Türkiye, kimi çevrelerce lider odaklı bir ülke olarak nitelendiriliyor.
Gerçekten liderlik vasıfları yüksek olan kişilerin Türkiye'nin tarihindeki etkisi tartışmasız.
Bununla birlikte öfke duygusu da Türkiye'de sadece gündelik hayata değil, aynı zamanda siyasete de damga vurabiliyor.
"Öfkeyle kalkan zararla oturur" dense bile öfkeyi siyasette yeri geldiğinde etkili bir şekilde kullananlar var. Bu yönüyle kitleleri etkilemekte başarılı olan isimlerin başında hiç kuşkusuz Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geliyor.
Erdoğan, güçlü liderlik özelliklerine sahip bir siyasi olarak partisinin de mutlak hakimi.
Kimi zaman partisinin de önüne geçen kişiliği, liderliği seçimlerde belirleyici olabiliyor.
Erdoğan'ın liderliği ve kişisel özellikleri bilim insanlarının da dikkatini çekmekte.
Psikiyatrist Cemal Dindar'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın portresini incelediği ve psikobiyografi türünün Türkçe'deki ilk örneklerinden biri kabul edilen "Bi'at ve Öfke" kitabı 2017 yılında yayınlanmıştı.
Kitabın İngilizce baskısının güncellenmiş hali geçen günlerde ABD'nin önemli şehirlerinden New York'ta çıktı.
Dindar ile son gelişmenin ışığında Türk siyasetinde çokça konuşulan biat ve öfke kavramlarına dair konuştuk.
"Anne-oğul çözümlemesini de kitaba ekledim"
Öncelikle kitabınızın İngilizce baskısının güncellenmiş hali New York'ta çıktı. Süreci anlatır mısınız?
2017'de ilk bu fikir ortaya çıktı. Daha önce edebiyatımızdan İngilizceye çeviriler yapmış Alvin Parmar ile bağlantıya geçtim. Kabul etti çeviriyi. Gıpta edeceğim kadar özenli bir biçimde işe başladı Alvin Bey. Fakat bir süre sonra metnin kuramsal-kültürel yapısını uygun biçimde İngilizceye aktarmakta güçlükler oldu. Zeynep Erk Emeksiz, hep şükranla anacağım, sonraki süreci üstlendi ve çevirinin tamamlanmasında büyük emek verdi. Kabul ve yayınlanma süreci de yaklaşık bir yılı buldu.
Güncellenmiş halinde yeni bilgilere mi yer verdiniz?
İngilizce dünyasına uygun biçimde anlaşılabilirliği sağlamak için metnin neredeyse tamamını yeniden düzenledim. Ayrıca kuramsal olarak Türkçe baskılar daha çok baba-oğul çatışmasına odaklı bir çözümleme içeriyordu. Bunun hakikatini saklı tutarak anne-oğul çözümlemesini de kitaba ekledim. Böylece son dönem daha anlaşılır hale geldi.
"Yukarıya yönelmeyen öfke aşağıdakilere veya dışarıdakilere yöneliyor"
Türkiye'de lidere biat kültürü özellikle sağ partilerde daha güçlü görünüyor ve lidere yönelik dışarıdan gelen eleştiriler tabanlarında daha sert tepkilerle karşılanıyor. Biatin güçlü olduğu yerlerde dışarı verilen tepkiler daha mı sert oluyor?
Dışarıya yönlendirilmiş öfke içerideki çatışmaları rahatlatmanın bir yolu. Çünkü sağcılığın örgütlenme biçiminde temel dinamik lider kültü ve onun temsil ettiklerine koşulsuz biat, boyun eğme. Yukarıya yönelemeyen öfke aşağıdakilere veya dışarıdakilere yöneliyor.
"Liderinin yüceliğini ötekilerini değersizleştirerek inşa etmek bildik bir yol"
Dışarı karşı öfkeyi göstermek biat kültürünün de bir parçası mı?
İçeride birikmiş ve ifade edilemeyen öfkeyi yönlendirecek dışarlıklı birini veya birilerini bulmak öyle… Kendinin ve grubunun, liderinin yüceliğini ötekilerini değersizleştirerek inşa etmek bildik bir yol. Bunun bir yanı da içeride olanları, grubu ortak bir düşman imgesinde buluşturmak. Ortak düşman varsa, lider etrafında kaynaşmış bir kitle olmak elzemdir savı daha kolay gruba içirilebiliyor.
"Boyun eğme, toplumdaki yaratıcılığı, neşeyi, duygu birliğini örseliyor"
Biat kültürü insanlarda ne gibi davranışları artırıyor. Örneğin diktatörlük olan ülkelerde komedi denebilecek davranışlar gözlemleniyor. Lider duygulanınca hep birlikte ağlamak, o gülünce hep birden gülmek gibi…
Bunun en iyi cevabı bizzat yaşadığımız günlerde… Boyun eğme, bir toplumdaki yaratıcılığı, neşeyi, umudu, duygu birliğini örseliyor. Biat kültürü bir toplumun başına gelebilecek en yıkıcı şeylerden biri… Düşünsel yoksulluk ve yıkıcılık kol kola, olabilecek her türlü kültürel yaratıcılığı vasatın acımasızlığına terk eder böyle durumlarda. Kültür diyoruz ama, gerçekte evrensel kültür bir ölçü ise bu bir kültür karşıtlığıdır.
"Öfke patlaması yönetme biçiminin hatta muhalefetin dizaynına dönüşüyor"
Biat edenler dışında biat etmesi istenen ve bu nedenle yasalarla veya ekonomik sıkıntılarla baskılanan toplumlar ve bireylerde sindirilmiş süreçle birlikte öfke patlamasına dönüşebiliyor mu?
Neoliberal dönemin en büyük yıkımı örgütlü toplumlardan birer kitle yaratılmasının zeminini oluşturmuş olması. Dolayısıyla öfke patlaması olsa bile bu örgütsüz emekçiler, yoksullar için bumerang etkisi yaratıyor ve eninde sonunda yönetme biçiminin hatta muhalefetin yeniden dizaynına dönüşüyor. Bu dizaynın siyasi sonucu ise artık yerleşmiş bir kavramla sağ popülizm…
"Türkiye'de hemen herkes biat kültürünün parçası"
Özellikle Türkiye özelinde bu soruyu cevaplandırırsak kimler daha çok biat etmeye meyilli oluyor?
Türkiye toplumsal-kültürel fay hatları çok derin, bu nedenle de hemen hep bastırılmış bir toplumsal ortam içeriyor. Toplumun çok katmanlılığını kuşatan bir toplum sözleşmesi önerisi de ufukta görünmüyor. Toplumun bunca dikey örgütlendiği bir ülkede hemen herkes biat kültürünün bir parçası. Bunu duygusuyla yakalayabiliriz; öfkenin belirgin duygusal ton olmadığı bir toplumsal grup yok gibi…
"İşini, aşını kaybetme endişesi toplumu topyekün boyun eğme aşamasına getirmiş durumda"
Gündelik yaşamda ilişkilerde insanlar birbirinden sadakat mi yoksa biat mı bekliyor?
Türkiye'de toplumsal ilişkiler, özellikle üretim ilişkileri büyük bir biat pratiği… Boyun eğme sadece baskı aygıtlarıyla sağlanmıyor. Hukuk ve dinin ideolojik istismarı, işini aşını kaybetme endişesi bir toplumu topyekün boyun eğme aşamasına getirmiş durumda…
Binali Yıldırım'ın "İtaat et, rahat et" sözüne değerlendirme: Korkunçmuş
Eski Başbakan Binali Yıldırım evlenen çiftlerde özellikle gelinlere "İtaat et, rahat et" diyordu. İtaat eden rahat mı eder yoksa ettikçe içi öfke mi dolar?
Binali Bey'in bu ifadesini kaçırmışım. Korkunçmuş. İnsanlar arası eşitsizliğin ilk formu cinsiyetler arası eşitsizlik. Bunu perçinliyor, bu söz. Erkek lehine…Eşitsizlikçi bir toplum arzusunun en köklü ifadesi. Üstelik kadınlara yönelik şiddet bu kadar artmışken…
Pandemi süreci ve ekonomik gelişmeler Türkiye'de öfke eşiğini ne yönde etkiledi? Süreci gözlemleyen bir uzman olarak endişeleriniz var mı
Güvenlik arayışı arttı. Öte yandan salgın süreci o kadar bu güveni telkin etmekten uzak yürütüldü ki paranoid komplocu eğilimler çok arttı. Sadece ülkemizde değil küresel olarak deyim yerindeyse bir psikotik (Düşünce ve duyunun ağır oranda bozulduğu zihin durumunu tanımlamakta kullanılan genel bir psikiyatri terimi) çağ yaşıyoruz. Herkes güvenlik arayışı içinde ve buna rağmen sanki kimse mevcut hikayeye ve onun kurallarına inanmıyor.
© The Independentturkish