Yemen merkezli Husi (Ensarullah) hareketi, İsrail yönetiminin Ekim 2023'ten buyana Filistin halkına karşı Gazze'de sürdürmekte olduğu insanlık dışı savaşa tepkisini Kızıldeniz ve Aden Körfezi çevresindeki ticari gemilere roket ve füzelerle saldırı düzenleyerek gösteriyor.
Husi yetkilileri 19 Kasım 2023'ten bu yana "İsrail'e yardım götüren gemileri hedef aldıklarını" söylüyorlar.
Ancak Deniz Güvenliği Teşkilatı'nın verilerine göre; 8 Mart 2024 itibarıyla karadan ve denizden hedef alınan 58 ticari gemi ve tanker arasında İsrail'e yardım götürmeyenler de bulunuyor.
Husilerce denetlenen 2 bin 200 kilometre uzunluğundaki sahilin üçte biri Kızıldeniz'e, üçte ikisi ise Aden Körfezi'ne açılıyor.
Buradaki soru şu: Husi milislerinin kontrol ettikleri deniz güzergâhının önemi nedir?
Başkent Sana ile birçok vilayeti denetimlerine alan Husilerin, "İsrail'e karşı Filistin halkıyla dayanışma" sloganıyla vurdukları gemiler yüzünden deniz ticareti aksıyor.
İlgili nakliyat şirketleri, rotalarını Kızıldeniz yerine Afrika kıtasının okyanustaki güney ucu sayılan Ümit Burnu güzergâhına yönlendiriyorlar.
Bu da yol ve taşıma maliyetinin yükselmesine yol açıyor.
Yaşanan gerginlik üzerine harekete geçen ABD, deniz ulaşımının "selameti" açısından çokuluslu bir himaye koalisyonu oluşturdu.
"Refah Muhafızları" adıyla kurulan bu oluşuma başta İngiltere olmak üzere 12 ülke katıldı.
Açıklamaya bakılırsa; Yemen kıyılarına yakın Kızıldeniz'de faaliyet gösterecek olan bu gemiler ortak askeri, lojistik ve devriye hizmeti verecekler.
Bu arada belirtelim: Amerikan ve İngiliz uçakları, gemileri seyrüseferden alıkoyan Husi hareketinin denetimindeki mevzilerini hava ve denizden bombalıyor.
Yıllar boyu iç savaşın kahrını çeken Yemen halkı, bu kez de Refah Muhafızları isimli savaş sever oluşumun kurbanı oluyor.
Görüldüğü gibi, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nin çevirdiği kıyılar ile deniz ulaşım güzergâhları, uluslararası hegemonya rekabeti ve mücadelesinin bir alanı oluverdi.
11 Mart 2021 tarihinde resmi açılışı yapılan bir silah sergisinde Husilerin kara ve deniz füzeleri gösterime sunulmuştu.
Bu noktada soralım: Husi hareketinin ticari gemi ve tankerlere fırlattığı füzelerin kaynağı neydi?
Bir: Eylül 2014'te devrilen eski Yemen yönetiminin elinde bulunan Rus yapımı 80 kilometre menzilli kara-deniz füzeleriyle Çin malı C801 deniz füzeleri, iktidarı alan Husilerin envanterine geçirildi.
İki: İran Devrim Muhafızları'nın "Husi hareketine ciddi silah verdiği" medyada sıkça yayımlanıyor. Bu silahlar arasında seyir füzeleriyle tuzaklı hücumbotlar da bulunuyor.
Belki de bu nedenle, 14 Mart 2024 tarihli İngiliz Financial Times gazetesi haberine göre; Amerikalı yetkililer, Husi hareketine füze vermeme ve ticari gemilere saldırtmama konusunda İranlı yetkililerle Umman Sultanlığı'nda görüşmüşler.
ABD Savunma Bakanlığı raporlarına bakılırsa; Husiler tarafından imal edildiği varsayılan kara ve deniz füzelerine ek olarak kullandıkları silahsız hava araçları (İHA-SİHA), gerçekte İran imalatı silahlara çok benziyor.
Mesela Burkan 3/Zülfikar ile İran yapımı Qiyam/Rıdwan MRBM teknik bakımdan hemen hemen aynı özelliklere sahip. Keza Husilerin kullandığı SAMAD isimli SİHA ile İran imalatı SEYYİD isimli KSA-04 arasında çok az teknik farklılıklar bulunuyor.
Temmuz 2018'de Suudi hedeflerine gönderdikleri füzeler, İran'ın 2023 yılında açılışını yaptığı silah sergisinde ufak tefek imalat değişikliğiyle gösterilmişti. Husiler, 2019'da Suudi hedeflerine bunları fırlatmıştı.
Rus Novosti haber ajansına göre; Husilerin depolarında bulunan seyir füzelerine ilaveten balistik deniz ve kara füzelerinin çoğu gerçekte ya Devrim Muhafızları tarafından gönderilmekte ya da Husi askeri imalathanelerinde imal ediliyor.
Envanterde kayıtlı silahlar arasında SAM2 ve SKUD gibi Rus yapımı füzeler de bulunuyo. Bunların menzilleri 80, 180, 400, 500 ve 800 km arasında değişiyor. 1
1956 Süveyş Kanalı Savaşı
Yemen sahillerindeki gemilerin seyrüseferini engelleme olayı yeni yaşanmıyor.
Çok daha önce, mesela 1956 yılında dünyaca ünlü Süveyş Kanalı'nın kapatılması olayı da uluslararası bir krize dönüşmüştü.
Çünkü İkinci Dünya Savaşı dengeleri değiştirdi ve dünyaya hükmeden İngiltere'nin yerini ABD aldı. Yeni düzen, eskinin tasfiyesine yol açtı.
İngiltere kendi ekonomik, siyasi ve askeri yapısına büyük yük bindiren sömürgelerinden aşamalı olarak vazgeçti.
Bunu yaparken de stratejik açıdan önemli noktalardan biri sayılan Mısır Süveyş Kanalı'nın batısında kalanları, elinde tutmaya çalıştı.
1950'lere gelindiğinde Mısır'da egemen bir devlet kurulmuş olmasına rağmen Süveyş Kanalı'nın denetimi batılı devletlerin kontrol ettiği kanal şirketinin tekelindeydi.
Mısır'da 1952 yılında darbeyle iktidara gelen Cemal Abdunnasır, ülkesini askerî yönden güçlendirmeye ve İsrail karşısında üstün duruma geçmeye çok önem verdi.
İktidarına karşı çıkan ve Süveyş Kanalı idaresini devretmek istemeyen İngiltere-Fransa ikilisine rağmen kanalı devletleştirdi.
Bu arada Sovyetler Birliği'ne yaklaşmaya ve Çekoslovakya üstünden silah almaya başladı.
Ayrıca, Asuan Barajı'nı bitirip ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak istiyordu. Fakat bunlar için büyük miktarda mali yardıma ihtiyacı vardı.
ABD ve Birleşik Krallık'tan (Britanya) kredi almayı denediyse de bu iki ülke Mısır'ın Doğu Bloku'ndan silah alması ve İsrail karşıtı Filistinli militanları desteklemesi sebebiyle kredi vermediler.
Kanal'ın idaresini ellerinde tutan İngiltere ve Fransa bu durumdan hoşlanmadılar. Bu iki devlet için Süveyş Kanalı, Basra Körfezi limanlarından aldıkları petrolün taşınması için çok önemliydi.
Neticede hem Kanalı geri almak hem de kendilerine Ortadoğu bölgesinde düşmanlık yapan Mısır lideri Cemal Abdunnasır'ı devirmek için harekete geçmeye karar verdiler.
İngiltere ve Fransa, İsrail'i de yanlarına alarak kanal bölgesini işgal ettiler. Ancak ABD'nin baskısı ve Sovyetler Birliği'nin sert uyarıları sonucunda "Üçlü Saldırı"ya katılan üç devlet bölgeden çekilmek zorunda kaldılar.
1956 yılında yaşanan Süveyş Kanalı Krizi, bu haliyle dünyadaki dengelerin değişiminin de başlangıç noktası oldu. 2
1980-188: Körfez'de "Tanker Savaşı"
Benzer olmasa bile jeopolitik ve askeri güdülerle başlayan Basra ile Hürmüz denizyolundaki tanker savaşları da bu minvalde ortaya çıktı.
O zamanki vuruşmanın görünüşteki baş sebebi 1980-1988 yılları arasında yaşanan İran-Irak savaşı idi.
Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak uçakları İran mevzilerine bomba yağdırmıştı.
Saddam, başta ABD olmak üzere hem batılı ülkelerin hem de Mısır ile Ürdün ve Körfez ülkelerinin (S. Arabistan, Kuveyt, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri vs) teşviki ve yardımıyla İran'a yönelik haksız bir savaş başlatmakta tereddüt etmedi.
Irak savaş uçakları, petrol ihracatını engelleyip aksatmak maksadıyla İran'ın Basra Körfezi ile Hürmüz Boğazı arasındaki limanları, petrol dolum ve boşaltım tesislerini amansızca bombalayıp tahrip etti.
Çaresiz kalan Tahran yönetimi ise "Saddam Hüseyin'e destek vermekle" suçladığı Körfez ülkelerinin ticari gemi, petrol tankeri gibi deniz nakliyat araçlarını misilleme kabilinden karadan ve havadan hedefledi.
Neticede Basra Körfezi-Hürmüz Boğazı-Umman Körfezi-Hint Okyanusu-Kızıldeniz-Süveyş Kanalı yoluyla farklı ülkelere petrol taşıyan tankerler büyük hasar gördü, ticari faaliyet aksadı. Bu arada Kuveyt petrol tankerleri de ciddi biçimde hasar görmüştü.
Bunun üzerine 1 Kasım 1986'da bir çağrı yapan Kuveyt hükümeti, tankerlerin himaye edilmesi için uluslararası yardım istedi.
Sovyet yönetimin de onayıyla beklenen himaye 1987'de gerçekleşti. Bazı yabancı şirketler, ait oldukları ülkelerin bayraklarını taşıyan tankerleri kiralık olarak Kuveyt'in hizmetine sundular.
İran hücumbotları, bu nakliyat araçlarını da hedef almaktan geri durmadılar. İsabet alanlar arasında iki adet Sovyet tankeri de bulunuyordu.
Sovyetler Birliği'nin Körfez'deki varlığı, onun baş rakibi ABD'yi harekete geçirdi. 7 Mart 1987'de bölgedeki askeri varlığını savaş gemileri yoluyla gösteren ABD, kendi bayrağını göndere çeken Kuveyt tankerlerini himayesine alarak seyrüsefer güvenliğini sağladı.
Milyarlarca dolara mal olan tanker savaşı maddi hasarın yanı sıra hava ve çevre kirliliğine de yol açtı. Kasım 1982 ile Şubat 1986 yılları arasında toplam 546 (veya 540) ticari gemi zarar gördü.
Bunun 259'u petrol tankeri veya petrol ürünleri taşıyan gemilerdi.
Farklı ülkelere ait 223 tanker battı. Deniz mürettebatından da 430 kişi hayatını kaybetti.
Aynı süre zarfında Irak 102 tanker ile 145 İran gemisini vurmuştu. 3
Londra merkezli Suudi Arabistan dergisi El Mecelle, 24 Şubat 2024 tarihli nüshasında Basra-Hürmüz deniz hattındaki tankerler ile ticari gemilerin vurulma hadisesini dosya haber olarak yayımladı.
Haftalık derginin Yayın Yönetmeni İbrahim Hamidi, dönemin Suriye yetkilileri ve görevlileri tarafından kaleme alınmış belge ve anılara dayanarak hazırladığı yazıda olayın perde arkasına ışık tutuyor.
Örneğin 1986'da cumhurbaşkanlığı makamında olan Ali Hameney, o süreçte birkaç defa, "Saddam'ın Hüseyin'in iktidardan gidici olduğunu ve yerine bambaşka bir rejimin geleceğini" öngörebilmişti.
Keza Suudi Arabistan yönetimi, şu tip uyarılarda bulunuyordu:
İran'ın Suudi ve diğer Körfez ülkelerini sürekli hedef alması, Amerikan ordusunun Körfez bölgesine gelmesine yol açacaktır.
Nitekim hem bahsedilen öngörü hem de uyarı, süreç içinde gerçekleşmiş oldu.
Dergi için hazırlanıp yayımlanan birkaç inceleme yazısından hareketle okuyucuya bazı bilgileri aktaracağım:
İran-Irak savaşı iki devlet arasında çıkan en uzun süreli savaş olarak biliniyor.
Her türden silahın kullanıldığı çatışmalar neticesinde yüz binlerce (kimine göre bir milyon kadar) insan katledildi. Savaşın maliyeti trilyon doları buldu.
İlk saldırı Irak'tan geldi. Körfez'deki İran ticaret gemileri hedef alındı.
21 Kasım 1982'de Fao yarımadasında bulunan roket ve kısa menzilli füzelerle donatılmış Irak hücumbotları, uzaktan kumandalı yönlendirmeyle İran petrol ihraç merkezi sayılan Bender Humeyni ile Hark (Harg) adasındaki petrol tesislerine yanaşmakta olan İran tankerleriyle çarpıştılar.
Tanker savaşı, 26 Nisan 1984'te tırmandırıldı. Irak savaş uçakları 58 tanker ve gemiyi vurdu.
İran misilleme kabilinden Körfez sularını Irak petrolü taşıyan bütün gemilere kapattı.
Ülkenin ruhani lideri Ayetullah Humeyni, "İran ticari gemilerinin seyrüseferi güvenli olmadığı sürece Körfez'deki hiçbir deniz ulaşımı ve nakliyat gemisinin dolaşmasına izin verilmeyecektir" dedi.
13 Mayıs 1984'te İran, iki Kuveyt tankerini, üç gün sonra da bir Suudi gemisini bombaladı.
"Arap Körfez'inde Tanker Savaşları: 1980-1988" isimli bir kitap yazan Iraklı emekli General Alâeddin Mekki Hummas'a göre;
Irak, savaş sırasında Fransa'dan aldığı ünlü Mirage uçaklarını kullandığı için avantajlıydı. Bunlarla İran'ın uzak ve hassas noktalarını bombalayabiliyordu. Mesela İran denetimindeki Larak adası sahilinde kurulu dolum tesis ve platformu, sürekli vurulabiliyordu.
Irak ise Basra limanları ve dolum platformlarının güvenli olmaması yüzünden kendi petrolünü karadan döşenen boru hatlarıyla (Türkiye-Ceyhan-Yumurtalık ve sonradan kapanan Irak-Suriye hattı) Akdeniz'e ve Kızıldeniz'e sevk etmeye başladı.
Ayrıca Kuveyt ile anlaşarak Körfez'deki Arap bandıralı tanker ve gemilerle sevkiyat yapmaya devam etti.
İran, 1986 yılında Basra Körfezi'ndeki ünlü Fao Yarımadası'nı ele geçirince; Irak, İran'a ait Sirri Adası'ndaki büyük tanker ve benzeri nakliyat gemilerini birincil hedef haline getirdi.
Maksat, İran petrolü ve ticari ürünlerinin ihracatını baltalamak ve hatta durdurmaktı.
Zira İran saldırıları yüzünden Irak'ın Basra limanındaki petrol tesisleri neredeyse atıl durumdaydı ve ihracat yapılamıyordu.
Ayrıca İran, Saddam'ı destekleyen Körfez ülkelerinin limanlarını ve dolum tesislerini hedef aldı.
Vuruşmanın kapsamı genişledi ve tarafsız ülkelerin tankerleri de vurulmaya başlandı.
İran'ın gayesi, savaşı bölgesel ve uluslararası bir mesele haline getirerek Körfez ülkelerini sıkıştırmak ve savaştan vazgeçmesi için Irak liderine baskı yapmalarını sağlamaktı.
Tanker Savaşı tırmandıkça; petrol ve benzeri ticari ürünleri taşıyan büyük nakliyat gemilerinin Körfez sularına girmeleri imkânsızlaştı ve ölümcül hale geldi.
Sevkiyat miktarı azalınca da dünya petrol piyasasında kriz başladı; maliyetler yükseldi, gemi sayısı azaldı. Petrol fiyatları yükseldi.
ABD, Sovyetler Birliği ve Avrupa Birliği ülkeleri çıkarlarını korumak için duruma müdahale ettiler.
Böylece Körfez bölgesi uluslararası askeri kuvvetlerin manevra ve devriye alanı haline geldi.
O sıralarda ABD Başkanı olan Ronald Reagan, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en büyük deniz harekâtını (Operation Earnest Will: 24 July 1987-26 September 1988) başlatarak; deniz filosunu Körfez sularına gönderdi. Kuveyt tanker ve ticari gemileri, Amerikan zırhlı, torpido ve muhripleri eşliğinde petrol nakliyatını yapmaya başladılar.
Amerikan askeri müdahalesi, bölgedeki İran güçleriyle şiddetli çatışmaların yolunu açtı.
1988 tarihli harekât, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki en kapsamlı ve yaygın vuruşma olarak kayda geçti.
ABD'nin askeri varlığı, bölgedeki dengeleri ve savaşın seyrini de değiştirdi.
ABD'nin desteklediği Irak, 17 Mayıs 1987'de Amerikan fırkateyni Stark'ı vurdu.
Neticede 37 Amerikan bahriyelisi hayatını kaybetti. Irak yönetimi özür diledi ve 28 milyon dolar tazminat ödedi.
İran da boş durmadı, Hürmüz Boğazı sularını deniz mayınlarıyla doldurdu.
24 Temmuz 1987'de Amerikan gemisi USS Bridgeston bir İran mayınına çarparak battı.
Amerikan deniz kuvvetleri, İranlı hasımlarıyla kapsamlı savaş gemileri ve hücumbotlarına karşı amansız çatışmalara girdiler.
Temmuz 1988'de Amerikan USS Venisens savaş gemisi, İran yolcu uçağına ateş açtı; 300 sivil öldü.
Bir süre sonra Amerikan yönetimi bütün bölgeyi sarma tehlikesi taşıyan savaşı durdurmanın daha yararlı olacağına inandı.
Böylece Ağustos 1988'de büyük can ve mal kaybına yol açan bu savaş durdurulmuş oldu. 4
Ön cephede sıcak çatışmalar sürerken, herkesin zarar gördüğü "Tanker Savaşı"nın durdurulması için kapalı kapılar arkasında yürütülen diplomasinin bazı ayrıntılarının bilinmesinde fayda var.
Dönemin Veliaht Prensi (sonradan Suudi Arabistan Kralı) Fahd bin Abdülaziz, vahim durumun önüne geçmek için Suriye yönetimine uyarı ve öneri kabilinden mesajlar iletme yoluna gitti.
Hafız Esad başkanlığındaki Suriye, çoğu Arap ülkesinin aksine, İran-Irak savaş sırasında esas olarak tarafsız kalmıştı.
Baş rakibi Irak lideri Saddam Hüseyin ile arası hiç iyi değildi. Dolayısıyla üstü kapalı biçimde İran yanlısı bir tutum almıştı.
Savaşın başlamasından iki yıl sonra, Ocak 1982'de, İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti stratejik müttefiki Suriye'nin başkenti Şam'da Başkan Hafız Esad ve Dışişleri Bakanı Abdulhalim Haddam ile görüştü.
Resmi tutanaklara bakılırsa Esad, Velayeti ile görüşmesinde şunları söylemişti:
Körfez'deki Arap yetkililerinin şartları ile endişelerini göz önünde bulundurun. Bölge ülkelerini ürkütmeyin. Huzursuz ortam sakinleştirilmelidir. Telaş ve tedirginliğin artması demek, zaten diken üstünde duran Körfez ülkelerinin giderek Saddam Hüseyin'e daha fazla sarılmaları demektir.
İran'ın gerginlik ve çatışmayı yayması, yabancı devletlerin Körfez'e doluşarak bölgedeki kaynakları denetim altına almasına yol açacaktır. İlaveten İran ile iyi ilişki kurma çabasında olan Körfez'deki bazı (Arap) kardeşlerimiz daha fazla endişelenecektir.
Bu görüşümü, lütfen İran önderliğine iletin.
Gerçekten de İran bu tavsiyeye uydu; çatışma alanını genişletmeyi durdurdu ve mümkün olduğunca vuruşmaktan kaçındı.
1980 yılında Bahreyn ile İran arasındaki krizde yine Suriye devreye girerek iki ülke ilişkisinin normale dönmesini sağladı.
İran Dışişleri Bakanı A. E. Velayeti ile görüşen Suriyeli mevkidaşı Abdulhalim Haddam, derhal Suudi Arabistan'a gitti.
Veliaht Prensi Fahd bin Abdulaziz ile görüşüp şu mesajı iletti:
Başkan Esad'ın diyor ki: Suudi-İran ilişkisinin normalleşmesi için çalışacağım. Körfez'deki savaş herkes için tehdittir.
Ortak geleceğimiz olumsuz etkilenecektir. Körfez (Arap) yetkilileri, İran İslam Devrimi'ni tanırsa çok şey yoluna girecektir. İran'ın Suudi Arabistan'la işbirliği yapması herkese fayda getirecektir.
Aksi takdirde, Tahran yönetiminin Körfez ülkelerinin içişlerine müdahale edebileceğine dair izlenimlerimiz var.
Buna karşılık Veliaht Prens Fahd, "İran'ın İslam ülkelerinde fitne çıkardığını; Hac mevsiminde gösteriler yaparak mekânın kutsallığına aykırı davrandığını, bilhassa İran medyasının Suudi yönetimine karşı kışkırtıcı yayınlar yaptığını" belirtmiştir.
Neticede Haddam, Suudi Arabistan'ın İran ile normalleşme şartlarını Şam'da bekleyen A. E. Velayeti ile Hafız Esad'a yazılı olarak aktarmış. Velayeti, şartları onayladığını Esad'ın huzurunda dile getirmiş.
Bu mutabakat metninden sonra başta Suudi Arabistan olmak üzere diğer Körfez ülkeleri, Saddam'a sundukları her türlü mali, lojistik ve benzer hizmetleri sınırlamakla birlikte Irak'ı desteklemekten de vazgeçmemiştir.
Bu yavaşlama ve ayak sürçmeyi hisseden Saddam Hüseyin, Ortak Arap Savunma İttifakı'nın fiilen uygulanmasını talep etmiş.
Bunun üzerine üst düzey bir Suudi yetkili, Suriye Enformasyon Bakanı ile görüşerek (Şubat 1983) Saddam'ın hileli taktiğine ve kumpasına nasıl karşı çıktığını anlatmış.
Ve Suudi yönetiminden Irak liderine şu uyarı gönderilmiş:
Ha, demek ki bizzat savaşa katılmamızı istiyorsun. İyi güzel de İran'a savaş açarken bize mi danıştın?
Körfez ülkelerinin kendisine arka çıkmaktan vazgeçeceğini öngören Saddam Hüseyin, Tanker Savaşı'nı tırmandırarak hem Suudi-İran ilişkisinin normalleşmesini sabote etmiş hem de İran-Irak savaşının alabildiğine sürmesine hizmet etmiştir. 5
Özet: Petrol ticaretinin ana güzergâhları olmasından ötürü Süveyş Kanalı, Bab'ul Mendeb, Hürmüz Boğazı, Umman Körfezi ve Basra Körfezi mıntıkalarında olup bitenler büyük devletlerin katıldığı hegemonya ve paylaşım mücadelesinin birer parçası sayılır.
Söz gelimi 2008 yılından beri bilhassa Somali-Yemen sahillerindeki deniz korsanlarına karşı gemi bulunduran Çin, 2017'de Cibuti'de lojistik deniz üssü kurdu.
2014-2015 yıllarında gemi sayısını (40 kadar) artırdı. Bu arada Körfez'deki Kuveyt limanlarını da (18 Ekim 2023'de) ziyaret etti. 6
Keza Çin, Rusya ve İran Umman Körfezi açıklarında ortak deniz tatbikatı (Mart 2024) yaptılar.
"Bölgesel deniz güvenliğinin ortak korunmasını amaçladığı" ifade edilen bu tatbikatın, İran destekli Husilerin Kızıldeniz'den geçen ticari gemileri hedef aldığı ve buna karşılık ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin, Yemen'deki hedeflere saldırdığı bir dönemde yapılması dikkati çekiyor.
Kaynakça:
1. https://www.independentarabia.com/node/556576/, Tevfik El Şenwah, 8 Mart 2024.
2. Roger Owen, "Suez Crisis", The Oxford Companion to the Politics of the World, Second edition. Joel Krieger, ed. Oxford University Press Inc. 2001. Süveyş Krizi, Vikipedi Türkçe, 3 Şubat 2024.
3. https://www.majalla.com/node/310976/, 24 Şubat 2024. "Iran-Iraq War 1980–1988" (History of Iran) Iran Chamber Society, 2018. Efraim Karsh, The Iran–Iraq War: 1980–1988. Osprey Publishing, 2002.
4. https://www.majalla.com/node/311041/ 20 Şubat 2024.
5. https://www.majalla.com/node/311046/.
8. https://www.majalla.com/node/312226/, 6 Mart 2024.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish