Sabır ve zaman

Dr. Yüksel Hoş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Doğu Avrupa'da neler olduğunu okumaya çalışıyorum. Birkaç gündür cephe hatlarını izliyor, harita üzerinde işaretliyor, ilerleme alanları, bunların bulunduğu bölgelerin harp değerlerini ve ekonomik değerlerini kıyaslıyor ve bir sonuca ulaşmaya çalışıyorum.

Sonuçlar belirgin olmasa da bazı şeyleri şimdiden göstermeye başladı. Bunları şu şekilde toplayabiliyorum. Madde madde gideceğim; ama bir noktada madde madde yazmak sıktığı için normal yazıya devam edeceğim.

1. Rusya, ana kuvvetlerini hala getirmedi. Ukrayna'ya 100 binden az bir ordu soktu ve bunun da esas harp gücü güneyde. Bu da bize Rusya'nın Kırım'a doğru uzanan kıyı hattını birleştirip Azak Denizi kıyılarını olduğu gibi alma planını gösteriyor. Bu, savaşın kesin amaçlarından birisi ve bu yorumu yapmak için Einstein olmak gerekmiyor.


2. Kuzeyden ilerleyen Rus saldırısı, Kiev'i kuşatmaya yönelik bir kuvvetti ve hem Özi (Dinyeper) Nehri'nin batısından hem de doğusundan Kiev şehri kuşatıldı. Ancak bu kuşatma, Kiev'in askeri yardım almasını engelleyecek bir askeri kuşatma mı? Yoksa sivillere mal akışını da engelleyecek türden Sırpların Saraybosna kuşatması gibi mi olacak? İşte bu ikinci sorunun cevabını tam olarak bilemiyoruz.

Birinci ihtimal yani bunun sadece bir askeri kuşatma olarak kalması muhtemel; zira Ruslar daha fazla itibar kaybetmek istemez, ayrıca Kiev şehri gibi 3 milyonluk bir kenti doyurmak da istemezler. Malum, bir ülkeye girdiğinizde onu ele geçirmek değil doyurmak da işgal kuvvetleri için bir sorundur.

Bu, Amerikalıların Normandiya çıkarması öncesinde ve sonrasında ABD kurmaylarının ve siyasetçilerinin kafasını çok yormuş olan bir meseledir. Ekonomisi bitmiş durumda olan Fransa ve Almanya halklarının sokaklardaki ölmüş at etlerini yediği bir dönemde ABD, "Biz bunları nasıl doyuracağız?" demekteydi.

Rusların bu tarz bir derdi yok normalde. Stalin döneminde Holodomor dramı olarak tarihe geçen ve milyonlarca Ukraynalının tahıllarına el konularak bir hiç uğruna ölüme sürüklendiği kıtlık döneminde de Rusların mantığı buydu.

Ruslar derken Rus halkını elbette kastetmiyoruz. Rus devletinin mantığını belirtiyoruz. Rus için bırakın Ukraynalıyı, kendi halkı bile sadece rakamdan ibarettir. Kendi halkının içerisinde de harcayacağı onca millet vardır.

Bir arı kovanından bal yemek ihtirası ile kovana elini, burnunu sokan ve kendisini sokan binlerce arıyı göze alan, ama sonunda balı götüren ayının hali ne ise Ukrayna'da ilerleyen ve her yerde pusuya düşürüle düşürüle ağır kayıplar veren ama amacından gram sapmayan Rus ordusunun da hali budur. O balı yiyecek; kafasına koymuştur Rusya.

Rusya, gerçek manada bir ayıyı sembol edinen ve onunla da özdeşleşen bir ülke.


3. Peki, şimdi niçin bu kadar az kuvvetle girdiler? Çünkü İmparatorluk (Çarlık) tarihlerini es geçecek olursak, Sovyetler döneminde Nazi Almanyası'na, Çekoslovakya'ya ve Afganistan'a girişlerinden itibaren nadiren yaptıkları bir şeyi yapıyorlar bu da büyük boyutlu bir devlete saldırı.

Öyleyse bu nüfusu bezdirip kaçırtarak 40 milyonluk ülkeyi (ki bunun yarıdan biraz fazlası Ukrain kökenlidir) daha az nüfuslu, daha diş geçirilir bir hale getirecekler.

Nazilerle mücadele ederken tüm Sovyet ülkeleri ile birlikte saldırmışlardı. Çekoslovakya'ya müdahale ise çok daha sınırlı bir operasyondu. Afganistan'a müdahale ise ABD'nin silahlandırdığı Afgan milisler sayesinde Hint Okyanusu'na ulaşamadan yarıda kaldı, Sovyetler yüksek uzay yarışına dayanamadı ve çözüldü.

40 küsur milyon nüfuslu Ukrayna, Rusların bir anda orduları ile girip susturabilecekleri bir ülke değil. Yenmek isteseler inanın her şekilde yenerler; ancak sonuçları itibarı ile modern dünyada alacakları yara, Rusya'nın karşısında olanların birleşmesi için büyük bir tepkiyi doğurur. Rusya, bu tepkiyi hesap ediyor.

Nükleer tehditleri de boş tehdittir. Günümüzde hiçbir nükleer silahın kolay kolay atılabilme ihtimali yoktur. Deli olmak lazımdır ki Putin, deli değil. Deliliğin sınırlarını test ediyor ve deliliğine inandırarak tehdit ettiği eylemi vuku bulmadan eylemin tevatürü ve söylentisi ile eylemin etkisini sağlamaya çalışıyor.

Naziler Polonya'ya saldırmadan önce "barış belki mümkündür" diye düşünen Chamberlain'in düştüğü durum, II. Dünya Savaşı'na dair bir şeyler okuyan herkesin malumudur. Ancak o dönemde Almanya ile savaşmak istememesine ve hatta kendi içinde Nazi yanlısı Mosley gibilerine sahip olan İngiltere bile bu savaşa girmiştir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD'de de durum benzerdir. Tıpkı Türkiye'de Rusya her vurduğunda sevinen Avrasyacı bir grup ve onların boyunlarındaki kravata, keline feline bakıp "belki haklıdırlar, bildikleri vardır" diye bakan güruhun durumu gibiydi II. Dünya Savaşı'ndaki parçalanmışlık.

Türkiye'de bu Avrasyacılar farklı bir kafadır. Bunların arasında vatan sevgisini ölçecek ne bir aygıtımız ne de haddimiz vardır. Dolayısıyla ben hepsini en az kendim kadar vatansever kabul ediyor; ama aşağıdaki tahlili de seslendirmekte zarar görmüyorum. İncinir iseler de çok ağlarım.

Bunların hepsi bir sebeple Rusçu olmuş değiller. Farklı kafalara mensup insanların buluşma noktasıdır Rusçuluk. Bir kısmı bakanlık beklerken Ege'deki yazlıklarında çiçeklerini budamak kaderi ile ahir ömrünü geçirmek zorunda olanlardır. Onlar genelde en masumu ve sessizi.

Esas önemli kısmı, "Ergenekon, Balyoz" gibi operasyonlar ve sonrasında çeşitli açıklamaları sebebiyle hapishaneye girenler. Bunlar dört duvar arasına girmesinin sebebi olarak ABD'yi görüyor ve bu işi bir tür kan davasına bağladı; bir kısmı ABD ve AB'nin hataları sonucu Rusçu oldu, bir kısmı da eski solculuktan dolayı hala Rusya'yı SSCB sanıyor, bir kısmı ise muhtemelen maaşa bağlandı.

Bu maaşa bağlanma olayı da enteresandır. Rusya'dan veya bir başka ülkeden bir strateji dergisi sizinle temasa geçer, yazılarınızı yayımlamak ister, telif ödeyerek bunu yaparlar veya kendi ülkelerine bir turistik gezi ile davet edilirsiniz ve oradaki bir banka hesabında size sadece o ülkedeki yetkililerin bildiği bir hesap açılır.

Kendinizi hain hissetmemeniz için de size; dindar iseniz dini damardan, sosyalistseniz sosyalizmden, komünizmden, sıkı bir Atatürkçü iseniz de Mustafa Kemal Atatürk döneminde Sovyetlerle Türkiye arasında imzalanan silah desteği antlaşmaları zikredilir ve "Biz Kurtuluş Savaşı'nda desteklediğimiz dostlarımızın yanındayız" mesajı verilir.

Tabii ki gerçek manada milli duruşa sahip insanların bunlarla işi olmaz ama gerçek milliyetçileri de ayırt edecek bir aygıtımız yoktur.

Zayıf karakterli insanlar, ister asker ister general olsunlar bu tarz pohpohlanmalardan hoşlanırlar. Alışık olmadığı bir şeyi yapan, yabancı olduğu bir kararı alan herkes, bir ayağını bildiği bir idealin pergel iğnesi gibi kullanıp orada sabitler ve diğer ayağı ile kendisini açtıkça açar.

İşte ihanet de böyle başlar. Bir bakarsın Bosna'daki Fikret Abdiç gibi savaşın ortasında kendi milletine karşı ayaklanıp ihanet etmişsin, bir bakmışsın Ahmed Kadirov gibi Cahar Dudayev'in yerini Ruslara söyleyip öldürtmüş ve Çeçenistan'a Rus yanlısı lider yapılmışsın.

İstihbarat siyaseti, biraz saf insanlardan hainler meydana getirmek, biraz da topluma etki etme kabiliyeti bulunan zekileri amacı dahilinde kendisinin dilinden konuşturma sanatıdır. İşte Rusya bu günlerde bunu yapıyor.

Sıklıkla duyduğumuz şeyler:

"Rusya o kadar aptal değil",

"Güçlü saldıracaklar",

"Rusya bitirir bu işi ben size söyleyeyim",

"Rusya senin bu dediklerini bilmiyor mu?",

"Rusya'da bunları planlayan harekat ve kurmay birimleri bilmiyor da sen mi biliyorsun?",

"Putin zeki adam, onun mutlaka bir planı vardır."

Ya yoksa?

Adamlığınızı bir kişinin zeki olduğu zannına bağlayacak kadar bir bahse girmenize değer mi?.. demek lazımdır bu kimselere.


Bir de meseledeki haklılık üzerinden gidenler var.

"NATO genişlemek istiyor, Putin de buna karşı duruyor. Yaptığı şey meşrudur" diyen kelli felli, omzunda zamanında hayli yıldız bulunan ve sırmalı kepi önünde saygı duruşuna durduğumuz adamlar var.

Daha dün birisi Ukrayna'daki savaşın bir tiyatro ve kurgu olduğunu söyleyip "Kaleidoscope Man" filminden kareleri gösterdi.

Bir Paşa bu sözde... Gösterdiği videoda şu var: Caddede kameraman ve film çekim ekibi var ve işareti verdiklerinde kendilerine doğru feryat ederek koşan bir kalabalık...

Yani Paşa diyor ki; "İşte her şey böylesine kurgu ve Ukrayna'da savaş var gibi göstermek istiyorlar."

Bilmediği şey, görüntülerin gerçek bir filmin çekimlerinden alınmış olmasıydı. Film bilgisi de yoktu besbelli ve kendisine gelen ilk Rus propaganda videosunu gerçek sanıp koymuş sayfasına. Yaşına bağladık ve kapattık konuyu.

Üzücü tabi. En az bin kişi "Paşam silin, rezil etmeyin kendinizi. Bu film İngiltere'de çekilmiş, orası Ukrayna değil" dedi. Adam bu sabaha dek sayfasında duran ve kendisi için pembe gömlekli profil resminden sonraki ikinci ciddi prestij kaybı olan tweeti sildi en sonunda.


Sürekli bir Rus yancılığı var. Sanki Osmanlı'nın sonunu getiren darbeleri indirenler Nijeryalılardı... Anlaşılması güç bir Rus sevgisi var ortada. Sanıyorlar ki NATO'ya karşı Çin ve Rusya ile güçlü durulursa dünya cennet olur.

Gerçekte Çin de güçlenir, Rusya da güçlenir ise içerisindeki tüm Türkler ya Rus ya da Çinli hale getirilir ve sonuçta Shoygu gibi Rusya'nın en üst askeri otoritesi makamına oturmuş türden Türk kökenli mankurtlar yetişir ve size karşı zerre kardeşlik hissi olmaz.

Hala bu anlamsız fikrin savunucusu olanları ve Rusya'dan yana meşruiyet zemini arayanları anlamak zor.

Nedir meşru olan? Güç kullanması mı?

Yarın Azerbaycan da NATO'ya girmek istese Rusya, Azerbaycan'a karşı güç kullansa aynı şeyi söyleyebilecek misiniz?

Milletle ters düşmemek için elbette söyleyecekler. Ama tutarsız olacak. Rus Ukrayna'ya girerken meşru, Azerbaycan'a girerken gayrı meşru olamaz.

"İkisine de girmesi kabul edilemez" diyerek duruş belirtmek zor değil. Zorbalığı tel'in ederken çifte standart kullanamazsınız.


"Rusya Ukrayna'ya girdi evet ama..." diye başlayan her konuşma, ayarsız emekli asker diyaloğudur. Kuralsız, vahşi bir eylem için "ama" demek ve yarım ağızla Rus'un haklılığını izah etmek ve savunmak size düşmez beyler. Bırakın da suçun tevilini suçlu ve emperyalist Rusya'nın askerleri, kalemşörleri yapsın.

Hala cebimizden emekli maaşı alırken İç Anadoluluların deyimi ile "at ağızlı" bir havayla "Ama Rusya'yı da anlamak lazım" diyenlere gider lafım.

Size mi kaldı tecavüzcünün savunmasını dillendirmek? Size mi kaldı katliam yapanların haklılığını seslendirmek? Size mi kaldı girdikleri ülkede ATM'leri, marketleri soyanları arkalamak?

Nasıl askerliktir bu? Nasıl bir stratejik fakirliktir? Ne çeşit bir tür bunlar?

Kırım gibi milli ajandamızda yeri olan bir coğrafyanın bir süper güçte mi olması daha makuldür yoksa Ukrayna'da kalması mı?

Kaybettiğin bir toprağa dair "Ama orada Ruslar yaşıyor, Rusların hakkıdır" demek, orada hiç var olmamışsın gibi konuşmaktır.

"Kırım'da Ruslar olacağına Ukrayna olsun, zamanı gelir, sular durulur, dünya dengeleri değişirse Kırım'da Tatar idaresi de tesis edilir" dese yine anlarım ki evet adamın milli bir ajandası var hiç değilse.

Sınırları tanınan bir bağımsız ülkenin saldırıya, istilaya uğramasına inanın bizim ülkemizdeki kadar şakşakçı kişilerin ses verdiği hiçbir modern ülke de çıkmadı. Şükür ki oransal olarak azlar ama biz 80 küsur milyonluk bir ülkeyiz ve yüzde 1'lik bir parti bile oy verenleri ile 500 bin kişiyi temsil ediyor.

Suriye'deki oran bile bizdeki gibi yüksek değil. Konuştuğumuz Suriyeliler bazı videoları paylaşıyorlar. Rusları eleştiren, Ukrayna'yı haklı bulan komutanlar bile var. Rusya'ya bu derece borçlu olmalarına rağmen Rus kuklası Esed hükumetinin emrindeki Suriye askeri camiasında bile bu derece Rusçuluk yaygın değil.


Belirtmekte fayda gördüğüm bir diğer mesele ise Rusya'nın bölgeye gönderdiği askerleri.

Subaylarının tamamına yakını Rus iken, askerlerin çoğunluğu Rusya'daki diğer milletlerden oluşuyor. Bu askerlerin geldikleri bölgeler, Telegram kanallarında askerlerin üzerlerinden çıkan kimlikler ile birlikte paylaşılıyor.

- "Nerelisin?"; "Dagestan." diyor.

- "Nerelisin?"; "Hakasya, Buryat, Tuva, Başkurt..."

- "Nerelisin?"; "Astrahan, Kalmukya..."

Bu böyle gidiyor.
 


Bir iki tane olsa tesadüf diyebilirsiniz ancak rastlantısallığın iyi niyeti yüzde 1 ile yüzde 49 arasındadır. Yüzde 50'yi geçtiğinde insan soruyor. Bir yerlerde sıkıntı var galiba, diye.

Sonrasında ise bir Ukraynalı subay çıkıyor ve diyor ki "Bugün 72 Rus askerini etkisiz hale getirdik ve esir aldık işte bunlar da üzerlerinden çıkanlar."

Sadece 10'u Rus kökenliydi. Dün ve bugün ele geçirilenlerle birlikte saydık bunların sadece 1/7'si Rus. Geri kalanları ise gayrı Rus unsurlar. Hepsinin de kimliklerini paylaşıyorlar üstelik.

Avrasyacı Paşaların hiç mi umurunda olmaz, Avrasya evlatlarının Rus evlatlarından önce top yemi olarak kullanılması?
 


Rusya, bir federasyon ve bu federasyonda birçok millet yaşıyor. Adı Rusça olanların bile bir kısmı diğer Fin kökenli Hristiyan toplumlar olan Udmurt, Mari El, Mordvin, Komi gibi milletlere mensup.

Hatta Rusya'nın içerisinde yaşayan Ukrainlerden bazısı bile bunların arasında askere gönderilmiş. Ukraynalı hesapların verdiği her rakama da elbette şüphe ile yaklaşmak gerekiyor; zira savaşlarda her grupta belirtilen rakamlar ve videolara inanmak, propaganda denizinde yüzen her balığa bakıp deniz bunlarla doludur demeye benzer.


Oysa birden fazla gerçeklik de bulmak mümkün. Rus Telegram gruplarına bakıyorsunuz Ukraynalı esirlerin tamamı Ukraynalı. Bunda Ukrayna ülkesinin daha türdeş olmasının da etkisi var tabii ki.

Rusya, Ukrayna'ya göre çok daha parçalı bir mozaik ve birçok toplumdan oluşuyor ancak Rusya içerisinde Rusların oranı yüzde 70. Bu durumda askerlerin de yüzde 70'inin Rus olması beklenir. Ancak görüntülerde ele geçirilenlerin en az yarısı çekik gözlü, esmer, Türk, Moğol, Ermeni, Tatar fenotipinden insanlar. Geri kalan yarısının ise içerisinde gayet tabi ciddi oranda diğer Fin toplumlarına ait kimseler olabilir.


Bu şekilde Rusya, ileride olası bir bağımsızlık ya da ulusçuluk akımı ile o milletler adına sokakları doldurup Rusya'ya isyan etmesi muhtemel "Gayrı Rus" nüfusun savaşabilecek olan genç kitlesini ön saflara sürerek eritiyor ve onların demografik açıdan yara almalarını sağlıyor.

Bu şekilde hem onların nüfus artış hızı düşürülüyor hem de Rusların ülkedeki demografik hakimiyette gelecekte daha fazla bir oranda olmasının yolu açılıyor.

Deyimi yerinde ise Ruslar, sözüm ona "köleleri" ön safa sürerek, "efendi milleti" ve enerjisini koruyor.


Benzerini Çanakkale'de ve İstanbul'un işgalinde İngilizler ve Fransızlar da yapmıştı. Hint Müslümanları ile Senegalli ve diğer Afrikalı Müslümanlar Türk şehirlerine farklı yalanlarla getirilmişti. Yani bir nevi top yemi ve kurşun yağmuruna dalgakıran olan bu insanların kullanılması aslında önlenebilir bir şey değil.

Kendi milli hükumetin yok ve seni askere alanların milli eğitimine tabisin ve dahası onlar hem tüm medyana hakim, hem de okullarındaki eğitime, tarih ve edebiyatına da...

Rusya'nın zaferlerini okuyor, büyük Rus kumandanların hikayelerini dinliyor, Rus edebiyatı ile büyüyorsun. Ne milli şuuru? Kendisini tabii ki Rus sanacak zavallı.

Sen, çekik gözlerinle Rus olduğuna inanan bir Buryat olarak "Hepimizin evi Rusya" bilinci ile savaşa gidiyorsun ama orada gördüğün şu ki; ülkenin yüzde 70'ini oluşturan toplum, cephede yürüyen ordunun yüzde 50'sinden azı.

Bunu sizler de gözlemleyebilirsiniz. "Voyna Bilet" yazan ve cepheye gönderilen askerlerin üzerinden çıkan kartlarda Teymurov, Haratunyan, Magomedov, Balabanov gibi soyadları çıkıyor. Oysa bunların yüzde 30'u aşmaması gerekirdi lakin her 10 fotoğraftan 5'i bu şekilde.

Buradan yola çıkarak elbette emin olamaz ve olay budur demeyiz; ancak delilin yetmediği yerde önümüze düşen malzemelerin her biri bir "karine" teşkil eder, fikir verir.

Bu böyledir demek için ise rakamlara bakarız ki Rusya Federasyonu'nun yetkililerinin doğru rakamları vermesi, varsa bir adaletsizlik, onun kabulü olacağı ve ülkede devlete güveni sarsacağından bu tür bir şeyi de sormak da doğru veya tatmin edici bir cevap ummak da akıl karı değildir.


Ancak gelen haberlere göre Astrahan'da, Nalçık'ta, Nazran, Maykop, Vladikafkas, Mahaçkale ile Sibirya'daki Rus olmayan toplumların yaşadığı yerlerde zorla askere almalar yaşanıyor.

Batıdaki Moskovalı ve St. Petersburg şehirlisinin yokluğunu hissetmeyeceği kimseler bunlar, zira varlığını da hissetmiyorlar ki?

Rusya'da köyden kente göç ya da şehirlerarası ikamet belirli kısıtlamalara tabidir ve herkes her yere yerleşemez. Bu sebepten nerede, kim yaşıyor; işin düşmemiş ya da gezmek için gitmemişsen bilmezsin.

Ölenlerin çoğu, fakir, kırsalda yaşayan ve bir protesto için sokakları, caddeleri doldurmayacak, ölüsüne tepki veremeyecek, tepki nedir bilmeyen ve Rus olmayan köylü toplumlar.


St. Petersburg'dan ya da Moskova'dan Rusları er olarak almıyorlar silah altına. Baykal gölünün kenarındaki Bayanday, Kurumkay gibi adını bilmediğiniz duymadığınız yerleşmelerden topluyorlar insanları.

Bunların yaşadığını bilmeyen Rus toplumu, doğal olarak öldüğünü de duymuyor ve umurunda olmuyor. Yaşadıkları ülkenin batısında kısmen, doğusundaki bu ücra ve devasa taşrada ise hiç demokrasi olmadığı ve insanlar geçimini zar zor sağladığı için de köylünün sesi çıkmıyor.

O sesini çıkaracağı ne bir medya ne de başvuracağı uluslararası kurumlar var. Rusya, içerisindeki kayıp binlerce millet için bir deniz değil bir akvaryum. Ayı istediği zaman o balıklardan birini çıkarıp yiyebiliyor.

Kaç gündür yok edilen Rus konvoylarına rağmen Rusya'nın ısrarla eski model tank ve ZPT'ler ile Ukrayna'ya gönderdiği onca aracın yanmasını nasıl kabul edebildiğini sorguluyorduk: Evlatlarının bu derece harcanmasına bir ülke nasıl sessiz kalabilir? Cevap bir parça ortada gibi. Çünkü kendi evlatları değildi onlar.

Bu da herhalde emperyal devletlerin içerisinde yaşayan minör toplumların ve diğer milletlerin kendi istiklallerine sahip olmalarını gerektiren onca husustan birisi olmalıdır.


Küçük milletlerin çilesi bitmez. Kaderleri böyledir. Büyüklerin savaşında acı çekenler çocuklar gibidir onlar. Ukrayna nasıl NATO dehlemesi ile bu savaşa sonuna kadar battı ise Rusya da geri çekilmemek ve stratejik açıdan NATO ile çepeçevre çevrelenmemek için istemediği bir savaşa girdi.

İstemediği bir savaşa girdi derken zaten ekonomik olarak hazırlıklarını yapmıştı. Batı, Rusya'nın bu savaşta çok fazla yıpranacağını kendisi de ummuyor. Ancak yapılması gereken daha farklı şeyler var. IATA, yani Uluslararası Sivil Havacılık Birliği sisteminden çıkarmak gibi onca şey listeye alınabilir.

Dünya çapındaki boğazlardan ve kanallardan geçişleri de engellenebilir. Rusya'nın Swift sisteminden çıkarılmasını Rus yönetimi pek takacak gibi görünmüyor. Ruble geçen sabah 78'den 113'e fırlamış ve 101 civarına oturmuş.

Devlet ayrıca dövizin yurt dışına çıkışını zorlaştırmak için çok çeşitli tedbirler de aldı. Ne var ki para, döviz buna rağmen çıkacak dışarı bunu hiçbir şey değiştiremez.

Rusya'nın Ukrayna'ya girişinde test ettiği bir şey de bu oldu. Topyekun saldırıya geçilse hem şu anda yarım ağızla tepki veren ülkeler hepten tepki verebilir hem de ekonomi direkt olarak zarar görebilirdi.

Ancak bu şekilde birkaç şeyi başarmış oluyorlar:

1. Batının tepkisini test ve o teste göre reaksiyon vererek karşı tarafın kırmızı çizgilerindeki psikolojiyi test ediyorlar.

2. Savaşı uzun vadeye yayarak bir ülkenin içerisine yerleşip işgali kanıksattırmak da diğer amaçları.

Ukrayna'ya neden tüm güçleri ile saldırmadıklarını anlamak da çok zor değil. Rakibini güreşte kündeye getirmek için tüm gücüyle yere yatırmaya çalışan pehlivan, arkasını açmış olur.

Güreşte bunun önemi yoktur ama dünya siyasetinde var çünkü birebir güreştiğini sanırken bazen arkandan bir diğer pehlivan daha üzerine binebiliyor.

Birini yatırırken kendi sırtın açıkta kalır. Topyekun saldırıların en kötü yanı da budur.

Almanya II. Dünya Savaşı'nda Sovyetlerin üzerine hücum ederken bu bir topyekun saldırıydı ve Batı Cephesindeki askerlerinin çoğunu doğu cephesine göndermişti.

Topyekun saldırıda düşmanı imha etme olasılığın yüksektir ancak kaynakların çoğunu üzerine seferber ettiğin düşmanla uğraşırken geri hatların ya açıkta kalır ya da zayıflar. Güreş örneğini de bu sebepten verdim.

Ruslar şimdilerde deyimi yerinde ise Ukrayna'ya çelme takıyor ve düşen de kendileri değil kendi içlerindeki "Gayrı Rus" halklar oluyor.

Ukrayna'nın altyapısını, yol ağını mahvediyorlar. Üzerinden Rus silindiri geçen Ukrayna, Ruslarla Kiev ve Harkiv'de boğuşurken Ruslar, Azak kıyılarını alarak Kırım'a doğru kara bağlantısı açıp Ukrayna'nın tüm değerli madenlerinin olduğu ve ekonomik önem arz eden noktalarını ele geçiriyorlar.

Rusya, insan kaybederken de kendi ülkesini homojenleştiriyor ve kazanıyor.

Daha kötüsü ise bu yavaş ilerleme, Rusları bölgeye yerleştiriyor.

Askeri ilerlemede 3 esas vardır:

  1. Keşif ve ön saldırı
  2. Çatışma ve saha kazanma
  3. Yerleşme, mayınlama ve...

sonrası askeri değil siyasi kazanım döneminin esaslarıdır.

Bunlar ise kısaca;

  1. Yeni idareyi tesis etmek,
  2. Desteklediğin toplumun nüfusunu artırmak
  3. Tanınırlığını sağlamak ya da kendine ilhak etmek.

Şu anda askeri aşamada birinci kısmı geçtiler ve ikinci aşamadalar.

Üçüncü aşamaya geçtiklerinde anlayacağız ki Ukrayna bir daha üzerinde yürüyemeyeceği ve Rusları üzerinden atamayacağı araları mayınlanmış ve sabitlenmiş bir cephede kilitlenmiş olacak.

Muhtemelen Azerbaycan ordusunun 30 sene giremediği Karabağ ve Azerbaycan'ın güneybatı illerinde yaşanan olaylar yaşanacak.

Bölgede Rus hakimiyeti uzadıkça Ukraynalı halk kaçacak, Rus yanlıları ise kalacak ve çoğalacak.


Ruslara direnen Tatarlar nasıl topraklarından olduysa, Ukraynalılar da bu riskle karşı karşıyadır.

Ruslar kendi tuttukları bölgede homojenliği sağlayarak gelecekte yapılacak bir referandumda demokrasiyi ipotek altında tutacak.

20 ila 30 sene sonra çözüm sağlansa da çiftini, çubuğunu, evini terk etmiş olan ve bugünlerde ülkesini terk etmekte olan Ukraynalıların kaçı gidecekse; geriye kalanlar ülkede "kalan seçmenler" olacak ve bu da Ruslara yarayacak.

Almanya, Avustralya ve ABD'ye giden Ukraynalılar ise bu ülkeler için "makul" bir kazanım olarak ihtiyaç duydukları eğitimli, Hristiyan beyaz nüfusu teşkil edecek.


Gelelim Ukrayna'daki durumun geleceğine

Zelenski'nin oldukça mantıksız gördüğüm ve geçmişte hiçbir ülkeye faydası olmamış icraatlarını görüyoruz.

Bunlardan birisi hapishanedeki mahkumları "hükümlerini" savaş bölgesinde savaşarak tamamlamış olacaklarını belirten anlamsız açıklamaları ve diğeri ise ülkeye gelecek olan "yabancı savaşçılara" vatandaşlık verileceği.

Gelen her yabancı savaşçının "barış meleği" olacağını ya da "kalifiye savaşçılar" olacağını kim biliyor? Aralarında gangster, tecavüzcü, mafya yok mu?

Getirilenlerin daha sonra güçlenerek ülkede zaten üstesinden gelinememiş mafyokraside birer kriminal politik oyuncu olmayacakları ne belli?

Bosna savaşında Yusuf Prazina tecrübesi göstermiştir ki kendisinden faydalanılan her gangster, bir süre sonra kendi çıkarı için çeteleşebiliyor ve ikili oynayabiliyor.


Bu savaşçıları getirme furyasına 1993'te Aliya İzetbegoviç de katılmıştı ve Bosna Hersek'e askeri açıdan hiçbir faydası olmayan birkaç bin Arap savaşçı, Orta ve Orta-kuzey Bosna'da dağlarda gezinip Sırp bölgesindeki ekinleri ateşe verip birkaç kiliseyi yaktılar.

Ciddi hiçbir askeri başarıları ve katkıları da olmadı. Dahası o güne dek eşi benzeri görülmemiş bir şey olan "kafa kesme" gibi hadiseleri videoya aldılar ve bu videolar Sırp kesiminde hayli köpürtülerek "İşte Müslümanların gerçek yüzü" algısına zemin hazırladı ve Bosna ordusu için savaşan ve sayıları yüzde 30'u bulan birleşik Bosna Hersek idealine inanan Hristiyan askerler ordudan ayrıldı.

Propaganda savaşında düşmana oldukça sağlam bir malzeme verilmiş olundu.


Ayrıca 11 Eylül sonrasında ABD, bu selefi grupları bahane ederek Bosna Hersek'i hayli sıkıştırdı. Kısacası ve özetle, bunlarla haklı davanızı kirletmiş oluyorsunuz. Öz kaynaklarınız ve öz iradenizle yürüttüğünüz savaşınız yine öz halkınızla devam etmelidir.

Belki de Ukrayna, Rusya'nın getirdiği ufak azınlıkları ve Gayrı Rus toplumları görerek kendi gayrı Ukrain başıbozuk milislerini meydana getirmek istiyor besbelli.

Yani Ukraynalıların ölmesinin meydana getireceği hükumet üzerindeki baskıyı onlar da istemiyor ve baştan durdurmak istiyorlar.


Bugünlerde bana 6-7 kişi sordu; "Ukrayna'ya gönüllü gitmek istiyoruz ne yapalım?" diye.
"Top yemi olacaksınız hiç girmeyin o meselelere" dedim.

Olacak olan budur zaten. Anası babası dünyada bilinmeyen yetimler gibi, klonlanmış canlılar gibi harcayacaklar bunları.

Hiç değmez bu savaşın bir parçası olmaya. Zaten savaşın devam ettiği ülkede de halkın tamamı savaşa dört elle sarılmış değil.

Evet, Ukrayna halkı ciddi bir irade ortaya koyuyor ama şu haftalarda 5 milyon kadarının da yollara düşüp göç edeceği tahmin ediliyor.

Önemli bir kısım da Polonya ve Macaristan sınırlarında birikmiş ve ülkedeki taksiciler kendi halkını sınır bölgesine götürmek hatta sınıra yakın şehirlerden sınır kapısına götürmek için 10-20 kilometre için astronomik rakamlar istiyorlar.
 


Savaşın kendi karaborsası vardır kuralı burada da işliyor. Savaşların ayrıca kendi fırsatçıları ve kendi zenginleri de. Her savaştan sonra binlerce çarıklı zengin türer ve türüyor da. Bu da savaşın acı yüzü oluyor işte.

Taksiciler halkı 500-600 dolara sınıra kaçırıyor, sınır kuyruklarında memurlar ve askerler 250-350 dolar rüşvetle sınırı geçiriyor. Parası olana her yer vatan, olmayana ise sadece kendi toprağı...


Ukrayna hakkında son bir öngörümü daha belirterek bu haftaki analizi noktalamak istiyorum.

Rusya, Ukrayna'yı düşük yoğunluklu ve yavaş tempolu bir savaşa alıştırıyor gibi. Ukrayna'nın lojistik altyapısını bitirip, şehirlerin stoklarını eritmelerini bekledikten sonra topyekun saldırıya geçebilir.

O vakit bu denli düşük yoğunluklu bir savaşa alışmış olan Ukrayna, geri hatlarından ne bir yardım getirebilir ne de ortada bir geri hat söz konusu olur.

Şimdilerde yazmaya başladıkları destansı direniş, esas o zamanki gösterecekleri mukavemetle anlamlı olur. Bakalım zaman neyi gösterecek?

Bu konudaki son sözü sanırım ünlü Rus yazar Lev Tolstoy söylemiş;

En güçlü iki savaşçı vardır. Bunlar, sabır ve zamandır.


Selam ve saygılarımla.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU