Bizim gibi kamplaşan ülkelerde gazetecilik gerçekten zordur.
Zordur, çünkü algı hakikatin yerine konuyor ve bunun için çabalanıyor.
Çünkü herkes karşı mahallenin putuna İbrahim olmaya çalışıyor.
Ekranlarda biri “Ben Millet İttifakı adayını destekliyorum” dediğinde “demokratlık”, diğer tarafta biri “Cumhur İttifakı” adayını destekliyorum dediğinde “yandaşlık” oluyor.
Gücü eline alan itiraz ettiğinin aynısını hatta daha fazlasını yapıyor.
Bu siyasette, basında ve iş dünyasında da değişmiyor.
İYİ Parti'ye isabet eden kurşun
Siyasi gündem içerisinde önce İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın kurşunlandığı basına yansıdı.
İYİ Parti il binasıyla Independent Türkçe’nin binası birbirine çok yakın. İYİ Parti’nin kiracısı olduğu binanın görevlisinden, yakında bulunan işyerlerinden, esnaftan çok rahat bilgileri aldık ve resmi açıklamayı beklemeye başladık.
Resmi açıklama gelmeden eski Ambarlar Sitesi’nde bulunan inşaat alanında alt yüklenici bir firmanın sahibi beni aradı ve yazılanların doğru olmadığını ifade etti.Basına da yansıyan hırsızlık meselesini anlattı ve gözaltına alınan kişinin de hemşerim olduğunu söyledi.
İYİ Parti il binası önünde gelişmeleri takip ederken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları geldi.
Saldırganın yakalandığını ifade etti.Resmi açıklama gelene kadar olup biteni yazmak istedim ama hassas bir iş olduğu için beklemeyi tercih ettim.
Resmi açıklama sonrası bana anlatılanlarla birlikte olup biteni bütün gerçekliliğiyle yazdım.
Ama gerek olayın sıcaklığı ve zamanlaması gerek siyasi iklim herkesin farklı sonuçlar çıkarmasını sağladı.
Sosyal medyada insanlar duymak istemediklerini duyduklarında, hakikat onları rahatsız etmeye başladığında hemen algı operasyonu ve saldırı kaçınılmaz olur.
Ama bunlar hakikati değiştirmez.
İyi Parti saldırısıyla ilgili olayın detayı şöyle
— Nevzat Çiçek (@nevzatcicek) March 31, 2023
Eski Ambarlar Sitesinde yapılan inşaat alanında alt yüklenici bir firmaya hırsızlar dadanıyor.
Firmanın bekçisi bu olayla ilgili emniyete suç duyurusunda bulunuyor.Polislerde zaman zaman gelip bakıyorlar
Hırsızlar için nöbet…
Size bir telefonla ulaşabilecek olan insanlar size bir şey sormak yerine “Bende yazdım” mantığından hareketle size saldırmaya başlarlar.
Hakikat ortaya çıktığında özür dilemelerini beklersiniz ama onlar hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ederler.
Hak, hukuk, adalet derken kendileri o değerlerin birini çiğnemekten imtina etmezler.
Çünkü mahallelerine mesaj vermek onlar için hakikatten daha önemli.
İYİ Parti il binası saldırısında herkes gibi benim de şüphelerim vardı ama valiliğin “İl Başkanlığı ve yanındaki iş merkezine isabet eden mermi çekirdeği parçalarının, olaydan sonra yakalanan ve E-5 Otoyolu istikametindeki inşaatın şantiye görevlisi olan M.E’ye ait bulundurma ruhsatlı tabancadan çıktığı kesinlik kazandı” cümlesi şüphelerimi giderdi. Ancak birilerinin hala şüphesi varsa, arkasında başka bir iş var mı diye takip etmek, İYİ Parti ve resmi kurumların işi.
Üç fotoğraf nasıl çekildi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Platformu'nun düzenlediği iftar buluşmasına katıldı.
Eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu’nun organizasyonuyla yapılan iftar sonrası ortaya çıkan üç fotoğraf siyasetin gündemine “seccade krizini” soktu.
Fotoğraflarda Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberindekiler fotoğraf çektirirken seccade üzerine basmışlardı.
Kılıçdaroğlu, önce sosyal medyadan daha sonra da Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı tarafından düzenlenen iftar yemeğinde konuştu ve şunları söyledi:
Yerdeki seccadeyi görmedim. O kare üzerinden operasyon yapıyorlar. Açıkça söyleyeyim. Ben onların operasyonunu umursamam. Ben samimi olarak üzgünüm, bunu ifade edeyim. Ailem, eşim, çocuklarımız asla ve asla hiçbir kutsala saygısızlık etmez bunu da bilmenizi isterim. Bu benim hayat tarzıma, varoluşuma aykırı. Böyle iftiralardan, operasyonlardan siz samimi Müslümanlara sığınıyorum.
Fotoğraflara tek tek bakalım...
Birinci fotoğraf: Eski Adalet Bakanı İsmail Müftoğlu ve yanındakilerinin aynı yerde fotoğraf karesi görülüyor. Müftüoğlu’nun yanında bulunanlar Sapanca’dan ziyarete gelen misafirleri. Fotoğraf, diğer fotoğraflardan 2 saat önce yani iftardan önce çekiliyor.
İkinci fotoğraf: İftardan sonra İsmail Müftüoğlu ve Kılıçdaroğlu hasbihal etmek amacıyla bu odayı kullanıyorlar. Odaya girerken her ikisi de yerde seccade olduğunu fark etmiyor. Çünkü odanın kimseye açılmaması gerekiyor ama oda iki kişinin namaz kılması için açılıyor. Bu iki isim namazı kıldıktan sonra seccadeyi kaldırmıyor ve geleneksel olarak yapıldığı gibi köşesini de katlamıyorlar. Kılıçdaroğlu ve Müftüoğlu görüşürken davete gelmiş olan CHP aday adaylarının bekledikleri ve fotoğraf çektirmek istedikleri ifade edilince odaya yaklaşık dokuz kişi doluşuyor ve fotoğraf çekmeye başlıyorlar. Kimse yerde seccade olduğunun farkında değil. CHP Düzce Milletvekili Aday Adayı Azade Ay iftar programına katıldığını ve Kılıçdaroğlu ile görüştüğünü ifade edince fotoğraf önce Düzce’nin yerel sitelerinde yayımlanıyor daha sonra sosyal medyada yayılıyor.
Üçüncü fotoğraf: Aynı yerde çekilen CHP 2. sıra milletvekili aday adayı Ali Acar’a ait.
Fotoğraf basına yansıyınca Acar’ı gece yarısı aradım ve fotoğrafın hikayesini anlattı:
Ben orucumu tutan ve namazımı kılan biriyim. Otantik bir görünüm vardı ve bende namaz kılınan yere ayakkabı ile girilmeyeceğini bildiğimden dolayı o anlamda dikkat etmedim. Seccade değilde, antika kilim gibi düşündüm, bu nedenle paylaştım. Bize yapılan haksızlıktır. Doğru bulmuyoruz. Genel başkan hariç odada 9 kişi var. Eski Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu, 5 aday adayı ve 2 koruma vardı. Önce fark etmedik sonra fark edilince sildik. Çünkü loş ışıklı bir yerdi ve kilimle seccade otantik olarak içi içe girmişti antika bir kilim zannettik, fark edemedik. Ayakla girilen bir yere seccadenin serilmeyeceğini bilen biriyim. Daha önce çekilen fotoğraflarda da ayakkabı ile girildiği görülüyor. Kendisi ve ailesini tanıyan biri olarak söyleyeyim bilinçli olarak yapılmadı ama dikkat edilmemiş. Kendi söylediklerini aktarmış olayım.
O seccade odaya nasıl geldi?
Şimdi herkesin merak ettiği o soru: Seccadeler odaya nasıl geldi?
O gece odada namaz kılan kişilerden biri olan eski AK Parti milletvekili Dr. Azmi Ateş’i aradım. Ateş, o gece karşıda Mimar Sinan Cami olduğu halde toplantının heyecanından dolayı insanların yöneticinin odasında namaz kıldıklarını ifade ederek şöyle dedi:
Odaya gittiğimiz vakit seccadelerin yerde serili olduğunu gördük çünkü namaz kılan çıkıyordu ve bizde namazımızı kıldık seccadeleri toplamadan çıktık çünkü insanlar namaz kılmaya geliyordu. Namazı kıldık çıktık. Daha sonra odada fotoğraf çekimi yapılırken odada olmadığım için bir şey söyleyemem ama Kemal Kılıçdaroğlu ile Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Başkanlığı yaptığım dönemden tanışırım. Kılıçdaroğlu o dönem bu komisyonun CHP’li dört üyesinden biriydi. Yolu bahtı açık olsun. Bir damla suda fırtına koparılıyor. Kutsallar üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum.
Seccadeye ayakla basmanın gerçeği bu...
Seccade krizinin iletişim hatası
Seccade krizi gündemimizi oldukça meşgul edecek. Kılıçdaroğlu bunu gündemden düşürmeye çalışırken, Erdoğan bunu gündemde tutmak için elinden geleni yapacak.
Tartışma iletişim açısından bana göre hem CHP hem de AK Parti açısından yanlış yürüyor.
Kılıçdaroğlu’nu savunayım derken bir kısım yazar ve yorumcu seccadenin kutsal olmadığı ile ilgili genellikle Selefi görüşün savunduğu fikirlerle tartışmayı yürütüyor.
Bu doğru bir tartışma değil. Evet seccade kutsal değil, namaz kılınan yerin temiz olması gerekiyor ve bizim geleneğimizde bu seccade ile sağlanıyor.
“Seccadeye basmak günah değil” derseniz böyle tartışmayı alevlendirirseniz iş namaz karşıtlığına kadar gidiyor. Bunun da altından kalkmak oldukça zor. Kılıçdaroğlu samimi olarak üzüntülerini ifade etmişken mesele orada kesilmeliydi. Yoksa Hint kıtasında genellikle insanlar betonda, biz de cuma günleri karton bulunca namaz kılmaya çalışıyoruz.
28 Şubat’ı unutmamış insanlara bu argümanlarla giderseniz bunu anlatamazsanız. Sade bir özür her şeye yeterdi, yeter ki kraldan çok kralcılık yapılmasın.
Anladığım, Kılıçdaroğlu helalleşmek istiyor birileri ideolojik hesaplaşma istiyor.
AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği “40 gün içerisinde birileri seccadelerin üzerine ayakkabılarla basabilir çünkü bunlar Pensilvanya’dan alıyorlar talimatı. Bunlara en güzel cevabı 14 Mayıs’ta benim aziz milletim en güzel şekilde verecektir” cümlesi de bana göre iletişim açısından oldukça hatalı.
Keşke Erdoğan çıkıp şunu ifade edebilseydi: “Ben bilinçli yaptıklarına inanmıyorum, daha dikkatli olmaları lazım” deseydi.
Emin olun iklim çok farklı olurdu.
Kendi tabanı yerine, karşı tarafa hitap edebileceği bir alanı da elinin tersiyle itmiş oldu.
Bunu söylemeyen Erdoğan bu işi seçim meydanlarında sonuna kadar kullanır.
Ezan Türkçe okunmalı krizi
Bir fotoğraftan, bir söylemden bir şey olmaz diyenlere MHP’nin zamanında yaşadığı “Ezan Türkçe okunmalı” krizini hatırlatmak lazım...
24 Aralık 1995 seçimlerinden hemen önce MHP'de bir kriz patlak vermişti. Coşkulu bir katılım töreni ile MHP'den milletvekili adayı olan eski Ankara DGM Başsavcısı Nusret Demiral, seçimlere yaklaşık bir ay kala ‘‘Ezan Türkçe okunmalı’’ deyince, bir anda ‘‘istenmeyen adam’’ haline gelmişti. Daha sonra konuşmasının yanlış anlaşıldığını savunan Demiral, ‘‘Ezanın Arapça okunmasına karşı değilim’’ demesine karşın, MHP'den ihraç mekanizmasıyla karşı karşıya kalmıştı. MHP ardından ısrarla istifasını istemiş, ancak Demiral istifa etmeyeceğini açıklayarak, direnmişti. Seçimlerden sonra MHP barajı geçemeyince, MHP lideri Alparslan Türkeş, MHP Genel Başkan Yardımcısı Servet Turgut başta olmak üzere, yönetimden birçok isim alınan sonuçta, Demiral'ın ‘‘Türkçe ezan demeci’’ ve asılsız anketlerin etkili olduğunu savunmuştu.
© The Independentturkish