ABD başkanlık seçimleri dünyanın dört bir yanında yakından takip edildi.
Zira tüm ülkeler yeni seçilecek başkan ve izleyeceği politikalara göre pozisyon alıyor.
Özellikle seçilen başkan Trump ise.
Trump'ın ilk başkanlık dönemine damgasını vuran bazı olaylara bakacak olursak, ABD, Trump döneminde uluslararası arenada itibar kaybına uğradı.
ABD'nin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla ilişkilerini sorgulayan Trump, Çin'le ilişkilerin gerilmesine, ABD'nin Trans-Pasifik Ortaklığı, Paris İklim Anlaşması ve İran Nükleer Anlaşması'ndan (KOEP) çekilmesine neden oldu.
Buna ilaveten 2015'teki San Bernardino saldırısı sonrasında Müslümanların ABD'ye girişinin yasaklanması gerektiğini savunan Trump, 2017'de bazı Müslüman ülkelere ABD'ye seyahat yasağı getirdi.
Trump ayrıca, "akıllı kurabiye" olarak nitelendirdiği Kuzey Kore Lideri Kim-Jong ile 3 defa görüştü ve Kuzey Kore'ye ayak basan ilk başkan oldu.
Trump'ın 2018 yılında Rusya Devlet Başkanı Putin'le Helsinki'de gerçekleştirdiği görüşmede, Amerikan seçimlerine müdahale konusunda ABD istihbaratına karşı Rusya'nın tarafını tutması şok etkisi yarattı.
Diplomatik teamüllerden uzak olan Trump, diğer dünya liderleri arasında zaman zaman alay konusu bile oldu.
Peki, Trump'ın ikinci başkanlığı döneminde dış politikada daha farklı hareket etmesini bekleyebilir miyiz?
ABD'nin müstakbel 47. başkanının seçim kampanyası esnasında yaptığı açıklamalara baktığımızda iç piyasayı canlandırma hedefiyle ABD açısından ciddi bir maliyet olarak gördüğü savaşları bitirme vaadi, tüm dünyaya yüzde 10 ila yüzde 15 arasında gümrük vergisi, Çin'e ise yüzde 60'a varan bir gümrük vergisi uygulama niyeti, yine ABD'ye maddi yük olarak gördüğü NATO'yla ilişkileri gözden geçirme eğilimi öne çıkıyor.
Savaşları bir günde bitirme sözü
Trump tüm seçim stratejisini, "Amerikan halkının vergileriyle finanse edilen üçüncü ülkelerdeki savaşları bitirme" vaadi üzerine inşa etti.
Bir telefonla ya da bir günde hem Ukrayna hem de Ortadoğu'daki savaşları bitirebileceğini ifade eden 45. ve 47. ABD Başkanı Trump konuya ilişkin detay vermekten kaçındı.
1- Ukrayna
Ukrayna'daki duruma bakacak olursak Trump; Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski'nin iyi bir tüccar olduğunu, ABD'yi her ziyaretinde milyarlarca ABD doları yardımla ülkesine geri gittiğini, barış için Ukrayna'nın Kırım başta olmak üzere bazı toprak tavizlerinde bulunması gerekeceğini, müzakere masasına oturmak için Ukrayna'ya yönelik yardımları durdurma tehdidinde bulunacağını birkaç defa belirtti.
Zelenski'nin 79. BM Genel Kurulu görüşmeleri sonrasında Florida'ya giderek Trump'la görüşerek "Zafer Planı"nı açıkladığında her iki siyasetçinin yüzlerindeki ‘soğuk' ifade görüşmenin gidişatı hakkında yeterince fikir veriyordu.
Trump'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le ilişkisi ise daha "sıcak".
Rusya'dan Trump'ın zaferine ilişkin bir tebrik mesajı yayınlanmadı. İki lider arasında bir telefon görüşmesi olup olmayacağı sorulduğunda, Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov Rusya'nın hasımlarıyla görüşmediği mealinde bir açıklama yaptı.
Bilahare, Washington Post gazetesi Putin'in tebrik için Trump'ı aradığını, ABD'nin seçilmiş başkanının Rus lidere Ukrayna'daki savaşı tırmandırmaması yönünde bir mesaj verdiği ve ABD'nin Avrupa'daki askeri mevcudiyetini hatırlattığını yazdı.
ABD'li basın organı bunu iki Amerikalı yetkiliye dayandırdı. 11 Kasım Pazartesi günü ise Peskov'dan telefon görüşmesi iddialarına ilişkin yalanlama geldi.
Trump'ın Putin'le doğrudan görüşmesi sürpriz olmaz. Zira kendisi Rusya'yla diyaloğa açık olduğunu defaatle dile getirdi.
Hafta sonu Polonya Başbakanı Donald Tusk Trump'ın ekibinin Ukrayna'ya ilişkin bir plan üzerinde çalıştığını ve yakında ateşkes konusunda bir açıklama gelebileceğine işaret etti. Tusk konu hakkında detay vermedi.
Peki ülkesinin bir santimetre toprağından taviz vermeyeceğini ısrarla vurgulayan Zelenski ile geçen hafta sonu Valdai Tartışma Kulübü'nün yıllık toplantısında Zaporijya, Herson, Donetsk ve Luhansk'ın yapılan referandumlar neticesinde tıpkı Kırım'da olduğu gibi artık Rusya toprağı olduğunu vurgulayan Putin arasında barış nasıl tesis edilecek?
Hangisi tavizde bulunacak? Avrupa ülkeleri Trump'ın öne süreceği koşullara nasıl tepki verecek?
ABD'nin silah desteğini çekmesi halinde Avrupa tek başına Rusya'yı karşısına alarak Ukrayna'ya destek vermeye devam edecek mi?
NATO'nun geleceği belirsizken bu yaşlı kıtanın güvenliğini nasıl etkileyecek?
Avrupa'nın itici gücü Almanya iç siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşurken, Macaristan ve Slovakya gibi ülkeler savaşın sona erdirilmesi gerektiğini savunurken Avrupa ülkeleri birlik içerisinde hareket edebilecek mi?
Esasında, NATO ülkeleri Trump'ın olası zaferine karşı bir süredir hazırlık yapıyordu.
NATO eski Genel Sekreteri Jens Stoltenberg görev süresinin sonunda özellikle bu konuda yoğun bir mesai harcadı.
İlk başta 100 milyar avroluk çok yıllı bir yardım paketi fikri öne sürüldü, ancak üye ülkelerin desteği alınamayınca yine çok yıllı 40 milyar avroluk bir destek paketi üzerinde anlaşıldı.
Benzer şekilde Avrupa Birliği de geçen eylül ayında Ukrayna'ya 40 milyar avroluk insani yardım paketini onayladı.
G-7 ülkeleri Ukrayna'yla çok yıllı güvenlik anlaşmaları imzaladı. Biden Yönetimi de gider ayak 6 milyar dolarlık ilave bir yardım sözü verdi.
Savaşın Ukrayna için günlük maliyetinin 120 milyon avro olduğu düşünüldüğünde mevcut yardımlarla Ukrayna'nın savaşı bir yıldan fazla sürdürmesi pek mümkün görünmüyor, dolayısıyla ABD'nin tutumu belirleyici olacak.
Yukarıdaki tüm hususlar dikkate alındığında, savaşın bir günde bitirilmesinden ziyade donmuş bir ihtilafa dönüşmesi daha yüksek bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor.
2- Ortadoğu
Ortadoğu'daki savaşın Trump'ın başkan seçilmesiyle nasıl bir seyir izleyeceğine bakacak olursak, bir önceki dönemde attığı adımlar ve seçim kampanyası esnasında yaptığı açıklamaları dikkate alındığında ibrenin İsrail lehine yöneleceğini söylemek mümkün.
Zira bir önceki dönemde Ortadoğu ve İsrail-Filistin meselesi Trump'ın Yahudi olan ve İsrail ile çok yakın ilişkileri olan büyük damadı Jared Kuchner'a teslim edildi.
Bu çerçevede, ABD'nin İsrail'deki Büyükelçiliği Tel Aviv'den Batı Kudüs'e taşındı, Golan Tepeleri'nin İsrail'e ait olduğu kabul edildi ve Filistin'e rağmen bölge ülkeleriyle İbrahim Anlaşmaları imzalandı.
Ancak bir önceki dönemde Ortadoğu'da savaş yoktu ve Çin'in hem dünyadaki hem de Ortadoğu'daki nüfuzu artmamıştı.
Trump'ın İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'yla iyi ilişkileri bir gerçek.
Netanyahu da Zelenski gibi BM Genel Kurulu için ABD'ye gittiğinde Florida'da Trump'ı ziyaret etti, ancak iki ziyaret arasında ciddi farklar vardı.
Netanyahu eşiyle birlikte Trump'ı ziyaret etti ve görüşme aile arasında bir buluşma havasında gerçekleşti.
Trump'ın başkan seçilmesinden sonra kendisini ilk arayan yabancı ülke lideri Netanyahu'ydu.
Son bir hafta içerisinde iki siyasetçi üç defa telefonda görüştü. Trump'ın seçim kampanyası esnasında Netanyahu'yla yaptığı telefon görüşmelerinde kendisine açık çek verdiği biliniyor.
Son temaslarında ise Netanyahu'ya savaşı bitirmesi yönünde telkinde bulunduğu belirtiliyor.
İş adamı olan ve ülkeler arası ilişkileri de bu çerçevede yürüten Trump, Ortadoğu'da Çin'in ticari, ekonomik, diplomatik ve askeri nüfuzunun artmasından memnun olmadığı tahmine müsaittir.
Bu nedenle koşulsuz bir şekilde İsrail'e destek vermenin bölgedeki özellikle körfez ülkeleriyle ekonomik ve askeri ilişkilerinin olumsuz etkileyeceğini düşünerek İsrail'i barışa zorlamak karşılığında bu ülkelerle Çin'in etkisini azaltacak şekilde angajmanını artırması sözkonusu olabilir.
Trump'in ikinci başkanlığı döneminde kızı Ivanka Trump ve eşi Jared Kushner'ın aktif bir görev almayacağı anlaşılıyor.
Öte yandan, Trump'ın küçük kızı Tiffany Trump'ın 2022 yılında evlendiği Lübnan asıllı eşi Michael Boulos'un etkili olabileceği, zira seçim sürecinde Boulos'un Trump'ın ABD'deki Müslüman toplumuyla temaslarında rol oynadığı, bu sayede özellikle Michigan'daki Müslüman Amerikalıların Trump'a oy vermesinin sağlandığı biliniyor.
Dolayısıyla küçük damadın Ortadoğu'da barışın tesisinde ve Trump'ın daha dengeli bir yaklaşım sergilemesinde yapıcı bir rol oynaması söz konusu olabilir.
Ancak burada unutulmaması gereken husus Trump'ın hiçbir zaman iki devletli çözüme sıcak bakmadığı gerçeğidir.
Bir önceki Trump döneminde İbrahim Anlaşmalarıyla Ortadoğu'da barış rüzgarları esiyor değerlendirmeleri yapıyordu, fakat net bir şekilde Filistin'in dahil edilmediği bir barış sürecinin başarısızlığa mahkûm olduğu anlaşıldı.
Trump'ın önceliği "ABD'nin yeniden büyük olması" ve ekonominin güçlenmesi, dolayısıyla dış politikada kendisini zorlayacak temel unsur Çin. Bu nedenle Ukrayna ve Ortadoğu'da savaşın sürmesi Trump için bir maliyet.
Dikkate değer son bir husus ise, Trump'ın seçeceği çalışma ekibi.
Bu bağlamda Dışişleri Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı, Savunma Bakanı'nın kimin olacağı önemli.
Trump ekibini belirlemeye başladı. ABD'nin BM Daimî Temsilcisi için (ABD'de bu görev Bakan düzeyindedir) koyu bir İsrail savunucusu olan ve UNRWA'nın fonlarının kesilmesi çağrısında bulunan Cumhuriyetçi Elise Stefanik'i aday göstereceği açıklandı.
Eğer Trump'ın diğer atamaları da bu doğrultuda olursa Ortadoğu'ya kalıcı barış gelmez.
İkinci kez başkanlık koltuğuna oturacak olan Trump'ın artık iş adamlığından devlet adamlığına evrilmesinin zamanı geldi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish