Hayatımızın birçok yönünün, özellikle de iş hayatımızın, iki yıl öncesine göre çok farklı göründüğü bir sır değil.
Hibrit ve uzaktan çalışma yaygınlaştıkça, kişisel ve profesyonel yaşamlarımız arasındaki çizgiler bulanıklaştı.
Artık iş yerinde daha fazla zaman geçirmek, ekran karşısında geçirilen zamanın artmasıyla doğru orantılı...
İş olmasa da birçoğumuz çevrimiçi olmadığımızda veya çalışmadığımız zamanlarda ekranlarla arayı açamıyoruz.
Bugün hayatımız sistemler ve cep telefonları etrafında dönüyor. Kabul edelim, teknoloji bağımlılık yapıyor.
Uyanmanın ilk adımları
Uyanır uyanmaz telefonlarımızı kontrol etmek normal bir alışkanlık halini aldı.
Telefonumuzu elimize alıp kaçırdığımız tüm mesajlara bakarken veya sosyal medyada gezinirken dijital aşırı yüklenmeden etkilendiğimizin farkına varmıyoruz.
Oysa Microsoft'un 2022 Çalışma Trend Endeksi yıllık raporundan elde edilen bulgulara göre, ortalama bir Teams kullanıcısı Şubat 2020'den bu yana haftalık toplantı sürelerinde yüzde 252 ve haftalık toplantı sayısında yüzde 153 artış gördü.
Rapora göre toplantıların, iş günü süresinin, mesai sonrası ve hafta sonu çalışmalarının tümü son iki yılda arttı.
Bu veriler dijital aşırı yükün hala bir risk olduğunu ortaya koyuyor.
Birçoğu için, iş hayatı ile ev hayatı arasındaki ayrımın olmaması, "dijital yorgunluk" olarak bilinen ve "çoklu dijital araçların aşırı ve aynı anda kullanılmasının yol açtığı zihinsel tükenme durumu" olarak tanımlanabilecek bir olguya katkıda bulunuyor.
Dijital yorgunluk nedir?
Dijital yorgunluk, salgınla birlikte daha sık kullanılan bir terim… Modern, sürekli bağlantılı yaşamımızın bir yan etkisi olan fiziksel, duygusal zihinsel yorgunluk hali olarak tanımlanıyor.
Siz de ağrılı gözlerle, normalden daha fazla baş ağrısıyla veya artan boyun ve omuz ağrısından şikâyet ediyorsanız, dijital yorgunluktan mustarip olabilirsiniz.
Ekran yorgunluğu hayat yorgunluğuna dönüyor
Mobil cihazlarımızdan nadiren uzaktayız, genellikle "online" durumdayız. İş, sosyal medya, e-posta, kısa mesajlar, aramalar ve daha fazlası aracılığıyla sürekli bağlantıdayız.
Bu sürekli bilgi seli, çok fazla ekran kullanımı dijital yorgunluğu ve tükenmişliği artırıyor.
Sürekli dijital tüketimin bir sonucu olarak hayal gücümüz ve yaratıcılığımız durgunlaşıyor ve daha az üretken oluyoruz. Ekran yorgunluğu hayat yorgunluğuna dönüyor.
Ekrana bakmadıkça kaygı azalıyor
Otomasyon platformu Zapier, geçen yılın sonlarında çalışanları ile bir çalışma yürüttü.
Katılımcılardan, uyandıkları andan işe oturdukları ana kadar telefonlarına (veya başka bir ekrana) bakmamaları istendi.
Çalışma boyunca çalışanlar, gün boyunca daha az kaygı ve artan enerji ile daha rahat hissettiklerini bildirdi.
Dijital yorgunlukla mücadele etmek için
Neyse ki, dijital yorgunluğun üstesinden gelmek mümkün…
Örneğin; ekran arası vererek; on veya on beş dakika mobil cihazlardan uzaklaşabiliriz.
İster yemek masası ister balkon olsun, teknolojiden arındırılmış alanlarda verilen molalarla bir kopma sağlayabiliriz.
Ya da adeta dikkat hırsızı olan mobil uygulamalara karşı dikkatimizi yöneterek, dikkatimizi sosyal medyanın dipsiz derinliğinden biraz uzaklaştırmaya çalışabiliriz.
Dahası fiziksel ve dijital alanın bir karışımında yaşarken dışarı çıkarak, yürüyüş yaparak, bisiklete binerek, balık tutarak, egzersiz yaparak ekran başındaki süremizi azaltabiliriz.
Kaldı ki ekran zamanımızı yönetmeye yardımcı olacak birçok uygulama var. Bu uygulamalarla sosyal ağlarda ne kadar zaman geçirdiğimizi tespit edebiliriz.
Uzmanlar, yetişkinlerin işle ilgili faaliyetler dışında ekran süresini günde iki saatten daha az bir süre ile sınırlaması gerektiğini söylüyor.
Günde 2 saatten fazla zaman geçirmek zorunda olanlar için yeterli ışık olduğundan emin olunmasını, parlama önleyici bir ekran kullanmayı, her 30 dakikada bir, ekrandan uzak bir mesafeye bakmayı tavsiye ediyorlar.
Ayrıca dijital yorgunluğun etkilerini gidermenin en iyi yolunun iyi bir uyku olduğunu belirtiyor, iyi bir uyku için de yatmadan önce ekranlarla olan ilişkimizi kesmemiz gerektiğine değiniyorlar.
15 dakikalık toplantılar yükseliyor
Dijital yorgunlukla mücadele etme girişimi, yöneticiler arasında çok popüler olan toplantı sürelerini sadece 15 dakikaya indirme hamlesine de neden oluyor.
Online toplantılarda ayarlanan sürenin genellikle aşılması artık süre kısıtlamalarını beraberinde getiriyor.
Amaç, bu toplantılardan daha iyi üretkenlik elde etmek ve dijital yorgunluktan kaynaklanan tükenmişlik sorunlarını azaltmaya çalışmak.
Dijital yorgunluğun yakın zamanda ortadan kalkması pek olası değil. O dünyadan tamamen kopmaya çalışmak gerçekçi olmasa da ekranımızla daha sağlıklı bir ilişki kurmaya çalışmak, zamanı daha iyi yönetmeye odaklanmak doğru hedeflerdir.
Çünkü hiçbirimiz masalarda oturup ekranlara bakmak ve sonsuz miktarda bilgiyi emmek için yaratılmadık.
Hareketsiz bir yaşamın aynı zamanda ruh halimizi kötü etkilediğini unutmamak gerekiyor.
Dijital Minimalizm kitabının yazarı Cal Newport’un yazdığı gibi;
Dijital teknolojilerin nimetlerini reddetmenin âlemi yok; bütün mesele hangi aracı ne zaman ve ne amaçla kullanacağımıza karar verip geri kalan tüm ıvır zıvıra sırt çevirmek.
Yazar, bunun için "dijital temizlik" olarak adlandırdığı 30 günlük bir derlenip toparlanma sürecinden geçmemizi öneriyor.
Belki de Cal Newport’un önerisine kulak vermeli, dijital yorgunluğun üstesinden gelmek için dijital temizliğe başlamalı. Ne dersiniz?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish