İsrail, Shakespearevari bir ikilemle karşı karşıya: Misilleme yapmak ya da yapmamak

İran'ın İsrail'e emsalsiz füze saldırısının ardından Netanyahu hamlesini soğukkanlılıkla değerlendirmeli. Karşılık vermek neredeyse kaçınılmaz olarak bölge çapında çatışmaya yol açacak ancak şokları ABD'den Çin'e kadar dünya genelinde hissedilecektir

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'ın İsrail'e yönelik füze saldırılarının ardından böyle görüntülenmişti (İsrail Başbakanlık Sözcüsü)

İsrail'in mevcut İran politikasının muamması Prens Hamlet'in sözleriyle kısaca özetlenebilir:

Misilleme yapmak ya da yapmamak, işte bütün mesele bu. Zalim kaderin sapanlarına ve oklarına katlanmak mı daha asil, yoksa bir bela denizine karşı silahlanıp karşı koyarak onları sona erdirmek mi?

Yarı savaştaki İsrail-İran ilişkilerinde son iki haftada iki önemli paradigma değişikliği meydana geldi. Bunlardan ilki İsrail'in 1 Nisan'da Suriye'nin başkenti Şam'daki İran Büyükelçiliği'nin ek binasında İran Devrim Muhafızları Ordusu generallerine karşı düzenlediği ve 4 kişinin ölümüne neden olan saldırıydı. Bu saldırı "stratejik orantılılığın" bir ifadesiydi, yani İsrail daha önce de yaptığının aksine İran'ı Ortadoğu'daki vekilleri yerine doğrudan vurdu. İsrail daha önce de İran toprakları içinde İran'a karşı operasyonlar düzenlemişti ancak bu onlarca yıl süren gizli bir savaşın parçasıydı. O savaşın oyun kuralları ve angajman kuralları vardı. Şam'da bu kalıp kırıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İkincisiyse İran'ın geçen hafta sonu yaptığı cüretkar misillemeydi. Pazar sabahının ilk saatlerinde İran yaklaşık 200 silahlı drone, 36 seyir füzesi ve yaklaşık 110 karadan karaya füze fırlattı. Tahran'ın geleceğini taahhüt ettiği bir misilleme olmasına rağmen, bu devasa saldırı İsrail topraklarını doğrudan vurduğu için muhtemelen ezberin bozulmasını temsil ediyordu. Füze ve drone'ların büyük çoğunluğunun İsrail, ABD, Britanya, Fransa ve en önemlisi Ürdün tarafından havada yakalanıp imha edilmesi ve hasarın asgari düzeyde olması, saldırının ölçeği ve kapsamı yine ezber bozdu.

Şimdi İsrail büyük bir ikilemle karşı karşıya: Misilleme yapmak ya da yapmamak.

İsrail'in İran saldırısının ölçeğiyle orantılı bir misilleme saldırısı, sadece kısasa kısas bir tepki değil, aynı zamanda geniş kapsamlı sonuçları ve bölgesel etkileri olan bir tırmanma anlamına da gelebilir.

Bu da bizi İsrail'in Şam saldırısına geri götürüyor. Hedef alınan kişiler, terörizmi destekleme, finanse etme, kışkırtma ve silah sevkiyatı sağlamadaki derin ve uzun süreli suç ortaklıkları göz önüne alındığında kaderlerini kesinlikle hak etmiş olsalar da, zamanlama bakımından kayıtsız ve dar görüşlüydü. Gazze savaşının tüm hızıyla sürdüğü ortamda (İran'ın Lübnan'daki ağır silahlı vekili Hizbullah'ın sürekli İsrail'e roket fırlatıyor ve en önemlisi ABD'nin 7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e saldırmasından bu yana en önemli çıkarını gerilimin tırmanmasını önlemek olarak tanımlıyor) İsrail'de birileri ya fayda-maliyet ve maliyet-etkinlik matrisini yapmayı unuttu ya da pervasızca göz ardı etti.

İsrail'in misillemesi neredeyse kaçınılmaz olarak geniş çaplı bir tırmanmaya ve bölge çapında bir çatışmaya yol açabilir. Bu durum petrol fiyatlarını, Çin'den Avrupa'ya uzanan ticari deniz yollarını ve hatta İran'ın Rusya'yla yakın bağları ve karşılıklı desteği göz önüne alındığında ABD ve NATO'nun Ukrayna politikasını bile etkileyebilir. Ancak karşılık verilmemesi, İran'ın İsrail'e cezasız bir şekilde saldırabileceği yeni bir paradigma oluşturacaktır. Çıkarılan derslerle birlikte, bir sonraki tur bu seferki kadar zararsız olmayabilir.

Misilleme kararı basit bir karar değil. Ölçek, zamanlama ve hedeflerin türüne ilişkin bir seçenekler menüsü içeriyor ancak İran'ın tepkisi, Şam operasyonuna verilen tepkiyi doğru değerlendiremeyen İsrail'in değerlendiremeyeceği bir belirsizlik olabilir.

İsrail'de her zaman olduğu gibi işin bir de siyasi boyutu var. Binyamin Netanyahu uzun zaman önce "İran tehdidini" varoluş nedeni olarak tanımlamıştı. İran'ı Nazi Almanyası'na benzetiyor ve sık sık kendisini Winston Churchill olarak görüyor. Bununla birlikte, strateji oluşturma beceriksizliği ve yıllar boyunca izlediği İran politikası muazzam bir başarısızlık oldu.

İran nükleer anlaşmasına (diğer adıyla JCPOA) şiddetle karşı çıkmakla başladı ve Donald Trump'ı ABD'yi anlaşmadan tek taraflı olarak çekmeye teşvik etti. Bu stratejik fiyasko, uranyum zenginleştirme kapasitesinde ilerleme kaydeden ve halihazırda nükleer eşikte bir devlet olan İran'ın cesaretlenmesiyle sonuçlandı.

Şimdi Netanyahu, Gazze savaşını, muhtemelen Birleşik Devletler'i de içine çekecek bir İsrail-İran çatışmasına dönüştürmek istiyor. İşte bu yüzden misilleme yapıp yapmama meselesi eşit derecede Amerikan meselesi haline geldi ve ABD bu yüzden İsrail'e eski paradigmaya dönmesi için baskı yapıyor.

Alon Pinkas, İsrail'in eski ABD Başkonsolosu'dur ve iki eski başbakanın, Şimon Peres ve Ehud Barak'ın siyasi danışmanlığını yapmıştır



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU