Elektro devletlerin doğuşu

Dr. Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Sean Creighton/The Progress Playbook

Çocukluk anılarımı hatırlıyorum. Kömürle ısınan sobalı bir ev, köşedeki sehpanın üzerinde ayda yılda bir çalan telefon, herkesin evinde olmayan zenginlik göstergesi bir televizyon ve birkaç kırık oyuncak.

Evlerimizde teknoloji namına var olan iki şey o televizyon ve telefonlardı.

Hayal meyal anımsıyordum Birinci Körfez Savaşı'nı. Sonrasında da petrol için çıkan savaşları.

Yıllar geçtikçe televizyon kanallarının sayısı artmaya başlamıştı.

Bir gün liseden çıkıp yorgun bir şekilde TV karşısında annemin yaptığı yemeği yerken, ikiz kulelere yapılan saldırıları canlı canlı izlemiştim

Sonra da ABD'nin bunu bahane edip Ortadoğu'yu kan gölüne çevirdiği yılları.

Hepimizin ağzında aynı şey vardı o günlerde: Amerika'nın asıl derdi petroldü. Çünkü petrol değerliydi.

Yıllar geçtikçe evimize yeni yeni teknolojiler girmeye başlamıştı. Önce çamaşır makinesi, sonra bulaşık, sonra da cep telefonları...

Bir gün kaloriferli bir eve taşındık. Nasıl büyük nimetti bütün odaların ısınması. Sonra bir gün doğalgaz geldi semtlerimize, her evin ısınma sistemi ayrı olacaktı.

Kömür, petrol, doğalgaz derken her geçen gün hayat standartlarımız yükseliyordu.

Çok değil 30-40 yıl önce hepimizin hayatı ve teknolojiyle münasebeti bu kadardı.

Şimdi ise çok farklı şeyler konuşuyoruz. Sadece 40 yılda geçirdiğimiz bu inanılmaz değişim korkutucu bir hâl almaya başladı.

Değişim ve dönüşümün hızı eksponansiyel bir şekilde artıyor.

Daha düne kadar Nokia 3310 ile zil sesi besteleyip birbirimize hava atarken şu an geldiğimiz noktada; yapay zekanın asimetrik büyümesi, robotlar, insansız hava ve kara araçları, elektrikli araçların yaygınlaşması gibi olaylara şahitlik ediyoruz.

Çocuklarımız tabletlerle, sanal gerçeklik gözlükleriyle büyüyor.

Bir zamanlar geleneksel hastalıklar en büyük sıkıntımızken, şimdi ekran bağımlılığı gibi daha modern hastalıklarla mücadele ediyoruz. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Evet, değişimin hızı inanılmaz. Bunların olabileceğini söyleseydi birileri dalga geçecektik belki de.

40 yıllık değişime bile inanmak oldukça güçken, üstel bir büyümeyle bundan bir 40 yıl sonrasını hayal etmek de imkansızlaşıyor.

Ancak tartışılmayacak bir gerçek var ki o da toplumların ve devletlerin makineleştiği.

Her şeyin otomatlaştığı, etrafımızın ekranlarla çevrili olduğu bir dünyada yaşamaya başladık.

Haliyle bu süreç dünyanın kaldıramayacağı bir enerji tüketimini de beraberinde getirdi. 

Enerji eskisinden de değerli hale gelip rekabetin en yoğun yaşandığı alan oluyor hızla.

Ancak bu rekabet artık petrol ve doğalgaz üzerinden yaşanmayacak. Zira fosil yakıtlar insanlığın bu devasa enerji ihtiyacını karşılamaya yetmiyor.

En iyimser tahminler bile fosil yakıtların 50-60 yıl sonra tükenebileceğini öngörüyor.

İşte bu nedenle de devletler harıl harıl yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor.

İklim değişikliği, yeşil enerji, sera gazı emisyonlarını azaltmak gibi sözler de bu işin maskesi.

Asıl gaye insanlığın ihtiyaç duyduğu bitmez tükenmez enerji ihtiyacı. Boşuna değil yenilenebilir enerjiye yapılan bunca yatırım. 

The Economist 20 Haziran'da yayımladığı "Güneş Enerjisi'nin Üstel Büyümesi Dünyayı Değiştirecek" başlıklı haberinde bu konuyu ayrıntılı bir şekilde işliyor ve güneş enerjisinin büyük olasılıkla 2030'ların ortalarına kadar gezegendeki en büyük elektrik gücü kaynağı olacağını iddia ediyordu.

Evet, kaçınılmaz bir şekilde petro-devletlerin sonuna geliyoruz. Yakın bir gelecekte fosil yakıtlarla olan yolculuğumuz da bitecek muhtemelen.

Boşuna değil dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkelerinden Suudi Arabistan'ın enerji dönüşümünü gerçekleştirmek ve ülkenin alt yapısını yenilenebilir enerjiye uyumlu hale getirebilmek için Çin ile ardı ardına anlaşmalar yapması.

Üstelik sadece Suudi Arabistan değil, diğer petrol zengini ülkeler de aynı yolu izleyerek, Çin'in kapısında kuyruk oluşturmaya başladı.

Peki, neden Çin?

Zira Çin, yenilenebilir enerji konusunda dünyadaki bir numaralı ülke.


Dünyanın ilk büyük elektro devleti: Çin

Çin şu an fosil yakıtları en hızlı terk eden ülkeler arasında ilk sırada yer alıyor.

Üstelik Çin bunu öyle inanılmaz bir hızda yapıyor ki dünyanın ilk büyük elektro devleti olarak tarihe adını yazdıracak muhtemelen.

2022 yılında Çin, dünyanın geri kalanının toplamı kadar güneş paneli kurdu ülkesine ve 2023'te bu sayıyı iki katına çıkardı.

Rüzgârdan elde ettiği enerjiyi ise yüzde 66 artırarak, enerji depolama kapasitesini ise 4 katına çıkardı.

Sadece 2023'de yenilenebilir enerjiye yaptıkları yatırım 890 milyar dolar civarında. Yani neredeyse bizim GDP ile aynı. 

Bu yatırımların bir sonucu olarak da şu an Çin'in toplam enerji tüketiminin yüzde 30'u yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanıyor.

Bu dünyanın geri kalanı için sadece yüzde 18 ve bu oranın her geçen gün daha da artması bekleniyor.

Bu rakam Çin'in 14. Beş Yıllık Plan'ında yer alan 2025'de yüzde 33'lük hedefine de çok yakın.

Tahminler ise Çin'in çok yakında enerjisinin yarısından fazlasını yenilenebilir enerji ile üreteceğini gösteriyor.

Beklentiler 2060'da Çin'in toplam enerji tüketiminin yüzde 80'ini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlaması yönünde.

Ancak California Üniversitesi'nde yapılan bir çalışma ise bunun çok daha erken olabileceği yönünde.

California Üniversitesi'nden Jiang Lin çalışmasında 2035 yılında Çin'in bu hedefe ulaşacağını iddia ediyor. 

Çin'in bunu başarması inanılmaz bir olay olacak. Belki de 50 yıl sonra tüm enerjisini elektrik ve rüzgârdan üretecek bir ülke olacak Çin. Bu da doğal olarak petro-devletlerin sonu anlamına gelecek.

Üstelik Çin kendi enerji dönüşümünün yanı sıra, bu teknolojileri dünyaya da ihraç edip devasa gelirler elde ediyor.

Çin günümüzde dünyadaki güneş paneli üretim kapasitesinin yüzde 80'inden fazlasına sahip.

Yani adamlar bu alanda tek başına dünyayı domine ediyorlar. Ürettikleri bu panelleri hem kendi ülkelerinde kullanıyor hem de dünyanın geri kalanına satıyorlar.

Ayrıca, ne tesadüftür yenilenebilir enerji konusunda dünyanın en potansiyelli bölgesi olan Afrika'ya da bu alanda inanılmaz yatırımlar yapıyorlar. 

Aslında sadece Afrika değil, neredeyse dünyanın her bölgesi, her ülkesinde Çin yatırımları mevcut.

Türkiye de bunlardan biri tabi. Örneğin Adana Yumurtalık'taki Hunutlu Termik Santrali Çin'in Türkiye'deki en büyük doğrudan yatırımı.

Yatırım oranı ise 1,7 milyar dolar. Asya Altyapı Yatırım Bankası da Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Projesi'ne 600 milyon dolar finansman sağladı.

Bu proje, AIIB'nin bugüne kadar tek bir proje için sağladığı en büyük finansmandı.

Yine Trakya bölgesinde planlanan üçüncü nükleer santral için Çin ile yapılan görüşmelerin son aşamaya geldiği ifade ediliyor.

Tabi sadece bunlar da değil. Daha bir ay önce Çin'i ziyaret eden enerji bakanımız Çin ile "Enerji Dönüşümü Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zabtı" imzaladı. Bu anlaşmalar kapsamında da 73 milyar dolarlık yatırım yapılması planlanıyor. 

Görüldüğü üzere tüm dünya, geleceği olmayan fosil yakıtlardan kurtulmak için hızlı bir şekilde yenilenebilir enerji alanında yatırımlar yapıyor.

Ve bu durum artık seçenek olmanın ötesinde bir zorunluluk halini aldı. Zira fosil yakıtların belki de 50 yıllık bir ömrü kaldı.

Peki, sadece boş tarlalara güneş enerji panelleri, rüzgâr gülleri koyarak insanlığın bitmek tükenmek bilmez enerji sorununu çözebilecek miyiz?

Tabii ki zor. Ancak insanlık bunun için de çözüm üretmek için çabalıyor.

Yine Çin'den örnek vermem gerekirse, Çin'in 2028'de uzaya güneş enerji santrali kurma planı bu amaçla hazırlanmış bir hedef.

Çin'in dünya yörüngesine konumlandıracağı güneş enerji santrali burada depolanan enerjiyi mikrodalga veya lazere dönüştürerek dünyaya yönlendirecek.

Ve böylece belki de yeni bir çağa girmiş olacağız.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU