Dünya kamuoyu Afganistan'a kilitlenmişken Ortadoğu'da da kayda değer gelişmeler yaşanıyor.
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi'nin ev sahipliğindeki Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı 28 Ağustos tarihinde yapıldı.
Ürdün Kralı, Mısır Cumhurbaşkanı, Katar Emiri, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi ve Kuveyt Başbakanı katıldılar.
Türkiye, İran ve Suudi Arabistan ise, Dışişleri Bakanları düzeyinde temsil edildiler (Bağdat toplantısının Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok önceden planlanan Balkanlar ziyaretine denk geldiği ifade edildi). KİK ve Arap Ligi Genel Sekreterleri de Bağdat'taydı.
Bağdat toplantısı, bazı yönleriyle, Türkiye'nin de önayak olmasıyla 2003'de hayata geçirilen ve IŞİD'in Irak'taki toprak hakimiyetini kaybetmesi sonrası ömrünü tamamlayan Irak'a Komşu Ülkeler Platformu'nu hatırlattı.
Suriye'nin de toplantıya davet edildiği haberleri çıktı ama Irak Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada böyle bir davetin söz konusu olmadığı duyuruldu.
Konunun arka planı ne olursa olsun, Arap Ligi'ne dönme çabalarında da şu ana kadar başarıya ulaşamayan Suriye, Bağdat toplantısında masada kendine yer bulamadı.
İran'da Cumhurbaşkanı Reisi'nin sunduğu kabinenin Meclis'te güvenoyu almasından sonra resmen Dışişleri Bakanı olan Amir Abdullahyan ilk kez Bağdat toplantısında boy gösterdi.
Devrim Muhafızlarına ve Kudüs Güçleri'ne yakınlığıyla tanınan Abdullahyan'ın, en azından bu toplantıda yaptığı konuşmada, aşırı veya makulün ötesinde olarak nitelendirilebilecek beyanlarda bulunduğu yolunda bir bilgi bulunmuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un toplantıya neden katıldığı ise merak konusu oldu. Bazı kaynaklar, bu toplantının fikir babasının Fransa olduğunu iddia ediyor.
Fransa'nın tarihten beri Ortadoğu'da kendine bir sorumluluk vehmettiği ve ayrıca, Ortadoğu'daki Hıristiyanların hamisi olduğu iddiasını taşıdığı bilinir.
Muhtemel ki bu vehimler, 1095'de Fransa'nın Clermont şehrinde, Fransız Papa II. Urban başkanlığında toplanan ve Haçlı Seferlerinin başlama vuruşu olan Konsüle uzanmaktadır.
Macron, toplantıya katılan diğer ülke temsilcilerinden farklı olarak, Bağdat'tan sonra Erbil ve Musul'a sempati turları olarak tanımlanabilecek ziyaretlerde bulundu.
Ortadoğu'ya ilgisi esasında ekonomik ve ticari çıkarlar gibi gayet dünyevi öncelikler temelinde şekillenen Fransa, Irak'ta muhtelif altyapı projelerinin peşinde.
Bir süre önce Musul havaalanının rehabilitasyon işini alarak bir başarı da kaydetti. Fransızlar başta ulaştırma sektörü olmak üzere, Mısır ve diğer bölge ülkelerinde de yatırım ve kazanç kovalıyorlar.
Bağdat toplantısı, aralarında sorunlar bulunan, bazıları yakın zamanda arayı düzelten ülkelerin bu düzeyde bir araya gelmeleri bakımından önemliydi.
Mesela, Katar Şeyhi Tamim bin Hamad Al Thani ile Mısır Devlet Başkanı Abdul Fettah Sisi, 2017'de başlayan ve Ocak 2021'de KİK Zirvesi vesilesiyle Suudi Arabistan'da imzalanan el-Ula deklarasyonuyla sonlandırılan krizden sonra ilk kez ikili olarak da görüştüler.
Son zamanlarda Türkiye'nin de ilişkilerinin gergin olduğu veya en azından rahat olmadığı bölge ülkeleriyle arayı düzeltme gayretlerinin bulunduğu görülmekte.
Bir süre önce Suudi Arabistan ve Mısır'la farklı düzeylerde bazı görüşmeler yapıldı. Son olarak, BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı, aynı zamanda Emir'in kardeşi olan Şeyh Tahnun bin Zayed Al Nahyan, 18 Ağustos'ta Ankara'da Cumhurbaşkanı tarafından kabul edildi.
Şeyh Nahyan 10 gün sonra da Doha'ya gitti ve Katar Emiri'yle görüştü. Türkiye Dışişleri Bakanı'nın ise, Bağdat'ta ev sahibi sıfatıyla Iraklı karşıtıyla yaptığı törensel nitelikteki görüşme ve toplantı salonundaki selamlaşmaları ve ayaküstü sohbetler haricinde, herhangi bir ikili görüşme yaptığına dair bilgi bulunmuyor.
Terörden çok çeken ülkelerin bir araya geldiği bir platform olmasının ve hemen öncesinde de Kabil havaalanında intihar saldırısı gerçekleştirilmesinin de arka planında, terör ve radikalizmle mücadele Bağdat toplantısında önemli yer tuttu.
Her ülke, terörle mücadele ve işbirliği konusunu kendi nazarlarından dile getirdi. Türkiye, Irak'taki PKK mevcudiyeti konusuna yine dikkat çekti.
Mısır basını da, Sisi'nin toplantıda yaptığı konuşmada, Irak güvenlik güçlerinin terörizme karşı mücadelesini övdüğünü, Mısır'ın Irak'a yabancı müdahalesini ve Irak toprağına yönelik yasadışı saldırganlıkları reddettiğini dile getirdiğini duyurdu.
Mısırlı yorumcular, Sisi'nin isim vermemekle birlikte İran ve Türkiye'yi kastettiğini ifade ettiler.
Bağdat toplantısından sonra yayımlanan nihai bildiri genel içerikliydi. Ülke görüşlerinin birçok konuda farklı ve bazı alanlarda taban tabana zıt olduğu bu platformda daha somut bir şey çıkması zaten beklenmiyordu.
Bu toplantının bir defalık bir birliktelik mi, yoksa bir toplantı serisinin ilki mi olduğu ise, bu aşamada bilinmiyor.
Irak son dönemde uluslararası ilişkilerde oldukça aktif. Bir süre önce, Irak, Mısır ve Ürdün'le bir üçlü işbirliği forumu oluşturdu.
Ekonomik temelde ancak siyasi boyutu da bulunan bu oluşuma "Yeni Şam" (al-Sham al-Jadid) veya "Yeni Levant" da deniliyor.
Öte yandan, Irak'ın Suudi Arabistan ile İran arasında gizli görüşmelere de aracılık ve ev sahipliği yaptığı biliniyor.
Irak'ta 10 Ekim'de seçimler düzenlenecek. Teknokrat hükümetin Başbakanı olan Kazımi aday değil.
Ama olmaz olmaz, seçimler sonrası yine hükümet kurulmasında güçlükle karşılaşılırsa, mutabakat adayı olarak uluslararası ilişkilerde de aktif olan bir isim bulunması gereği ortaya çıkabilir.
Ayrıca, Irak sisteminde yeni hükümet kurulana kadar eski hükümet görevini sürdürmektedir.
Dolayısıyla, bu toplantı Başbakan Kazımi bakımından dipsiz kuyuya boşa atılmış bir taş değildir.
Bağdat'ta bunlar olurken Filistin ve İsrail de hareketliydi.
Mayıs ayında İsrail'in Gazze'ye gerçekleştirdiği operasyonlar ve yaşanan çatışmaların Mısır'ın girişimleriyle sonlandırılmasına mukabil, o bölge halen karışık.
Filistinliler, iki milyon insanın yaşadığı Gazze'ye uygulanan ambargonun kaldırılması için sınır bölgeleri başta olmak üzere muhtelif gösteriler ve eylemler gerçekleştiriyorlar.
İsrailliler de bildik yöntemlerle karşılık veriyorlar, Filistinliler ölüyor, yaralanıyor, evleri yıkılıyor.
İsrail Başbakanı Bennett geçtiğimiz hafta ilk Vaşington ziyaretini yaptı. Önemli bir ziyaretti ama Afganistan'daki gelişmelerin gölgesinde kaldı.
Kabil Havaalanı saldırısı nedeniyle iki lider arasındaki görüşme ertelemeyle yapılabildi. Biden, İsrail'e destek beyan etti ama görüşmede Bennett konuşurken uyuyor izlenimi veren görüntüsü daha fazla ses getirdi.
İki tarafın en ziyadesiyle üzerinde durdukları konu İran'ın nükleer programıydı. İsrail, bu konuya çok önem veriyor ve bir şey yapılmadığı takdirde, İran'ın nükleer silaha sahip olabileceği süreyi iki aya indirdiğini ileri sürüyor.
Biden'ın, bu konuda İran'la diplomasiye öncelik verdiklerini ancak bu yöntemle bir sonuç alınamazsa başka opsiyonlara başvurabileceğini söylemesi görüşmenin öne çıkan vurgusunu oluşturdu.
Diğer taraftan, Bennett'in İsrail'e geri dönmesinden hemen sonra koalisyon ortağı ve Savunma Bakanı Benny Ganz'ın Ramallah'a giderek Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'la görüşmesi, Vaşington'daki Biden-Bennett görüşmesinde Filistin konusunda açıklanmayan bazı hususlar olabileceğini akla getiriyor.
Levant'a baktığımızda da, Suriye'nin meşruiyeti çok tartışmalı başkanı Esad'ın yeni hükümetin yemin töreninde adem-i merkeziyetçilik ve yerel yönetim konularına vurgu yapması dikkat çekiciydi.
Bu konudaki ifadelerinin özellikle Kürtlere yönelik mesajlar oluşturduğunu düşünmek gerekir.
Öte yandan, 2011'de Suriye'de krizin başladığı yer kabul edilen Dara'da, 2018'de Rusya'nın girişimleriyle sağlanan ateşkese mukabil, olaylar yine baş gösterdi.
İran destekli Suriye rejim güçlerinin Dara'nın muhaliflerin yaşadığı bölgelerini topa tutması 'savaş geri mi geliyor' sorusunu akıllara getiriyor.
Olayların Rusya ile İran arasındaki farklılıkları gözler önüne sermesi, Rusya'nın olayları yatıştırma çabalarının, en azından şimdilik, sonuçsuz kalması ve rejimin Rusya karşısında İran'la hareket etmesi de dikkat çekiyor.
Lübnan'da ise halen hükümet kurulamadı. Bir süre önce havlu atan Hariri'nin yerine hükümeti kurmakla görevlendirilen Mikati'nin de başarı sağlayamaması ihtimali güç kazanmaya başladı.
Hükümetin kurulamamasının nedenleri arasında Hizbullah'ın tutumu ve Cumhurbaşkanı Aun'un kabine üyelerinin belli bir kısmını atama talebi öne çıkmakta.
Sonuç olarak;
Bağdat toplantısı türü bir araya gelmeler, somut bir sonuç çıkmasa bile, tamamen boş değildir ve yapılması yapılmamasından çok daha iyidir.
Ortadoğu'da her şeyin her an ve her yönde değişebileceği bilinir. Dolayısıyla, şartlar ne kadar elverişli veya elverişsiz gözükürse gözüksün, ertesi gün için ne çok umutlu ne çok umutsuz olmamak gerekir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish