Doğal Afetler, Sel Felaketleri ve Rotterdam Örneği

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Geçtiğimiz Ağustos ayında Batı Karadeniz’de Cumhuriyet tarihimizin en büyük sel felaketine tanıklık ettik. Bölgede etkili olan aşırı yağış sonucu meydana gelen sel, su baskını ve heyelanların maalesef yıkıcı sonuçları oldu.

Umarım bu ve benzeri doğal afetleri bir daha yaşamayız. Yalnız iklim değişikliği üzerine yapılan bilimsel çalışmaları dikkate alacak olursak gelecek yıllarda doğal afetlerle daha sık yüzleşme olasılığımız yüksek görünüyor. ,

Bu durumda doğal afetleri bir daha yaşamamayı ummamız yeterli değil. Dolayısıyla iklim değişikliğine ilişkin olası riskleri hesaplayarak söz konusu risklere karşı bugünden önlem almamız yerinde olacaktır.

Yalnız doğal afetlere karşı alınması gereken önlemleri sadece Ankara’dan beklememeliyiz. Bu konuda yerel yönetimlerimize de büyük iş düşüyor. Değerli meslektaşım Dr. Öğr. Üyesi İhsan İkizer’in “İklim Değişikliğinde Kentsel Riskler Fırsat mı, Felaket mi? Rotterdam Örneği” başlıklı çalışmasını okuduğumda İkizer’in çalışmasının yerel yönetimlerimize ışık tutabileceğini düşündüm.

Amsterdam’ın güneybatısında yer alan ve büyük bölümü deniz seviyesinin altında bulunan Rotterdam, 650.000 civarındaki nüfusuyla Hollanda’nın ikinci büyük şehri. Şehir, Avrupa’nın en büyük limanına sahip.

Ülkede, 1953 yılında iki bine yakın insanın ölümüne ve yaklaşık olarak 70.000 insanın evsiz kalmasına neden olan gelgit ve fırtınaya bağlı taşkınlar, hala Hollandalıların hafızasından silinmemiş.

Hollanda’nın neredeyse tamamı iklim değişikliğine bağlı olarak taşkın, sel ve deniz suyu seviyesinin yükselmesi gibi çevresel tehditlerle karşı karşıya. İşte ülkenin en büyük ikinci şehri olan Rotterdam söz konusu çevresel tehditleri neredeyse bir fırsata çevirmiş durumda. İklim değişikliği ile mücadele ederken olabildiğince doğal yöntemlere başvurulan Rotterdam’da doğa ile savaşmak yerine iklim değişikliğine uyum benimsenmiş. 

Rotterdam, su yönetiminde sahip olduğu bilgi ve tecrübesi ile bu alanda dünyada akla gelen şehirlerin başında geliyor. Yalnızca büyük mühendislik projeleri değil, su taşkınlarını önlemekte yararlı olabilecek yeşil çatılardan su geçirgenliği olan kaldırım taşlarına kadar, bilimselliği ispatlanmış pek çok proje bu şehirde yaşama geçirilmiş durumda.

Rotterdam, sel ve taşkınlara karşı barajlar, pompalama istasyonları, su plazaları, su rezervuarlı yeraltı otoparkları, çok amaçlı çatılar, kanallar, bentler ve fırtına bariyerlerinden oluşan dünyanın en büyük sel koruma altyapısına sahip. İşte böylesi bir altyapıya sahip olan bu şehre dünyanın çeşitli yerlerinden her yıl pek çok heyet geliyor.

Söz konusu heyetlerin gelme nedeni ise su taşkınlarına karşı burada üretilen ve uygulanan çözümleri yerinde görmek istemeleri. Şehirde bu alanda yüzlerce firma ve pek çok araştırma merkezi belediyenin öncülüğünde oluşturulan ekosistemde iş birliği ve koordinasyon halinde su taşkınlarına karşı inovatif çözümler üretiyor ki bu da ülke ekonomisine büyük bir katma değer olarak geri dönüyor; çünkü burada geliştirilen ürünlere dünyanın dört bir yanından talep var.

Sonuçta, iklim değişikliği Rotterdam için neredeyse bir tehdit olmaktan çıkıp fırsata dönüşmüş durumda.  İkizer’e göre, Rotterdam’ın başarısının altında yatan en büyük faktör, bu alanda araştırma ve geliştirmeye büyük kaynak aktaran özel firmalar ve araştırma merkezleri ile yerel yönetim, özel sektör ve üniversiteler arasındaki iş birliği ve koordinasyon.

Öyle görünüyor ki yerel yönetimlerimiz için iklim değişikliğinin neden olabileceği tehditlerle baş etme hatta bu tehditleri fırsata çevirme konusunda Rotterdam ilham verici bir örnek olarak karşımızda duruyor.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU