İsrail'in Batı Şeria operasyonu

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

İsrail askerleri, 28 Ağustos 2024'te İsrail işgali altındaki Batı Şeria'daki Tulkerim yakınlarındaki Nur Şems Mülteci Kampı'na düzenlenen bir baskın sırasında / Fotoğraf: Jaafar Ashtiyeh/AFP 

İsrail, 28 Ağustos günü Batı Şeria'ya yönelik olarak son 20 yılın en geniş çaplı operasyonunu başlattı.

İsrail'in "Yaz Kampları Operasyonu" olarak adlandırılan Batı Şeria'nın kuzeyindeki Tulkerim, Tubas ve Cenin kentlerindeki mülteci kamplarına başlattığı saldırılarda hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı 1 Eylül itibarıyla 20'yi geçti. 

Operasyon çerçevesinde İsrail güvenlik güçleri yine sivil altyapıyı hedef aldı, hastaneleri kuşattı, yolları ve binaları yerle bir etti.

Hayatını kaybedenler arasında yine siviller ağırlıktaydı.

Netanyahu hükümeti söz konusu operasyonla Oslo Anlaşmaları'nı tanımadığını bir kez daha gösterdi. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz'ın operasyonunun başlamasından hemen sonra yaptığı açıklamalar ise dikkat çekiciydi.

Katz, İran'ın Ürdün'den silah kaçırarak burada kapsamlı bir terör yapısı kurmaya çalıştığını, tehdide karşı Gazze'deki gibi muamele etmeleri gerektiğini, Batı Şeria'daki Filistinlilerin de Gazze'de yapıldığı gibi topluca zorla yerlerinden edilmesi gibi tüm adımların atılması gerektiğini öne sürdü.

Böyle bir açıklamanın hükümetin aşırı sağ kanadından değil de dışişleri bakanından gelmesi sadece hükümet içerisinde yer alan belirli bir kesimin değil, Netanyahu hükümetinin tamamının bölgeye yönelik niyetlerini yeniden ortaya koymak açısından önemliydi. 


BM ve kuruluşlarından uyarılar 

BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, "Gördüklerimiz konusunda çok endişeliyiz" derken, BM çalışanlarının, Batı Şeria'daki Filistinlilerin, İsrail güvenlik güçlerinin uluslararası standartları aşan ölümcül savaş taktiklerine giderek daha fazla maruz kaldıklarını aktardıklarını vurguladı. 


Batı'dan yine aynı tepkiler geldi 

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'da yürüttüğü operasyonun Gazze'deki savaşın genişletilmesine zemin oluşturmaması gerektiğinin altını çizdi.

Borrell, Katz'ın açıklamalarını "kabul edilemez" olarak nitelendirerek, bu tarz söylemlerin istikrarsızlığın daha da artması tehdidini taşıdığını belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili de "Batı Şeria'daki Filistinlilerin kitlesel olarak yerlerinden edilmesi fikrini reddediyoruz, ancak hassas terörle mücadele operasyonları sırasında sivillerin hayatını korumak için bazı durumlarda yerel tahliye emirlerinin gerekli olabileceğini kabul ediyoruz" şeklinde bir açıklama yaparak yine İsrail'e kapı aralamış oldu. 


Kamerun'da düzenlenen İİT Dışişleri Bakanları Toplantısı

Batı Şeria'daki operasyon sürerken İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyelerinin Dışişleri Bakanları Kamerun'un başkenti Yaunde'de bir araya geldi.

Gazze ana gündem maddelerinden biriydi, fakat Yaounde deklarasyonunda savaşın sonlandırılması ve İsrail'in durdurulmasına yönelik somut hususlar yer almadı. 
 


Peki Netanyahu hükümetini Batı Şeria'ya yönelik geniş çaplı operasyon başlatmasına hangi sebepler yol açtı?

  1. Ekim'den bu yana tüm dikkatler Gazze'ye yoğunlaşmışken, İsrail'in Batı Şeria'daki operasyonları arttı. Savaşın başından bu yana Batı Şeria'da 700'e yakın Filistinli hayatını kaybetti, 10bin kadar kişi ise gerekçe gösterilmeden tutuklandı. 
     
  2. Yahudi yerleşimleri, BM tarafından yasadışı kabul ediliyor. Uluslararası Adalet Divanı (UAD) da geçen temmuz ayında BM'nin tutumunu teyit eden bir karar yayınladı. Buna rağmen, Netanyahu hükümeti İsrail tarihinin en büyük yerleşim planları 7 Ekim sonrasında onayladı. Dünya bu hukuksuzluk karşısında da gerekli tepkiyi ortaya koyamadı. 
     
  3. Yerleşimciler savaşla birlikte Filistinlilere yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. BM İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) verilerine göre, 7 Ekim'den bu yana yasadışı Yahudi Yerleşimciler tarafından Filistinlilere 1270 saldırı düzenlendi, bunların 120'den fazlası ölüm ve/veya yaralanmayla sonuçlandı. İsrail hükümeti saldırganlara cezai müeyyide uygulamaktan imtina etti. Aksine Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir yerleşimcileri şiddete teşvik eden açıklamalarda bulundu ve silahlanmalarını sağladı. 
     
  4. Avrupa'da ilk önce Birleşik Krallık, Belçika ve Fransa Filistinlilere şiddet uygulayan yasa dışı Yahudi yerleşimcilere yaptırım kararı aldı, bilahare Çekya ve Macaristan'ın itirazları aşılarak, AB genelinde bir karar alınması sağlandı. Biden yönetimi ise, şubat başında, Batı Şeria'daki aşırılıkçı 4 Yahudi yerleşimciyi "şiddet eylemlerine dahil olmak" ve "Filistinlileri öldürmek" gerekçeleriyle yaptırım listesine aldı. ABD, sonuncusu geçtiğimiz hafta olmak üzere Şubat'tan bu yana bazı kişi ve kurumlara ilave yaptırımlar getirildi. Tüm bu gelişmelere rağmen yaptırımların etkisi ve kapsamı sınırlı kaldı. 
     
  5. Netanyahu hükümetinin uluslararası hukuku ayaklar altına alan tutumuna Batı'nın açık çek vermesi, ABD'nin seçim gündemiyle Yahudi lobisine rehin kalması, Arap ve İslam ülkelerinin ise kayıtsız kalması, Netanyahu'ya istediğini yapabileceği mesajını verdi. 
     
  6. İsrail'in Lübnan, Suriye ve İran'ın egemenliğini hiçe sayarak düzenlediği operasyonlara rağmen bu ülkelerden ve bu ülkelerde bulunan vekil güçlerden tepki gelmemesi ya da tepkinin cılız kalması da Netanyahu'yu cesaretlendirdi. 
     
  7. Geçmişte Mescid-i Aksa'ya ve statüsüne yönelik eylemler/provokasyonlar hem Filistinliler hem de İslam ülkeleri tarafından büyük tepkiye neden olurken, bugün İsrail Güvenlik Bakanı Itamar ben-Gvir'in çeşitli fiziki ve sözlü provokasyonlarına Müslüman ve Arap ülkelerinden sadece kınama mesajları geliyor. 
     
  8. Aylardır ara ara devam eden, ancak sonuçsuz kalan ateşkes/esir takası müzakerelerinde Netanyahu müzakereleri tıkayan ve yeni koşullar öne süren taraf olsa da baskılar hep Hamas üzerine yoğunlaştı, suçlanan taraf Hamas oldu. 
     
  9. Netanyahu'ya yönelik aylardır devam eden protestolara, muhalefetten gelen istifa çağrılarına rağmen, İsrail Başbakanına destek yeniden yükselişe geçti. İsrail halkının bir kısmı Netanyahu ne yaparsa yapsın kendisini desteklemeyi sürdürüyor. 
     
  10. İsrail'deki muhalefetteki liderlerden Netanyahu hükümetinin düşürülmesi amacıyla çeşitli açıklamalar gelse de muhalefetin değişimin zamanı ve yöntemi konusunda bir fikir birliğine sahip olmaması, siyasi olarak adım atılmasına engel teşkil etti. 
     
  11. Öte yandan, Batı'nın ve İslam ülkelerinin statik tutumlarına rağmen Filistin Devleti'ni tanıyan ülkelerin sayısında savaşın başından bu yana artış olması Netanyahu hükümetini ciddi olarak endişeye sevk etti. Nitekim, İsrail parlamentosu "Knesset" geçen haftalarda Filistin Devleti'nin tek taraflı tanınmasına karşı olduğu yönünde oyçokluğuyla bir karar kabul etti.

Tüm bu hususlar bir araya getirildiğinde, Netanyahu'nun kendi gündemini adım adım ilerletmesi için son derece "elverişli" bir durum ortaya çıkıyor. 

Batı Şeria'ya başlatılan operasyonla Netanyahu hükümetinin amacının Hamas'ı yok etmek değil, Filistinlileri topyekûn ortadan kaldırmak olduğu artık net bir şekilde görülse de, Netanyahu'nun durdurulmasının mevcut şartlar altında mümkün olamayacağı, savaşın bölgeye yayılması şimdilik engellenmeye çalışılsa da bölgesel emelleri olduğunu hiçbir zaman gizlemeyen İsrail Başbakanın buna da cesaret edeceğini hesaba katmamız gerekir.   

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU