Türkiye, 2022-2023 arasında Türk lirası (TL) cinsinden kişisel servet artışında, dünya ülkeleri arasında yüzde 157'lik oranla ilk sırada yer alıyor.
Küresel finans şirketi UBS'in geçen aylarda yayımladığı "2024 Küresel Servet Raporu"na göre, Türkiye'nin, halen 60 bin olan dolar milyoneri sayısını önümüzdeki 5 yıl içinde 87 bine çıkararak yüzde 43 artışla, yüzde 47 artış beklenen Tayvan'dan sonra dünyada milyoner sayısını en yüksek oranda arttıran ülkeler arasında ikinci sıraya yerleşeceği tahmin ediliyor
Rapora göre, bu dönemde Tayvan'dan ve Türkiye'den sonra Kazakistan, Endonezya ve Japonya, 3'üncü, 4'üncü ve 5'inci sırayı alacak.
Peki, ekonomisi sürekli çalkantılı bir seyir izleyen ve döngüsel krizlerle boğuşan Türkiye'de, özellikle son yıllarda kişisel servet birikiminin ve milyoner sayısının geçmişe göre çok yüksek bir artış göstermesinin sebepleri nelerdir ve bu değişim bize neyi anlatıyor?
Bize, toplumsal ve ekonomik refahın arttığını ve ülkenin zenginleştiğini mi gösteriyor?
Bunu anlayabilmemiz için öncelikle uzunca bir süredir Türk ekonomisinin konjonktürel seyrine damgasını vuran yapısal faktörleri ve temel eğilimleri dikkate almamız gerekiyor:
Bunları;
- Yüksek enflasyon
- Yüksek faiz
- Yüksek döviz kurları
- Yüksek cari açık
- İthalata bağımlılık
- Düşük verimlilik
- Düşük teknoloji esaslı üretim
- Düşük katma değerli ihracat
- Zayıf küresel rekabet gücü
- İnşaata ve altyapı yatırımlarına dayalı büyüme olarak sıralayabiliriz.
Bu özelliklerden de anlaşılacağı gibi, teknoloji düzeyi geri, rekabet gücü zayıf, küresel piyasalarda yüksek marka değerli ve yenilikçi ürünleriyle yer alamayan bir ülkede, zenginliklerin, ağırlıklı olarak konjonktürel dalgalanmaların ve krizlerin doğuracağı fırsatlar, arsa spekülasyonu, faiz ve rant gelirleri, konut ve ticari inşaat projeleri ve kamu finansmanı kaynaklı altyapı yatırımları üzerinden sağlanması beklenecektir.
Esasen sürdürülebilir bir kalkınmayı ve toplumsal refah artışını sağlayamayan, dolayısıyla ülkenin toplam üretim pastasını büyütemeyen böyle bir ekonomik modelde, kişisel servet birikiminin ve milyoner sayısının artması, ancak toplam pastadan küçük bir kesimin aldığı pay artarken büyük kesimin aldığı payın azalıyor olmasıyla açıklanabilir.
Kısacası bu artış, ilk planda, toplam servetin ülkedeki kesimler arasında dengesiz ve adaletsiz biçimde dağıldığını, yani çeşitli grupların gelirleri arasındaki (özellikle zenginler ve yoksullar arasındaki) uçurumun büyüdüğünü gösteriyor.
Böyle bir durumda, milyoner sayısındaki artış, doğrudan doğruya gelir dağılımındaki bozulmayı ve servetin daha az sayıda kişinin elinde toplanmasını ortaya koyan açık bir göstergedir.
Bu gerçeği biraz daha açacak olursak; bir ülkede milyoner sayısının artması, o ülkede mutlaka toplumsal refahın arttığı, yani ülkenin bütünsel olarak zenginleştiği anlamına gelmiyor.
Servet, nüfusun küçük orandaki elit bir kesiminin elinde toplanırken, yani doğal olarak bu kesim içindeki milyonerlerin sayısı artarken, orta ve daha alt gelir gruplarında yer alanların ortalama gelirleri düşüyor.
Orta gelir grubunun üst sıralarındakiler sağladıkları gelir artışıyla yüksek gelir grubuna terfi ederken, grubun orta ve alt katmanlarında bulunanlar, uğradıkları sürekli gelir kaybı, yani geçmişe göre daha da yoksullaşmaları nedeniyle, alt (yoksul) gelir grubuna düşüyorlar.
Özetle, görece zengin olanların daha zenginleştiği, görece yoksul olanların daha da yoksullaştığı bir süreç yaşanıyor.
Bu açıklama çerçevesinde, meydana gelen değişimi, gelir dağılımı adaletindeki bozulma ile ilişkili bir milyoner sayısı artışı olarak değerlendirmemiz gerekiyor.
Nitekim bu sonucu doğrulayan bir veri olarak, Türkiye, 2023 yılı gelir dağılımı eşitsizliğinde, 36 OECD ülkesi arasında son sırada yer almıştır.
Türkiye'de en zengin yüzde 20'lik kesim, toplam gelirin yüzde 49,8'ine sahipken, en yoksul yüzde 20'lik kesim yalnızca yüzde 5,9'unu almıştır.
Bu durum, Türkiye'nin gelir eşitsizliğinin OECD içinde en yüksek seviyede olduğunu göstermektedir.
Gini katsayısı da 2023 yılında 0,433 olarak hesaplanmış olup, bu da gelir dağılımındaki dengesizliğin arttığını ortaya koymaktadır. Ayrıca, Türkiye, dünya genelinde 161 ülke arasında gelir eşitsizliğinde 74'üncü sırada yer almaktadır.
Türkiye'deki servet artışının kaynağını ve neyi ifade ettiğini daha iyi anlayabilmek bakımından, sıralamada 1'inci gelen Tayvan ile 2'nci gelen Türkiye'yi her birinde milyoner sayısındaki artışa neden olan faktörler açısından karşılaştıralım:
UBS raporuna göre ilk sırada yer alması beklenen teknoloji devi Tayvan'daki milyoner sayısı artışında, ülkenin mikroçip, elektronik bileşenler, bilgisayar ve tüketici elektroniği üretimindeki patlama, yani küresel ekonomi içindeki üretici rolünden kaynaklanan yüksek teknoloji esaslı üretim ve ihracat artışının rol oynayacağı ön görülüyor.
Oysa Türkiye'de, gerek son birkaç yıl içinde, gerek yakın gelecekte, milyoner sayısındaki olağanüstü artışın, endüstriyel üretim ya da yüksel katma değerli ihracat kaynaklı olmayıp, toplumun geniş kesimlerinin aleyhine, rant kaynaklı kazançlar ve adaletsiz gelir transferlerinden kaynaklandığını tahmin etmek zor değil.
Sıralamada Türkiye'den sonra yer alan Kazakistan ve Endonezya gibi ülkeler de üretim yapısı ve gelir dağılımı dengesizliği yönünden Türkiye ile benzer özellikler taşıyor.
Şimdi, Türkiye'de kişisel servet birikimi ve milyoner sayısındaki artışa ve gelir dağılımı adaletsizliğine yol açan başlıca zenginleşme kaynaklarını sırasıyla inceleyelim:
Yüksek enflasyon:
Yüksek enflasyon nedeniyle Türk lirasının ciddi değer kaybına uğraması, varlık fiyatlarını şişirmiş, varlıkların nominal değeri (özellikle gayrimenkul, altın, ve benzeri kalemler) hızla artmıştır.
Bu artışlar TL bazında servet sahiplerinin varlıklarının büyümesine yol açmış ve sonuçta hem TL hem Dolar bazında milyoner statüsüne erişmeyi kolaylaştırmıştır.
Servet sahiplerinin, varlıklarını dövizle koruma stratejileri:
Özellikle 2018-2022 döneminde döviz kurlarındaki yüksek artış sonucu TL'nin dolar karşısındaki ciddi değer kaybı, döviz yatırımcılarına yüksek kazançlar sağlamıştır.
Varlıklı kişiler, yabancı para birimlerine yatırım yaparak servetlerini enflasyonun da üzerinde arttırmış ve milyoner statüsüne ulaşmışlardır.
2023-2024 yıllarında ise durum tersine dönmüş, hükümetin yüksek faiz politikasıyla döviz kurları bastırılarak enflasyonun altında tutulmuşsa da bu defa Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasıyla döviz birikimi yapanlar yine ödüllendirilmişlerdir.
Sonuçta döviz birikimlerinin getirisi, yüzde 50'lere yakın düzeydeki yüksek faiz gelirine endekslenerek milyoner olma yolunda ilerlemeleri sağlanmıştır.
Artan faiz oranları ve yüksek faiz getirisi:
Özellikle ülkenin içine girdiği ekonomik darboğazı aşmak, döviz açığını kapatmak ve enflasyonu durdurmak için 2021 yılı sonundan itibaren uygulanmaya başlanan yüksek faiz oranları da bu dönemde servet sahiplerine önemli kazançlar sağlamış ve bu yolla ülkede on binlerce kişiye milyoner olma kapısını açmıştır.
Gayrimenkul fiyatlarının artması ve inşaat sektöründeki büyüme:
Son 20 yılda ekonominin başlıca itici gücü haline gelen gayrimenkul ve inşaat sektörü, on binlerce milyonerin oluşmasında belirleyici rol oynamıştır.
Özellikle büyük şehirlerde gerçekleştirilen kentsel dönüşüm projeleri, müteahhitler ve inşaat şirketleri için olağanüstü fırsatlar doğurmuş; imar planlarının değiştirilmesi veya yeni imar alanlarının açılması, arazi sahipleri ve müteahhitler için büyük kazançlar sağlayarak Türkiye'de dolar milyoneri sayısında patlamaya yol açmıştır.
İnşaat ve gayrimenkulün bu kadar ödüllendirici olmasında, işçilik ve inşaat girdi maliyetlerinin uzun süre düşük seyretmesi, arz-talep dengesizliği sebebiyle konut fiyatlarının sürekli artması, inşaat projelerinden yüksek kârlar elde edilmesi, uzun süre çok düşük faiz oranlarıyla sağlanan konut ve inşaat kredileri ve böylelikle konut ve gayrimenkul yatırımının spekülatif bir zenginleşme aracı haline gelmesi büyük ölçüde rol oynamıştır.
Kamu altyapı yatırımları ve kamu ihaleleri:
Altyapı yatırımlarının ve kamu hizmet binası yapımına yönelik kamu ihalelerinin, yine son 20 yılda ekonomik büyümenin lokomotif gücü olmasına bağlı olarak Türkiye'de müteahhitlik sektörü ciddi bir büyüme fırsatı yakalamış ve buralardan büyük kazançlar elde edilmiştir.
Bu alanda, yol, köprü, tünel, havaalanı, baraj gibi altyapı yatırımları ile hastane, stadyum, üniversite ve eğitim tesisi gibi kamu hizmet binaları yapımına ilişkin ihaleler, Türkiye'nin dolar milyoneri, hatta dolar milyarderleri varlığının artmasını sağlayan iki temel zenginleşme kaynağı olmuştur.
Borsa ve hisse senedi spekülasyonları:
İçeriden bilgi sızdırma, borsa manipülasyonları ve dalgalı piyasa ortamının sağladığı fırsatlarla hisse senetleri üzerinden elde edilen kısa vadeli yüksek kârlar ve halka arz yoluyla sağlanan tatlı kazançlar, zenginler kulübüne çok sayıda yeni milyoner eklemiştir.
Özelleştirme ve kamu varlıklarının satışı:
Türkiye'de 2000'li yıllardan sonra hız kazanan özelleştirmeler ve kamuya ait büyük varlıkların satışı, yeni zenginler sınıfının oluşmasının ana kaynakları arasındadır.
Türkiye'de gelir dağılımı dengesinin bozulmasında ve zenginliğin sınırlı ellerde toplanmasında; özellikle enerji dağıtım ve enerji üretim tesisleri, telekomünikasyon şirketleri ve bankaların özelleştirilmesi yoluyla yapılan kamu kaynaklı devasa gelir ve servet transferlerinin önemli payı bulunmaktadır.
Özetle;
Türkiye'de son yıllarda milyoner sayısındaki artış, ülkenin zenginleştiği ve genel refah seviyesinin yükseldiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, gelir dağılımı dengesinin bozulduğunu ve gelir eşitsizliğinin derinleştiğini gösteriyor.
Bu bozulmanın sonucu, servetler tepede, daha küçük bir kesimin elinde toplanırken orta sınıf küçülüyor, buna karşılık düşük gelir grubunu oluşturan tabandaki yoksullar kitlesi büyüyor.
Tabii ki bu sonucu, kaçınılmaz ve değişmeyecek bir kader olarak görmemek gerekiyor.
Kaynaklar:
https://www.turkishminute.com/2022/10/12/performer-among-oecd-members-in-income-inequality-index/
https://www.turkishminute.com/2024/01/29/turkey-income-distribution-gap-widened-2023/amp/
https://oxfamilibrary.openrepository.com/bitstream/handle/10546/621419/rr-cri-2022-111022-en.pdf?sequence=33
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish