Kurtuluş Savaşı, Birinci Dünya Savaşı'ndan hangi bakımlardan farklıdır?

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Büyük olayların 100. yıldönümleri dünyanın her tarafında önemle kutlanır.

Kurtuluş Savaşı'mızdaki önem verdiğimiz tarihler 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışı, 23 Nisan 1920 Büyük Millet Meclisinin açılışı, 30 Ağustos 1922 Büyük Zafer'dir.

Bu üç tarih resmî bayram olarak da kutlanıyor. Bundan başka Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, Birinci ve İkinci İnönü, Sakarya Zaferi gibi bazı olaylar da ilgili kurumlar tarafından çeşitli programlarla anılıyor.

Buna karşılık Kurtuluş Savaşı'na oranla büyük kayıpların yaşandığı ve şiddetli savaşların verildiği Birinci Dünya Savaşı içinde yalnız Çanakkale Zaferi kutlanmaya değer görülmektedir.

Sarıkamış faciası ise hüzünle anılmaktadır. AKP iktidarı döneminde daha düşük perdeden olmak üzere Kut-ül Amere Zaferi de anılmaya başlanmıştır.

1922, Büyük Zafer'in 100'üncü yılıdır. Türkiye tarihi açısından bir dönüm noktası yaratan, yeni Türkiye'nin topraklarını ve geleceğini güvence altına alan bu zafer, bu yıl önemine uygun bir programla anılmayı hak ediyor. Fakat daha az hamaset ve daha çok mantıkla. Gelecek için de ders çıkararak.  

Bu iki savaş arasında benzerlik kuranlar, yeni Türkiye'nin temellerinin Çanakkale'de atıldığını ileri sürenler, Osmanlı topraklarında cereyan eden Birinci Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı'nı birbirine benzetiyorlar.

Bunda Enver Paşa politikalarını onaylama ve savaşa ve devletin savaşa sokulmasını gerekli ve haklı gören bir anlayışın payı büyüktür. Bu yılki kutlamaların saldırgan politikalara malzeme yapılması tehlikesi vardır.  


Bu iki savaş arasında gerek amaç, gerek sevk ve idare, gerekse sonuçları bakımından büyük farklılıklar, hatta zıtlıklar vardır.

İki Savaşı'n amaçları tamamen farklıdır. Savaşı yöneten kadrolar farklıdır. Savaşan ordu, eski ordu değildir. Savaş verilen coğrafya geniş ölçüde değişmiştir. Hükümet de devlet de değişmiştir.

Emperyalist ülkelerin Dünyayı paylaşma siyasetlerinin bir ürünü olan ve Osmanlı yöneticilerinin emperyalist bir ülkeyle ittifak kurup kendini koruma altına aldırdığı ve bu vesile ile Turan gibi yeni hayaller beslediği Birinci Dünya Savaşı, Türkiye açısından Mondros Ateşkes Anlaşması'nın imzalandığı 30 Ekim 1918'de bitmiştir.

Bu tarihte başlayan yeni dönem Kurtuluş Savaşı adını verdiğimiz bir bağımsızlık savaşıdır.
 

Enver Paşa 1.png
Enver Paşa

 

Bu iki savaşta aynı milletin çarpıştığı gibi bir benzerlik bile yoktur. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusunda Araplar olduğu gibi, çok sayıda Alman subay ve teknisyenler de rol almışlardı.

Kurtuluş Savaşı'nda çarpışanlar ise Misakı Millî sınırları içinde yaşayan Türkler, Kürtler, Çerkesler, Lazlardır. 

Birinci Dünya Savaşı'nda da rol alan Mustafa Kemal Paşa, bu iki savaş arasındaki farkı, 1 Mart 1922'de Meclisin yeni yasama dönemine girişindeki konuşmasında Birinci Dünya Savaşı'nı da içine alacak biçimde, köylü kitlelerinin yedi yüz yıldır nasıl yabancı topraklarda harcanmış olduğunu söyleyerek belirtmekteydi.

Kurtuluş Savaşı'nda ölenler, bu topraklar için savaşmış ve bu topraklara gömülmüşlerdir. 


Büyük Zafer'in 100. yılı vesilesiyle bu iki savaşı mercek altına alalım:

1. Birinci Dünya Savaşı, emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşma sevdasıyla çıkmış, Osmanlı Devleti'nin yöneticileri, bu emperyalistlerden birinin çıkarları doğrultusunda millî bir zorunluluk olmadan milleti bu ateşin içine atmıştır.

Birinci Dünya Savaşı'na girilmesi için ülke ihtiyaçlarından kaynaklanan mantıklı nedenler yoktu. Türkiye bu savaşa Almanlar tarafından bir emrivaki sonucu Enver Paşa'nın tertibi ile sokulmuştur.

Kurtuluş Savaşı ise Türkiye'nin bağımsızlığı için zorunluydu. Kurtuluş Savaşı bir savunma savaşıdır. 

28 Ekim 1922 günü Refet Paşa'nın İstanbul Erkek Öğretmen Okulu'nu ziyaretinde okul müdürü İhsan Bey, "Millet yalnız bu savaştadır ki kendi mefkûresini kendisi buldu" diyerek daha önceki savaşlarla Kurtuluş Savaşı'nın farkını belirtmiş, Refet Paşa da bunu onaylayan bir ifade kullanmıştır. (Renin, Sabah, Tevhidiefkâr, İkdam, 29 Teşrinievvel 1922) 
 

 

2.  Birinci Dünya Savaşı'nın ideolojisi olan Turancılık ve İslamcılık, Almanlar tarafından, Almanların çıkarı için Osmanlılara dayatılmıştır. Kurtuluş Savaşı ise bu iki ideolojiyi de reddederek Anadolu'da bağımsız bir yurt edinmeye odaklanmıştır.


3.  Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı askerleri, Kafkasya, Irak, İran, Suriye, Hicaz, Yemen, Galiçya gibi bugünkü Türkiye toprakları dışında da savaşmışlar, Kurtuluş Savaşı ise bugünkü Türkiye toprakları üzerinde verilmiştir.


4.  Birinci Dünya Savaşı'nda savaş stratejisini Alman genelkurmayı saptamıştır, gerçek komuta da Almanlardadır. Kurtuluş Savaşı'nın stratejisi ise Türk kurmaylar tarafından saptanmış ve yönetilmiştir.

5.  Birinci Dünya Savaşı'nın mali kaynakları esas olarak Almanlara dayandığı halde, Kurtuluş Savaşı Sovyetlerden yardım görmekle birlikte esas olarak yerli kaynaklara dayanılarak verilmiştir.


6. Birinci Dünya Savaşı, parlamento hatta iktidar partisi olan İttihat ve Terakki devre dışı bırakılarak bu partinin Merkezi Umumisinin üç yöneticisi (Enver, Talat, Cemal Paşalar) tarafından yürütülmüştür.

Kurtuluş Savaşı ise birçok yerde birden Kuvayı Milliye tarafından başlatılmış, Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti ve Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilmiştir.


7. Birinci Dünya Savaşı sırasında ülke çapında diktatörlük uygulanmış, hak ve özgürlükler kaldırılmış iken Kurtuluş Savaşı sırasında bütün milli sınıflar ve siyasetler faaliyet göstermiş, savaş politikasının oluşmasına katkıda bulunmuş ve Meclis eliyle denetim görevini de yapmıştır.


8. Birinci Dünya Savaşı boyunca büyük yolsuzluklar yapılmış, savaş zenginleri türemiş, enflasyon yaklaşık yüzde bin artmış, halkın geçim koşulları büyük ölçüde zorlaşmıştır.

Kurtuluş Savaşı'nda süren yoksulluğun nedeni de Birinci Dünya Savaşı'nda kaynakların tüketilmiş olmasıdır.

İlkinde savaş zenginleri türediği halde, ikincisinde Anadolu'da gerek Kuvayı Milliye'nin halka vurduğu vergiler ve zor alımlar, gerek Tekâlifi Milliye uygulamasıyla zenginlerin varlıklarının bir kısmı da Savaşı'n emrine verilmiştir.


9. Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'nin dostu yoktur. Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan dost değil müttefik idiler. Padişah'a imzalatılan Cihat fermanlarının İslamlar üzerinde derde şifa bir etkisi görülmemiştir.

Kurtuluş Savaşı'nda ise Türkiye'nin Dünya İşçi sınıfı, sosyalist ve ezilen milletlerden dostları vardır. Kurtuluş Savaşı haklı bir savaş olduğu için İtilaf Devletleri parlamentolarında ve kamuoyunda bile dostlar bulmuştur.


10. Birinci Dünya Savaşı Türkiye'nin yenilgisi ve parçalanması (Sevr Anlaşması) ile sonuçlanmış, Kurtuluş Savaşı ise zaferle ve bağımsız bir Türkiye ile (Lozan) sonuçlanmıştır. 


11. Birinci Dünya Savaşı büyük insan kayıplarına sebep olmuşken Kurtuluş Savaşı'ndaki insan kayıpları sınırlıdır. Çünkü insan kaynakları tutumlu kullanılmıştır. Maceracılıktan kaçınılmıştır. 


12. Birinci Dünya Savaşı, halk tarafından benimsenmediği için savaş boyunca dağ taş asker kaçaklarıyla dolmuştur. Halkın savaştan nefreti, Kurtuluş Savaşı'nın toparlanmasını geciktirdiyse de yeni Savaşı'n eskisinden çok farklı olduğu kavrandıkça severek askerlik yapanların sayısı artmıştır.

(İki savaşa da katılmış olan İbrahim Sorguç'un anı kitabına verdiği ad bunun en özlü ifadesidir: "Bu Defa Niçin Harp Edeceğimi Biliyorum" İş Bankası Kültür Yayını, 2010)
 

 

13. Birinci Dünya Savaşı, Çanakkale Zaferi (son yıllarda yeniden keşfedilen Kut-ül Amere) dışında, millette övünülecek olumlu bir anı bırakmamış, Kurtuluş Savaşı ise hakkında destanlar yazılan bir övünç vesilesi olmuştur.

Bunun nedeni, Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı'nı kaybetmiş, Kurtuluş Savaşı'nı kazanmış olması değildir. Birinci Dünya Savaşı'nın emperyalist bir ülkenin müttefiki olarak ilan edilip, onun tarafından yönetilmesidir. Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye adeta bir Alman sömürgesine dönüşmüştü.

 
14. Birinci Dünya Savaşı ülkede İttihat ve Terakki'nin yenilgisi ile sonuçlanmakla birlikte bir rejim değişikliğine yol açmamıştır. Anayasal monarşi devam etmiştir.

Hatta ilkinde Padişah'ın Meclisi dağıtması, ikincisinde İngilizlerin aynı Meclisi basarak işlevsiz hale getirmesi sonucu Meşrutiyet'in Meclis kanadı da işlemez hale getirilmiş ve bu durum İstanbul'da Padişahlığın kaldırılmasına kadar sürmüştür.

Kurtuluş Savaşı içinde toplanan Kongreler ve onların gelişmiş biçimi olan Büyük Millet Meclisi ile Türkiye, adı konulmamış bir Cumhuriyete adımını atmıştır. Anadolu'daki yönetimin başında padişah değil, Meclis tarafından seçilmiş bir başkan ve hükümet varır. Büyük Zafer bu rejimi güvence altına almıştır.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU