Onlar, büyük haber kuruluşlarının desteklediği tecrübeli, gezici muhabirler ve önceki savaşların emektarlarıydı. Onlar çarpıcı ve yürek burkan bir haberin oraya getirdiği, mücadele içindeki genç serbest gazetecilerdi. Kuşatılmış kente girmek için hayatlarını riske attılar ve sonra, kente vardıklarında, kesin nişancılardan ve havan toplarından kaçarken kendilerini daha fazla tehlikeye attılar. Birkaçı öldürüldü, daha fazlası yaralandı. Hepsine, bundan 30 yıl önce başlayan Saraybosna kuşatması damgasını vurdu.
Karanlıkta kalmış o yıllarda Bosna'nın başkentini haberleştiren gazetecilerin çalışması, hayatı ve etkisi, şu an Bosna Hersek Tarih Müzesi'nde sergilenen fotoğraflar, videolar ve bulunan nesneleri içeren "Saraybosna'dan Canlı: Yabancı Gazeteciler Kuşatmayı Nasıl Haberleştirdi" (Live From Sarajevo: How Foreign Journalists Covered the Siege) sergisinde tarihleniyor ve anılıyor.
Küratör Elma Hodzic sergiyi gezerken bana "Savaşı haberleştiren yabancıların sesini duyurmak istedik" dedi.
Bunlar görgü tanıklarının hikayeleri.
Sırp milislerin Saraybosna'yı acımasızca kuşatması Avrupa tarihinde dönüm noktası niteliğinde bir hadiseydi. Ama aynı zamanda gazetecilik açısından da önemli bir andı. Yeni çıkan dijital teknolojiler geliştirilmiş ve genişletilmişti. Jeneratörle çalışan uydularla bağlantı kurmak norm halini almıştı. Zırhlı araçlar ve kurşun geçirmez yelekler gibi paramiliter teçhizatlar savaş haberciliğinin sıradan teçhizatı haline gelmişti.
Sergilenen eşyalardan birinin metninde "1992 yazının sonlarında, gazetecilerin (üzerinde kan nakli ihtiyacı için gazetecinin kan grubunun belirgin biçimde görüldüğü) kurşun geçirmez yelek ve kask giymesi yaygın görülen bir şeydi" yazıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
4 yıllık abluka, modern tarihte bir kentin maruz kaldığı en uzun kuşatmaydı. En az 5 bin 400'ü sivil olmak üzere 14 bin civarında kişi öldürüldü. Karla kaplı dağlar arasında konuşlu, bir zamanların canlı Balkan kenti bir hayalet şehir haline gelmişti. Ancak dış dünyanın çoğu için çatışma kafa karıştırıcıydı ve riskler belirsizdi. Zaten dünyanın o bölgesinde yaşayanlar hep birbirini öldürmüyor muydu?
Saraybosna'dan haber yapan muhabirler savaşın korkunç gerçekliğini dünyanın geri kalanının oturma odalarına taşıdı. Fakat aynı zamanda, sonradan soykırıma ilişkin savaş suçları olarak kabul edilecek şeyler hakkında bir ölçüde ahlaki netlik de kazandırdılar. Bu, nihayetinde güçlü bir uluslararası müdahaleye, savaşın sona ermesine ve sadece Saraybosna'nın değil aynı zamanda Bosna Hersek kavramının ve birden fazla etnik grupla dini inanca sahip bir devletin yeniden dirilişine yol açtı.
Haber kuruluşlarının kuşatmaya ve Bosna'daki daha geniş çaplı savaşa dünya genelinde dikkat çektiğini bir anlığına hatırlamakta fayda var. Medyanın ilgisi, dünya liderlerinin çoğunun görmezden gelmeyi tercih edeceği bir çatışmanın bitmesine muhtemelen katkıda bulundu.
Fakat bu savaş, gazetecilerin belki de ilk defa diğer siviller kadar tehlikede olduğunu da gösterdi. Çatışmada İtalyanlar, Amerikalılar, bir Britanyalı, bir Alman, bir Türk, bir İranlı ve çok sayıda Bosnalı dahil en az 19 gazeteci öldürüldü.
Şanslı gazetecilerin insani yardım uçak seferlerine otostopla bindiği, daha az talihli olanların kenti çevreleyen Bosnalı Sırp mevzilerinden gizlice geçmek zorunda kaldığı Saraybosna'ya girmek bile zordu.
Bir yapımcı, ABC News'ten David Kaplan, basını belirtmek için arabasına yapıştırılan "T" ve "V" harflerinin arasından giren keskin nişancı kurşunuyla öldürüldü. Hodzic, "Savaş yerel halk için olduğu kadar yabancılar için de çok acımasızdı" diyor.
Saraybosna'ya gelen yabancı gazetecilerin güvenliğini kimse garanti edemiyordu.
Sergide, Magnum Photos'tan Gilles Peress'in kuşatma süresince çoğu gazetecinin konakladığı Holiday Inn'in kırık penceresinden çektiği kentin kasvetli ve mahvolmuş manzarasının dev bir fotoğrafı da yer alıyor.
Yabancı gazeteciler haber toplamak için genelde tamirci ya da işportacı denen yerlilere güveniyordu. Saraybosna'dan Canlı sergisi, ziyaretçilerin beraberinde çalışan bu kimselere de saygı gösteriyor. Gazetecilerin dil becerileri önemliydi ama aynı zamanda malzeme tedarik etme, elektrik kesintilerinde güç kaynağı bulma, kontrol noktalarından geçmek için müzakere etme veya çok istenen izinleri yerel yetkililerden temin etme becerileri de önem taşıyordu.
Parasız kalan Slobodanka Boba Lizdek, Aralık 1992'de ağır bombardıman altında Holiday Inn'e gelmiş ve hemen günlük çıkan İspanyol gazetesi El Mundo için günlüğü 100 dolarlık çeviri işi almış. Sergideki bir teşhirde, "Kurşun geçirmez yelek giymiyordum" dediği aktarılıyor.
Sorumsuz olduğum için değil, kendi kentimde kendi halkım arasında olduğum için. Ben sadece işim nedeniyle korunur ve onlar korunmazken, onlarla nasıl konuşabilirdim?
Haberi Bosna'dan çıkarabilmek çok büyük zorluktu. 4G'yi, hatta DSL'i unutun. O dönem Bosna'da çevirmeli internet bağlantıları bile neredeyse hiç yoktu ve gazeteciler kendilerini zayıf uydu telefonu hatlarından dosya gönderirken veya görüntüleri dışarı aktarmak için yerel televizyon kanallarından yardım alırken buluyordu.
Gazeteciler, Vietnam çatışmasında Amerikalı savaş komutanlarının düzenlediği iki yüzlü "saat 5 budalalıklarına" atıfla isteksizce "saat 9 budalalıkları" diye adlandırdığı Birleşmiş Milletler günlük basın brifingleri için düzenli olarak Posta, Telgraf ve Telefon binasında bir araya geliyordu.
Sergi, savaştan kalma eşyalarla dolu. Bunlar arasında eski kameralar, hantal dizüstü bilgisayarlar, kurşun geçirmez yelekler ve hatta canı sıkılan gazetecilerin müzenin hemen karşısındaki işlek yolun diğer tarafında yer alan Holiday Inn'in lobisinde futbol oynamak için kullandığı buruşuk bir bant topu var. Hodzic gülerek, "Otelin yöneticisi topu sakladı" diyor.
Sergi, gazetecilerin beraber rahatladığı anları gösteren fotoğrafların yanı sıra gazetecilerin kuşatma altında yaşam hakkında yazdığı dokunaklı makaleleri gibi en ikonik çalışmalarından bazılarını da içeriyor. İngiliz gazeteci Paul Lowe'un çektiği bir fotoğrafta yalnız bir adamın, dağların tepesindeki Bosnalı Sırp mevzilerinin altında uzanan ölümcül "Keskin Nişancı Yolu"ndan geçmeden evvel, hayatını riske atıp atmayacağına karar vermek için duraksadığı görülüyor.
Bosna halkının kuşatma sırasındaki yaşamını anlatan daha geniş bir koleksiyonun bünyesindeki sergi, Balkan ülkesi Bosna Hersek özellikle zor bir dönemden geçerken açıldı. Savaşı sona erdiren barış anlaşmasına meydan okunuyor. Anlaşma, etnik milliyetçiliğin ani yükselişinin yanı sıra Bosna'nın kendi başarısızlıklarının biriken ağırlığıyla sarsılıyor.
Hayatının ilk yıllarını kuşatma sırasında yaşayan ve çatışmanın gölgesinde büyüyen 32 yaşındaki Hodzic, "Siyasetçiler 'savaş' kelimesini çok kullanıyor" diyor.
Bu sergiyi şimdi sunarak, savaşta olmanın ne anlam taşıdığını hatırlayabiliriz.
https://www.independent.co.uk/independentpremium/voices
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent