Filistin'e yaklaşımdaki eylemsizlik tüm dünyayı etkiliyor

Yakın zamanda çıkacak iki kitap, İsrail işgalinin geniş kapsamlı etkilerine dikkat çekiyor

Filistin sorunu çok canlı, güçlü ve dünyanın dört bir yanındakilerin ilgisini üzerinde topluyor (Reuters)

Fas, yarı finallerde Fransa'ya kaybetmeden önce takımları art arda yenerek Dünya Kupası turlarında hızla yükselirken, her zaferini yalnızca Kuzey Afrika ülkesinin kendine özgü kırmızı bayrağını dalgalandırarak değil, Arap dünyasında birçok kişinin unutulduğunu ya da en azından etkisini yitirdiğini düşündüğü bir dava olan Filistin'in bayrağını da havalandırarak kutladı.

Ancak hem 2022 Dünya Kupası'nın hem de İsrail ve tarihi Filistin'deki son olayların gösterdiği gibi Filistin sorunu çok canlı, güçlü ve dünyanın dört bir yanındakilerin ilgisini üzerinde topluyor.

Ayrıca yakında çıkacak iki kitap, Filistin-İsrail ihtilafının tarihsel ve günümüzdeki sonuçlarının son derece güncel olduğunu gösteriyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminde İbrahim Anlaşmaları'nın imzalanmasından bu yana İsrailliler ve savunucuları, daha geniş Arap dünyasıyla bölgesel entegrasyon hayallerini Filistin sorununu ele almadan gerçekleştirebileceğini varsayıyor. İsrail'in, dünyanın Filistin toprakları olarak tanıdığı bölgedeki 55 yıllık acımasız işgaline rağmen durum böyle; bu geçmiş, Filistinliler ve Arapların nüfusun 5'te birini oluşturduğu İsrail'e de musallat oluyor.

Filistinlilerin arzuları ve çatışmada her iki tarafın da yaşadığı dehşet ve trajediler, şiddetin yeni ve rahatsız edici bir şekilde tekrar tırmanmasıyla bir kez daha gündeme geldi. Her zamanki gibi dökülen kan İsrailli asker ve yerleşimcilerle Filistinlileri karşı karşıya getiriyor. Bazı Filistinliler saldırganlaşarak işgalin aşağılama ve istismarlarına giderek daha fazla tepki veriyor.

Tanıdık ve iç karartıcı bir döngü bu. Filistinlilere yönelik ölümcül İsrail baskınlarının, İsrailli sivillere yönelik saldırılara yol açması yerleşimcileri de Filistinli sivillere karşı pogrom benzeri şiddete teşvik ediyor. Filistinli siviller de daha çok öfkelenip uç eylemlere daha yatkın hale geliyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun radikal sağ hükümeti (İsrail tarihinin en aşırı hükümeti) şiddeti daha da tırmandırarak her iki tarafı da daha fazla umutsuzluğa sürüklemekle tehdit ediyor. Hem Filistinliler hem de İsrailliler, Kudüs ve Batı Şeria'daki yerleşimci ve askerlerin eliyle yerinden edilme uygulamalarının yenilerinin gerçekleşmesinden korkuyor.

Açıkça Arapların olmadığı bir İsrail çağrısı yapan Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotriç gibi sağcı bakanlar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fas'la ticari ve diplomatik ilişkileri genişletme amacıyla İbrahim Anlaşmaları üzerine bir şeyler kurmaktan çok, Batı Şeria'da evler kurmakla ilgileniyor.

İsrail 1948'de, İsrailliler'in zafer olarak kutladığı, Filistinlilerinse halkları için bir felaket olarak görerek kederle andığı bir savaşın ortasında kuruldu. Ancak uzman Oren Kessler yakında çıkacak kitabında, İsrail-Filistin ilişkilerini tanımlayan şiddet döngüsünün izini 1930'lardaki ayaklanmaya kadar sürerek mevcut şiddet, acı ve güvensizlik dinamiğinin burada şekillendiğini savunuyor.

15 Şubat'ta yayımlanacak Palestine 1936 (Filistin 1936), Filistinlileri hem Yahudilere hem de Britanya İmparatorluğu'na karşı birleştiren bir ayaklanmanın, Filistin toplumsal yaşamının yıkılmasına ve ülkedeki ilk yerinden edilme dalgasına nasıl yol açtığını anlatıyor. Kendisini kesin yargılar sunan bir çalışma üretmeyi amaçlayan bir akademisyenden ziyade kamu yararına olan belgeleri derleyen bir gazeteci ve yazar diye tanımlayan Kessler şöyle yazıyor: 

Siyonizmi sona erdirmek için başlatılan isyan, aksine Arapları ezerek Yahudilerin 10 yıl sonraki devlet olma çabaları karşısında Arapların belini büktü.

 


Üç yıl süren ayaklanmanın başka bir etkisi daha olmuştu. Bu isyan Holokost travmasından önce bile, tarihi Filistin'de yaşayan Yahudileri sarsarak onları Arap halkının, kendi ulusal projelerine asla razı gelmeyeceğine ikna etmişti.

Kessler'a göre ayaklanma, 80 yıl sonra da etkisini sürdüren bir gölge yarattı. Bu; akademisyenler, gazeteciler, aktivistler ve politikacılar bu ihtilafı bıkkınlık derecesine kadar incelemiş, yazmış ve tartışmış olmasına rağmen bizi yeni boyutlarla şaşırtmaya devam ettiğini okuyuculara hatırlatıyor. Ayrıca son yıllarda 1930'lardaki isyanla ilgili en az iki kitap daha çıktı.

Gelecek aylarda yayımlanacak bir başka yeni kitaptaysa işgalin Akdeniz ve Ürdün Nehri arasındaki toprak şeridinin ötesindeki dünyayı nasıl etkilediği ve etkilemeye devam ettiği gösteriliyor.

Araştırmacı gazeteci Antony Loewenstein'ın kaleme aldığı The Palestine Laboratory (Filistin Laboratuvarı), İsrail'in işgal altında yaşayan Arapları boyunduruk altına almak için geliştirdiği silah, teknoloji ve taktiklerin dünyaya nasıl ihraç edildiğini, yani İsrail'in aslında Filistinlilerin acı ve ıstırabından nasıl kâr ettiğini göstermek için belgeler ve röportajlardan yararlanıyor.

Loewenstein giriş bölümünde şöyle yazıyor:

Bu kitap, işgalin nasıl ideal bir pazarlama aracı olduğunu ayrıntılarıyla anlatıyor.

İsrail'in ihracatları arasında Suudi Arabistan'a satılan ve maktul gazeteci Cemal Kaşıkçı'yı gözetlemekte kullanılan Pegasus yazılımı gibi kitlesel gözetim ve elektronik casuslukta kullanılan teknolojiler bulunuyor. Bu yazılımı, Filistinlileri takip ederek teknik bilgilerini keskinleştiren eski İsrail casusları geliştirmişti.

Göçmen ve mültecileri engellemede küresel çapta kullanılan sınır gözetleme teknolojisini satarak kâr eden İsrailli firmalar, Batı'nın bu hassas konuları ele alırken kullandığı söylemi ve stratejileri şekillendiriyor.

Loewenstein, "ABD-Meksika sınırıyla İsrail'in işgali altında bulunan bölgelerdeki duvar arasındaki benzerlikler her geçen yıl artıyor" diye yazıyor.

Biri diğerini bilgilendirip ilham verirken teknoloji şirketleri de düşman kabul ettiklerini hedeflemek ve yakalamak için sürekli yeni yollar arıyor.

Araştırmacı gazeteci casusluk araçlarına ilaveten, İsrail'in Amerikan şehirleri de dahil dünyadaki kolluk kuvvetlerini, azınlık nüfusa karşı saldırgan polislik taktikleri kullanmaları yönünde nasıl eğittiğini belgeliyor. Loewenstein, Minnesota polisi Derek Chauvin'in George Floyd'u boğmak için kullandığı dizi boğaza dayama tutuşunun aynısının Filistinlilere karşı yaygın şekilde kullanıldığını öne sürüyor. Ancak 2020'deki iddiaların ardından bir doğrulama çalışması yürüten Channel 4, ABD polisinin bu tekniği İsrailli meslektaşlarından öğrendiğine dair herhangi bir kanıt bulamadı.

Peş peşe gelen dünya liderleri, İsrail-Filistin ihtilafını çözmek için girişimlerde bulunmaya çalışıyor. Bu girişimler başarısız olduğundaysa sözkonusu liderler genellikle sorunu önemsiz göstermeyi veya görmezden gelmeyi tercih ediyor. Ancak son haftalardaki olaylar bu tutumun işe yaramadığını gösteriyor. İşgale dair eylemsizliğin siyasi ve insani maliyetleri her geçen gün artıyor; üstelik sadece İsrailliler ve Filistinliler için değil, dünyanın dört bir yanındakiler için de.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU