Bir yazarın umudu: Edebiyat yoluyla özgürlük

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için Türkmenistanlı gazeteci-yazar Akmuhammed Velsapar ile konuştu

Akmuhammed Velsapar

Katı bir dikta yönetimi tarafından idare edilen kapalı kutu Türkmenistan, kendi vatandaşlarına nefes aldırmayan, siyasi baskıları ve yasaklarıyla nam salmış bir ülke.

Pek çok uluslararası raporda Kuzey Kore'den sonra dünyanın en baskıcı ikinci ülkesi sayılıyor.

Böyle bir ülkede yazar olmak, ülkenin geleceği, halkın refahı ve özgürlükler konusunda kalem oynatmak, ölüme davetiye çıkarmakla eşdeğer desek, abartmış olmayız. 

Türkmenistan'da bu tehlikeyi göze alanlar çok seyrek de olsa var.

Bunlardan biri de şu anda İsveç'te sürgünde yaşayan Türkmenistanlı gazeteci-yazar Akmuhammed Velsapar.

Biz bugün burada Velsapar'ın yazarlığı üzerinde duracağız. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Velsapar Türkmence ve Rusça, iki dilde rahatça kalem oynatabilen nadir yazarlardan biri.

Gerçi Türkmence yazarın anadili, yine de Velsapar'ın Türkmence gibi son derece dar ve sığ bir dilde her türlü duygu ve düşünceyi, kırsal bölge insanlarının hayatlarındaki en ince ayrıntıyı Rusça veya bir başka yabancı deyim kullanmadan saf Türkmence sözlerle ifade edebilmesi, şaşkınlık verici.

Onun bu iki dildeki ustalığına hayran olmamak elde değil.

Gerçi benim Rusça bildiğim yok ama Türkmence, Velsapar gibi benim de anadilim. 

Akmuhammed Velsapar'la tanışıklığımız 1990'lı yıllara dayanıyor.

O sırada ben 20'li yaşlarda genç bir gazeteci olarak Velsapar'ın yazılarını ve kitaplarını, Türkmenistan'daki katı dikta rejimine yönelik kılıçtan keskin sözlerini, zehir-zemberek eleştirilerini şaşkınlık ve hayranlık karışımı bir keyifle okur, acaba bir gün ben de onun gibi yazabilir miyim, diye aklımdan geçirirdim. 

Türkmenistan'a ilk gittiğim 1992 yılında Velsapar'ın ilk eserlerinden biri olan "Gavunkelle" kitabını ismi ilgimi çektiği için almıştım, o sırada yazarı tanımıyordum.

Ama kitap Velsapar'ın çocukluk anılarıyla dolu olduğu için epey ilgimi çekmişti. 

Akmuhammed Velsapar 1993 sonbaharında Türkmenistan'dan ayrılıp İsveç'e yerleştikten sonra insan haklarıyla ilgili faaliyetlerinin yanı sıra edebi çalışmalarını da sürdürdü.

Rusça, Türkmence onlarca kitap yazdı, yine onlarca kitabı da İsveççeden Türkmenceye çevirdi.

Velsapar'ın kitapları Türkçe dahil 10'dan fazla dile çevrildi.

Uzun bir aradan sonra Stockholm'de bir araya geldiğim yazar Velsapar'la keyifli bir edebiyat sohbeti gerçekleştirdik.

Edebiyata ve sürgündeki bir yazarın hayatına ilgi duyan herkes buyursun o zaman. 
 

Akmuhammed Velsapar 1
Akmuhammed Velsapar, Independent Türkçe için Esedullah Oğuz'un sorularını yanıtladı

 

Sayın Velsapar, yazarlığa ne zaman ve nasıl başladınız?

Bu kendiliğinden gelişen bir şeydi. Çocukluktan beri kitap okumayı çok severdim. Çok okuyan birinin yazma isteği duyması şaşırtıcı değil.

Ayrıca, eski zamanlardan itibaren okur-yazar, hattat bir aileden geliyorum. Aile büyüklerim nesilden nesile el yazması kitaplar kopyalayarak halk arasında okur-yazarlığı yaymış.

Stalin döneminde, özellikle 1933'te ağır baskılarla karşı karşıya kalıp kitaplarımız yakılsa ve hattatlık mesleğimiz elimizden alınsa da ailemizde kitaba ve eğitime duyulan sevgi ve saygı hiç kaybolmadı, evimizde hiç kitapsız bir dönem olmadı.

Kitaplar bana çocukluktan itibaren sanata değer vermeyi, insanları ve insan davranışlarını daha iyi anlamayı öğretti.

Ayrıca edebi eserler, bana anadilimize, doğduğum toprağa ve Türkmen doğasına derin bir sevgi aşıladı.

Çocukken masal dinlemeyi çok severdim. Teyzelerimden biri çok iyi bir masalcıydı. Okuldan boş olduğum günlerde onlara yatıya gitmeyi çok severdim.

Akşamları, hava kararır kararmaz, bizi devler, ejderhalar, büyücülerle dolu masallar beklerdi. Onları dinlemeye doyamazdık.

Masallardaki kocaman devler, ağzından ateş saçan ejderhalar, her türlü yaratığa dönüşebilen büyücüler ve onlardan hiç korkmayan cesur gençler, güzel kızlar insanı hayran bırakırdı.

Kötü güçlerin insanla karşılaştıklarında sergiledikleri kurnazlık ve acımasızlık etkileyiciydi. Cesur kahramanların onlara meydan okuması beni heyecanlandırırdı. 

Türkmen masallarının en büyük özelliği, kahramanlık, sadakat ve dürüstlük gibi erdemlerin, sonunda devler, ejderhalar ve büyücüler tarafından bile kabul edilmesi ve iyiliğin daima kötülüğe galip gelmesidir.

Türkmen halk masallarının bana verdiği bu anlayış, daha sonra benim sarsılmaz inancıma ve yaşam felsefeme dönüştü.

Bu nedenle asla zalime boyun eğmedim; ne kadar haksızlıkla karşılaşsam da her zaman adaletin er ya da geç tecelli edeceğine inandım.

Zalimlerle ve yozlaşmış insanlarla hiçbir zaman uzlaşmaya çalışmadım, her zaman doğrudan mücadeleyi seçtim. Tüm zaferlerim ve kayıplarım bu mücadele yolunda gerçekleşti


Yazdığınız eserler arasında en çok hangisini seviyorsunuz?

Genel olarak hepsini. Eğer yazar kitabını yazarken vicdanına ihanet etmemişse, sonrasında eserini sevmemesi mümkün değil.

Ancak yazarın belirli bir dönemde özellikle sevdiği bir eseri olabilir. Örneğin, 1980'lerde "Gavunkelle" romanımı çok seviyordum.

Çünkü, birincisi, o kitapta çocukluğumda yaşadığım olaylar var; ikincisi, o romanda Sovyet sansürüne fark ettirmeden dolambaçlı bir dille halkımızın zor tarihini anlatmayı, ahlaki değerleri, mertliği ve dürüstlüğü övmeyi başardım.

Daha sonra "Ahal Yürüme Mesafesinde" kitabımı daha çok sevdim. Çünkü o eserde henüz Sovyet İmparatorluğu'nun gücü doruktayken, Türkmen edebiyatında ilk kez bağımsız Türkmen devletini kurma fikrini dolaylı olarak dile getirdim.

Sonrasında, Türkmenistan'da yasaklanan "Mülli Tahir'in Hikmeti" romanımı diğer kitaplarımın önüne koydum. Çünkü bu kitapta Türkmen kadınlarının ahlaki değerlerde, kararlılıkta, edep ve sadakatte Türkmen erkeklerine örnek olduğunu gösterdim ve halkın ahlaki direğinin kadınlar olduğunu vurguladım.

Elbette, Türkmenistan'da bağımsızlık yıllarında Türkmen ulusal ahlakına tamamen yabancı olan dalkavukluk, korkaklık ve hainlik gibi özelliklerin yayılması, devlet başında vicdansız ve yalancı kişilerin bulunması, ulusal gururumuza büyük bir darbe vurdu.

Ama bu başka bir hüzün, başka bir hikâye. Bu bizim asla silinmeyecek acımız.

kobra

Şu an en çok sevdiğim kitabım "Kobra".

Bu romanda sadece Türkmenlere değil, tüm insanlığa özgü sorunları ele aldım.

Bunların en korkuncu, halkın kendi iradesini bir kişiye teslim etmesidir, yani özgürlüğünü boş vaatler uğruna feda edip felaketi satın almasıdır.

Çünkü bu dünyada, özgürlük, hak ve insan onurundan daha üstün bir şey yoktur ve olamaz.

Diktatörlük, diktatör bir ülkenin insan haklarının hiçe sayılmasından ve insan onurunun yok edilmesinden başlar.

"Kobra" romanında, insanların yaşamında özgürlükten ve insan onurundan daha önemli hiçbir şeyin olamayacağını göstermeye çalıştım.

Kişisel özgürlüğünü kaybeden insanlar, sonunda her şeyi, hatta insan olma vasıflarını bile yitirirler. Diktatörlükte, insanların kendi insanlıklarını koruyabilmeleri bile büyük bir sorun haline gelir.

Kısacası, totalitarizm, diktatörlük, despotizm – hayatın en büyük düşmanlarıdır.

İnsan onuruna ve haklarına saygı gösterilmediğinde büyük bir felaket doğar: Çünkü onuru çiğnenen de onu çiğneyen de aynı şekilde yozlaşır ve ulusal çöküş başlar.

Bir milletin geleceği için bundan daha tehlikeli ne olabilir?

"Kobra" romanında, edebi dilin ve canlı karakterlerin aracılığıyla bu düşünceleri okuyucuların zihnine yerleştirmeye çalıştım. Elbette gelecekte yazacağım kitaplardan birini özellikle önemsediğim olabilir.

Ancak bunun için o eserin öncekilerden daha güçlü olması gerekecek.
 

 

Romanınızda baş karakter olarak bir insan yerine hayvan dünyasından bir canlıyı; Kobra'yı seçmenizin sebebi ne?

İnsanlığın çıkarları, canlılarınkinden ayrı düşünülemez. Hepimiz aynı dünyanın evlatlarıyız: bitkiler, ağaçlar, çiçekler ve tüm canlılar.

Romanda Kobra, çölün ve kendi türünün geleceği için mücadele ediyor. Yani, farkında olmadan bile insanlığın yarını için savaşıyor.

Doğa  yaşamın beşiği, ona zarar verilirse insanlığın geleceğine zarar verilmiş olur.

Romanda insan suretine girip, insanlar arasına yerleşip yaşamı tehdit eden sorunların derinine inmeye çalışmak, canlı dünyasının birbirine bağlılığını ve bütünlüğünü göstermektedir.

Kobra, romanda kendisine yüklenen sanatsal-felsefi yükü taşıyabiliyor. Yani onun baş kahraman olmayı hak etmesi şaşırtıcı değil.


Kitap yazarken ilhamınızı nereden alıyorsunuz?

Hayattan, insan mertliğinden, doğanın ve kadınların güzelliğinden, dünyanın yapısından, sanat eserlerinden.

Yaşamın asla sonuna kadar çözülemeyecek sırları: gündüz gözlerimizi kapatan, gece ise evrenin derinliklerini önümüze seren bu gizemler bizim için ebedi bir ilham kaynağı değil midir?


Şu anda Türkmen edebiyatının durumu nedir; ileriye mi gidiyor yoksa geriye mi?

Eğer şu anda Türkmenistan'da yayımlanan eserleri dikkate alırsanız, ne yazık ki, Türkmen edebiyatının geriye gittiğini, daha önce ulaşılan seviyeleri kaybettiğini görürsünüz.

Gerçek Türkmen edebiyatı şu anda yalnızca Türkmenistan'ın sınırları dışında gelişebilir ve büyüyebilir.

Ancak ülke içinde de yasaklı yazarların onlarcası bağımsız yaratıcılıklarını sürdürmektedir.

Bu yazarlar, baştan beri diktatörlüğe boyun eğmediler ve bugün de eğmiyorlar. Ne yazık ki, onların son on yıllarda hangi eserleri yazdığını bilemiyoruz.

Fakat bu yasaklı yazar ve şairlerin diktatörlük döneminde yarattıkları eserler halka ulaştığında ve onlarla tanıştığımızda, ancak o zaman modern Türkmen edebiyatını tam ve doğru bir değerlendirme fırsatı elde edeceğiz.


Türkmen yazarlarından kimleri beğeniyorsunuz? 

Eski dönemlerden başlayıp modern Türkmen edebiyatına kadar tüm edebiyatımıza büyük bir hayranlık duyuyorum.

"Oğuzname", "Dede Korkut Kitabı", "Köroglu" destanı, Orta Çağ Türkmen şairlerinin eserleri – bitmez bir hazine.

Nasıl Nesimi'ye, Fuzuli'ye, Burhaneddin Sivaslı'ya, Gayıp'a, Mahtumkulu'ya, Kemine'ye, Mollanepes'e, Seydi'ye, Zelili'ye, Şeydai'ye ve diğer onlarca yazar ve şairimize hayranlık duymayalım? Nasıl gurur duymayalım?!.

Bu tükenmez zenginlik, bir hazine! Bu kadar büyük şahsiyetleri dünyaya getiren bir milletin onlarla gurur duymaya hakkı vardır ve onların cesaretten doğan yaratıcılık yolunu sürdürmeyi başarmalıdır.

Sovyet döneminde Nurmyrat Saryhan, Berdi Kerbaba, Ata Govşut, Hydyr Derya, Beki Seytek, Kerim Gurbannepes, Gurbannazar Eziz, Gara Seyitli, Tirkiş Jumageldi, Bapba Gökleň, Akmyrat Şir gibi bağımsız düşünme yeteneğine sahip edebi dehalar yetişti.

Bu insanların yaratıcılığı, Türkmen edebiyatını yeni bir zirveye taşıdı.

Başka iyi eserler yaratan insanlar da var, ancak onların eserleri tam değil.

Büyük bir şahsiyetin arkasında durmadığı sürece, bir eser kendi değerini yitirir.

Bir yazar ya da şair cesareti överken korkaklık, dürüstlüğü överken düzenbazlık yaparsa, o büyük bir yetenek değildir. Böyle biri sadece edebiyat alanında bir zanaatkârdır.

Gerçek bir yazar, yazdığı her satırın arkasında bir dağ gibi sağlam durmayı başarmalıdır! Bunu başaramazsa, kendi yaratıcılığını kendi eliyle yok eder.

Fakat ne yazık ki, her edebiyatta olduğu gibi, Türkmen edebiyatında da gerçek yazar ve şairlerden çok zanaatkârlar çoğunluktadır.

Bu durum, Türkmenistan'da yazar ve şair kavramının ve genel olarak güzel edebiyatın itibarına tekrar tekrar büyük darbeler vuruyor.

Bu durum Sovyet döneminde de vardı, şimdi de tekrarlanıyor. Elbette, bu üzücü bir şey.


Bir yazar olarak hangi kitapları, hangi yazarları seviyorsunuz?

Özellikle sevdiğim yazarlar ve eserler o kadar çok ki saymakla bitmez. İşte onlardan bazıları: "Oğuzname", "Dede Korkut Kitabı", "Köroglu" destanı, Türkmen masalları, Nesimi, Navayi, Mahtumkulu, Kemine, Mollanepes, Seydi, Zelili, Gurbannazar Eziz, Aleksandr Puşkin, Lev Tolstoy, Fyodor Dostoyevski, Anton Çehov, İvan Bunin, Mihail Bulgakov, Sergey Yesenin, Honoré de Balzac, Molière, Edgar Allan Poe, Stendhal, Ernest Hemingway, George Orwell, Thomas Mann, Gabriel García Márquez, Jorge Luis Borges, José Saramago ve diğerleri. Ama en çok sevdiklerimi söylemem gerekirse, François Rabelais ve Nikolay Gogol'dur.

İyi yazarları bulmak ve okumak zevklidir. Ben, okuma alışkanlığını klasik eserlerle sağlam temellere oturtan bir insanın, edebiyat denizinde özgürce yüzüp ondan zevk alacağına ve hayatını boşa yaşamayacağına kesinlikle inanıyorum.
 

 

Türkmen edebiyatında dünya çapında tanınan yazarlar var mı?

Klasik Türkmen edebiyatında bu türden birkaç şair bulunuyor.

Berdi Kerbaba da kendi döneminde büyük başarı elde etti.

Ancak, günümüzde uluslararası düzeyde tanınan bir Türkmen yazarı olup olmadığı sorusu açık kalıyor.

Belki de böyle büyük yazarlar 21'inciyüzyılda ortaya çıkacak.

Büyük yazarlar, halkın zor zamanlarında ortaya çıkarlar.

Halk zor durumdayken, büyük şahsiyetleri ve olağanüstü yetenekleri ön plana çıkarır.

Eğer büyük Magtımgulı'nı yetiştiren dönemi hatırlarsanız, sanırım benimle hemfikir olursunuz…


Eserleriniz hangi yabancı dillere çevrildi?

Rusça, İsveççe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Ukraynaca, Türkçe, Farsça, Endonezyaca, Moğolca, Kazakça, Belarusça ve diğer birçok dilde onlarca kitabım yayımlandı.

Bunlar arasında, "Kobra", "Ayıpi Hakkında Efsane", "Bu Karanlık Daha Aydınlık" romanlarım, "Yılancının Ölümü", "Savaştan Kişi Başı Bir Sigara" öykü koleksiyonlarım, "Siren Çiçekli Aşk", "Yağmur Bizi Nişanladı", "Aldatıcı Aşk" gibi hikayelerim birçok dilde basıldı.

Bu dillerin sayısı her yıl artmaya devam ediyor.


Şu anda ne tür bir eser yazıyorsunuz?

Şu anda üzerinde çalıştığım roman, Türkmenlerin bugünkü yaşamıyla ilgili ve Türkmen topraklarının antik dönemini anlatan bir eserden ilham alarak yazıyorum.

Nobel ödüllü İsveçli yazar Selma Lagerlöf'ün Değiştirilen ve Nils Holgersson'un İsveç'teki Harika Seyahati kitaplarını, ayrıca Astrid Lindgren'in Çocuk ve Çatıdaki Karlsson kitabını, Erik Axel Karlfeldt'in şiirlerini Türkmen diline çevirdim.

İsveçli klasik yazarların dünya çapında ünlü eserlerini İsveççeden Türkmen diline çevirmeye devam ediyorum.


Okurlara ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? 

Okuyuculara tavsiyem, daha fazla kitap okumaları.

Kitap ortalığı sürekli aydınlatan bir alevdir, meşaledir, onun yerini alabilecek başka bir mucize yoktur.

Elbette, burada gerçek edebi eserlerden bahsediyorum. Edebiyat, ustalıkla yazılmış bir kitap kalıcı bir manevi değerdir. Büyük eserler, paha biçilmez bir hazine gibidir.

Türkmenlerin bu hazineden paylarını almaları gereklidir. Çünkü bilgili ve cesur olmadıkça, fethedeceğiniz bir kale yoktur: Bugün karmaşık, gelecek ise belirsizdir.

Cehalet ağır bir hastalıktır, bir çeşit körlüktür. Atalarımız "Kör bir adam, cahil bir adamdan daha iyidir" demişler.

Çünkü cahil bırakılırsanız, bu basit bir şey değildir; demektir ki hakkınız yeniliyordur. Maalesef, adaletsizliğe karşı sesini çıkaramayan insanlar, hayatları boyunca sadece iyi dileklerde bulunmakla yetinirler.

Dilek, iyi bir şeydir ama dini düşüncelerle ve Tanrı'dan umut edilerek yapılır. Ancak pratikte, insana layık bir yaşam seviyesi ancak mücadele ile elde edilir.

Hak ve hukuk dilekle gelmez, talep edilmelidir. Okumuş insanlar bunu bilirler, kitap okuyan kişiler bu gerçeği iyi anlarlar

***

Akmuhammed Velsapar, Türkmen edebiyatının özgür bir toplumda yeşereceğine ve gelişeceğine inanıyor.

Zira, yaratıcılık ve düşünce özgürlüğü, her milletin gücünün temelidir ve bu güç, gelecekte Türkmen yazarlarının da dünyada ses getiren eserler ortaya koymalarını sağlayacaktır.

Velsapar, bu geleceğin hayalini kuruyor ve halkına bu yönde umut ve cesaret aşılıyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU