Üçüncü dünya savaşı olur mu?

Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Son zamanlarda üçüncü dünya savaşı ihtimali sıklıkla konuşulur hale geldi. Savaş ihtimalinin, yaşanan her gelişme üzerine rahatlıkla gündeme getirilmesinin abartılı tarafları olduğu gibi üzerinde düşünülmesi gereken yönleri da var.

Üçüncü dünya savaşı lafının kullanılmasında mübalağalı olan şey, ses getiren her uluslararası gelişmenin savaşa neden olabileceği yönündeki değerlendirmelerdir.

Böyle bir iddia ortaya atılıyorsa savaşın nasıl ortaya çıkabileceği yönünde ayrıntılı değerlendirmelerin yapılması gerekir.

Gerçi bu savaş söylemi sıklıkla - izleyici kaygısı ile hareket eden - haber kanalları tarafından tartışma konusu yapılmakta; onun için bu yönüyle de söz konusu tartışmaları çok ciddiye almamak gerekir.

Herkesin bildiği gibi dünyada şu anda iki hassas sıcak çatışma bölgesi bulunmakta. Genelde dünya savaşı iddiaları da bu iki çatışma bölgesi üzerinden gündeme gelmekte.

Bir tanesi, Filistin meselesine ilişkin Ortadoğu bölgesindeki İsrail ve Hamas çatışmalarıdır; diğeri de, Avrupa’da yaşanan Rusya ve Ukranya Savaşı.

Hizbullah’ın da bir parçası haline geleceği yönünde güçlü emarelerin görüldüğü İsrail ve Hamas çatışması, bir dünya savaşına sebep olur mu?

En son Hamas liderinin İran’da öldürülmesi ve İsrail’in Hizbullah’a savaş açma ihtimali üzerine dünya savaşı tartışmaları tekrar gündeme geldi.

Öncelikli olarak bu çatışmalardan bir dünya savaşının çıkabilmesi için en azından bir ya da bir kaç ülkenin İsrail’e saldırması gerekir.

Bu ülke hangisi olacak?

İran mı, Suudi Arabistan mı, Mısır mı, Türkiye mi?

Bir kere İsrail bu saldırı işini tek başına gerçekleştirmiyor. ABD, İsrail’e yönelen en ufak bir tehditte - adeta bölge ülkelerine aklınızı başınıza alın dercesine - her defasında İsrail’in arkasında olduğunu deklare etmekte. ABD, bu destekte bölgeye savaş gemileri getirecek kadar ciddi.

Aynı desteğin Avrupa ülkeleri tarafından da  İsrail’e verileceğini kabul etmek gerekir.

Demin ismini zikrettiğimiz hiç bir ülke ABD ve Avrupa’ya rağmen İsrail’e saldırabilecek durumda değil.

Bu ülkeler, ne silah teknolojisi ve ekonomik açıdan bunu yapabilecek güçteler ne de Filistin için bir savaşı göze alabilecek siyasi ve toplumsal motivasyona sahipler.

Kaldı ki bu ülkeler - İran hariç geri kalanların tümü - ABD ve Avrupa ülkeleri ile açık ya da gizli müttefiklik ilişkisi içindeler.

Çoğu defa İsrail’in uygulamalarına karşı seslerini yükseltmeleri bir yandan karşılıklı rol çalmaya diğer yandan da kendi iç kamuoylarının gazını almaya yöneliktir.

İran’ın hali ise ortada. Kendi ülkesinde misafir olarak kabul ettiği, İsrail ile savaşta sembolik öneme sahip bir siyasi figürün can güvenliğini sağlamakta dahi aciz.  

Güç dengeleri açısından kıyaslanmayacak üstünlüğe sahip İsrail ve batı müttefiklerine savaş açmak her halükarda donkişotluk olur.

Aslında İsrail de bunun farkında. Filistin ve Lübnan meselesinde en büyük rakibi Suriye’de sistemin çökmesini, yine bu iki meselede sesini en fazla yükselten ülkelerden biri olan Libya'nın dağılmasını, diğer ülkelerin kendi sorunları ile boğuşuyor olmalarını ve arkasındaki batı desteğini bir fırsata çevirmeye çalışmakta.

Böyle bir fırsat yüz yılda bir ancak İsrail’in eline geçebilir.

Ayrıca İsrail’in çatışma halinde olduğu iki örgüt de ABD ve Avrupa tarafından yasadışı örgütler olarak kabul edilmekte. Dolayısıyla şu anki ortamın kendisine sağladığı olanaklarla çıban başı olarak gördüğü Hamas ve Hizbullah meselesini “kökten” çözmek istiyor.

Peki ikinci önemli kriz bölgesi olan Avrupa’daki Rusya-Ukrayna Savaşı bir dünya savaşına dönüşebilir mi?

Elbette ki burada yürütülen savaş İsrail ve Hamas-Hizbullah çatışmasından çok farklı bir denklemi içinde barındırıyor.

Bu savaşta, Ortadoğu’daki çatışmalardan farklı olarak, bir tarafta ABD ve Avrupa güçleri diğer tarafta da güçlü bir silah teknolojisine sahip Rusya var. Yanı sıra bir savaş durumunda Rusya’ya doğrudan olmazsa da dolaylı yoldan destek sunacak Çin, Kuzey Kore ve İran gibi güçler bulunmakta.

Dolayısıyla bu savaş bir dünya savaşı tehlikesini içinde barındırmıyor değil. Ancak şunu da unutmamak gerekir bir çatışmanın yıkıcı gücü arttıkça vuku bulma ihtimali de ters orantılı olarak azalır. “Bu ateş herkesi yakar” mantığınca bütün tarafları içine alacak bu çatışmayı kimse kolay kolay göze alamaz.

Batı ve Rusya’nın bir savaşta karşı karşıya gelmesi nükleer, biyolojik, kimyasal ve büyük bir ihtimalle ilk defa denenecek silahların kullanılmasını gündeme getirir ki bu, Batı medeniyetinin sonu anlamına gelir.

Bir bakıma “Üçüncü dünya savaşının hangi silahlarla yapılacağını bilmiyorum ama dördüncü dünya savaşı sopa ve taşlarla yapılacak” dediği söylenen Einstein’in kehaneti gerçekleşecek.

Dünya ekonomisinin büyük bir bölümünü elinde tutan bu ülkeler sadece ekonomik egemenliklerinin son bulmaması için bile olsa - rasyonel koşullarda - böyle bir çılgınlığın tarafı olmak istemeyecekler gibi

Rusya ve Ukranya savaşının bir dünya savaşına dönüşebilmesi için Hitlervari çılgın bir ruh lazım.

İdeolojik aşkınlığın miadını çoktan doldurduğu bir zamanda dünyayı savaşa taşıyacak motivasyon kaynağı ne olacak?

Ülkelerin menfaatleri, kendilerinin de sonu olacak bir dünya savaşına değecek bir neden olabilir mi?

Hiç rasyonel değil!

Biz burada rasyonel temelde bu değerlendirmeleri yapıyoruz; söz konusu savaşın sebebi “çılgınca bir ruh” ise aynı savaş ihtimali İsrail ve Hamas-Hizbullah çatışması için de geçerli.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU