Bir koca, bir baba, bir yazar ve kadınını inanılmaz derecede seven bir erkek…
"Cinayet ve Ceza" ("Suç ve Ceza"- eserin orijinal ismi budur –M.A.) romanını okuyan Friedrich Nietzsche, "Nihayet Rusya'dan dünya edebiyatına roman geldi" demişti.
İşte o romanı yazmak için Novoye Vremya dergisinden avans alan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, hem zamanının kısıtlı hem de yazısının çok kötü olmasından dolayı stenografça aramak zorunda kalırken; dergi yönetimi ona 21 yaşındaki Anna'yı tavsiye etmişti.
Aralarındaki 25 yaş farka rağmen birbirlerine âşık olunca, Anna nişanlısından ayrılmış ve kısa sürede evlenmişlerdi.
Böylece Dostoyevski'nin önce Anna Grigoryevna Dostoyevskaya'ya yazdığı mektuplar kısa süre sonra Dostoyevskaya soy ismi Anna'nın unvanı olmuştu.
"Edebi Anıtlar" serisinden 1976 yılında Moskova - Leningrad'da basılmış kitapta, çiftin birbirine yazdığı (çoğu Dostoyevski'nin kaleminden çıkan) 239 mektup bulunuyor.
Avrupa ve Rusya'nın farklı noktalarından yazılan bu mektuplar bir romanı andırıyor.
Yaşamının her dakikasıyla (içtiği bira ve şaraba kadar) ilgili hanımını bilgilendirmeyi görev bilen Dostoyevski, dönemin edebi tartışmalarına ilişkin görüşlerini de hanımıyla paylaşıyordu.
Dostoyevski, Lev Tolstoy, İvan Turgenev ve birçok kalem sahiplerine ilişkin düşüncelerini bu mektuplarda açık şekilde ifade ediyordu.
Türkçeye benim çevirdiğim ve maliyetlerin ayyuka çıkmasından dolayı yayınevinde basılmayı bekleyen kitaptaki, Ağustos 1880'de kaleme alınan son mektuplar, Anna Grigoryevna Dostoyevskaya hep olduğu gibi kitap piyasasından alacakları kuruşların listesini bile eklemeyi ihmal etmediler.
Keza, 5 ay sonra sevgili eşinin hayatını kaybedeceğini nereden bilebilirdi ki?
Dostoyevski-Dostoyevskaya mektuplaşmaları yaratıcı insanlarla ilgili şu gerçeği hiçbir kuşkuya mahal bırakmadan onaylayan belgelerdir:
Günlüklerini, mektuplarını ve nihayet anılarını okumadan hiçbir yaratıcı insanın iç dünyasını anlama fırsatı yoktur.
Independent Türkçe'nin bana verdiği bu fırsatı kullanarak Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin, cefakeş hanımı Anna'ya Hamburg'dan yazdığı bir mektubu okurların ilgisine sunuyorum.
750 sayfalık kitap basılınca Türkiye okurunun "Mektuplaşmalar"ı takdirle karşılayacağına inanıyorum.
F. M. Dostoyevski- A. G. Dostoyevskaya'ya
Hombourg, Cumartesi 18 Mayıs 1867
Sabah Saat: 10.00
Dresden'e
Merhaba meleğim benim Anya! İşte sana birkaç satır daha, günlük haberlerden. Şimdilik her gün sabahtan yazacağım ve bu benim için de bir ihtiyaçtır; çünkü her an seni düşünüyorum. Tüm gece sen ve düşün, benim kuzenim, Fedya'nın kız kardeşi Maşa rüyama girmişsiniz. Biz onunla rüyada barıştık ve ben çok memnundum. Fakat işten dolayı.
Dün hava soğuk ve hatta yağmurluydu; gün boyu ben zayıftım ve sinirlerim ayakta zar zor duracak kadar bozuktu. İyi ki vagonda iki saat gibi uyuma fırsatı bulmuşum. Tüm gün uyumak istiyordum. Bu tarafta ise ayrılamadığım oyun vardı, nasıl bir heyecan içinde olduğumu düşüne biliyor musun?
Gözünün önüne getir, henüz sabahken oynamaya başladım ve öğlene yakın artık 16 emperyal kaybetmiştim. Sadece 12 emperyal ve birkaç gümüş sikke kalmıştı. Öğleden sonra daha sağduyulu davranmak için gittim ve Allah'a şükürler olsun ki kaybettiğim 16 adedin tamamını ve bunun da ötesinde 100 gulden kazandım. 300 de kazanabilirdim, her şey kendi elimdeydi, risk ettim ve aşağı indirdim.
İşte, benim kesin gözlemim Anya; akıllı, yani âdeta mermerden, soğukkanlı ve insanüstü ihtiyatlı olunması durumunda mutlaka hiçbir kuşkuya mahal bırakmadan istediğin kadar kazanabilirsin. Fakat çok oynamak gerekir, birçok gün sarf ederek elin getirmediğinde az ile yetinerek ve şansın üzerine onu zorlayarak atlamadan.
Burada birisi bulunuyor; o, birkaç günden bu yana dehşetli bir soğukkanlılık içinde ve hesap kitap yaparak gayri insanî oynuyor, (onu bana gösteriyorlardı); ve banka artık ondan korkmaya başlıyor; o, paraları topluyor ve her gün en az 1000 gulden götürüyor.
Tek kelimeyle sağduyulu davranmak için insanüstü güç sarf edeceğim; fakat öte yandan benim birkaç gün burada kalmaya gücüm yoktur. Hiçbir mübalağa etmeden Anya, tüm bunlar bana öylesine ters, yani dehşetli geliyor ki kendiliğimden kaçar giderdim. Seni düşünmeye başlayınca ise tüm varlığım nasıl da sana can atıyor.
Ahh Anya, sen bana gereklisin, ben bunu hissettim. Senin yanında bulunduğumda kendiliğinden kalbime akan o parlak tebessümünü, o sevinçli hararetini hatırladığımda karşı konulamaz şekilde sana gelmek istiyorum. Sen beni sıradan biri olarak görüyorsun Anya; asık suratlı, kasvetli ve kaprisli. Fakat bu sadece dışarıdandır, kırık ve bozuk kaderimle ben her zaman böyle olmuşumdur, içerden ise farklıyım, inan, inan!
Bunun yanı sıra buradaki gibi haybeden para kazanmanın -tamamen haybeden değil, azap pahasına oluyor- bir tür sinirlendirici ve baştan çıkarıcı bir yanı vardır; ama paranın niçin gerekli olduğunu düşününce borçları ve benim dışımda kimselere de gerekli olduğunu düşününce aralanıp gitmemek gerektiğini hissediyorsun.
Kaybetmem ve hiçbir şey yapmamam durumunda kendi meşakkatimi gözümün önüne getiriyorum: geldiğinden daha fakir bir durumda geriye dönmek. Anya, bu mektupları bir daha kimseye göstermeyeceğine dair bana söz ver. Benim bu aşağılık durumumun dillerde dolaşmasını istemiyorum. "Şair ki şair!"
Bağrıma basıyorum seni Anya, ışığım benim. Belki bugün senden ufak bir mektup alırım, benim yegâne arkadaşım. Yarın mutlaka yazacağım. Her hâlükârda burada uzun süre kalmayacağım.
Dün, geceye yakın dumanı çıkan şömineyi ısıtmak istedim ve kendim yandım. Başımın ağrımasına rağmen geceyi ölü gibi uyudum. Bugün ise tamamen sağlıklı durumdayım. Güneş parlıyor ve güzel bir gündür.
Elveda sevincim benim.
Ebediyen senin F. Dostoyevski'n
Herhangi bir sebepten herhangi bir günde benden mektup alamazsan tedirgin olma. Ertesi gün alırsın. Fakat bunun olmayacağını tahmin ediyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish