ABD seçimlerinin Donald Trump'ın "gözle görülür" diye nitelendirilebilecek zaferiyle geride kalmasından sonra, gözler Washington kadar olmasa da belirli ölçüde Moskova'ya çevrilmiş durumda.
Aslında, "manipülasyonlar dönemi" olarak nitelendirilebilecek bu aşamada, sadece medyanın değil, istihbarat kurumlarının da eline kaçırılmaz fırsatlar geçiyor.
Başkan Trump göreve başladığı gün, Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesi ve iki ülke arasındaki sorunların çözülmesi için uğraşmaya başlayacağını açıkladı.
Washington Post gazetesi, ABD'nin 47. Başkanı Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i aradığını iddia edince, Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov, iddiayı "boş" olarak nitelendirmekte gecikmedi.
Gelinen noktada, "Trump mı arayacak, Putin mi? Hangisi daha erken ararsa üstün gözükmüş olur?" soruları havada uçuşurken, Rusya'nın pozisyonunu, Putin'in ekibindeki en sadık arkadaşlarından biri olan Nikolay Patruşev basın üzerinden ve hem de apaçık şekilde dışavurdu.
Evet, üniversite sıralarından başlayarak istihbarat kurumu bodrumlarında süren, oradan cumhurbaşkanlığı koridorlarına, istihbarat kurumu başkanlığına kadar devam edip 16 senelik Güvenlik Konseyi Sekreterliği göreviyle taçlanan Nikolay Patruşev, 73 yaşındayken yeniden Kremlin'e dönerek, Başdanışmanlık görevini üstlenmesinin yanı sıra, Deniz Konseyi Başkanlığı'nı da yürütüyor.
11 Kasım Pazartesi akşamı Kommersant gazetesinde yayımlanan röportajı, aslında hem Rusya'nın propagandası hem de ülkeyi tedirgin eden hususlar bakımından çok açık söylemleri barındırıyor.
Nikolay Patruşev röportajın hemen başında, Donald Trump'a boynuna borç yüklendiğini (Sovyet istihbaratından gelen bir metotla) belirtiyor:
Seçimlerde başarı kazanmak için Donald Trump, taahhüt altına girmek suretiyle belirli güçlerin desteğini almıştır. Ve sorumluluk taşıyan bir insan olarak, onları yerine getirmesi gerekir.
Ancak Trump'ın kendi borçlarını ödeyeceğinden bu kadar emin olmasına rağmen, ABD'deki seçim öncesi ve sonrası durumlardaki çelişkileri de hatırlatan Patruşev, "daha sonraki hareketlerin farklı olabileceğini" de istisna etmiyor. Amerikan güvenlik güçlerinin Trump'ı bundan sonra daha sıkı koruması gerektiğine vurgu yapıyor.
Konu, Karadeniz'den başlamak suretiyle Rusya Federasyonu'nu çevreleyen deniz ve okyanuslara gelince, Patruşev, "Rusya'nın Karadeniz filosunun Ukrayna güçlerince tamamen imha edilmesine" ilişkin Batılı ülkelerde dillendirilen iddiaları kabul etmiyor ve bunu Rusya'ya karşı propagandanın bir parçası olarak görüyor:
Karadeniz'de hiçbir yenilgimiz söz konusu değildir. Bu bölgede Kiev'in agresif hareketlerinin NATO güçlerince koordine edilmesine rağmen, Batılı ülkeler, Rusya'nın Karadeniz'de sıkı durduğunu ve bu bölgedeki pozisyonumuzun zayıflamasına izin vermeyeceğimizi bilmeli. Ve bunun ötesinde, Karadeniz'e sınırı olmayan ülkelerin Montrö Antlaşması'nı ihlal ederek daimi askeri-deniz varlığı elde etmesine tahammül edemeyiz.
Rusya askeri gemilerinin 4 bin mil mesafe katederek kutuplardan Pasifik'e ulaştığına dikkat çeken Patruşev, "Rakiplerimizin, Rusya'nın deniz nükleer kalkanının her zaman ülkemizi koruduğunu bilmeleri gerekir" diye görüş ortaya koyuyor.
Patruşev, yaklaşık 1 ay önce Devlet Başkanı Putin'in söylediği "Dünyanın en büyük su altı nükleer filosu bizdedir, yedi adet nükleer su altı gemimiz var" sözlerini bir kez daha tekrarlayarak, "nükleer uyarılardan" sonra "sualtı nükleer filosu" ile dünyayı uyarmayı uygun buluyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Burada "nükleer" konusunda Rusya yönetiminin geliştirmeye çalıştığı ifade tarzına dikkat edilmesi gerekir:
Şöyle ki, geçen 18-19 Haziran tarihlerinde Kore Halk Demokratik Cumhuriyeti'ni ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, "Batı'nın Ukrayna'ya F-16'lar vermesi durumunda nükleer silahların Avrupa'nın hangi bölgelerini vurabileceğini" hatırlatmış; ağustos ayında ise Finlandiya açıklarına yakın Yeni Toprak'taki poligonda en son 1990 yılında gerçekleştirilmiş nükleer denemenin yeniden yapılabileceğine vurgu yapılmıştı.
Rusya Cumhurbaşkanı Putin'in Başdanışmanı ve Deniz Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev, "İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyesi olmasından dolayı ve Kuzey Akım'a yapılabilecek sabotajların önlenmesi amacıyla ülkesinin yeni tedbirler alacağını" belirtiyor.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kutuplarda süren ABD-NATO-Rusya rekabetinde Rusya'nın kendi sualtı nükleer donanmasındaki gemi sayısını 7'ye çıkararak dünyada lider duruma gelmesi ve bunu kendi elinde en güçlü koz haline getirmeye çalışmasıdır.
Ayrıca, Baltık Denizi'ndeki güvenlik durumundan duyduğu endişedir.
Kuzey Akım boru hattına sabotajların aslında ABD güçleri tarafından düzenlendiğini iddia eden Patruşev, bunun en büyük zararını Almanya'nın gördüğünü belirttikten sonra Almanya Başbakanı Scholz'u, "ülkesinin ekonomisini zayıf duruma düşürmekle" itham ediyor.
Röportajın belki de yapılma nedeni olan "Rusya'nın denizlerde kendi rakiplerine karşı hangi tedbirleri alması gerekir?" sorusuna, Rusya Devlet Başkanı Başdanışmanı ve Deniz Konseyi Başkanı, 73 yaşındaki Nikolay Patruşev deklarasyon niteliğindeki şu düşünceyi dillendirerek yanıt veriyor:
Dünya Okyanusu'ndaki rolümüzü artırmamız, dost ülkelerle işbirliğini geliştirmek suretiyle kendi imkanlarımızı yükseltmemiz gerekir. BRICS ülkeleri denizlerin imkanları bakımından büyük potansiyele sahip... İşin özünde, BRICS ülkelerinin yerleştiği coğrafya, dünya okyanusunda ortak çalışmalar yürütmeden hiçbir şey yapamayacağımızı ortaya koyuyor.
Vladimir Putin'in yarım asırlık meslektaşının ve arkadaşının Kommersant gazetesine açıklamalarında Ukrayna savaşına değinmemesi, kendisinin halihazırda denizlerden sorumlu bir görevde bulunmasıyla ilintili olup, bu röportaj ağırlıklı olarak stratejik anlam taşımaktadır.
"Yani" diye soranlara cevapların mealini şu şekilde özetleyebiliriz:
Donald Trump'ın gelmesiyle, Ukrayna savaşında zaferi çantada keklik gibi gören Moskova, tüm koşullarını Ukrayna'ya kabul ettireceğinden emin olduğu için artık denizler ve hatta okyanuslarla ilgili planlar yapıyor.
Bu, Rusya'nın elinin kolunun önemli ölçüde açılabileceğine işaret eden bir durumdur.
Kuzey Akım doğalgaz hattına yapılan ve yapılabilecek sabotajların sorumlusu olarak Rusya, ABD'yi görürken, başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın enerji güvenliğinin bundan sonraki temininde atacağı adımları yeniden ölçüp biçiyor.
Rusya'yı buna, hem de Batı'nın uyguladığı ağır yaptırımlar zorluyor.
Kuzey Kutbu'nun yanı sıra Baltık'ta ve Karadeniz'de kendini güvenceye alması durumunda Rusya, işgal ettiği Ukrayna toprakları üzerindeki egemenliğini güçlendirmekte pek sıkıntı yaşamayacağı gibi, Kafkasya ve Orta Asya'yı kendi kontrolünde tutmayı kolaylıkla sürdürecektir.
Ancak…
Tüm bunlar, çok büyük ölçüde Donald Trump'ın 20 Ocak 2025'ten sonra izleyeceği politikalara bağlı olacaktır.
Onun için her gün, her saat karşılaştığımız manipülasyonlar devam ededursun, bu sürecin esas aktörünün Amerikan devleti olduğunun unutulmaması gerekir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish