 25 ve şövalyeler de bu vesileyle kalenin bugünkü halini almasına katkıda bulunur. Alman tüccarların vaktiyle mesken tuttuğu Braşov Orta Çağ boyunca bölgenin hayati ticaret merkezlerinden biriydi ki Almanlar ya da Saksonlar olarak da bilinen bu insanlar zengin ve karmaşık Transilvanya örgüsünün renkli ipliklerinden birisidir.
Bu halk vaktiyle Macaristan Kralı II. Geza tarafından gelip Transilvanya'ya yerleşmeleri için davet edilir. Çünkü 9'uncu yüzyılın ortalarında Doğu Transilvanya'yı mesken tutan Sekellerden yaklaşık yarım asır sonra Transilvanya (Sekel bölgesi de dahil olmak üzere) ve Macaristan'ın geri kalanını M.S. 1009 ila 1100 yılları arasında kademeli olarak Macar İmparatorluğu'nun kontrolüne girer. Ancak Macarlar, bu kadar geniş bir bölgeyi iskân edecek kadar kalabalık olmadıkları için Kral Geza, Flandre sakinlerini buraya yerleştirmeye karar verdi. Ardından, Saksonlar olarak bilinen Güney Alman yerleşimcilerini davet etti. Bu yerleşimcilerin, tarım ve ticareti canlandırmaları bekleniyordu.
Ayrıca, istilalara karşı krala sadık bir direnç unsuru oluşturmaları amaçlanıyordu. Bu yerleşimciler – ya da kimine göre kolonistler – 1141 ile 1161 yılları arasında ağırlıklı olarak Lüksemburg'dan, Aşağı Ren ve Moselle'den yola çıkıp 26 yanlarında kendine has kültürlerini de yanlarında getirmişlerdir. Transilvanya Saksoncası konuşan bu yerleşimciler 27 bölgeye yerleştikten sonra burada Sibiu (Hermannstadt), Braşov, Sighișoara (Schäßburg), Viscri (Weißkirch), Biertan gibi yerleşim yerleri kurarak Transilvanya'nın kültürel ve ekonomik hayatına renk katmıştır.
UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan Sighișoara, Orta Çağ'dan kalma kalesi ve efsaneye göre Kazıklı Voyvoda'nın doğum yeri olmasıyla ünlüdür. İyi korunmuş Orta Çağ mimarisi, kiliseleri ve canlı kültürel ortamıyla tanınan bir diğer kent Sibiu ise o dönem Saksonlar için kayda değer bir merkezdi. Bu kent ayrıca Almanca Siebenbürgen ismi ile de anılır. Transilvanya Saksonlarının bölgedeki yedi (etnik Alman) şehrinden sonra "yedi kale" anlamına gelmektedir. Bu Almanca konuşan halkların mirası Transilvanya peyzajında, mimarisinde ve geleneklerinde hala belirgindir ve bu insanlar 12'nci yüzyıldan beri Transilvanya örgüsünün farklı desenlerinden biridir. Ancak II. Dünya Savaşı yüzünden yaşanan acı gelişmelerden dolayı bugün bu bölgede Sakson ya da Alman diye tabir edilen bu insanların sayısı oldukça azalmıştır. Bu halk Geert Mak'ın aşağıdaki ifadelerinde de görüleceği üzere acı bir akıbete maruz kalmıştır. Çünkü savaş cereyan ederken:
Polonya ve Çekoslovakya'da büyük çaplı, Macaristan, Romanya ve Yugoslavya'da da daha küçük çaplı kitlesel etnik temizlikler başlanır. Misilleme olarak yaklaşık on iki milyon Alman kökenli insan sınır dışı edilir. Bu dünya tarihinde bilinen en geniş boyutlu halk göçüdür. Tahminlere göre bu sürgünlerden yaklaşık iki milyonu ‘kaybolur', ki muhtemelen yolculuk esnasında ölmüşlerdir. Sonuçta zaten açlıktan kırılmakta olan Alman nüfusuna bu şekilde bir de yüzde 16 oranında yeni insan eklenir. 28
Şehir ayrıca o dönem, yani Orta Çağ boyunca, modern ateşli silahlar da dahil olmak üzere, mühim bir silah üretim merkeziydi. 29 Braşov'un top ve havan atölyeleriyle Sibiu'nun baruthaneleri oldukça ünlüydü. 30
Braşov
Önünden birkaç kez geçtiğim oteli zar zor buldum. Küçücük bir tabelası var. Biraz gürültü patırtıdan sonra kaydımı yaptırdım. Braşov'da kaldığım otelin olduğu sokağın adı Vlad Tepeş. Hatta aynı sokakta kaldığım otelin karşısında Vlad Tepeş adlı bir de otel var. III. Vlad yani Kazıklı Voyvoda olarak da bilinen Vlad Drakula bende tecessüs uyandıran tarihsel bir figür. Onun hakkında kesin bir yargıda bulunmak çok zor. Çünkü gerçek Drakula'nın ardındaki hakikat bir hayli karmaşıktır ve uzun yıllardır çizilen bu portre her şeyi tam olarak anlatmaz 31 ki bu da gelecek yazının konusu olsun.
Bu savaş lordu Braşov'da ziyadesiyle popüler. Vaktiyle Braşov sakinlerine bu kadar çektirmiş bu adamın bugün şehirde bu denli popüler olması bana biraz garip geliyor. Ters düştüğü Almanca konuşan 600 kadar Braşovlu tüccar ve kent soylusunu kazığa geçirdiğini biliyorum. Hatta bu soylular kazıkların üzerinde can çekişirken Vlad Drakula, Bekir Azgın hocamın özetlediği gibi "düşmanlarını ucu sivriltilmiş kazıklara oturtur ve onların bütün bir gün can çekişmelerini izlermiş. Rivayete göre, üzerinde birer insan bulunan kazık ormanının ortasında yer, içer, eğlenirmiş." 32 Hatta bir başka anlatıya göre tüm Transilvanya'nın romanesk üslupta yapılmış en eski kilisesi Sfintu'ya saldırır. Hatta kuşattığı Braşov'a girdikten sonra ünlü Kara Kilise'yi (Biserica Neagră) bile yakmaya kalkmış. 33
Otel odası klimalı sanıyordum. Odaya girince olmadığını fark ettim. Otel sahibine dem vurdum. "Gece serin, klima gerekmez" dedi. Braşov akşamları otel sahibinin de dediği kadar soğuk. Sonbahar gecesi gibi. Mevsim yaz gecesi olmasına rağmen gece hava soğuk. Yaz günü uzun kollu giyinen bazı insanlar görüyorum. Her yerde elektrikli scooter var. Kredi kartıyla çalışıyor. Üzerinde yaklaşık 15 Ley yazıyor. Saatlik mi yoksa bir gün için mi anlamadım. Gençleri ellerinde telefonla scooter'ların üzerinde cirit atıyor. Ülke genelinde Five to Go diye yerel bir kahve zinciri var. Burada da şubeleri var. Ama Bükreş kahve açısından daha zengin. İyi kahve ilaçtır, tedavi eder insanı.
Braşov'un akşam ışığı yumuşak ve tatlı. Dolanıp epey fotoğraf çektim. Karanlık sökerken gece mavisi etkileyici. Polonyalı bir turist meşhur Siyah Kilise'nin fotoğrafını çekiyor. Işığı daha iyi kullanması için konumunu değiştirmesini öneriyorum. Bana hak verip teşekkür ediyor. Gece mavisi altında Braşov muhteşem gözüküyor. Krzysztof Kieślowski, Andrzej Wajda ve Witold Gombrowicz hayranı olduğumu, hatta kendi ülkemde bile bu kadar sanatçıya hayran olmadığımı itiraf edince seviniyor. Braşov içeriden değil de kuş bakışı ya da uzaktan baktığınız zaman size enfes kartpostal manzarası veren bir şehir.
Karpat Filozofu Emil Cioran
Samimiyetle söylüyorum, Braşov denince benim aklıma filozof Emil Cioran geliyor. O da bir Transilvanyalı. Bir Ortodoks papazının oğlu olan Cioran'ın çocukluğunun geçtiği Karpatlar'daki Raşinari köyünü görmeyi gerçekten çok istedim ama dar zamanda bunu gerçekleştiremedim. Köyün fotoğraflarına bakınca masaldan fırlamış duruyor ve Cioran'ın yaşadığı ev müzeye çevirilmiş. Cioran bir yıl boyunca "taşra kenti" 34 diye andığı Braşov Lisesi'nde kerhen felsefe öğretmenliği yapmış ve ne yazık ki Braşov'a dair güzel anıları yok gibi. Dediğine göre, öğretmenliği süresince tek amacı varmış, o da öğretmenliği bırakmak. Braşov döneminde derin bir dini buhran geçirir ve öğretmenliği sırasında da zaten azizler üzerine olan ünlü kitabı Gözyaşları ve Azizler Üzerine (Des larmes et des saints) yazar ki 35 bu cüretkâr kitap daha sonra yayımlandığı zaman bazı çevrelerde, hatta dostları arasında bile, infial uyandırır. Örneğin kitapta şöyle bir ifade var:
İnsanlardan nefret ettiğiniz ölçüde özgür olursunuz. 36
Bu filozofun Braşov dönemine dair aşağıdaki anısı bize onun o dönemki ruh hali hakkında az da olsa fikir verebilir:
Öğrenciler bana zırdeli adını takmışlardı... (Gülüyor.) (…) Olağanüstü mutsuzdum, öğretmen olarak. Nasıl bir öğretmen oldu¬ğumu anlatayım size! Sınıfa giriyordum, yarım saat ancak kalıyor¬dum, kışkırtıcı laflar ediyordum, öğrencilerim hepten allak bullak olmuşlardı (…) Sınıfta herkes hayretler içindeydi! (…) Shakespeare okuyordum. Artık sadece Shakespeare ile konuşmaya karar vermiştim; her gün bir kahveye gidiyordum. Bir seferinde jim¬nastik öğretmeni gelip benimle aynı masaya oturdu. "Siz kimsiniz?" diye sordum ona. "Beni tanımadınız mı? Jimnastik öğretmeniyim ben" dedi. "Nasıl? Shakespeare değil misiniz? Öyleyse çekin gidin buradan!" Adam çekti gitti ve herkese Cioran'ın onunla konuşmayı Shakespeare olmadığı için reddettiğini anlattı! Hakikaten biraz çıl¬gındım. Aşırılığa düşkünlüğüm vardı, aşırı olacak herhangi bir şeyi benimserdim, hastalıklı bir dini mezhebi bile". 37
Kendi deyimiyle, "Braşov Lisesi'ndeki kısa dönem hakikaten felaket oldu ve öğrencilerimle, öğretmenlerle, müdürle, kısacası herkesle dert çıktı." 37 Cioran gibi bir öğretmeniniz olduğunu düşünsenize! Benim hocam olmasını isterdim doğrusu. Transilvanya'daki çocukluk günlerine dönecek olursak Cioran sanki Karpatlarda geçirdiği çocukluğuna biraz nostalji duyuyor sanki:
Karpatlardaki çobanlar Almanya'daki profesörlerden ya da Paris'teki muziplerden çok daha fazla etkiledi beni. 39
Görünüşe göre çocukluğunu, en azından Braşov gibi, anımsamaktan imtina etmek istemiyor. Burukluk'ta Transilvanya'daki son derece sıra dışı bir çocukluk anısını şu satırlarla dile getiriyor:
Çocukluğumda arkadaşlarımla ben, işinin başındaki mezar kazıcıya bakarak eğlenirdik. Bazen bize bir kafatası verirdi; top oynardık. Hiçbir iç karartıcı düşüncenin soldurmadığı bir sevinçti bu bizim için. 40
Karpatlar'da Rock
Akşam biraz şehir merkezinde gezdim. Dolaşıp durmaktan bitkin düştüğüm bir esnada Grup 74 diye bir Rock/Blues grubunun 50. Yıl Konseri'ne denk geldim. Sanırım şehre geleneksel bir müzik festivali düzenlendiği dönem geldim. Grup 74'ün hayranları genelde 50 yaşın üzerinde. Anladığım kadarıyla grup Rumen Rock tarihinin mihenk taşlarından. Sahne şovları sıradan değil. İki bas gitarcı, iki davulcu ve iki gitarist ile sahne aldılar. Nedenini bilmiyorum. Bilmek istediğimden de emin değilim. Sadece anın tadını çıkarma derdindeyim. Beatles'ın Hey Jude, Led Zeppelin'in Rock and Roll yorumlarını beğendim. Usta işi. Yeni nesil sanırım sadece bu şarkıları tanıyabildi. Ses sistemi ve ekipmanları kaliteliydi. Konserin sonunda hayatta olmayan grup elemanlarının fotoğrafları beyaz perdeye yansıtıldı. Hazin. Konser Rumen Kültür Bakanlığı'nın bir etkinliği. Bürokratların böyle kültür etkinliklerine bütçe ayırmasını takdir ettim. Grubun standına şöyle bir göz attım. Orada Romanya Blues Tarihi diye bir kitap, grubun plak ve CD'lerini gördüm. Bu Spotify devrinde hala CD alan Rumenleri takdir ediyorum. Fazla param ve yerim olmadığı için alamadım. Zaten kredi kartı geçmiyormuş.
Konserden sonra gidip bira içtiğim İrlanda Pub'ı biraz canımı sıktı. Turistik ve merkezi konumu yüzünden bir bardak Guinness biraya 31 Ley ödedim. Bazı çalışanları laubali, şımarık ve itici. Bodrum katında rock coverları yapan orta yaşlı bir grup Smokie şarkısı çalıyor: Living Next Door to Alice. Elimde alışveriş çantası, suratımda maskeyle içeri girince herkes grubu bırakıp tuhaf tuhaf bana bakmaya başladı.
*
Bir şey dikkatimi çekti. Rumenler ıvır zıvır yerken yanındakine ikram etmiyor sanki. Türkiye ve Kıbrıs'ta genelde insanlar tıkınırken nezaketen de olsa yanındakine uzatır ve bazıları karşıdakinin bu ikramı reddedeceğini var sayar (ya da öyle umar). Karşıdaki zat da nezaketen bu ikramı kabul etmez. Bunu yargılamak için söylemiyorum. Sadece farklı. Sahte nezaket yerine böylesi daha iyi.
Tüm tazeliği ve tarihi dokusuna karşın Braşov'da insanı zamanla bıktırıp bunaltan bir hava var. Özellikle eski şehir merkezi bir müddet sonra insanı daraltıp bunaltıyor. Tıkanmışlık hissinden kurtulamadım. Bunun başıma geleceğini hiç düşünmezdim. Oysa fotoğraflarda şehir hiç de böyle bir izlenim vermiyordu. İçime bir ağırlık çöktü. Sanırım Braşov'u gereğinden fazla içselleştirdim. Beklentisiz ve hazırlıksız gittiğim yerler bana daha iyi geliyor.
*
Şehir içi otobüse bindim. Otobüs durunca adamın biri bağırarak otobüse bindi. Otobüsün içinde bir oraya bir buraya koşup herkese bağırmaya başladı. Zorla otobüsü durdurup otobüsten indi. Kontrolörler– bilmem hangi holigan/ultra grubu tişörtlü– birkaç biletsiz genci defetmekle yetindi. "Caydırıcı bir uygulama değil" diyen bir kadınla tanıştım. "Holigan oldukları için kontrolörler bulaşmak istemedi mi acaba" diye sordum. Kadın "bunlar kim holigan kim" diye gülüyor.
Kibritçi Kız
Yolda uyuyan evsizler, dilenenler... Bir lokma için çırpınan insanlar var. Bir tanesine iki kruvasan veriyorum. Topladığı çiçekleri satan küçük bir kız çocuğunu görünce içimde bir şey parçalanmış, daha doğrusu bir yara açılmış gibi hissettim. Hemen çıkarıp biraz para verdim. Çiçek almadım. Çocuğun görüntüsü hâlâ bir vida gibi içime işliyor. Rumenler hançer gibi etkili ve keskin dor sözcüğünü öteki ulusların bilmediğini ve bu kelimenin Rumenlere özgü güçlü bir sancıyı anlattığını iddia ederler. 41 Acaba bu kelime hissettiğim iç parçalayıcı bir acımayı tarif edebilir mi? Sanki Hans Christian Andersen'in Kibritçi Kız masalından çıkıp gelmiş gibi. Bugüne dek okuduğum en hüzünlü öyküler arasında en başta gelir belki de. Okumayı yeni öğrendiğim günlerde Andersen'in Kurşun Asker'iyle birlikte okumuştum. Bir de mezarlıkların şehir içerisinde olması dikkatimi çekti. Yaşam ve ölümün birbirleriyle bu denli yakın olmaları biraz hazırlıksız yakalandım.
Romanya'da bazı işleri benim gibi hafta sonuna bırakmamak lâzım. Yoksa dediğim gibi gereksiz yere zaman, emek ve para harcıyorsunuz. Siz siz olun hazırlığınızı akşamdan (hafta içi) yapın. Yanınızda kredi kartı getirin. Çünkü hayatı kolaylaştıran hizmetlerin bir kısmı internet üzerinden veriliyor. Uber ve online taksi çok yaygın. Mesela içinde 24 rakamı geçen bir internet uygulaması var. Bir yerden bir yere giderken arabaya yolcu alabilirsiniz. Hem de çok cüzi bir miktara. Uygulamayı indirip arabada boş yer var mı diye hemen kontrol edebilirsiniz. Bizim burada varsa bile ben bilmiyorum. Hayatımda ilk kez Uber kullandım. Onda da sürücü beni yanlış yere bıraktı. 13 Ley daha boşa gitti.
Tekrar yoldan taksi çevirdim treni kaçırmamak için. Yaşlı, tonton, peltek peltek konuşan bir taksici. Futbolu seviyor. George Hagi'li, George Popescu'lu dönemin Romanya'nın Altın Dönemi olduğu konusunda hemfikiriz. Adam kaleci Helmuth Duckadam ve Hagi gibi eski kurt oyuncuların hayranı. Özellikle kaleci Duckadam'ın.
Adam Duckadam derken coşup araba kullandığını unutuyor. Çünkü 1986 yılında Sevilla'da oynanan Steaua Bükreş-Barcelona Avrupa Kupası Finali'nde maç penaltı atışlarına gider ve Duckadam Barcelona'nın kullandığı dört penaltıyı da kurtarır ve bu bir tarihi ilktir. Kaleci finalde gösterdiği performans nedeniyle "Sevilla Kahramanı" olarak anılır. Duckadam'ın elinde topla sevindiği o ünlü fotoğraf karesi bence Rumen futbolunun en ikonik anlarından biridir. Bu Svabya kökenli efsane kaleci de vaktiyle Kral Geza'nın Transilvanya'ya davet ettiği Almanca konuşan halkın mahdumlarından. Benim de Rumen futbolunu tanıdığımı anlayınca şoförün iyiden çenesi düştü. Sevimli bir tip. Becerilirsem Bükreş'te müzesine gideceğimi söyleyince gitmem için beni cesaretlendirdi.
1. Gerard, E. (2021). Transilvanya Batıl İnançları. (Çev. B. Aytunç). İstanbul: Laputa Kitap s. 24.
2. Gerard, E., s. 17-18.
3. Burton, R. (1995). Travel Geography. İkinci baskı. Londra & New York: Prentice Hall, s. 309.
4. The Guardian. (2024, July 15)., "Romania to step up cull of brown bears after hiker killed". Erişim Tarihi: 18 Temmuz 2024 https://www.theguardian.com/world/article/2024/jul/15/romania-to-step-up-cull-of-brown-bears-after-hiker-killed
5. Gerard, E., s. 23.
6. Foundation Conservation Carpathia. (2023, 4 Kasım). “How many wolves are there in the Southern Carpathians? Results of the genetic study conducted by Foundation Conservation Carpathia”. Erişim Tarihi: 10 Ekim 2024 https://www.carpathia.org/how-many-wolves-are-there-in-the-southern-carpathians-results-of-the-genetic-study-conducted-by-foundation-conservation-carpathia/
7. Giurescu, C. C. (1980). A History of the Romanian Forest. (Çev. E. Farca). Bükreş: Editura Academiei Republicii Socialiste România, s. 205.
8. Turnock, D., Cucu,. Vasile S., Hitchins,. Keith Arnold and Latham,. Ernest. (2024, Ağustos 17). “Romania.” Encyclopedia Britannica,. https://www.britannica.com/place/Romania.
9. Florescu, R. & McNally, R. T. (2000). Drakula ya da Kazıklı Voyvoda: Eflak Prensi III. Vlad Tepeş’in Yaşamı. (Çev. A. C. Akkoyunlu). İstanbul: Doğan, s. 170-171.
10. Canetti, E. (2006). Kitle ve İktidar. 3. Basım. (Çev. G. Ayge). İstanbul: Ayrıntı, s. 87.
11. “Transylvania”. Online Etymology Dictionary. Erişim Tarihi: 12 Kasım 2024 https://www.etymonline.com/word/Transylvania#etymonline_v_49521
12. Magris, C. (2019). Tuna Boyunca. (Çev L. T. Basmacı). İstanbul: Y. K. Y., s. 322.
13. Mcclelland, B. (2023). Vampirler ve Avcıları: Ölüyü Öldürmenin Kültürel Tarihi. (Çev. E. Erkan). Ankara: Fol Kitap, s. 177.
14. Bonnett, A. (2016). Harita Dışı. (Çev. H. Öztürk). İstanbul: Maya Kitap, s. 252.
15. Hobsbawm, E. J. (2010). Milletler ve Milliyetçilik: “Program, Mit, Gerçeklik”. (Çev. O. Akınhay). Dördüncü Basım. İstanbul: Ayrıntı, s. 84.
16. Yerasimos, S. (2010). Milliyetler ve Sınırlar: Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu. (Çev. Şirin Tekeli). 6. Baskı. İstanbul: İletişim Yayınları, s. 25-26.
17. Anderson, B. (2007). Üç Bayrak Altında: Anarşizm ve Sömürgecilik Karşıtı Tahayyül. (Çev. E. Bademci). İstanbul: Metis Yayınları, s. 41.
18. Eliade, M. (2006). Zalmoksis'ten Cengiz Han’a: Daçya ve Doğu Avrupa Folkloru ve Dini Üzerine Karşılaştımalı Bir İnceleme. (A. Berktay, Çev.). İstanbul: Kabalcı, s. 106.
19. Eliade, M., s. 95-96.
20. Thiesse, A. “Ulusal Kimlikler, Ulusaşırı Bir Paradigma”. İçerisinde, Alain Dieckhoff and Christophe Jaffelort (Der.) Milliyetçiliği Yeniden Düşünmek: Kuramlar ve Uygulamalar. (Çev. D. Çetinkasap). İstanbul: İletişim Yayınları, s. 176.
21. Clark, C. 2017. Uyurgezerler: Avrupa 1914’te Savaşa Nasıl Girdi? (Çev. C. Demirkan). İstanbul: Pegasus, s. 78.
22. Thiesse, A., s. 176.
23. Beresford, M. (2014). İfritler’den Dracula’ya: Modern Vampir Mitinin Doğuşu. (Çev. F. Akkaya). İstanbul: Doğan Egmont Yayınalık, s. 53.
24. Gerard, E. s. 34.
25. Williams., R. E. (1923). “Transylvania”. Transactions of the Grotius Society, 9, s. 63-64.
26. Williams., R. E., s. 63.
27. Transilvanya Saksoncası standart Almancadan farklı ve ayrı bir bölgesel lehçe olarak kabul edilir.
28. Mak, G. (2009). Avrupa'da Yirminci Yüzyıl Boyunca Seyahatler. (Çev. Mürset Topçu). İstanbul: Literatür Yayınları.
29. Haumann, H. (2021). Dracula: Hayatı ve Efsaneleri. (Çev. A. Dirim). İstanbul: Runik Kitap, s. 12.
30. Florescu, R. & McNally, R. T., s. 134
31. Beresford, s. 73.
32. Azgın, B. (2014, 28 Eylül). “Romanya İzlenimleri-3 Drakula nam-ı diğer Kazıklı Voyvoda”. Havadis Gazetesi. Erişim tarihi: 2 Ağustos 2024 https://www.havadiskibris.com/romanya-izlenimleri-3-drakula-nam-i-diger-kazikli-voyvoda/
33. Florescu, R. & McNally, R. T., s. 146.
34. Cioran, E. M. (2007). Ezeli Mağlup. (Çev. H. Bayrı). İstanbul: Metis Yayınları, s. 96.
35. Cioran, E. M. (2007), s. 105.
36. Cioran, E.M. (2015). Gözyaşları ve Azizler. (Çev. İ. Yerguz). İstanbul: Jaguar Kitap, s. 69.
37. Cioran, E.M. (2007), s. 95-96.
38. Cioran, E.M. (2007), s. 211.
39. Cioran, E. M. (2015), s. 15.
40. Cioran, Emil M. (1993). Burukluk. (Çev. H. Bayrı). İstanbul: Metis Yayınları, s. 48-49.
41. Boym, S. (2009). Nostaljinin Geleceği. (Çev. F. B. Aydar). İstanbul: Metis.
İbrahim Beyazoğlu Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) İletişim Fakültesi'nde öğretim görevlisi (DPhil.) ve gazetecidir.
[email protected]
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish