Müslüman liderler Uygur sorununda neden devreye girmiyor?

Müslüman siyasetçilerin bu topluluğa yapılan muamele konusundaki utanç verici sessizliği bir ihanet hikayesinden daha fazlasıdır. Bu küreselleşmenin insan haklarının üzerinde nasıl yüceltildiğinin trajik bir hikayesi

ABD askeri gücünün yıllarca darbelerine katlanan Müslüman dünya, bugün siyasal görüşünü zorla kabul ettirme arayışında olan başka bir Leviathan'la karşı karşıya: Çin
Çin Halk Cumhuriyeti şu anda, daha önce Doğu Türkistan olan ve bölgenin gerçek yaşamlı bir distopya haline geldiği, Sincan'daki Uygur Müslümanlarına eşi görülmemiş bir baskı uygulamaktadır.

Bir milyondan fazla Müslüman keyfi olarak aşırılıkla mücadele adı altında yeniden eğitim merkezlerinde göz altına alındı. Burada komünist propaganda ve İslam inancının temel dayanaklarından feragat etmeyi içeren endoktirinasyon (zorla kabul ettirme) programları sürüyor.

Uygurlar, başörtüsü takmak, "anormal" sakal bırakmak ve Kuran okumak gibi imanın en iyi tezahürleri için bile yargılanabilirler. Yüz tanıma, kimlik kartları ve DNA örneklerinden toplanan detaylar, komünist inanca olan bağlılıklarını belirlemek için bir veritabanına gönderilir.

Uygur Müslümanları, daha önce Sincan Komünist Partisi sekreteri Chen Quanguo, Tibet'te yerel halkın politik ve kültürel dönüşümünü hızlandırma örneğinde olduğu gibi, Orwellian kabuslarında bir gözetleme aygıtının pençelerinde, dinlerinin ve politikalarının Çinlileştirilme hedefindeler.
Birçoğumuz, Çin’in süper güç statüsüne gösterdiği olağanüstü yükselişten dolayı kör olmuş olsa da, neden İslam dünyasının büyük bir kısmı Komünist Parti kayıtlarında yer alan İslam’ı zihinsel bir hastalıkla eşleştirmesine uyuyor gibi görünüyor?

Çin’in Uygurlar’a karşı kelimelerle anlatılamaz suçları ışığında Müslüman politikacıların utanç verici sessizliği, sadece bir ihanet hikayesinden ibaret değil. Küreselleşmenin zenginliğinin insan hakları üzerinde nasıl yücelttiğinin trajik bir hikayesi bu.

Çin’in iddialı One Belt, One Road projesiyle temsil edilen, küresel bağlantı için emsalsiz ekonomik büyümesi ve beklentileri, birçok analistin tek kutupludan çok kutuplu bir dünyaya geçiş dedikleri şeyi işaret ediyor.
Avrasya ekonomilerini ticaret, telekomünikasyon ve altyapı yoluyla entegre etme planı birçok Müslüman ülkenin desteğini aldı; bazı Orta Doğu ülkeleri, girişimi Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) dönüşümünün katalizörü olarak görüyor ve Pakistan gibi diğerleri de ekonomik yenilenme ve bozulan altyapılarını yenileme olasılığıyla cezbediliyor.

Çin’in Orta Doğu’ya ve Güney Asya’ya ulaşması, iç cephede aşırı menkul kıymetleştirme ve militarizasyonla birlikte, ekonomik çıkarların Müslüman devlet adamlarının küresel gündemine hâkim olmaya devam ettiğini ve daha spesifik olarak, küreselleşmiş kapitalizm çağında insan haklarının ne kadar kolay bir zayiat olduğunu gösteriyor.

Çin’in, geçtiğimiz ay güneybatı Yunnan’da bulunan bir camiden zorla çıkarılmalarıyla kanıtlandığı üzere, Hui Müslüman azınlığa yönelik baskı politikaları, GCC’nin en büyük ticaret ortağı olarak konumu, enerji, imalat, inşaat ve finans sektörlerinde ikili ve çok taraflı bağların gelişmesiyle de azalmadan devam ediyor.
Pakistan’ın Dışişleri Bakanlığı sözcüsü tarafından Çin’in devlet destekli terörünü aklamaya yönelik son girişim, bu acımasız gerçeği gösterdi - Küresel pazarların çıkarları, sosyal adalet için her türlü savunmaya üstün geliyor.

Bazı Müslüman liderler Uygur Müslümanlarına yapılan muamele konusundaki endişelerini dile getirmiş olsa da, çoğunluğu sadece sessizlikleriyle dikkat çekiyor.
Göze çarpanlarda daha çok ihanetler var. Türk yazar Mustafa Akyol'un ortaya attığı gibi bu sessizliğin bir diğer nedeni de ekonomik faktörler; Çin hükümeti ile Ortadoğu'daki otoriterizmin işleri düzenli tutmak ve sorunları çözmek için otoriter rejimlerin arasındaki ortak inanç. Her ikisi de, güvenlik devletinin sürekli izleyen gözünün ve politik baskıyla yönlendirilen toplumların başında olan hesaplanamaz diktatörlüklerin örnekleridir.

Çin’in, Orta Doğu ve Güney Asya’da benzeri görülmemiş bir oranda genişleyen ticari ve doğrudan yabancı yatırımları ile Pekin’in Müslüman ülkelerle istihbarat işbirliğini artıracağı, durumu terörist şüphesiyle muamele gören barışçıl muhaliflere şiddetli bir baskının devam edeceği anlamına geliyor.
Her ne kadar Çinli yetkililer bölgedeki militanların yarattığı tehdidi abartmış olsa da, eğer yetkililer, yasal olarak çözüm veya adaleti sağlamada kesinlikle hiçbir anlamı olmayan sıradan vatandaşları suçlulaştırmak için güçlü silah taktikleri kullanmaktan çekinmiyorsa gerçek olabilir.

Müslüman hükümetlerin Çin saldırganlığını kınamamaları ve Pekin ile diplomatik duruşlarını yeniden düşünmemeleriyle birlikte, Çin-Müslüman ilişkilerinin yönü, uzun vadede Arap yarımadasındaki devlet dışı aktörlerin büyümesini hızlandırarak zarar verici olduğunu kanıtlayabilir ve Orta Asya, Çin bölgesel emellerini engellemek amacıyla, ulus ötesi isyanlarını yaymayı bekliyor.

Çin'in müdahaleci olmayan dış politikasına rağmen, ekonomik çıkarlarının tehdit altında olduğu yerlerde kendisini bölgesel çatışmalara karışmış bulabilir, böylece güvenlik kaygıları daha da şiddetlenir. Çin’in Karaçi’deki Konsolosluğuna yapılan son saldırı, Çin-Müslüman ilişkilerinin geleceği için pek bir anlam ifade etmiyor.

Müslüman liderler Çin'i zor güç kullanmaktan vazgeçiremezlerse, bu saldırılar yaygınlaşacak; Afgan-Pakistan bölgesi çevresinde ve Çin-Pakistan Ekonomik Koridorunu genişlettiği bölgelerde Çin'in saldırgan Çinlileştirmesine karşı bir direniş oluşturmak için Isis (IŞİD) ve Taliban gibi gruplara yenilenen bir güdü kazandıracak. 

Kapı şu anda, Sincan Uygur Özerk Bölgesini sınırlandıran ülkelerdeki cihadistlere açık bırakılıyor ve Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in küresel yönetime dönüştürme konusundaki vizyonunu engellemek için sorunları kendi elleriyle ele alıyorlar.

Çinli diplomat Yang Jiechi'ye göre, Çin hükümetinin "ortak kader topluluğu" oluşturma sözü, küresel düzeni barış ve kalkınma için Çin’in istekleriyle uyumlu hale getirmeyi gerektiriyor. Uygur Müslümanlarına yapılan acımasız muamele, Çin'in şeytani bürokrasisinin öngördüğü bu tasarımları durdurmak için uluslararası topluluğu harekete geçirmeli.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU