Ülkemizin her geçen gün artan hayat pahalılığı, işsizlik, askeri operasyonlar, kurumların işlevsizliği, eğitimin gerilemesi, sağlık ve çalışma hayatında ortaya çıkan sorunlar, tarımın bitmesi gibi büyük sorunları bulunmaktadır.
Sorunları çözme sanatı olarak işlev görmesi gereken siyaset mekanizması, sorunların kaynağı haline gelmiş, küfür, hakaret, tehdit ve şiddet giderek sosyal ve siyasal kültür olarak yerleşmeye başlamıştır.
Siyasal aktörlerin siyasal söylem ve politikalar üretmek yerine küfür, hakaret, şiddet ve tehdit üretmesi sosyal, siyasal ve kültürel hayatı felç eden derin bir kötülük hali meydana getirmektedir.
Siyasal hayat küfür, hakaret, tehdit ve şiddet olarak yozlaştıkça siyaset, kötülüğü sıradanlaştıran bir alana dönüşmektedir.
Cemil Meriç, şu sözüyle mevcut durumumuzu iyi anlatmaktadır:
Düşüncelerin kuduz köpek gibi kovalandığı ülkede, düşünce üretememek…
Siyasetin, fikri kuduz köpek gibi kovalaması sonucu, hayatlarımıza fikir ve politka yerine küfür ve hakaret üretilmekte ve egemen olmaktadır.
Siyasal aktörler, beğenmedikleri düşünceleri bastırmak ve iletişim araçlarını kontrol etmek için her gün hazırlıklar yapmakta ve yasalar hazırlamaktadırlar.
Siyasetin, insanların ne düşündüğünü sınırlama ve düzenleme görevi olmadığı gibi, günümüzün internet teknolojisinin getirdiği iletişim olanaklarını kontrol altına almasına da gerek yoktur.
İnsanlar, istedikleri şekilde istedikleri yerlerde istedikleri sözlerle hukuk içinde kendilerini ifade etme hakkına sahiptirler.
Ahlaka ve gerçeğe aykırı olduğu gerekçesiyle insanların düşünce, ifade ve iletişim alanlarını kontrol altına almaya çalışmak, hayatın çölleşmesinden başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Günümüzde ihtiyaç duyulan şey, bireylerin sosyal medya faaliyetlerini sınırlamak değildir. Günümüzde siyasetçilerin, küfürlerine, hakaretlerine, tehditlerine ve nefret söylemlerine sınırlama getirmelerine ihtiyaç vardır.
Başka bir ifade ile küfretmemeleri, hakaret etmemeleri ve tehdit etmemeleri için siyasetçilerin ağızlarına biber sürülmesine ihtiyaç vardır.
Siyaset, ülkenin demokratik ve barışçıl bir şekilde hukuk içinde yönetilmesi için çoğulcu olarak yapılan bir faaliyettir.
Demokratik, barışçıl ve çoğulcu bir şekilde ülkenin yönetilmesi ve sorunlara çözüm için farklı alternatiflerin üretilmediği yerlerde siyaset, iktidarı ele geçirmek ve iktidarda kalmak için sürdürülen bir savaş olarak yapılmaktadır.
Siyaset, daimi kriz ve çatışma üretimi ve yönetimi olarak kurgulanmaktadır. Siyaseti savaş olarak görme yaklaşımı, kavgayı ülkenin kaçınılmaz kaderi olarak dayatmaktadır.
Başka bir ifade ile siyaseti savaş olarak kurgulayan yıkıcı yaklaşım, kavgadan başka çare yok yaklaşımını öğretilmiş çaresizlik olarak topluma dayatmaktadır.
Siyasetin kavga olarak yapıldığı bir yerde siyaset alanında fikirler, farklılıklar ve politikalar yoktur.
Böyle bir yerde her türlü küfür, hakaret, tehdit ve şiddet, siyasal ve sosyal alanı zehirlemekte, yozlaştırmakta ve çürütmektedir.
Küfür, hakaret, tehdit ve şiddetin insanlıkta ve İslam'da yeri yoktur. Kur'an, Musa Peygamber'in Firavun'la güzel söze dayalı bir politik ilişki kurmasını istemektedir:
Firavun'a gidin! Doğrusu o azmıştır Ona yumuşak söz söyleyin, belki düşünür veya saygı duyar (Taha: 43-44).
İslam Peygamberi, Müslümanı, "elinden ve dilinden zarar görülmeyen insan" olarak tanımlamaktadır.
İslam Peygamberi, bir başka yerde mümin kavramını ahlaki temelde tanımlamaktadır:
Mümin, dil uzatıcı değildir, lânet okuyucu değildir, kötü iş yapan değildir, kötü söz söyleyen değildir.
Küfür, hakaret ve kabalık, "Yaratılanı severim yaratandan ötürü" diyen Yunus'un anlayışıyla da bağdaşmamaktadır.
İnsan onurunu inciten, aşağılayan ve ötekileştiren her türlü söz ve davranış, siyaset dahil hayatın hiçbir alanında meşru, haklı, ahlaki, akli, verimli ve yapıcı değildir.
Kur'an ve peygamberin ifadeleri, küfür, hakaret ve kabalığın insanları ikna, inanma ve ilişki kurma aracı olarak kullanılmayacağını göstermektedir.
Kur'an ve peygamber, küfürde, hakarette ve kabalıkta hiçbir güç olmadığını, asıl gücün güzel, ince ve akıllı sözde olduğu mesajını vermektedirler.
İslam, küfürde, hakarette ve kabalıkta yozlaşmışlık, acizlik, çirkeflik ve çirkinlikten başka bir şey olmadığı için bütün bu kötü davranışların insan ilişkierinde kullanılmasını yasaklamıştır.
Demokratik, barışçıl, özgür ve çoğulcu bir toplumda küfür yoktur, fikir vardır. Bilgiyle, birikimle, öğrenmeyle ve emekle fikir ve bilgi sahibi olmayanların tek sermayesi, küfür ve hakarettir.
Küfür ve hakaretin kaynağı cehalettir. Birbirimizi demokratik ve barışçıl yollardan ikna etmeye çalışmak yerine küfürlerle ve hakaretlerle aşağılamak, değersizleştirmek ve ötekileştirmek cehaletten kaynaklanmaktadır.
Said Nursi, insanın medeniyet çerçevesinde birbiriyle ilişki kurmasını icbar (zorlama) ile değil, ikna ile mümkün olduğunu söylemektedir:
Medenilere galebe çalmak, ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile (zorlamakla) değildir.
Küfür, hakaret ve tehdit, siyaseti demokratik ve barışçıl bir alan olmaktan çıkarıp bir vahşet arenasına dönüştürmektedir.
Siyasetin bir vahşet ve cehalet mücadelesine dönüşmemesi için kitaptan, bilgiden, ilimden, tefekkürden, bilimden, felsefeden beslenmesi gerekmektedir.
Kitaptan, bilgiden, bilimden, akıldan ve felsefeden beslenen siyaset, daimi çözüm, fikir ve politika üretimi olma şeklinde bir işlevselliğe sahip olacaktır.
Sahici bir siyasetçinin en belirgin özelliği küfürleri değil, fikirleri olmalıdır. Felsefeden, kitaptan, fikirden ve bilimden beslenmeyen siyaset, küfre, hakarete ve hakarete hapsolan yıkıcı bir vahşete dönüşmektedir.
Siyasetçilere küfür, hakaret ve tehdit yaptıran şey, sahip oldukları hırs, öfke ve kin psikolojisidir.
Daha da önemlisi siyasetçi, küfrün, hakaretin, tehdidin ve kaba kuvvet gösterisinin kendisine prim kazandıracağı ve alkışlanacağı yanılsaması içinde olabilmektedir.
Bir siyasetçinin küfür ve hakaret etmesi, onu, halktan biri haline getirmemekte, bilakis onu halka yabancılaştırmaktadır.
Küfür, günlük kullanılan dilin bir parçası olmasına rağmen toplum, siyasetçilerin, akademisyenlerin, hukukçuların, yöneticilerin, eğitimcilerin, sağlık görevlilerinin, bürokratların küfürlü bir dil kullanmalarına olumlu bakmamaktadır.
Toplum, siyasetçilerin küfürlerine akılsızca alkış tutan robotlardan oluşmamaktadır.
Toplum, siyasetçiden aşağılayıcı küfürler değil, bilgiye, akla, birikime, felsefeye ve bilime dayalı incelikli, duyarlı, düşünceli fikirler ve politikalar duymayı istemektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish