Netanyahu’nun Vaşington çıkarması

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

1996 yılından bu yana aralıklarla İsrail’de Başbakanlık görevinde bulunan ve bu sayede İsrail’in kuruluşundan itibaren en uzun Başbakanlık yapan siyasetçi ünvanına sahip olan Benyamin Netanyahu, Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın davetine binaen Kongre’ye hitap etmek üzere geçtiğimiz hafta Vaşington’daydı. Netanyahu 2015 yılında da benzer bir davetle Vaşington’u ziyaret etmiş ve İran nükleer anlaşması nedeniyle Obama Yönetimi’ne adeta meydan okumuştu.

Ziyaret bundan aylar önce ilk açıklandığında Netanyahu’nun ABD Başkanı Joe Biden tarafından kabul edilip edilmeyeceği belli değildi. İsrail’deki yargı reformu yasası nedeniyle Biden Netanyahu’yu eleştirmekten geri durmamış, bu da iki lider arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden olmuş, Netanyahu Beyaz Saray’a davet edilmeyi beklerken davet İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a iletilmişti.

Gazze Savaşı’yla birlikte Netanyahu’nun zaman zaman Biden ve Yönetimi’ni zor durumda bırakması, Vaşington-Tel Aviv hattında tansiyonun daha da yükselmesine neden oldu. Ancak, ABD’de seçim sürecine girilmiş olması, Cumhuriyetçi Parti adayı ve eski Başkan Donald Trump ile Biden ve sonrasında Harris arasındaki oy oranının çok yakın olması, Yahudi lobisinin savaşın başından bu yana Filistin yanlısı siyasetçilere yönelik baskı uygulaması ve finansal desteğini çekmesi gibi nedenler, Biden-Harris Yönetimi’nin Netanyahu’ya Beyaz Saray’da beklediği karşılamayı sunmalarına yol açtı.

Biden ve Harris, Netanyahu’yu Beyaz Saray’da kabul etti

İsrail Başbakanı ile Biden Oval Ofis’te görüştü. Netanyahu bir İrlandalı-Amerikalı Siyonist olarak Biden’a 50 yıldır İsrail’e gösterdiği destek için teşekkür ederken Biden’ın yüzü gülüyordu.

Amerikalı Müslümanların oylarını geri kazanma gayreti içerisinde olan Harris ise Netanyahu ile gerçekleştirdiği heyetlerarası görüşme sonrasında tek başına kameraların karşısına geçerek konuşmasının başında Hamas'ın 7 Ekim saldırısının savaşı tetiklediğini, İsrail'in kendisini savunma hakkının olduğunu vurguladıktan sonra savaşın artık bitmesi gerektiğini belirterek, “Gazze'de trajediler yaşanırken kafamızı başka yöne çeviremeyiz. Acılara karşı hissizleşemeyiz. Ben sessiz kalmayacağım” dedi.

Harris ayrıca, Amerikan halkının Gazze’deki savaşın ikili bir mesele olmadığını hatırlaması gerektiğini, yapılan görüşmelerin çoğunluğunun maalesef ikili çerçevede gerçekleştiğini (Filistin tarafının dahil edilmemesini kastederek), ancak gerçekliğin çok daha farklı olduğunu, bu nedenle Amerikalılara meselenin karmaşıklığının ve bölgenin tarihinin anlaşılmasını teşvik etme, buna ilaveten terörün, sivil kayıpların, anti-semitizmin ve İslam karşıtlığının kınanması çağrısında bulundu.

Amerikan basınında Harris’in bu açıklamalarının seçilmesi halinde ABD’nin İsrail’e yönelik tutumunun sertleşebileceği yorumları yeraldı. İsrail basınında ise, Harris’in sözkonusu ifadelerinin halihazırda devam eden ateşkes ve esir takası müzakerelerine olumsuz tesir edebileceği öne sürüldü. Netanyahu da Harris’in açıklamalarını eleştirerek, “Hamas İsrail ile ABD’nin etle tırnak gibi olduğunu anlıyor, bu da anlaşmayı hızlandırıyor. Umarım Harris’in yorumları bunu değiştirmez” şeklinde konuştu.

Natanyahu’nun Vaşington ziyaretinin en unutulmaz kısmı ise Kongre’de yaptığı konuşmaydı. Netanyahu kariyerinde dördüncü kez Kongre’ye hitap ederek, dünya liderleri arasında en fazla Kongre’de konuşan siyasetçi olmuş oldu.

Netanyahu Kongre’deki konuşmasını gerçekleştirirken binlerce kişi kendisini dışarıda protesto ediyordu. Üzücü olan husus, ABD basınında Filistin yanlısı protestocuların çağrılarından ziyade, Amerikan bayrağının yakılmış olmasına yapılan vurguydu.

İsrail Başbakanı’nın ABD’yi ziyareti kendi ülkesinde de tepkiyle karşılandı. Esir yakınları ve Netanyahu’nun istifasını isteyenler ülkenin Başbakanı’nın ABD’ye gitmek yerine ateşkes ve esir takası müzakerelerine yoğunlaşması gerektiğinin altını çizdi.

Kongre’deki tablo

Kongre’deki Temsilciler Meclisi ve Senato ortak oturumuna Demokrat Parti’den 100 kadar Temsilciler Meclisi ve Senato üyesi katılmadı. Bunların arasında savaşın başından bu yana Netanyahu’yu hedef almaktan kaçınmayan Amerikan Yahudisi Bernie Sanders da vardı. Teamül gereği oturumda hazır bulunması gereken Harris ise programların kesişmesi gerekçesiyle Kongre’de değildi.  

Netanyahu’nun konuşması yaklaşık bir saat sürdü ve 50’den fazla kez ayakta alkışlandı. Esasında Kongre üyeleri hiç oturmadı desek daha doğru olabilir.

ABD’de eğitim gören ve Amerikan halkının reflekslerini ve hassasiyetlerini iyi bilen Netanyahu’nun konuşması yalın bir dille ve çok dikkatli bir şekilde hazırlanmıştı.

Netanyahu konuşmasında özetle; medeniyet ile barbarlık arasında bir mücadele verildiğini, kutsal toprakların tarihten bu yana İsraillilere ait olduğunu ve olacağını, İsrail’in sadece kendisi için değil ABD ve Amerikan değerleri için savaştığını, ortak düşman İran’a karşı bir duruş sergilendiğini öne sürerken, Gazze’de açlığın olmadığını, Gazze Şeridi’ne sokulan kamyonlar sayesinde her gün insanların 3000 kalori değerinde yemeğe erişimlerinin olduğunu, ancak Hamas’ın yardımların halka ulaşmasına engel olduğunu, aynı şekilde İsrail Savunma Kuvvetleri’nin sivil kayıplar vermediğini, hatta Gazze savaşının şehir savaşlarındaki sivil kayıp oranlarının en düşüğüne sahip olduğunu, fakat yine Hamas’ın sivilleri canlı kalkan olarak kullandıklarını iddia etti. Tüm bunları söylerken Amerikalı siyasetçiler Netanyahu’yu ayakta alkışlıyordu.

Netanyahu başka bir gerçeklik üzerine kurguladığı konuşmasında beklenildiği üzere Filistin halkının içinde bulunduğu son derece vahim duruma ve barışa hiç değinmedi.

Konuşmasının belki de en çarpıcı kısmı Amerikalı protestoculara yönelik “Siz resmen İran'ın kullanışlı ahmakları haline gelmişsiniz” ifadesinin bile Amerikalı siyasetçiler tarafından ayakta alkışlanmasıydı. Bir yabancı ülkenin Başbakanı misafir olarak bulunduğu ülkenin insanlarına hakaret etmekten geri durmamış, vatanseverliğiyle bilinen Amerikalı siyasetçiler ise bu sözlere tepki vermek yerine Netanyahu’ya hak vermişti. Diplomatik teamül ve nezakatle bağdaşmayan bu durumun tarihte başka bir örneği var mıdır bilinmez.

Kongre üyelerinin tarihe damgasını vuran bu tutumlarının İsrail’e destek vermenin dışında başka ve belki daha önemli bir nedeni olduğunu bu noktada hatırlatmakta fayda var. Amerikan-İsrail Halkla İşleri Komitesi (AIPAC) başta olmak üzere, İsrail lobisinin desteğini almak bir Amerikalı siyasetçi için seçim yarışında önemli bir avantaji sağlamak anlamına geliyor.  

İsrail lobisi savaşın başından bu yana tüm Kongre üyelerinin açıklamalarını yakından takip ediyor, Filiistin yanlısı bir tutum sergileyenler hakkında karalama kampanyaları başlatıyor ve yarıştıkları Eyalet/bölgelerde diğer adayları destekliyor. Bu nedenle de Amerikalı siyasetçilerin neredeyse hiçbiri İsrail lobisini karşısına almayı cesaret edemiyor.

Mar-a-Lago’da kapıda karşılama

Basında Trump’ın Netanyahu’yla görüşmeye geçmeden evvel çekilen fotoğrafta elini sıkmaktan imtina ettiği yorumları yer aldı. Fakat Trump Netanyahu ve eşini Florida’daki evi Mar-a-Lago’nun kapısında yüzünde gülümsemeyle karşıladı.

Görüşme sonrasında Trump basın mensuplarının sorularını yanıtlarken de kendisinin İsrail’in en önemli dostlarından biri olduğunu vurguladı ve Biden Yönetimi’ne yüklendi. Trump Harris’in açıklamalarını da eleştirmekten geri durmayarak “Onun sözleri saygısızcaydı ve kibar değildi. Bir Yahudi ona nasıl oy verir bilmiyorum ama onlara kalmış, ancak kendisi İsrail’e karşı gerçekten saygısızdı” şeklinde konuştu. Trump ek olarak seçilememesi halinde Ortadoğu’da büyük savaşların süreceğini ve hatta 3. dünya savaşının çıkabileceğini savundu.

1996’dan bu yana Vaşington’u defalarca ziyaret etmiş olan Netanyahu geçmişte yaptığı gibi bu sefer de Amerikan halkına ve Amerikalı siyasetçilere “tarih” dersi verdi. Netanyahu’nun 1996 yılında dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’la gerçekleştirdiği görüşme sonrasında Clinton’un danışmanına “bu adam kendini ne zannediyor, burada süper güç kim?” dediği rivayet olunur.

Bundan da önemlisi, İsrail Başbakanı, Amarikalı yetkililer tarafından yapılan açıklamaların içeriği ve tonu ne olursa olsun savaşı kendisi ne zaman isterse kendi dikte ettiği koşullarda bitireceğini tüm dünyaya göstermiş oldu.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU