Bir sanatçı insan haklarını nasıl savunmalı?

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: X

İnsanların hakları nasıl savunulmalı veya bir kalem sahibi, bir sanatçı, bir ressam insanların haklarını nasıl savunmalı? Roman yazarak, şarkı söyleyerek, resim çizerek insanların haklarını savunmak yeterli mi?

İnsan haklarını savunurken, örneğin Azerbaycan’daki insan hakları savunucusu kılığındakiler gibi “devletim, devletim” mi denilecek yoksa, William Faulkner’in şimdi Independent Türkçe okurlarına sunduğumuz açıklamasında ifade ettiği gibi derisinin rengi nedeniyle katledilmiş bir çocuktan dolayı “Amerika’nın imhayı hak ettiği” mi haykırılacak?

1955 yılının temmuz ayını Japonya’da geçirip gençlere hitap ettiği birkaç konuşma gerçekleştirdikten sonra Avrupa’ya giden Faulkner, hiçbir zaman terk etmeyi düşünmediği memleketi Missisipi’ye misafir gelmiş 14 yaşındaki siyahi çocuk Emmett Till’in teninin renginden dolayı iki beyaz tenli genç tarafından katledildiğini duyar-duymaz United Press Ajansı’nın Roma bürosuna bu sert açıklamayı yapmıştı.
 


William Faulkner’ın Emmett Till’in katledilmesi üzerine Eylül 1995’te United Press’e yaptığı açıklama şöyleydi:

Missisipi Eyaleti bölgelerinin hiç değilse birinin yaşamasının sadece tüm eyaletin yaşamasına bağlı olduğunu biz nihayet, ne zaman anlayacağız? Ya eyaletin ayakta kalmasının sadece Amerika’nın ayakta kalmasına bağlı olduğunu? Ve Amerika’nın ayakta kalmasının sadece beyaz ırkın tamamının yaşaması sayesinde mümkün olacağını?

Beyaz ırk Dünya gezegeninin beyaz, kahverengi, sarı ve siyah ahalisinin sadece dörtten birini oluşturuyor. Ve beyaz ırkın, insanlığın geride kalan dörtte üçlük kısmının ona yanıt vereceği hareketler yapma cesaretinde bulunma hakkı olmadığını anlamasının zamanı geldi.

Bu durumda siyasi nedenlerden dolayı Batı’ya düşman olmuş Ari halklara ne diyebiliriz? Ve gerçekten mi bu tür hareketleri yapan veya bu tür hareketlere ortam oluşturan biz beyaz Amerikalılar on beş sene önce bugün iflas etmiş durumdaki Japonların (adaların 80 milyonluk ahalisi) bize aynı muameleyi yaptıklarını gerçekten mi unuttu?

Aynı şeyin tekrarlanması durumunda sadece tenlerinin rengiyle değil ideolojik bakışlarıyla da bizden farklı durumda olanlar intikam almaya kalktıklarında, ikinci bir Pearl Harbour’un altından çıkmaya nasıl umut edebiliriz? Çünkü biz serbestlik ve özgürlüğü konuşurken kendi davranışlarımızla ne birini ne de ötekini teminat altına alıyoruz. Derisinin rengi bizden farklı olanların sadece özgürlüğünü ve adaletini ve hatta yaşamını korumayı temin etmediğimiz gibi. Sadece Güney Afrika siyahlarının değil aynı zamanda Amerika’nın siyah halkının da.

Ve şayet her şeye rağmen biz Amerikalıların yaşama hakkı varsa bu, sadece Amerikan tarihinde ilk kez bizim beyaz mı, siyah mı, mor mu, mavi mi veya yeşil mi olup olmadığımıza bakmaksızın bir bütün ve parçalanmaz halde olmamız sayesindedir.

Bugün bizim yaşayıp yaşamayacağımıza dair sorunun yanıtı veriliyor. Memleketim Missisipi’de iki beyaz delikanlı tarafından bahtsız siyah bir oğlana karşı yapılmış elemli ve trajik hareket, muhtemelen bizim yaşama hakkımızın olup-olmadığının da yanıtı olacak.

Şayet Amerika’da ümit aşılamayan kültürümüzde sebebi ne olursa olsun ve teninin renginin nedeniyle çocukları öldürme aşamasına gelmişsek, ölümü hak ediyoruz ve muhtemelen imha olacağız.
 


Faulkner’ın bu sözleri, sanatçıların toplumsal olaylarda alması gereken pozisyona ilişkin en değerli belgelerden biri olma niteliğini taşıyor.

Eylül ortasında Paris’e geçen Willam Faulkner orada American Information Service’in Fransa temsilcisi Cynthia Griner’e kapsamlı açıklamalarda bulundu. Independent Türkçe olarak o sohbeti daha önce yayınlamıştık. Paris’te yayıncısının düzenlediği ziyafette Albert Camus ile tanışan Faulkner oradan Londra’ya geçmişti.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU