Ruanda ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DRC) arasındaki ilişkiler, sömürgecilik mirası, etnik rekabetler ve soykırım sonrası dinamikler tarafından daha da kötüleşen, yıllarca süren bir gerilim ve çatışma ile gölgelenmiştir.
İki ülke arasındaki süregelen kriz esasında tek bir nedene bağlanamaz.
Zira bu, tarihi şikayetler, bölgesel güç mücadeleleri, kaynak rekabeti ve 1994 Ruanda Soykırımı'nın kalıcı etkilerinin bir nihai sentezini yansıtıyor.
Bu yazımızda, Ruanda–DRC çatışmasını şekillendiren çeşitli faktörleri, etnik milislerin rolünü, dış müdahaleleri ve Büyük Göller bölgesinin jeopolitik önemini ele almaya çalışacağız.
Tarihsel süreçte Ruanda meselesi
1994 Soykırımı'nın Mirası Ruanda-DRC krizinin hemen hemen tüm sebepleri 1994 Ruanda Soykırımı'nın sonrasına dayanıyor.
Bu dönemde, tahminen 800 bin Tutsi, Hutu liderliğindeki hükümet tarafından öldürülmüştü.
Soykırımın ardından, Hutu mültecilerinin büyük bir göçü komşu ülkelere, özellikle DRC'ye (o zamanlar Zaire) sığınarak, eski Ruanda hükümeti ve ordusunun unsurlarıyla bir araya gelmişti.
Mülteciler arasında, soykırımı gerçekleştiren Interahamwe milisinin üyeleri de vardı ve bunlar, özellikle Kivu bölgelerinde, DRC'nin doğusuna sığınmıştı.
Bu durum, DRC'de son derece volatil bir ortam yaratmış ve silahlı Hutu milislerinin varlığı, Tutsi liderliğindeki Ruanda hükümeti için doğrudan bir tehdit oluşturmuştu.
DRC'nin bu milisleri silahsızlandırma ve etkisiz hale getirme konusundaki başarısızlığı, Ruanda'nın komşusunun doğu bölgesindeki askeri müdahalelerinin devam etmesinin ana nedenlerinden biri oldu.
Ruanda'nın bakış açısına göre, DRC topraklarında serbestçe faaliyet gösteren bu milislerin oluşturduğu güvenlik tehdidi katlanılamazdı.
Silahlı milislerin krizdeki rolü
Ruanda-DRC çatışmasının temel dinamiklerinden biri, DRC'nin doğusunda uzun yıllardır faaliyet gösteren silahlı grupların varlığı.
Bu gruplardan en dikkat çekeni, büyük ölçüde Hutu sürgünlerinden ve eski soykırımcılar olan Demokratik Ruanda Kurtuluş Güçleri (FDLR) olarak bilinen örgüt.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ruanda, FDLR'yi, grup Ruanda topraklarına saldırı düzenlemeye devam ettiği ve DRC'de istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerde bulunduğu için ulusal güvenliği için doğrudan bir tehdit olarak görüyor.
Bu silahlı grupların DRC'deki varlığı, bölgedeki istikrarsızlığın artmasına yol açtı ve Ruanda'ya askeri müdahalelerini haklı çıkarmak için bir gerekçe sundu.
Yıllar içinde, Ruanda'nın DRC'deki çeşitli isyancı gruplara destek sağlamakla suçlandığı durumlar oldu.
Bunlardan biri, büyük ölçüde Ruanda destekli Kongolu Tutsi milislerinin eski askerlerinden oluşan Tutsi liderliğindeki M23 hareketidir.
2012'de yeniden patlak veren M23 isyanının, doğrudan Ruanda'dan destek aldığı yaygın olarak kabul edilmekle birlikte, Ruanda hükümeti bu tür bir katılımı reddettil.
Bu isyancı hareketler, DRC'deki devam eden insani krize katkıda bulunmuş ve bölgeye barış getirme çabalarını daha da karmaşıklaştırdı.
Etnik gerilimler ve bölgesel güç mücadeleleri
Ruanda-Demokratik Kongo Cumhuriyeti çatışmasının kalbinde eskiden süregelen bir etnik dinamik yatıyor.
Hem Ruanda'daki hem de DRC'deki Tutsi ve Hutu toplulukları uzun bir süredir siyasi ve askeri bir karşıtlık içinde sıkışıp kaldı.
Ruanda hükümeti, Tutsi-dominant Ruanda Patriyotik Cephesi (RPF) tarafından yönetilen hükümet, DRC'deki Tutsi nüfusunun güvenliği için özellikle de Hutu ve Tutsi arasındaki etnik gerilimlerin kalıcı bir özellik taşıdığı Kivu bölgesinde endişelerini dile getirmişti.
Ruanda'nın DRC'ye müdahalesi, genellikle Tutsi topluluklarını FDLR gibi Hutu milislerinden koruma çabası olarak sunuluyor.
Ancak, bu müdahaleler aynı zamanda daha geniş jeopolitik kaygılarla da motive oldu.
Mesela bunlar arasında Ruanda'nın bölgedeki siyasi ve ekonomik etkisini güvence altına alma arzusu da bulunuyor.
Hutu ve Tutsi arasındaki etnik rekabetler, bu nedenle, çatışmanın hem nedeni hem de sonucudur, zira her iki taraf da DRC'nin doğusundaki siyasi ve askeri manzarayı domine etmeye çalıştı.
Öte yandan DRC'nin geniş doğal kaynakları, özellikle mineral açısından zengin Kivu bölgesi, çatışmanın bir başka ana itici gücüdür.
DRC'nin doğusu, coltan, kalay ve altın gibi dünyanın en değerli minerallerine ev sahipliği yapmaktadır ve bu durum, çeşitli uluslararası aktörlerin ve silahlı grupların ilgisini çekti.
Ruanda, diğer komşu ülkelerle birlikte, bu kaynakların yasa dışı sömürüsüne karıştı, bunları askeri operasyonlar ve isyancı hareketleri finanse etmek için kullandı.
Ruanda'nın DRC'deki müdahalelerinin ekonomik motivasyonları, daha geniş jeopolitik ve stratejik kaygılarla iç içe geçti.
Mineral kaynakları üzerindeki kontrol, bölgede devam eden istikrarsızlıkta önemli bir rol oynuyor, çünkü silahlı gruplar yalnızca siyasi iktidar için değil, aynı zamanda bu kaynaklardan elde edilen servete erişim için de savaşıyorlardı.
Ruanda'nın kaynak ticaretindeki rolü de tartışmalıdır, çünkü ülke, DRC'den çıkarılan ve ticaret yapılan minerallerin yasa dışı olarak sömürülmesinden faydalandığı suçlamasıyla karşı karşıya.
Uluslararası boyutlar ve diplomatik gerilimler
Yakın zamanda Güney Afrika Milli Savunma Kuvvetleri (SANDF) Doğu Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde çatışmada hayatını kaybeden 14 askerin fotoğraflarını yayımladı.
Çalıştıkları bu grup 23 Mart Hareketi adıyla Tutsi etnik grubundan oluşan bir milis kuvveti olup Kongo ile çatışmalara girişmişti.
Bölgedeki topraklar, özellikle zengin mineral kaynakları nedeniyle kontrol edilmek isteniyor.
Güney Afrikalı askerler, aslında DRC’deki istikrarı sağlamak ve sivilleri korumak amacıyla Birleşmiş Milletler Monusco gücü altında bir barışı koruma görevinde yer alıyorlardı.
23-27 Ocak 2025 tarihleri arasında bu askerler, M23 isyancılarına karşı yapılan çatışmalara katıldılar.
Kıtadaki barışı koruma çabalarına rağmen, bölgedeki durum hala istikrarsız olup isyancılar ilerlemeye devam etmekte ve bu da barışı koruma güçlerinde halen kayıplara yol açıyor.
Güney Afrikalı askerler yola çıkarken "Savaşa değil barış için gidiyoruz" demelerine rağmen bu çatışmalarda hayatlarını kaybettiler.
Askerlerin cenazeleri şu anda Güney Afrika’ya geri gönderiliyor.
Bu hadise dahi mevcut krizin iki ülke arasındaki meselenin ötesine taştığını ortaya koyuyor.
Ruanda ve DRC arasındaki çatışma, uluslararası müdahale ve diplomatik gerilimler tarafından da şekillendirildi.
Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği ve çeşitli uluslararası aktörler, çatışmayı arabuluculuk yapmaya çalıştı, ancak barış çabaları, bölgedeki ittifaklar, rekabetler ve çıkar ilişkileri ağından dolayı çoğu zaman engellendi.
Ruanda'nın diğer bölgesel güçlerle, özellikle Uganda ile olan ilişkileri, çatışmanın dinamiklerini şekillendirmede de rol oynadı.
Ruanda, DRC'deki çatışmayı daha da kötüleştirmekle suçlanmış olsa da, aynı zamanda Batılı ülkelerden, Ruanda'yı Büyük Göller bölgesinde istikrarlı ve stratejik bir müttefik olarak gören uluslararası destek aldı.
DRC ise, uluslararası toplumdan çeşitli seviyelerde destek alırken, zayıf yönetim yapıları ve doğu bölgelerini etkin bir şekilde kontrol edememesi nedeniyle dış aktörlerin kalıcı barış sağlama çabalarını zorlaştırdı.
Sonuç
Günümüze kadar gelmiş olan Ruanda ile DRC arasındaki kriz, derin tarihsel, etnik, siyasi ve ekonomik kökenlere dayanan çok yönlü bir çatışmadır.
Yukarıda izah edildiği gibi 1994 Ruanda Soykırımı'nın mirası, silahlı milislerin varlığı, bölgesel güç mücadeleleri ve değerli kaynaklar üzerindeki rekabet, Büyük Göller bölgesindeki istikrarsızlığın devam etmesine katkıda bulunuyor.
Barış ve uzlaşma çabaları yapılmış olsa da, Ruanda ve DRC arasındaki süregelen gerilimler, bölgenin karşılaştığı daha geniş zorlukların, zayıf yönetim, silahlı grupların çoğalması ve ekonomik ve siyasi etki peşinden koşma gibi sorunların bir yansımasıdır.
Ruanda-DRC çatışmasına kapsamlı bir çözüm, bu temel sorunların ele alınmasını gerektirecektir. Öyleki, bunlar arasında milislerin silahsızlandırılması, DRC'deki daha güçlü devlet kurumlarının kurulması ve bölgesel iş birliği ile ekonomik kalkınmanın teşvik edilmesi bulunuyor.
Sadece sürekli diplomatik angajman, barış inşa etmeye yönelik bir taahhüt ve etnik, siyasi ve ekonomik faktörler arasındaki karmaşık bağlantıların tanınması yoluyla, krize kalıcı bir çözüm bulunabilir.
Ruanda ile Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DRC) arasındaki kriz, onlarca yıl süren tarihsel, etnik ve siyasi boyutlara dayanan çok yönlü bir çatışmadır.
Çatışmanın hemen hemen tüm sebepleri 1994 Ruanda Soykırımı'nın ardından izlenebilirken, daha derin kökler, bölgesel güç mücadeleleri, etnik gerilimler ve kaynak sömürüsünün etkileşimine dayanıyor.
Bu makale, krizin tarihsel kökenlerini, etnik çatışmaların rolünü, silahlı grupların ve milislerin dahil olmasını ve bölgedeki istikrarsızlığı sürdürmeye devam eden ekonomik ve siyasi faktörleri keşfediyor.
Bu sorunları inceleyerek, ancak krizin kalıcı etkileri ve Orta Afrika'daki barış ve güvenlik üzerindeki sonuçları hakkında kapsamlı bir bakış açısı geliştirilebilir.
Kaynaklar:
1. Prunier, Gérard. The Rwanda Crisis: History of a Genocide. Hurst & Company, 1995.
2. Reyntjens, Filip. The Great Lakes of Africa: Two Decades of Instability. Cambridge University Press, 2009.
3. Hitchcock, Robert K. The Congo: From Leopold to Kabila: A People's History. Westview Press, 2004.
4. Autesserre, Séverine. The Trouble with the Congo: Local Violence and the Failure of International Peacebuilding.Cambridge University Press, 2010.
5. Vlassenroot, Koen, and Samir Dahi. Ethnic Conflict and the Great Lakes Region: A Crisis of Governance?Journal of African Affairs, vol. 104, no. 415, 2005, pp. 219–243.
6. Tull, Denis M. Politics, Security, and Development in the Great Lakes Region of Africa. Palgrave Macmillan, 2013.
7. United Nations. Report of the Panel of Experts on the Illegal Exploitation of Natural Resources and Other Forms of Wealth of the Democratic Republic of the Congo. United Nations Security Council, 2001.
8. International Crisis Group. CrisisWatch: The Congo (Kinshasa) and Rwanda. International Crisis Group, 2012.
9. Mamdani, Mahmood. When Victims Become Killers: Colonialism, Nativism, and the Genocide in Rwanda.Princeton University Press, 2001.
10. Marten, Kimberly. The DRC's Armed Groups: A History of Violence and the Role of Foreign Interventions. Peace Review, vol. 23, no. 2, 2011, pp. 176–182.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish