2 ila 4 senede bir yapılan anketlere dayalı bir araştırmada, hem toplam et hem işlenmiş et ve hem de işlenmemiş et yiyenlerde diyabet riskinin arttığı bildirildi. 1
Bu kadarına da pes!
Akıl, mantık ve bilimle dalga geçen bir araştırma: Kırmızı etin glisemik indeksi sıfırdır!
Bu filim adamları kırmızı et diye tüm kırmızı et ürünlerini (sığır, bufalo, domuz, koyun, kuzu, keçi, geyik vs) de kurnazca aynı sepete koyarlar.
Salam, sosis, jambon gibi asla tavsiye etmediğimiz ürünler de kırmızı et olarak kabul edilir.
Biz kuzu pirzolası yeriz, bizde sığır ve öküz hele de bufalo pirzolası diye bir ürün yoktur.
Ülkemizdeki kuzu veya danaların yetişme, kesilme ve tüketilme biçimi ile Amerika'daki birbirinden çok farklıdır.
Beslenmenin araştırması olmaz
Hastanın ifadesine dayanan bu tür anketlerden elde edilen bilgilerle yapılan beslenme araştırmaları ne kadar doğru metot ve materyalle, önyargısız, titiz ve iyi niyetle yapılırsa yapılsın sayısız hataya açıktır, bunlardan bir sebep-sonuç münasebeti çıkarılamaz.
Bunlar sadece bir hipotez geliştirmeye zemin hazırlayabilmeleri bakımından değerlidir. 2
Beslenme araştırmalarının başlıca iki hedefi vardır:
BİR: İnsanların binlerce senedir tükettikleri, onları hastalıklardan koruyan tabii yiyecek ve içecekleri "karalamak".
İKİ: Endüstrinin şiddetine maruz kalan yiyecek ve içeceklerin kusurlarını örtmek ve "parlatmak".
Kelle paça çorbası diyabete kalkandır
İnsanoğlunun dünya kurulduğu günden beri bir numaralı gıdası olan kırmızı et ve diğer hayvani ürünlerin diyabete sebep olması zaten akıl ve mantıkla bağdaşmıyor.
Ben bu araştırmanın tam aksine kırmızı et ve et ürünlerinin sağlıklı yaşamanın temel unsurlarından biri olduğunu, diyabete karşı da koruyucu olacağını savunuyorum.
"Insulin resistance and glycine metabolism in humans" başlıklı makale de bu fikrimi destekliyor. 3
Bu makalede temel olarak kırmızı et, kemik suyu, sakatat, kelle paça, yumurta, süt, balık eti gibi hayvani gıdalarda bulunan glisin isimli amino asidin diyabet riskini azalttığı, glisinin azalmasının diyabet ve obezitede görülen artan arteriyel kalsifikasyon riskini açıklayabileceği ileri sürülüyor:
Obezite veya diyabet hastalarında plazma glisin düzeyi düşüktür ve insülin direncinin iyileşmesi plazma glisin konsantrasyonunu artırır. İleriye dönük çalışmalarda, başlangıçtaki glisin düşüklüğü tip 2 diyabet gelişme riskini öngörmekte ve daha yüksek serum glisin düzeyi, tip 2 diyabet riskinin azalmasıyla ilişkilendirilmektedir. Tutarlı bir şekilde, tip 2 diyabetli ebeveynlerin zayıf çocuklarında plazma glisin konsantrasyonu sağlıklı bireylere kıyasla daha düşüktür. Tip 2 diyabetli hastalar arasında glisin düşüklüğü, hastalığın klinik belirtilerinden önce ortaya çıkar.
Glisin, insan fizyolojik süreçleri için gerekli olan çeşitli metabolik yollara katılır. Glisin kalıntıları kolajen molekülünün üçlü sarmalını stabilize etmek için gerekli olduğundan, glisinin kolajen yapısını korumadaki rolü kritiktir. Glisinin bu niteliği muhtemelen medial arteriyel kalsifikasyonun oluşumunu ve diyabet ve kronik böbrek hastalığı ile ilişkili yüksek kardiyovasküler riski açıklamaya katkıda bulunur, çünkü ortaya çıkan kanıtlar normal kolajen içeriğini insanlarda vasküler kalsifikasyonun başlaması ve ilerlemesiyle ilişkilendirir.
Glisin nedir, ne işe yarar?
Kolajen vücudumuzdaki toplam proteinin yaklaşık yüzde 30'unu oluşturur; kolajenin yüzde 28'i ise glisin isimli amino asitten oluşur.
Glisin, bağ dokusunda en yüksek konsantrasyona sahip olan yarı esansiyel yani vücutta da sentezlenen bir amino asittir.
Vücutta yapılan glisin, fizyolojik ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı için mutlaka gıdalarla alınması gereklidir.
Glisin, merkezi sinir sisteminde nörotransmitter olarak görev yapar ve periferik ve sinir dokularında antioksidan, anti-enflamatuar, kriyoprotektif ve immünomodülatör gibi birçok role sahiptir.
Faydaları bağ dokusu sağlığının çok ötesine geçer.
Glisin, anti-enflamatuar etkilere sahiptir, vücudun glutatyon yapmak için kullandığı üç amino asitten biridir.
Glisin ayrıca vücudun kreatin adı verilen bir bileşik yapmak için kullandığı üç amino asitten de biridir. Kreatinin kas boyutunu, gücünü ve kuvvetini artırır. Kemik sağlığına da destekler.
Glisin sakinleştirici etkisi sayesinde uykuyu teşvik edebilir ve uyku kalitesini artırabilir.
Glisin, bakteriler, mantarlar ve virüsler gibi bulaşıcı ajanlara karşı fiziksel bir bariyer görevi gören hücre dışı matrisi güçlendirerek virüslere karşı korunmaya yardımcı olur.
Çoğu insan, vücutlarının bir günde sentezleyebileceğinden 8,5 ila 10 gram daha fazla glisine ihtiyaç duyar.
En iyi glisin kaynağı kırmızı et, kemik suyu, sakatat, kelle paça, yumurta, süt, balık eti gibi hayvani gıdalardır.
Bakliyat, kuruyemişler ve ıspanak, kuşkonmaz, lahana, karnabahar, sarımsak, soğan gibi sebzelerde de daha az miktarda bulunur.
Gelelim neticeye;
Atalarımızın binlerce senedir yedikleri hayvani gıdalar sağlıklı yaşamanın, hastalıklardan korunmanın olmazsa olmaz gıdalarıdır.
Endüstri ve bilim tarafından her gün yeni bir karalama kampanyası yapılan, çamur atılan bu gıdalara gözünüz gibi bakın, namusunuz gibi koruyun.
Kaynaklar:
1. https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0002916523661192?via%3Dihub
Makale: Red meat intake and risk of type 2 diabetes in a prospective cohort study of United States females and males
2. https://ahmetrasimkucukusta.com/2018/09/15/yazilar/tip-yazilari/beslenme/modern-tibbin-beslenme-arastirmalarina-guvenilemez-beslenmenin-arastirmasi-olmaz/
3. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/29094215/
Makale: Insulin resistance and glycine metabolism in humans
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish