Rusya-Ukrayna krizinde kırılma noktası: Donetsk ve Luhansk

Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Rusya, 21 Şubat'ta Putin'in tarihi açıklamasıyla birlikte, ayrılıkçı Donetsk ve Luhansk'ın bağımsızlığını resmen tanıdığını açıkladı. Bu tanımayla birlikte Rusya-Ukrayna krizinde yepyeni bir aşamaya gelindi.

Donetsk ve Luhansk'ın önümüzdeki günlerde olası bir gelişme durumunda Rusya'yı yardıma çağırması halinde Rusya bölgeye askeri bir müdahalede bulunacağı için, bu adım bölgede önce Ukrayna ile Donetsk-Luhansk halkını karşı karşıya getirecektir.

Bir sonraki adımda ise Ukrayna ile Rusya'yı sıcak bir çatışmanın içine çekme potansiyeli barındırdığı için son derece stratejik bir hamledir.

Tüm dünyanın gözü önünde Putin'in 21 Şubat'ta yaptığı açıklama, hem Rusya'nın tarihten günümüze izlemiş olduğu emperyal politikaları hem de Putin yönetiminin Ukrayna, AB, Batı ve ABD'ye yönelik en sert mesajlarını içermesi bakımından tarihe geçmiştir.

Putin'in Ukrayna'nın tarihsel olarak Rusya'nın bir parçası olduğunu ve bu nedenle iki ayrılıkçı bölgenin bağımsızlığını tanıdığını açıklaması işgali meşrulaştırmak için tarihsel temelleri dayanak olarak kullandığı anlamına da gelmektedir. 


Rusya-Ukrayna-Batı krizinden ne anlamalıyız?

Rusya Ukrayna kriziyle Soğuk Savaş dönemine geri dönüldüğü bu süreç, farklı mücadele türlerinin de yaşandığı bir dönem olmuştur.

Rusya-Ukrayna arasındaki kriz tüm dünyaya bu kez Hibrit savaşlar üzerinden Soğuk Savaş'ın yeniden inşa edildiği bir döneme girildiğini göstermiştir.

Bu nedenle Rusya'nın bu kriz sürecinde izlemiş olduğu politika başarıya ulaşmıştır. Bu başarı öncelikle Avrupa Birliği ülkeleri arasında Almanya'nın tutumuyla kendini net bir şekilde göstermiştir.

Yeni döneme "güç ve denge" politikalarının damgasını vurduğunu ve aynı zamanda enformasyon savaşlarının da bu dönemde önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkündür.


Rusya'nın Donbas'taki iki ayrılıkçı bölgeyi tanıması ne anlama geliyor?

Rusya bu iki bölgeyi tanıyarak halihazırda NATO üyesi olmayan Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü çiğneyerek Rusya'ya rağmen bölgede NATO'nun ilerlemesinin mümkün olamayacağını göstermiştir.

Rusya bu tanımayla aynı zamanda SSCB sonrası coğrafyada yitirdiğini düşündüğü etkisini de yeniden gün yüzüne çıkarmak istemektedir.

Putin'in açıklamasında sıklıkla tarihe olan vurgusu da bundan kaynaklanıyor.

Rusya bu toprakların Rus kanıyla alındığını; ama Ukrayna'ya verilirken Ukraynalılardan hiçbir bedel alınmadığını ve gelinen noktada Ukrayna'nın Rusya'ya yönelik tehditlerin merkezine dönüştüğü için de rahatsız olduğunu dile getirmektedir.

Rusya'nın bu iki bölgeyi tanıması aynı zamanda Putin'in Minsk Antlaşması'nı ve diğer uluslararası antlaşmaları da resmen tanımadığı ve ihlal ettiğinin de en önemli kanıtı olarak yorumlanabilir.

Putin bu adımla bölgenin işgaliyle ilgili elindeki tüm kozları Ukrayna'nın NATO üyesi olmadan önce oynama arzusunda olduğunu net bir biçimde ortaya koymuştur.  


Putin'in bu adımı karşısında Avrupa ne yapar?

Putin'in bu açıklaması hem ABD'ye hem de Avrupa'ya bir meydan okuma olarak yorumlanabilir.

Batı dünyası Rusya'ya karşı yaptırımların masada olduğu tehdidinde bulunarak Putin'e bir gözdağı vermiştir.  

Bu süreç AB içinde ise bir fikir ayrılığı oluşturmuştur. Bu fikir ayrılığı Rusya tarafından bilinçli bir şekilde körüklenmiştir.


Fransa, AB içinde Almanya gibi farklı bir yol izleyerek arabuluculuğa soyunsa da düşündüğü oranda etkili olamamış ve Rusya'yı durduramamıştır.

Özellikle Fransa'nın AB dönem başkanı olması nedeniyle attığı adımlar ve yaptığı görüşmeler son dönemlerde çok fazla ön planda olsa da Macron'un da tüm çabalarının heba olduğu bir noktaya gelindiği söylenebilir.

Bu noktada Fransa'nın arabuluculuk girişimleri karşılık bulamamıştır.


Gelinen noktada diplomasi kapısı halen açık mı?

Bölgede halen çatışma olasılığı çok yüksek olsa da bir yandan da Rusya ve ABD temsilcilerinin 24 Şubat'ta yapacağı görüşmeler arka planda halen diplomasinin sürdürüldüğünü gösteriyor.

Bu nedenle Rusya iki bölgeyi tanımış olsa da diplomasi halen masada bir seçenek olarak bulunmaktadır.

Ayrıca, Rusya elindeki kartları oynadığı için halihazırda AB ve Batı dünyasının nasıl bir tepki vereceğini görmek için de bir pozisyon almış bulunuyor.

Ancak Ukrayna halkına bakıldığında AB'den özellikle de Almanya ve Fransa'da beklenilen oranda bir tepki gelmediği şeklinde bir kamuoyu düşüncesinin hakim olduğu görülmektedir.

Buna karşın İngiltere'nin en sert tepkiyi gösteren ülke olduğunu da belirtmekte yarar var.

İngiltere, 5 Rus bankası ve 3 oligarkla ilgili yaptırım kararı almış ve bu işadamlarıyla ticaret ve İngiltere'ye giriş çıkış konusunda yaptırımların devreye girdiğini ve önümüzdeki günlerde ilave yaptırımların da olacağını beyan etmiştir.

Ukrayna dünyaya Rusya'ya yaptırım çağrısında bulunsa da halen beklediği oranda bir destek alabilmiş değil.

Bu nedenle Ukrayna'da halk Rusya'nın bu adımı karşısında daha etkili bir yaptırım, örneğin Kuzey Akım 2 projesinin durdurulması (ki bu durum Avrupa ekonomisini de etkiler) ve finansal yaptırımların gündeme getirilmesini bekliyor.

Yine yaptırımlar konusunda Batılı devletlerin Rusya'dan enerji alımıyla ilgili konularda da birtakım sınırlamaların gündeme gelmesi eklenmektedir.


Putin'in 21 Şubat açıklaması nasıl yorumlanmalı? 

Rusya bu adımla birlikte bir bakıma yüzyıllık politikasından da vazgeçmiş olduğunu gösterdi; ama diğer yandan Putin iki bölgenin egemenliğini kabul ederek ve parlamentoda bu yönde bir karar alarak uluslararası hukukta da elini güçlendirmek istedi.  

Bu noktada Ukrayna'nın bu oldubittiye itiraz etmesi halinde Rusya bu iki bölgenin toprak bütünlüğünü gerekçe göstererek işgali başlatabilir.  


Rusya'ya yönelik çizilen bu vizyonun temelleri çok eskiye dayanıyor olsa da geçen yılki NATO toplantısında Rusya zaten günah keçisi ilan edilerek bu sorunların yaşanabileceğinin sinyalleri çok önceden verilmişti.

Bu nedenle Putin'in böyle bir adım atacağı günler öncesinden belliydi zaten. Bu noktadan sonra Ukrayna burada tek başına Rusya'ya karşı karşıya gelmek istemeyecektir.  

Putin'in iki bölgenin bağımsızlığını tanıyarak çizdiği vizyona bakıldığında kendisinden ziyade karşı tarafın yani Batı'nın bu bölgeyi istikrarsız hale getirdiği açık açık ifade edilmiştir.

Bu nedenle Ukrayna'nın bu iki bölgenin bağımsızlığına karşı çıkabilmesi için de Batının desteğini ciddi anlamda arkasında hissetmesi gerekmektedir.


Rusya'nın yeni vizyonunda 2008'de Güney Osetya, 2014'te Kırım ve 2022'de de Donbas'tan sonra yeni hedefleri de gündeme gelecektir.

Yani bu kez Ukrayna'nın Batısı özellikle de Romanya ve Balkanlarda da suların kaynamaya başlayacağını söylemek mümkün.

Yeni Rus vizyonunda artık Rus emperyalizmini pek çok coğrafyada görmek mümkün olacaktır.


Rusya'nın bu bölgede önemli bir tarihsel geçmişi olduğunu unutmamak gerekiyor. Rusya'da köklü bir devlet geleneği var ve kolay kolay bu tür kararlar alınamıyor.

Ancak Rusya'nın kendine yönelik bir tehdit algılamaya başladığı anda sınırlarının ne olduğu konusunda da önemli bir potansiyeli olduğu unutulmamalı.

Bu kapsamda Rusya'nın Güvenlik Konseyi toplantısını canlı olarak yayımlanması Rusya tarihinde bir ilk olsa da Putin belki de ileride sorumluluk almamak adına ya da bu sürecin tek sorumlusunun kendisi olmadığı imajını yaratmak için böyle bir adım atma gereği hissetmiştir.

Nitekim günümüzde Putin'in bu tanıma kararı Rusya'da dahi halkı ikiye bölmüş durumda.

Ülkede özellikle de ekonomik sorunların yaşandığı böyle bir zamanda Putin'in bu hamlesini eleştiren kesim de yok değil.

Her ne kadar Putin Ukrayna'nın doğusunun tarihsel süreçte daima Rusya'nın bir parçası olduğunu dile getirmiş olsa da bu adımdan ve yaşananlardan her iki ülkenin ordusunda da rahatsız bir kesim bulunuyor.

Ukrayna'da orduda Rusya'ya dair bir fikir ayrılığı olduğu gibi Rusya'da da orduda Ukrayna konusunda bir fikir ayrılığı mevcut.


Putin açıklamasında Rusya'nın tarihten günümüze tüm Sovyetlerin borcunu sırtlandığını ancak Sovyet coğrafyasından bir karşılık göremediğini ve kendilerine yönelik ekonomik yaptırımların dahi gündeme geldiğini dile getirerek geçmişin muhasebesini de yapmıştır.  

Putin, Ukrayna'yı tarihsel süreçte Rusya'nın tüm ekonomik gücünü kullanmak ancak sorumluluklarını yerine getirmemekle de suçlamıştır.

Hatta Ukrayna'nın Rusya'ya karşı enerji konusunda daima şantaj yaptığını, Ukrayna'daki Rus vatandaşlarının haklarını ihlal ettiğini ve soykırım yaptığını dahi dile getirmiştir.


Putin'in açıklamasında ağırlıklı olarak Ukrayna'nın hep Batı'nın ihtiyaçlarını göz önünde bulundurduğundan duyulan rahatsızlığın dile getirildiği görülmektedir.

Putin'in Ukrayna'da oligarkların çaldıkları milyon dolarlardan bahsetmesi ve oligarkların popülist politikalar izlediğini dile getirmesi buradaki yönetimden duyulan rahatsızlığın en somut göstergesi olmuştur.

Ukrayna'da özellikle seçim öncesi verilen vaatlerden geri dönüldüğünü ve Ukrayna yönetiminin Batı yanlısı bir çizgide politikalar izlemesinin de ülkeye büyük zararlar verdiğini dile getirmiştir.

Putin ayrıca, Ukrayna'da son dönmelerde yolsuzlukların arttığını, Ukrayna'da oligarkların daima kendi çıkarlarını koruduklarını ve bölgede istikrarlı bir yönetim ve devlet olmadığı için oligarkların halkı kışkırttığını da öne sürmüştür.


Ukrayna'nın ülkede Rusçayı yasakladığını, Rus karşıtı kanunlar çıkardığını ve insan haklarını ihlal ettiğine da işaret ederek Ukrayna'da yönetimin insanlara terörist damgası vurduğunu, böylece Ukrayna yönetiminin Batılı efendilerinin emrine her geçen gün daha fazla girmeye başladıklarını da dile getirmiştir.

Putin ayrıca, Ukrayna parlamentosunun özellikle Rus kökenli vatandaşlara karşı ayrımcı politikalar izlediğini ve bu durumun da bölgede ciddi bir tehdit olduğunu açıklamıştır.

Sonuç olarak Putin'in açıklamalarına bakıldığında Ukrayna'nın her geçen gün yüzünü daha fazla Batıya döndürmesinin bölgedeki sorunların temelinde büyük bir yere sahip olduğu görülmektedir.


Uluslararası hukuk açısından bu durum ne anlama geliyor? 

Rusya'nın attığı bu adım 2015'te imzalanan BM Güvenlik Konseyi ilkelerine aykırıdır.

Ayrıca Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin de açık bir ihlali söz konusu olduğu için bu husus Birleşmiş Milletler Şartı'nın ilkeleriyle de uyuşmuyor.

Bu durumun uluslararası hukukun ihlali olduğu AB ülkeleri tarafından da belirtilmiştir. Ancak gelinen noktada tarafların uluslararası hukuku ciddiye aldığı da artık söylenemez.

Nitekim başta Minsk Antlaşması olmak üzere pek çok antlaşma bu adımlarla çöpe atılmış gibi görünüyor.

Bu durum emsal oluşturacaksa Rusya'nın yararına emsal oluşturabilir. Tıpkı Güney Osetya ve Kırım'da olduğu gibi diğer SSCB sonrası coğrafyalardaki sorunlu bölgelere de emsal oluşturma riskini barındırmaktadır.  


ABD ve AB'den gelen tepkiler yeterli mi?  

Zelenski ABD'den beklediği desteği alamayacak gibi görünüyor. Ukrayna için ABD'den ziyade şu anda İngiltere'nin sesi daha fazla çıkmakta.

AB ülkelerinin sesinin ise daha cılız kaldığını söylemek mümkün. Genel olarak şu an için ABD ve AB'den gelen tepkiler olay çok sıcak olduğu için sınırlı ama ilerleyen günlerde sert tepkiler özellikle de yaptırımlar konusunda daha somut adımlar atılabilir.

İngiltere'den sonra ABD'de de yaptırımlar uygulayacağını ancak bunun ayrılıkçı iki bölgeyle sınırlı olacağını açıklamış olsa da bu durum önümüzdeki günlerde değişecektir.


Biden yaptırımlar konusunda bir adım attı ve Rusya'nın kararını sert bir şekilde kınadığını açıkladı.

İngiltere'den de tepkiler geldi ve bu tanımayı "işgal ve istila başladı" şeklinde adlandırdı ve enerji, savunma ve ekonomik alanlarda yaptırımlar uygulanacağını dile getirdi.

İngiltere ve ABD'nin diğer AB ülkelerine kıyasla bu tanımaya daha fazla tepki gösterdiğini söylemek mümkün.   


Dünyayı yeniden Soğuk Savaş mı bekliyor?

Rusya'nın başlattığı bu süreç dünyada yeniden iki kutuplu bir dünya düzeni sürecini başlattı diyebiliriz.

Asıl önemli sorun bundan sonra tarafların nasıl bir yol haritası izleyeceği ve müttefikler arası ilişkilerin nasıl olacağıdır.

Bu ilişkilerin seyri hem bölgeyi hem de dünyayı etkileyecektir. Ukrayna'nın özellikle de Kuzey Akım 2 projesinin durdurulmasını istemesi ve Rusya'ya yönelik ABD ve İngiltere'nin yaptırım listesi bu etkilerin önemli bir başlangıcı olacak gibi görünüyor.


Bu krizin Türkiye'ye etkileri ne olur? 

Bu krizin sadece Türkiye değil dünya ölçeğinde önemli etkileri olacak ve bu etkiler görülmeye de başlandı.

Türkiye'nin Ukrayna ve Rusya ile stratejik ve iyi ilişkileri var. Bu çatışmadan ilerleyen zamanlarda Doğu Batı çatışmasına dönerse ciddi anlamda Türkiye'yi de etkiler.

Bu kriz NATO'nun genişleme sorunundan ziyade Büyük Güçlerin gövde gösterisine dönüşme ihtimalini de barındırıyor.

Büyük güçlerin adeta Ukrayna üzerinden karşı karşıya geldiği bir dönemden geçildiği için Türkiye'nin bölgede tansiyonun düşürülmesi noktasında üstüne düşeni yapması gerekiyor.

Bu noktada Montrö'nün jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye dengeleyici bir güç olarak öne çıkabilir.

Çünkü Türkiye NATO üyesi bir ülke ve bu gelişmelerin Türkiye üzerinde de önemli etkileri olacaktır.  


Türkiye bu süreçte arabuluculuk yönüyle ortaya çıkmış olsa da yaptırımlardan da etkilenecektir.

Türkiye Rusya ile farklı düşündüğü konular olsa da bölgede Rusya ile görüşebilen iletişim kurabilen yegane ülkedir.

Bu noktada örneğin Rusya'ya yönelik yaptırımların Türkiye'de başta turizm olmak üzere ekonomik ve ticari alanlarda ciddi bir etkisi hissedilecektir.

Örneğin Ukrayna'dan yüzde 80'lere varan bir oranda buğday ithalatının olması, Rus turistlerin Türk turizmi açısından potansiyeli, enerji konusundaki Türkiye'nin Rusya'ya olan bağımlılığı gibi pek çok konunun da bu yaptırımlardan etkileneceğini söylemek mümkün.

Ama diğer yandan Türkiye bir NATO müttefiki olarak da oldukça hassas bir konuma sahip. Bu nedenle Rusya'nın iki bölgenin bağımsızlığını tanıma kararı Türkiye tarafından resmi olarak kabul edilemez olarak açıklandı.

Türkiye taraflara itidal, sağduyu ve uluslararası hukuka riayet çağrısında bulundu ama bu tek başına geldiğimiz noktada yeterli olacak mı bunu en iyi zaman gösterecektir.


Türkiye, Ukrayna konusunda ortak bir zirve olması halinde bu zirvede yer alabileceğini de gündeme getirmiştir.

Türkiye'nin Kırım konusunda izlediği politika Rusya ile önemli bir fikir ayrılığı içerse de Rusya'nın arabuluculuk rolüne önem verdiği ülkeler arasında Türkiye'nin önemli bir yeri bulunuyor.

Ayrıca Türkiye, Karadeniz ülkesi olduğu için de belirli sorumlulukları bulunuyor ve bu noktada Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Lozan Antlaşması'nın ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

Türkiye'nin daha önce Rusya ile Suriye, Libya, Kırım gibi konularda yaşadığı fikir ayrılıklarına bu kez bu iki ayrılıkçı bölgenin tanınma süreci de eklenince mevcut sorunların sayısı artmış oldu.

Ayrıca Türkiye'nin NATO'daki yeri ve jeopolitik konumu da bu sorunların sayısını arttırma potansiyeline sahip olduğu için Türkiye'nin temkinli adımlar atması önemlidir.


Kriz nasıl sona erebilir?

Krizin sona ermesinin yegane şartı tarafların diplomasi masasına oturmasıdır. Bu noktada Zelenzki'nin diplomasi kapılarını daima açık tutması önemli.

Bir çatışma olasılığı halen çok yüksek olmakla beraber kriz artık yepyeni bir şekil almaya başlamıştır.

Bu iki bölgenin bağımsızlığının tanınması Rusya'nın Güney Osetya ve Kırım'dan sonra Donetsk ve Luhansk'ta da benzeri bir oldubittiyi başarılı bir şekilde uyguladığını gösteriyor.  

Bölgedeki sorunların biran önce diplomasi yoluyla çözülmesi tüm tarafların yararına olacaktır.

Bu nedenle Türkiye de bu süreçte yapıcı bir rol almaya devam etmeli çünkü burada yaşanacak olası bir çatışma bölge ülkesi olarak Türkiye'yi de derinden etkileme potansiyeli taşımaktadır. 


Sonuç olarak bölgede yaşanan bu gelişmeler bir kez daha büyük güçlerin egemenlik alanlarını genişletmeye yönelik izledikleri politikaların Ukrayna üzerinden bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştır.

Rusya'nın yayılmacı politikasının sonucu olarak Ukrayna'da sıcak bir çatışmaya yol açabilecek bir savaş her an patlak verebilir.


Öte yandan yakın zamanda bir savaş olmasa da Rusya'nın izlediği politikalar nedeniyle bölgede kısa vadede tansiyonun düşmeyeceğinin de göstergesidir.

Ukrayna'nın silahlı güçlerinin Rusya'yla bir sıcak çatışmada başarılı olamayacağı aşikardır.

ABD ve müttefiklerinin ise şu an için Rusya ile bir savaşa girmekten imtina etmeleri nedeniyle bu konjonktürde Rusya'nın elinin giderek daha da güçlendiğini söylemek mümkündür.

Rusya ile olası bir topyekûn savaşta dünyanın nükleer bir savaşa doğru evrilme ihtimali nedeniyle ABD ve müttefiklerinin savaş konusunda temkinli davrandıkları da söylenebilir.

Rusya ise yaptırımlar nedeniyle uzun vadede bu krizden ekonomik anlamda etkilenecektir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU