Hakan Fidan'ın Beijing'den verdiği mesajlar

Prof. Dr. Hasan Ünal Independent Türkçe için yazdı

Sıcağı sıcağına, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin'in başkenti Pekin ya da Çinlilerin özellikle söylemek istedikleri, vurgulamak istedikleri şekliyle Beijing'den verdiği mesajların üzerinde durmak istiyoruz.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin başkenti Beijing'den verdiği mesajları 2 önemli belki bölümde değerlendirmek lazım.

Birincisi, dünyanın nasıl şekillenmekte olduğuna dair, Çin ile Rusya'nın uzunca bir süredir, bilhassa Çin lideri Şi Cinping'in vermekte olduğu mesajların Türkiye tarafından nasıl anlaşıldığına dair bir değerlendirme.

Yani, şekillenmekte olan çok kutupluluğun içerisinin nasıl doldurulması, bu çok kutupluluğa geçişin nasıl anlaşılması gerektiğine dair mesajlar.

Ki bu mesajlardan hareketle, bu alanda Türkiye ile Çin arasında tam bir görüş birliği olduğu anlaşılıyor.

İkincisi de, Türkiye ile Çin arasında ikili ilişkileri doğrudan ilgilendiren konulara dair mesajlar diye düşünebiliriz.
 


"Dünya düzeninin değiştirilemez bir biçimde devam ettirileceğini düşünmek anlamsız"

Şimdi birincisi çok kutuplu şekilde biçimlenen yeni dünya düzenine dair, Çin lideri Şi Cinping'in daha önce "medeniyetler inisiyatifi", "küresel güvenlik inisiyatifi" ve "küresel kalkınma inisiyatifi" diye önemli -Batılı jargonla konuşmak gerekirse- inisiyatifleri, buna dair açıklamaları olmuştu.

Dünya düzeninin nasıl şekillenmesi gerektiğine dair.

Örneğin, Şi Cinping, ısrarla bir medeniyetin öbürüne üstün sayılamayacağını, bir medeniyetin kendi istediklerini diğerlerine dikte ettiremeyeceğini, bunun kabul edilemez olduğunu, ayrıca birçok şeyi medeniyetlerin birbirlerinden öğrenmesi gerektiğini, bir ya da bir grup ülkenin başka ülkelere kendi rejimlerini dikta ettiremeyeceklerini, her ülkenin kendi kalkınma politikalarını ve kendi siyasal sistemlerini belirleme özgürlüğüne sahip olması gerektiğini, bunu egemenliklerin zaten bir parçası olarak telakki ettiğini hep açıklaya gelmişti.

Aynı zamanda bunlardan biri de dünyadaki kaynakların herkes için fazlasıyla yeterli olduğunu, ve onun için neden mesela dünya düzeninin tek kutuplu dünyadan çok kutuplu evrilmesini engellemek için Batı dünyasının büyük bir mücadeleye, hatta sonuçları savaşa doğru gider ister vekalet savaşı olsun ister doğrudan savaşlar olsun bir sürece neden başvurduğunu anlayamadığını; bunun doğru olmadığını çünkü dünyadaki kaynakların insanlık tarafından hakkaniyete uygun bir şekilde paylaşılabileceğini ısrarla vurgulamaktaydı.

Şimdi Sayın Hakan Fidan'ın Çin'den verdiği mesajlar, bu Çin devlet başkanı Şi Cinping'in yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu inisiyatiflerle çok uyumlu olduğunu görüyoruz.

Çünkü Fidan, "Artık geçen yüzyılda belirlenen bir dünya düzeninin bu yüzyılda da değiştirilemez bir biçimde devam ettirileceğini düşünmek anlamsızdır" diyor.

Bence bu çok yerinde.


"Tek kutupluktan çok kutupluğa geçiş kaçınılmaz"

Ayrıca Fidan, hele hele geçen yüzyılda belirlenen dünya düzeninin devamı için, sonuçları savaş olacak girişimlerde bulunmasının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu vurguluyor ki bence fevkalade yerinde ve önemli.

Hakan Fidan'ın bahsettiği bir başka önemli konu da şu:

Fidan, "Tek kutupluktan çok kutupluğa geçişin kaçınılmaz bir süreç olduğunu ve bunun için ortaya çıkaracağı sonuçlardan endişe ederek veya buna itiraz ederek - burada ABD ve müttefiklerini kastetmiş oluyor- savaşlar çıkarmaya çalışmanın anlamsız olduğunu, çünkü dünyadaki kaynakların her halükarda bütün milletler için yeterli olduğunu, yeter ki bununla ilgili paylaşımlara nasıl başvurulabileceği, nasıl paylaşılabileceği ile ilgili yine adil fikirler ve projeler üretilsin" demeğe getiriyor ki bence fevkalade yerinde.


"Biz Çin'i bir tehdit olarak görmüyoruz"

Sayın Hakan Fidan'ın vurgularında bir önemli şey daha var, ki bu önemli vurgu aslında 2023 yılında NATO zirvesinin yapıldığı Vilnius'tan hemen sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Ankara ziyareti sırasında verdiği mesajlarla uyum içinde.

Vilnius'taki NATO zirvesinde yayımlanan zirve deklarasyonundaki metni okuduğunuz zaman, orada Rusya bir "düşman", "tehlike" vs. diye anılırken, "yükselen Çin" ve "Çin'in yükselişi" bir tehdit olarak algılanıyordu o mesajlarda.

İkincisi bölgedeki NATO müttefiki sayılabilecek (Bunlar Japonya, Avustralya, belki Güney Kore, belki buna eğer Filipinler'de uygun bir hükümet süreklilik kazanabilirse o eklenecektir) ülkelerin, ne kadar lisanı münasiple olursa olsun NATO zirve kararlarına girmiş olması önemliydi.

Ama Türkiye açısından, Türkiye'nin kendi oluşturduğu esneklikleri göstermesi açısından şöyle de bir durum vardı:

Örneğin bu zirveden yaklaşık 1 ay sonra Ankara'yı ziyaret eden Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine şu 2 konuyu vurgulamıştı:

  1. Biz Çin'in yükselişini ya da yükselen Çin olgusunu bir tehdit olarak görmüyoruz.

    Şimdi Hakan Fidan'ın açıklamalarında da bunlar var. "Biz Çin'i, yükselişini, Çin'in kapasitesi ile ilgili tartışmaları bir tehdit olarak görmüyoruz." Çünkü biliyorsunuz son haftalarda Amerikalılar Çin'e şunu demeye getirdiler: Ya sizin üretim kapasiteniz çok fazla, bunu azaltmaya bakalım." Çok garip bir şey; serbest piyasa ekonomisinde eğer ürettiklerinin alıcısı varsa buna nasıl, "Niye siz çok üretiyorsunuz" denilebilir. Ki bunları da vaktiyle batılılar Çinlere empoze etmişlerdi. Ama Amerikalı yetkililerin Çin üzerindeki bu baskılarına Pekin'in hiçbir şekilde boyun eğmediğini gördük. Şimdi Hakan Fidan'ın buradaki açıklamalarında bunu görüyor.
     
  2. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği diğer mesaj da şuydu: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgede NATO'nun müttefiki diye anılan, ama isimleri verilmeyen ülkelerle Çin'in bir tür kuşatmaya tabi tutulmasını da doğru bulmadığını söylüyordu. O zaman Türk basınında da, Türk medyasında da yeterince yer almamıştı bunlar.

Şimdi Sayın Fidan'ın açıklamalarında bunu da görüyoruz.

Fidan, "Biz Çin'in kuşatılmasına ilişkin çabalara da destek vermiyoruz. Bunun parçası olmayacağız" diyor.

Bunlar bence çok çok yerinde. Şu an itibarıyla Çin'le yürüteceğimiz ikili ilişkileri daha sağlam bir zemine taşıyacak bir dış politikanın izahı gibi görünüyor.


Türkiye'nin BRICS'teki yeri gerçekten enteresan olacak

Şimdi bunlara ilaveten Hakan Fidan'ın verdiği mesajların için de biz mutlaka BRICS'e üye olmak istiyoruz.

BRICS'e üye olacak ilk NATO üyesi ülke olarak Türkiye'nin BRICS'teki yeri gerçekten enteresan olacak.

Ve aslında bu açıklamalarla Türkiye, çok kutuplu bir dünya içinde hem NATO'da kalıp hem de bir yandan Rusya, Çin, İran, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri, Mısır başta olmak üzere diğer Arap ülkeleri, Afrika, Latin Amerika ülkeleriyle çok yanlı, çok taraflı bir dış politika izleyeceğini bir kez daha işaretini vermiş oluyor.

Şimdi Rusya'da toplanacak BRICS zirvesinde konunun hemen ele alınacağını Rus yetkililer açıklamış durumdalar.


Öte yandan Hakan Fidan'ın açıklamalarında ikili ilişkiler açısından önemli bir başka husus da şu vardı:

Burada sıklıkla dile getirilen Uygurlar meselesini Hakan Fidan, Çin'in Sincan bölgesindeki önemli şehirler olan Urumçı ve Kaşgar'ın bir taraftan, Çin öbür taraftan Türkiye ve İslam dünyası olmak üzere bir köprü görevi gördüğünü ve göreceğini hem kültürel hem de ekonomik açılardan köprü görevini göreceğini söyledi ki bence en doğru konulardan biri de buydu.

Yani Türkiye'nin Çin'e yönelik dış politikasını Amerika'nın Uygur lobisinin anlattığı veya anlatmaya çalıştığı bir grubun tek eline bırakamayacağını, kendi ulusal çıkarlarının çerçevesinde bunu gayet uygun bir şekilde yoğuracağını ve kendi ulusal çıkarlarına hizmet eder hale getireceğini söylemiş oldu.

Bu da ayrıca önemli bir konu.


Şimdi buradan belki şunu da söylemekte fayda olabilir.

Çin'e yönelik açılımları artırmanın her türlü faydası var.

Zamanla, hatta hiç de öyle uzun olmayacak bir zaman sürecinde, Çinli firmaların Türkiye'ye yatırım yapmasının önü açılabilir.

Bunlar üzerinde önemli ölçüde durmakta fayda var.

Çin'in Ortadoğu'da artan bir diplomatik faaliyeti var.

Mesela geçen günlerde Çin, bütün Arap ülkeleriyle Dışişleri bakanları seviyesinde bir araya geldi.

Bazı Arap ülkelerinin liderleri de bu toplantıya katıldı ve burada Çin ile Arap ülkeleri arasında Ortadoğu'daki ilişkilerin olabildiğince geliştirilmesine dair çok ama çok önemli mesajlar verildi.

Bu arada Çin'in bir yandan da İran, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri olmak üzere onlar arasında bir arabuluculuk yaparak ciddi bir barış ortamına hazırlanmasına önemli katkılarda bulunduğunu da unutmamak lazım.

Çin'in bu Ortadoğu'daki girişimlerine ilaveten Türkiye'nin Çin'le bu şekilde ilişkiler geliştirmesi bence çok kutuplu dünyanın ruhuna uygun bir gelişme. Bunu sürdürmekte fevkalade fayda var.


Belki buradan bir hususu daha belirtmek gerekir.

Onu da şöyle söyleyelim kısaca;

Çin'de -aynı şey Rusya'da da kısmen var- Türkiye bir yandan Kafkaslar'da Azerbaycan, öte yandan Türk Cumhuriyetleri ile Orta Asya'da yakın ilişkiler geliştiriyor.

Bunun amacı nedir?

Bunu şeffaf hale getirmek için belki şunu yapmakta fayda var.

Bu işbirliğinin, bu yakınlaşmanın amacı sadece ve sadece ülkeler arasında ekonomik, ticari, kültürel ilişkileri olabildiğince artırmaktır.

Bunun Batılı, özellikle Amerikalı pan-Türkist projelerin bir parçası olmadığı olmayacağı Çin'e, Rusya'ya ve hatta İran'a gösterilmelidir.

Bu çerçevede örneğin, Çin'e bu Türk Devletleri Teşkilatı'na gözlemci üye olabileceği söylenebilir, davet edilebilir.

Aynı şey Rusya'ya da yapılabilir.

Bu çerçevede görüyoruz ki Türkiye çok kutupluluğun ruhuna uygun bir şekilde dış politikasına yeniden yön vermeye hazırlanıyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU