Ümit Burnu camileri: İnanç, toplum ve mimari ihtişamın temelleri

Halim Gençoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Güney Afrika’nın ilk cami, Evvel Mescidi, Cape Town

Afrika'daki Osmanlı camileri, Osmanlı İmparatorluğu'nun kıtadaki tarihi varlığının ve kültürel tesirinin bir kanıtıdır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Özdemir Paşa’nın İbrim’de yaptırdığı tek minareli camiyi ziyaret etmiş ve Mısır’dan Sudan’a kadar Osmanlı izlerini kıymetli eserinde kaydetmişti.
 


Mesela bunlardan birkaç örnek vermek gerekirse Trablus'ta bulunan El Bahr Camii 1738 yılında Mustafa Ağa Barbar tarafından yaptırılmıştır. Büyük merkezi kubbe ve minareler dahil olmak üzere geleneksel Osmanlı mimari unsurlarını sergilemektedir. Yine Mısır'daki Muhammed Ali Camii Kahire Kalesi'nde yer alan bu cami, 1830-1848 yılları arasında Mısır'ın Osmanlı valisi Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Daha küçük kubbelerle çevrili büyük bir merkezi kubbenin yanı sıra iki yüksek minareye sahiptir.

Cezayir'deki Nusretiye Camii 1835 yılında inşa edilmiş olup Cezayir'de süslü tasarımı ve göze çarpan merkezi kubbesiyle Osmanlı mimarisinin kıtadaki örneklerini teşkil ediyor.

Tanzanya'daki El-Hana Camii Zanzibar'da bulunan bu cami, 20. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olmasına rağmen özellikle kubbesi ve minare tasarımında Osmanlı etkisini yansıtıyor. Bunların haricinde bir de Osmanlı coğrafi sınırlarının ötesinde Güney Afrika’da yer alan Türk izlerinin görüldüğü camiler vardır.

Hakikaten bu camiler yalnızca ibadet yerleri değil, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun Afrika'daki erişimini ve tarihi mirasını gösteren kültürel ve tarihi simge yapılar olarak da hizmet vermektedirler.

Güney Afrika’da Osmanlı camileri

Çarpıcı doğal manzaraları ve zengin tarihiyle Cape Town, çeşitli mabetleriyle kentin kimliğine katkıda bulunan benzersiz bir kültür ve din karışımına sahiptir. Bu kültürel mozaiğin kalbinde şehrin siluetini süsleyen camiler yer alıyor. Bu ibadethaneler yalnızca dini bağlılığın simgeleri değil, aynı zamanda Cape Town'un Müslüman topluluğunun tarihini, kültürünü ve mirasını yansıtan mimari harikalardır. Bu yazımızda Cape Town'daki camilerin önemini, mimari özelliklerini, kültürel etkilerini ve topluluk duygusunu geliştirmedeki rolünü ortaya koymaya çalışacağız.

Güney Afrika tarihinin yıllıklarında hayatı ve mirası ulusun kültürel, dini ve sosyal dokusunda silinmez bir iz bırakan parlak bir dini şahsiyet vardır. Saygın bir İslam alimi ve lider olan Makassarlı Şeyh Yusuf, Endonezya'nın Makassar kentinin uzak kıyılarından Güney Afrika'nın Cape Town kentine kadar dikkate değer bir yolculuğa çıktı. Onun hikayesi, inancın kalıcı gücünün, dayanıklılığının ve tek bir bireyin tarihin gidişatını şekillendirmedeki derin etkisinin bir kanıtıdır. Dönemin Hollanda sömürgesi Endonezya’dan siyasi tutuklu olarak Ümit Burnu’na götürülen Şeyh Yusuf, hayatının geri kalanını Afrika’nın bu ücra köşesinde sonlandırmış olsa da geride bıraktığı miras bugün Güney Afrika Müslümanlarının hafızasında yaşamaktadır.

Benzer şekilde ileri görüşlü bir ruhani lider olan Tuan Guru, Cape Town'daki ilk Müslüman toplumunun şekillenmesinde önemli bir rol oynamış, İslam cemaatinin kurulmasına katkıda bulunmuş ve halkının kültürel mirasını korumuştu.

Bu dini liderlerin Güney Afrika İslam dünyasına en büyük etkisi camii cemaatinin oluşumunda Cape Müslümanlarını örgütlemiş olmalarıdır.

Dolayısıyla Cape Town'daki bu camilerin kuruluşu, Müslüman kölelerin ve siyasi sürgünlerin bölgeye getirildiği 17. yüzyılın başlarına kadar uzanıyor. Bu ilk yerleşimciler şehrin İslami kimliğinin şekillenmesinde çok önemli bir rol oynayarak kültürel dokusunda silinmez bir iz bıraktılar. Yüzyıllar boyunca Cape Town'daki camiler sadece ibadet yerleri olmanın ötesine geçti ve Müslüman nüfusun sosyal, manevi ve toplumsal yaşamının ayrılmaz bir parçası oldular.

Manevi önemlerinin ötesinde, Cape Town'daki camiler kültürel entegrasyon ve uyumun geliştirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Şehrin mahallelerinde yankılanan ezan, farklı topluluklar arasında köprü kuran birleştirici bir melodi görevi görmektedir. Camiler genellikle eğitim programları, dil dersleri ve kültürel etkinlikler için merkezler olarak hizmet vermekle birlikte farklı kökenlerden bireylerin bir araya gelip ortak değerlerini öğrenebilecekleri, etkileşime girebilecekleri ve kutlayabilecekleri alanlar yaratıyor.

Ülkede Osmanlı izleri taşıyan dört cami var

Osmanlı izlerinin somut delillerinin halen görüldüğü Güney Afrika’da en belirgin tarihi yapılar tarihi Türk mezarları ve camilerdir. 

Bunlardan kuruluşu 1860’lara dayanan Sultan Abdülaziz’in ismini taşıyan Mescid’ül Aziz, 1970'lerin başında Apartheid hükümetinin bir bahaneyle tamamen yıkımdan kurtulan birkaç yapıdan biridir. Bu tarihten sonra cami muhtemelen eski bağların unutulması için daha çok İskele Caddesinde olması nedeniyle İskele Caddesi Camii olarak anılmıştır. 

Hakikaten Port Elizabeth'in bu simgesi neredeyse buldozerlerin tekerlekleri altında yok oluyordu. Başta Müslüman ülkeler olmak üzere uluslararası toplum müdahale ederek cemaatin izni olmadan bu tarihi caminin yıkılamayacağını belediyeye hatırlattılar. O zamanlar belediye, Yerleşimciler Otoyolu'ndan bu parselin karşısına bir rampa inşa etmek istiyordu ve yıkıma başlamak üzereydiler. Çeşitli protesto ve müdahaleler sonunda cami yıkılmaktan kurtulmuştur.

Fakat Sultan Abdülaziz Han’ın yardımından ötürü onun ismini taşıyan cami, Apartheid hükümetinin politikalarına binaen hazin bir şekilde uzun seneler terk edilmiş durumda bırakıldı. Kuzeydoğu tarafında uzantıları olan dikdörtgen planlı bir cami olup kubbeli simetrik bir ana cephesi vardır. Cami yapıldığı tarihten bu yana sağa ve sola doğru genişlemiş, kubbesi değiştirilmiştir farklı bir tasarıma sahiptir.

Ülkedeki diğer bir cami, Johannesburg şehrinin Newtown semtindeki Hamidiye Mescidi olup ismini Sultan Abdülhamid Han’dan almaktadır. 16 Ağustos 1908'de Mohandas Gandhi'nin geçitleri İngiliz sömürgeciliğini protesto ettiği yer olarak ünlenmişti.

16 Ağustos 1908'de Mohandas Gandhi, aralarında Müslümanlar, Hindular ve Hıristiyanların da bulunduğu 3 bini aşkın destekçiyi Fordsburg'daki Hamidiye Camii'ne götürmüş ve burada İngiliz sömürge hükümeti tarafından ikinci sınıf vatandaşlara uygulanan 'geçiş' belgelerini yakmışlardı. Bunlar, dönemin hükümeti tarafından 'beyaz olmayan' olarak sınıflandırılan herkesin şehri dolaşmak için taşımak zorunda kaldığı, aksi takdirde hapsedilme tehlikesiyle karşı karşıya kalan kimlik belgeleriydi. Şenlik ateşi bir kazanda yakıldı ve bu olay, daha sonra apartheid karşıtı direniş hareketi tarafından taklit edilecek olan, Güney Afrika'da kaydedilen ilk geçiş belgelerinin yakılmasıydı. Bu aynı zamanda Gandhi'nin formüle ettiği pasif direniş kampanyasının da başlangıcıydı.

Paarl Şehrinde bulunan Nur’ul Osman Cami ve Cape Town şehir merkezinde bulunan Nur’ul Hamidiye mescidi, 19. yüzyıl Güney Afrika’sının İslam toplumunun Osmanlı Hilafeti ile olan izlerini günümüze taşımaktadır.

Güney Afrika Müslüman toplumunda camilerin yeri

Camiler, etkilerini ibadethanelerin duvarlarının çok ötesine taşıyarak toplum yaşamının canlı merkezleri olarak hizmet vermektedirler. Yeni gelenlere destek sunmakla birlikte, sosyal hizmetler sağlayarak daha az şanslı olanların ihtiyaçlarını karşılayan hayırsever girişimlere vesile olmaktadırlar. Ramazan ve bayram gibi dini bayramların kutlanması, aileleri ve dostları birlik ve şükran ruhuyla bir araya getirmektedir. Camiler, toplu dualar, konferanslar ve toplantılar aracılığıyla, güçlü bir topluluk bağının sürdürülmesinde hayati önem taşıyan aidiyet ve bağlantı duygusunu güçlendirmektedirler. Güney Afrika’da en çok din değiştirenlerin İslam dinine geçmesinin altında yatan nedenlerden biri de samimiyetiyle farkını ortaya koyan bu camilerin oynadığı roldür.

Şehrin Müslüman mahallesi Bo-Kaap, toplumunun dini ve manevi yaşamını beslemede merkezi bir rol oynayan birçok önemli ibadethaneye ev sahipliği yapmaktadır. Geçmişi 1794 yılına kadar uzanan Auwal Camii, Güney Afrika'nın en eski camisidir ve neredeyse ülkedeki İslam inancının sembolü olarak durmaktadır. Nurul İslam Camii ve Palmiye Ağacı Camii gibi diğer camiler de şehrin zengin dini ortamına katkıda bulunarak dua ve toplantıları için bir alan sunmaktadırlar.

Cape Town'daki camiler, Müslüman topluluğun farklı kökenlerini yansıtan mimari tarzların büyüleyici bir birleşimini sergiliyor. Osmanlı dönemi tasarımlarını anımsatan yüksek minare ve kubbelerden Malay ve Endonezya işçiliğinden ilham alan karmaşık detaylara kadar her cami, kültürel mirasın benzersiz bir öyküsünü anlatıyor. Yerli Müslümanlarca "Baykuş Camii" olarak da bilinen Auwal Camii, Güney Afrika'nın en eski camisi olarak duruyor ve Cape Dutch ile İslami mimari unsurların kendine özgü karışımını günümüze yansıtıyor.
 


Cape Town'daki camiler, kültürel ve dini mirasın canlı depoları olarak durmaktadırlar. Başka bir ifadeyle şehri şekillendiren nesillerin hikayelerini ve geleneklerini koruyarak geçmişe açılan bir pencere sunuyorlar. Bu kutsal alanlar Müslüman topluluğa köklerini hatırlatarak kimlik duygusunu güçlendiriyor ve aynı zamanda nesiller arası anlayışı da teşvik ediyor.

Temennimiz Afrika’daki temsilciliklerimizin bu Osmanlı izleri taşıyan camilerde çeşitli programlar yaparak tarihi münasebetlerimizi bulundukları topluma hatırlatmalarıdır.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU