Genel seçimlere doğru… Dışarıda savaş, içeride korku iklimi ve cepheleşme

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Taner Eser/Independent Türkçe

Cumhurcu İktidar, 15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi akabinde süratle tek adamcı devlet yönetim konseptine geçti.

'Teröre karşı ülke güvenliğini T.C. Devleti'nin sınırlarının ötesinde sağlama' bu konseptin başlıca argümanlarından oldu.

Öncesinde yapılan sınır ötesi operasyonlardan farkı bu kez sürekli olması, bunun için de "terörü kaynağında kurutma" gerekçesiyle Kürt hareketinin bulunduğu Suriye, Irak gibi komşu ülkelere askeri yerleşme politikalarına geçme idi.

Yaşanan sürecin kanıtladığı gibi amaç ülke güvenliğinden öte idi.

Yeni Osmanlıcı hayaller güncelleşti.

Bunun bir gereği olarak T. C. Devleti'nin gizli ajandasına kaybedilmiş Osmanlı toprakları üzerinde yayılmacı "tarihsel haklar" kavramı yazıldı.

Geçmiş sınır ötesi operasyonlar Irak ve Suriye toprakları üzerinde yaşayan Kürt güçleriyle sınırlı iken, yeni zamanda operasyonel saha genişletildi ve başka bir mahiyet kazandı.  

Bu bütünlük içinde "tarihsel haklar" üzerinden Türkiye, Irak ve Suriye'ye "gir-çık" yapmayacaktı sadece...

Zaman içinde El Bab, Afrin gibi bölgelerin işgali bir yana, Suriye'ye dönük Suriye Milli Ordusu (SMS), Geçici Hükümet, yerel yönetimler vesaire kurulurken, Güney Kürdistan'da (Irak Kürdistan Bölgesi) yaygın üsler üzerinden adı konmamış askeri yerleşim politikaları uygulandı.

Amaç Irak ve Suriye ile sınırlı değildi. Büyük Ortadoğu'ya yayılma amaçlanıyordu, Cihadist örgütlerin marifetiyle kriz yaşayan her bölgeye, her ülkeye "masada olma" veya başka gerekçelerle müdahale ediliyor, giriliyordu da.

"Mavi Vatan" argümanı üzerinden Doğu Akdeniz ve Libya politikaları bunun görünür örneklerindendi.

 
Türkiye gerçekliği ve sürekli milli kriz

Ancak dışa çoklu bağımlılık, orta gelişmişlik düzeyini aşamama hali Türkiye'nin gerçekliği idi.

Uluslararası ilişkilerde iktidar olarak kendi rolüne ve Türkiye'nin bölgedeki ve boğazlardaki jeostratejik konumuna abartılı güveni sıkça sınırlarını unutmasına neden oluyordu.

Büyük Ortadoğu'ya müdahale edecek, Ortadoğu siyasetinin gündemini değiştirecek donanıma sahip değildi. Buna ne sermaye birikim düzeyi ne teknolojik gelişmesi uygundu.

Üstelik Türkiye ultra masraflı bir ülkeydi de.

Şatafat tavan yapıyordu.

En önemlisi Kürt sorununda güvenlikçi politikalar çözümsüzlüğünde ısrarın bedeli olarak son 40 yılda 3 Trilyon Dolar kaybeden ve daha da kaybedecek olan bir Türkiye söz konusuydu. 1

Bütün bunların ağır sonuçları olacaktı: Ekonomik/mali iflas süreci yaşayan ve artan ölçüde derinleşen yoksulluk ve 'sürekli milli kriz' içinde olan bir Türkiye idi söz konusu olan...

 
O aşamada çözüm neydi, ne yapıldı?

Çok zaman geçmedi hatırlayalım...

Cumhurcu iktidar çözüm olarak, yayılmacı Ortadoğu tutumundan geri çekilme sürecine girdi.

Mavi Vatan projesi rafa kaldırıldı, Doğu Akdeniz Saha Anlaşması politikaları bırakıldı.

Libya'dan çekildi.

Yunanistan politikalarından istenen sonucu alamadı.

İsrail politikalarında geri adım atıldı, ama İsrail üzerinden ABD ilişkilerini düzeltme yoluna da gidildi.

Suudi Arabistan ile kötü olan ilişkileri düzeltmek için, S. Arabistan Konsolosluğu'nda işlenen cinayet davasından vazgeçildi.

Sedat Peker sorunu Birleşik Arap Emirlikleri ile kötü olan ilişkilerin düzeltilmesine vesile yapıldı.

Türkiye, Kafkasya'da Azeri-Ermeni savaşından da istenen sonucu alamadığı gibi bu savaştan Rusya kazançlı çıktı.

ABD'nin çekilmesinden sonra İslamcı Afganistan'dan bile çekilmek zorunda kaldı.

Hatta gündemde olan Rusya ve Suriye operasyonları sonucu İdlib'de 2-4 milyon arası bir insan nüfusu bundan etkilenecek ve göç yollarına düşecekti.

Bu büyük İslamcı kitlenin korunaklı bir şekilde çekilmesi de dahil, gerekirse Suriye'den onurlu bir şekilde çekiliş nasıl olur, görüşleri dahi ortaya atıldı.

 
Ukrayna krizi

İşte böylesine geri adımların atıldığı son derece sıkışık bir evrede Ukrayna krizi patlak verdi.

Ve Ukrayna krizi, Cumhurcu iktidara beklemediği fırsatlar sundu ve iktidar bu fırsatları kaçıramazdı.

Cumhurcu iktidar Ukrayna'ya SİHA satmaya devam etti, Karadeniz'de kıyısı olmasına rağmen yeri geldi Rus savaş gemilerini Boğazlardan geçirmedi.

Ancak Amerikan ve diğer taraf savaş gemilerini de geçirmedi. Batı Avrupa ve Amerika'nın Rusya'ya dönük ambargo kararlarına da katılmadı vesaire.

Taraflar, özellikle ABD ve Rusya, Türkiye'nin bu tutumunu anladılar. Bu da Türkiye'ye Ortadoğu'da ama özelde Suriye, Irak ve Güney Kürdistan (Irak Kürdistan Bölgesi) sahasında önemli ölçüde hareket alanı sağladı.

İşte Rusya, Suriye'de bulunan 67 bin askerinin 60 binini Ukrayna'ya çekiyor. Rusya'nın bu boyutta asker çekmesi Türkiye'ye, Heyet-i Tahriri Şam ve birçok cihadist grubun içinde olduğu Suriye Milli Ordusu'na, İran destekçisi Lübnan Hizbullah'a hareket sahası sağlıyor. Türkiye, desteklediği cihadist gruplarla Rusya'dan doğacak boşluğu doldurmak istiyor.

İran ve Suriye bundan rahatsız. Çok muhtemel Rusya da bundan rahatsız. Amerika ve Rusya Türkiye'nin Rojava, Mendiç ve Tel Rıfat'a dönük operasyon ihtimalinden de rahatsızlar ama...

Ama'sı var işte.

Ukrayna krizi devam ettikçe Amerika ve Rusya'nın Türkiye'ye dengeleyemeyeceği ölçüde yüklenmeyecekleri biçiminde düşündüğünden, bu fırsatı kaçırmama pragmatizmini küçümsememek de gerekiyor.

ABD, Türkiye'nin olası operasyonuna, çok daha sıkışmış olan Rusya'ya izafeten çok daha açık karşı duruyor. Elbette ki her şey izafi, ancak ABD'nin Türkiye'nin bu operasyonuna dönük olarak, yeniden toparlanma sürecine giren IŞİD'in bölgeyi istikrarsızlaştırma politikasını güçlendireceği kaygısı güçlü.

Kısacası ABD Dışişleri Bakanı şu aşamada 'Kandil ile yetin, Rojava'ya dokunma' modunda açıklama yaptı. Umarız açıklama olarak kalmaz.

Bu açıklama ne kadar caydırıcı olur verili siyasal süreçte kestirmek zor, ancak Türkiye ABD'den F-16 talep ediyor. ABD'nin Dolar kurunu kullanıp zaten mali krizde olan ekonomiyi çok daha ağır bir mali krize sürüklemesinden de çekiniyor.

Üstelik genel seçimler gelirken...

 
Savaş, korku iklimi ve cepheleşme

AKP-MHP iktidarı söz konusu fırsatları seçim arifesine doğru kullanma sürecine girdi.

Güney Kürdistan'da (Irak Kürdistan Bölgesi), Zap, Metina, Avaşin, Haftanin, Hakurk, Gare'de denebilir ki bütün güç ve imkanlar ortaya dökülerek yürütülen operasyonlar olsun, Rojava'da operasyona hazırlanma olsun bu bütünlük içinde değerlendirmek gerekiyor.  

AKP-MHP iktidarının başarısızlığa tahammülü yok, aksine çok uzun olmayan bir sürede başarıya ihtiyacı var.

Mesele dışarıda Kürt hareketine karşı kazanılan ciddi bir başarıyı iç siyasette istismar etmekle sınırlı değil elbette.

İçeride ağır bir 'korku iklimi' yaratılmak isteniyor.

Bilindik 'cepheleşme' politikası buna eşlik ediyor.

Kılıçdaroğlu ve Kaftancıoğlu'na yönelimin anlamı bu.

Kürdistani boyuttan Şenyaşar ailesine yönelimin anlamı da bu.

En önemlisi HDP'nin üzerinde Demoklesin Kılıcı2 gibi tutulan kapatma ve siyasi yasakları, peş peşe yapılan HDP-HDK operasyonlarını bu bütünlük içinde düşünmek gerekiyor.

 
Çözüm mücadelede...

Zam, zulüm, işsizlik ve yoksulluğa karşı demokrasi ittifakı ve demokrasi mücadelesi!

Savaşa karşı demokrasi ittifakı ve demokrasi mücadelesi ve demokrasi mücadelesi!

 

 

1. Merkezi Londra'da bulunan Demokratik Gelişim Enstitüsü (Democratic Progress Institute) için araştırmacı/yazar İzzet Akyol tarafından hazırlanan rapordan...

2. Demokles, İ.Ö. 400 yıllarında yaşamış, Siraküza hâkimi Diyonisyüs'ün yardımcısıdır. Demokles, sarayında sürülen debdebeden dolayı efendisinin herkesten daha mutlu olduğunu sağda solda abarta abarta anlatırmış. Diyonisyüs, görünüşte çok gösterişli olan bu saray hayatının aslında ne kadar ağır bir sorumluluk ve sıkıntı taşıdığını Demokles'e anlatmak istemiş. Bir gün bir ziyafette, Demokles'i kendi yerine geçirmiş. Hizmetçilere, kendine nasıl hizmet ediyorlarsa Demokles'e de aynı şekilde hizmet etmelerini istemiş. Bu durumdan çok zevk alan, gururu okşanan Demokles, büyük bir keyifle kendinden geçtiği bir sırada, başını yukarı şöyle bir kaldırdığında; tepesinin üstünde, ağzı keskin, sivri bir kılıcın, bir at kılıyla asılı durduğunu birdenbire görmüş ve heyecandan elindeki bardağı yere düşürmüş. Böylece iktidar koltuğunun, dışarıdan göründüğü kadar, rahat bir yer olmadığını anlamış.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU