2022'de dünyadaki 5 önemli olay

Oğul Tuna Independent Türkçe için 2022 yılının, en önemli beş gelişmesini değerlendirdi

Kolaj: Independnet Türkçe

2022'yi geride bırakmaya hazırlandığımız şu günlerde hepimize sağlıklı ve mutlu bir yıl diliyorum. Sağlık, barış ve huzur muhtemelen önümüzdeki yıllarda her zamankinden çok daha gerekli olacak… 

Çok kanlı, defalarca küresel yıkımın eşiğinden döndüğümüz bir yıl oldu 2022. Fakat felaket tellallığını da göze alarak söyleyeyim: 2023 ve devamındaki yıllar daha çok tehlike, risk ve kan dolu olacağa benziyor… 

Bunu uluslararası ilişkiler uzmanlığına soyunan bir astroloğun kendinden emin haliyle değil, doğrudan bu alandan gelen bir gözlemci olarak söylüyorum. 

2022 dünyada statükocu ve revizyonist güçler arasındaki savaşın alevlendiği yıl oldu. Sosyo-kültürel alanda kendini ilerici olarak gören kuvvetler (ABD, AB, Britanya, vs.) jeopolitik düzlemde gayet muhafazakar bir tavırla yeni küresel sisteme karşı çıktılar. 

İçerde son derece muhafazakar kalan devletler ise (Rusya, Çin, Türkiye, Suudi Arabistan, vs.) artık temelleri atılan çok kutuplu sistemin yerleşmesinde öncü görevi üstlendiler. 

Bu mücadele 2023 ve sonrasında kızışacak. Fakat unutmayalım: Geleceğe giden yol bugünden döşenmekte. 

O sebeple bana göre, bu yılın en önemli beş olayından konuşalım: Sırayla Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Çin'in içinden geçtiği krizler, Kraliçe Elizabeth'in ölümü, İran'daki halk hareketleri ve Elon Musk'ın Twitter'ı satın alışı.
 


Rusya'nın Ukrayna'yı işgali

İlk olarak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali.

"İşgal mi", "Rusya haklı mı, haksız mı", "Ukrayna'yı desteklemiyor musun yani?" gibi soruları artık vakanın başlangıcından on ay sonra bir kenara bırakıyorum. 

İşgal mi? Evet. 

Rusya'nın kendi amaç ve talepleri meşru mu? Evet. 

Rusya kazanan tarafta mı? Hayır. 

Peki bu gibi jenerik sorulardan sonra asıl sormamız gereken nedir? 

Rusya başarılı oldu mu, olmakta mı? Bundan sonra neyi amaçlıyor? 

ABD ve AB ne istiyor? 

Bu sorulara cevap verdiğimizde hem geçtiğimiz hem de gelecek yılı anlamdırabiliriz.
 

1.jpg
Görsel: FT

 

İlk soruya gelelim. Rusya savaşa girişirken ki amaçlarına, yani Ukrayna'nın demilitarize olması ve Nazilerden arındırılması gibi kağıt üstündeki bahanelerinin sonuçlarına henüz ulaşabilmiş değil. 

Fakat bu yolda büyük aşamalar kaydetti, özellikle Ukrayna'nın altyapısını ve insan kaynaklarını tahrip ederek. 

Peki ya gerçek amaçlarına ulaşabildi mi? 

Bu gerçek amaçları Ukrayna sahasındaki ve uluslararası sahadaki amaçlar olarak ikiye ayırabiliriz. 

Putin'in askeri ve stratejik olarak hiç de iyi hazırlanılmadığı belli olan girişimi Ukrayna sahasında şimdiden başarısız oldu, denilebilir. 

Hala Rus askerinin bulunduğu oblastlar bir gün tamamen Rusya'ya bağlanabilir veya yeni oblastlar ele geçirilebilir. 

Sonuçta bu savaşın 2023'e değil, daha ilerisine uzayacağı Kremlin, Kiev, Pentagon ve Brüksel tarafından açıkça dile getirilmeye başlandı. 

Fakat Putin Ukrayna kimliğini yok sayan stratejisinde çuvallamakla kalmadı; tarihte hiçbir zaman bugünkü kadar güçlü olmayan bir Ukraynalı kimliğinin biricik yaratıcısı oldu. 

Küresel çaptaki amaçlarına gelirsek; Putin'in gayet başarılı olduğunu belirtebiliriz. 
 

putin ap.jpg
Fotoğraf: AP

 

Rus dışişleri ve Kremli'nin on yıldır yılmadan dile getirdiği "çok kutuplu dünya düzeni" artık Pekin'den Riyad'a pek çok aktör tarafından kuvvetle savunuluyor.

Biden, Von der Leyen ve İngiliz başbakanının -artık kaç tanesini geride bıraktık belli değil- bütün çabalarına rağmen Rusya'yı kınayan, tehdit eden, yaptırıma tabi tutan bir "uluslararası düzen" yok. 

Aksine, Atlantik cephesinin bıkmadan "revizoynist" olarak adlandırdığı, Çin, Rusya, Hindistan, Suudi Arabistan, İran, İsrail, Azerbaycan, Türkiye gibi güçlerin aralarındaki bütün fark ve husumetlere rağmen ister istemez bir araya geldikleri güç adacıkları var. 

Üçüncü dünyanın açıkça Batı'ya kapıları kapattığı bu düzen içerde gayetle muhafazakar ya da otoriter olarak adlandırılan rejimlerden, hükümetlerden oluşuyor.

Karşıda ise oldukça kırılgan bir "ilerici" devletler cephesi var. Bu cephenin ilericiliği sosyo-kültürel alanda kendilerince ilerici bulmalarından geliyor; ancak aslında iklim, nüfus, sağlık krizlerine kapitalist sistemin istediği tepkileri veren ceberut devletlerin sözü Atlantik'in iki tarafından ve Japon deniziyle Okyanusya'dan öteye geçemiyor. 

Ukrayna'nın davası da bu süreçte Trump devriyle kızışan kültür savaşlarının bir cephesi halini aldı. 
Bütün girdisi ve çıktısıyla Rusya-Ukrayna savaşı, 2023 yılında da uzamaya ve muharip devletler ile Avrupa'yı siyasi, iktisadi, sosyal yönden yıkmaya devam edecek.


Çin'in içinden geçtiği krizler

İkinci olay veya olaylar bütünü ise Çin'de gerçekleşen krizler yumağı. 

Ukrayna savaşının Batı için en beklenmedik kısmı Çin'in Rusya'ya üstü kapalı desteği oldu. 

Geçtiğimiz yıl içerisinde Ukrayna savaşının kazananlarından biri de Çin'di: Kendisine kapanan ticari ve finansal kapıların ardında çıkış yolu arayan Kremlin, çareyi Çin'in kollarında buldu. 

Putin devri muhtemelen önümüzdeki yıllarda Rusya'nın Çin'e teslim olduğu bir devir olarak anılacak.

Öte yandan, Trump'tan bu yana küreselleşmenin savunuculuğunu yapan, Kovid önlemlerinin en sertlerini alarak halkı kısıtlama ve gözlemlemede Batılı devletlere öncülük eden Çin Komünist Partisi Biden döneminde bir numaralı istenmeyen haline geldi.

Yukarıda bahsettiğim "revizyonist" rejimler listesinde ikinci sırayı elde eden Pekin bu mertebeye Tayvan sayesinde ulaştı.
 

Reuterss.jpeg
Reuterss.jpeg, by merve.bayrakci

 

2021'de ÇKP'nin kuruluşunun 100. yıldönümünü geride bırakmıştık. Bu yılın Çin için önemi ise 2012'den bu yana iktidarda bulunan Şi Cinping'in, ülke tarihinde ikinci defa olmak üzere, üçüncü kez görev süresini uzatması oldu ki bunu Başkan Mao'dan kimse başaramamıştı.

Bunu sağlamak için de -elbette burada Batılı mantığıyla konuşuyorum- Başkan Şi'nin Tayvan'ı işgal edeceği veya Çinlilerin ifadesiyle zaten kendilerinin olan adada tam kontrolü sağlayacağı iddia edildi.

Henüz gerçekleşmeyen bu hadise, ABD Kongresi'nin bir numaralı ismi Pelosi'nin Tayvan'ı ziyareti ve diğer Amerikalı üst düzey yetkililerin defaatle Tayvan'a destek sözü veren açıklamalarıyla Ukrayna'dan daha ciddi bir dünya savaşı ihtimalini masaya getirdi.

Birkaç sıkı tatbikat ve gözdağı hamlesi haricinde hiçbir çatışma yaşanmadı. Tayvan krizinin ardından ise tam da ÇKP toplantısının arifesinde Çin'de darbe gerçekleştiği iddiaları sosyal medyayı sarstı.

Bir başka gerçekleşmeyen; fakat içyüzünü muhtemelen on yıllar sonra öğrenebileceğimiz bir hadise. 
 

afp.jpg
Çin ve Hindistan 1962'de sınır anlaşmazlığı yüzünden savaşmıştı / Fotoğraf: AFP

 

Üçüncü kriz Hindistan ile artık bölge uzmanlarını usandıran sınır çatışmaları. Yine Batı merkezli sosyal medya hesapları ve kanallarının beklenti içine düştüğü çatışma, aslında uzun zaman sonra Rusya vesilesiyle aynı cephede buluşan iki rakip gücün kendilerini büyük bir krizde bulması talepleriyle karşılaştı.

Yine de henüz küresel nükleer kırım bu cephede gerçekleşeceğe benzemiyor. Pekin'in karşılaştığı son kriz ise en ciddi etkilere ve sonuçlara yol açan Kovid protestoları oldu.

Kasım ve aralık ayı boyunca ülke geneline yayılan eylemlerde on binlerce Çinli ülke içinde ve dışında hükümetin aldığı korkunç kovid önlemlerine karşı sokaklara döküldü.
 

ap.jpg
Çoğunlukla Kovid karantinalarını hedef alan protestolar yaz başından beri düzensiz olarak patlak verse de, giderek yoğunluk ve hız kazandı / Fotoğraf: AP

 

Eylemler Uygur bölgesinin başkenti Urumçi'deki feci yangınla genel bir tepkiye dönüşse de ÇKP'nin olayların dozunu artırmayışı ve geri adım atması Çinliler adına bir zafer oldu.

Şu anda ülke genelinde karantina ve önemler kalkmakta; yurtdışından ülkeye girişler kolaylaştırılmakta. Bu son krizin Batı'daki izdüşümü ise Kovid önlemlerinde ÇKP'ye rahmet okutan ikiyüzlü Kanada, Avustralya, vs. gibi hükümetlerin eylemcilere sunduğu sözde destek oldu.


Kraliçe Elizabeth'in ölümü

2022 yılında, 1926 doğumlu ve 1952'de Birleşik Krallık tahtına oturan Kraliçe II. Elizabeth vefat etti.

Elizabeth, on yedinci yüzyıldaki Fransa kralı XIV. Louis'nin rekorunu kıramadı: Güneş Kral 72 yıl tahtta kalırken, İngiliz Kraliçesi ancak 70 yıllık saltanatıyla sadece kendi ülkesinin tarihine geçebildi.

Devri, Britanya'nın üçüncü dünyadaki bağımsızlık hareketleri sonucu dekolonizasyon politikasını benimsediği fakat Britanya sermayesinin ve istihbarat örgütlerinin küresel gücünü korumakla kaldırmayıp artırdığı bir devir olarak tarihe geçti.
 

Buckingham Saray.png
Kraliçe II. Elizabeth / Fotoğraf: Buckingham Sarayı

 

Elbette siyasi gücü oldukça sınırlı olan kraliçenin varlığı ve yokluğu diğer olaylarla kıyaslandığında büyük öneme sahip değil. Fakat bu vefat, bence, 20'nci yüzyılın -ya da Soğuk Savaş sonrası iki/tek kutuplu küresel düzenin- artık tamamen bitişini sembolize ediyor.

Fark etmesek de Brexit'le dünyanın gidişatını değiştiren ada ülkesi skandallardan burnu kurtulmayan yeni bir kralla tarihin yönünü değiştirmeye muktedir olabilir.

Bunu elbette sadece kralın kendisi başaramaz. Zaten yaşlı olan III. Charles, annesinin aksine iç ve dış siyasette daha çok yer almak istiyor. Bunu belki de iyice zayıflayan merkezi hükümetin yokluğunda becerebilir.

Yine de burada asıl önemli nokta Dünya Ekonomik Forumu'nun, sermaye destekli küresel ısınma hareketinin, Davos zirvesinin patronlarından biri olan yeni kralın, yeni bir çağı, müjdelenen "yeni dünya düzenini" simgelemesi.


İran'daki halk hareketleri

Üçüncü başlığın adresi İran. İran, haftalardır kadınların başını çektiği bir hareketle çalkalanmakta. Moskova'nın, Pekin'den çok daha açık ve cüretkar bir müttefiki olan Tahran, on yıllardır devam eden dini tahakkümün artık yürümediğinin farkına varmakta.

Henüz böyle bir bilinç yok mollalarda; eğer olsaydı futbolculardan sanatçılara pek çok önde gelen İranlının bugün hala cezalandırıldığını görmezdik.

Ama muhtemel ki aylardır halkın sert tepkisiyle boğuşan ve ayakta kalan rejim bu gücünü korumaya devam edecek. Nihayetinde ortaya çıkan rejimin ne olacağını söylemek için ise henüz erken.
 

afp.jpg
Fotoğraf: AFP

 

Elon Musk'ın Twitter'ı satın alışı

Yılın son önemli olayı Musk'ın Twitter'ı satın alma işleminin tamamlanması ve yeni bir yönetimin hakim olması oldu.

Zamanımızın sözde ilerici kuvvetlerinin feryat figan karşı çıkıp Mastodon'a açıldığı ve fakat Twitter'ı da asla bırakmadığı bu süreç, kültür savaşlarının ve ABD'deki siyasi mücadelenin en önemli aşamasını oluşturuyor.

Kendini woke ideolojisiyle savaşa adadığını iddia eden Musk, Trump'ın hesabındaki engeli de kaldırarak cumhuriyetçi kanada oynamakta.
 

aa.jpg
Fotoğraf: AA

 

Ama feryat figan sözde ilericilerin ve elbette Musk'ın hareketleriyle coşan kesimin unuttuğu bir nokta var. O da yükselen dev şirketlerin artık devletlerin şiddet tekeline apaçık rakip oldukları ve altüst olan küresel düzende yeni mücadele alanı açtıkları gerçeği. 

Musk'ın istihbarı ve altyapı desteği haftalarca Ukrayna'ya önemli destek sunmuştu. Fakat yılın ortasında bunu çekmesiyle sermaye sahiplerinin devletler düzeyinde öneme ve güce sahip olduğunu herkese gösterdi.

Fakat öngörüden yoksun sözde ilerici kuvvetler bunu Musk'ın "Putinciliğine, Rusçuluğuna" yordu. 2023 ve ilerisi, belki de az önce değindiğim dört olaydan, daha çok bu olay tarafından şekillendirecek. Bunun da ayak seslerini yaklaşan ABD başkanlık seçimiyle göreceğiz.


2022 çok ama çok zor bir yıl olarak kişisel ve küresel tarihimizde yerini aldı. 2023'ün elbette bundan çok daha iyi olmasını gönülden diliyoruz.

Ama ihtiyatı da elden bırakmamak lazım. Hepinize mutlu yıllar diliyorum ve yeni yılda "Manzaralar"ı ve beni takipte kalmanızı arzu ediyorum.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU