Bu yazıda 'Kürd' sözcüğünün Doğu ve Batı kaynaklarındaki tarihsel kullanımı ile Kürdlerin kökenine veya atalarına dair nazariyelere dikkat çekilmiştir.
A) 'Kürd' sözcüğünün Doğu'daki serüveni:
Bir etnik ad olarak 'Kürd' sözcüğünün ilk defa ne zamandan beri kullanıldığını tespit etmek şu an oldukça zordur.
'Kürd' sözcüğünden önce, buna yakın veya tamamıyla farklı olan bir sözcüğün kullanıldığını tespit etmek için ise geniş bir literatür bilgisine ihtiyaç vardır.
Bitlisname'nin Twitter hesabından kaynak verilmeden M.T. Kachevsky'nin (1775-1842) "Suriye dilinde 'Partlar'a 'Kerad' deniliyordu. Bu kelime daha sonra 'Kürd' olarak dönüştü. Partlar, Medlerden gelmektedir. Dolaysıyla Partlar da Kürdlerin atalarıdır" dediği bilgisi paylaşılmaktadır.
Orijinali Pehlevice olan ve Sâsânîler'in/Êrnşahr'ın kurucusu Erdeşîrê Babakan (ö.242) tarafından yazıldığı belirtilen 'Karnâme-i Erdeşîrê Babekan'da 'Kürd Madik' ifadesini ilk kabul edenler de vardır.
Siirt Vekayaname'si başta olmak üzere kimi erken Süryani yazmalarda da 'Kürd'lerin yer aldığı bilgileri bulunmaktadır.
Ancak, bulgular ışığında bakıldığında, hem kelime olarak, hem de tanımlamalar düzeyinde kuşkuya yer vermeyecek şekilde kullanıldığını ortaya koyan ilk veriler 7/8. yüzyılda oluşturulan Arapça yazmalardır.
Halil b. Ahmed (718-791) tarafından yazılan ilk Arapça sözlük olan "Kitâbu'l- 'ayn" isimli eserde "el-Kurd (c:5, ss:326)" maddesi yer almıştır. Îbn Sîde'nin (1008-1066) "el-Muhkem ve'l-muhîtu'l-azam" sözlüğünde de "welKurd (c:5, ss:748)" yer almıştır.
Her iki sözlükte de bir 'millet/kavim' olarak tanımlanan Kürdler, İslâm coğrafyasında bu tarihlerden sonra oluşturulan Arapça, Farsça, Çağatayca, Osmanlıca tek dilli veya çok dilli sözlüklerde yer almaya devam etmiştir.
Hazar Denizi'nin güney doğusundaki coğrafyada yaşayan Zemahşerî'nin (1075-1144) 1127-40 yılları arasında yazmış olduğu "Mukaddimetü'l-Edeb"in farklı şekillerde hazırlanan nüshalarında kimi zaman 'Kürd' maddesine de yer verilmiştir.
Tahran'da Meclis-i Şûrâ-yı İslâmî Kütüphanesi'nde 9721 numarayla muhafaza edilen ve 16-18. yüzyılda oluşturulan nüshada "akrād c. kürd (Raafat Muhammed, 2014, ss:24)" görülmektedir.
Anadolu sahasındaki sözlüklerin içinde 'Kürd' ve onun çoğulu 'Ekrâd' tabirinin geçtiği ilk eser de 1368 tarihli nüshanın bulunduğu "Çulluk Kapan Lügati"dir.
Firuzabadi'nin (ö.1415) 1410 yılında yazdığı "Kamusül Muhit" isimli Arapça sözlüğünün Mütercim Ahmed Asım (ö.1819) tarafından 19. yüzyılda yapılan Osmanlıca tercümesindeki "el-Kürd" maddesi "Nâstan bir tâ'ife-i mâ'rûfedir. Cemi'i Ekrâd gelir. Cedleri olan Kurd b. 'Amr Muzeykiyâ' b. Âmir b. es-Semâ' ile be-nâmlardır. (1579)" şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı eserde, "Dunbul"ün tanımı "Ekrâd tâ'ifesinden bir 'aşîret ismidir. Mavsıl nevâhîsinde mütemekkin olurlar. (ss:4492)" şeklinde yapılırken "Ed-Deylem"le de ilişkilendirilmiştir:
bir ma'rûf tâ'ife-i insânî ismidir, Burhân'da mestûr olduğu üzere Deylem, İrân'da Geylân eyâletinde bir şehirdir, halkı be-gâyet şedîd olup saçları kıvırcık olur, onlara dahi Deylem ıtlak olunur, fi'l-asl Ekrâd kısmından bir sınıf idiler. (ss:4972).
Vanlı Mehmed Efendi'nin (ö.1592) 1729 yılında matbu olarak yayınlanan "Vankuli Lügatî"nde "el-Kürd: Tâ'ife-i ma'rûfedir (ss:616)" ve "el-Ekrâd: Kurd'un cem'idir (ss:616)" maddeleri şeklinde yer almıştır.
Şemseddîn Sâmî (1850-1904) 1899 basımlı "Kamus-ı Türkî" isimli sözlüğünde 'Ekrâd (Kürd'ün cm; 2020, ss:274)' ve 'Kürd (ss:646)' maddelerine yer verilmiştir.
Sami; 'Kürd'leri söyle tanımlamıştır:
Irak-ı Arab ile Irak-ı Acem arasında ve Cezîre'nin şark şimâlinde, yani hudûd-ı İranî'nin iki cihetinde sâkin maruf bir kavmin efradından olan adam: Kürdlerin aslı ve nesebi; Kürd aşîretleri; Kürd karısı.
B) Curd sözcüğünün Batı'daki serüveni:
Ali Narçın (ö.2020) her ne kadar "A'dan Z'ye Urartu" isimli kitabında "İ.S.7 yüzyıl civarında ise Avrupa metinlerinde 'Kurd' adı geçmektedir. (Ozan Yy, 2013, ss:18)" düşüncesini dile getirse de bizim kanaatimize göre ilk veriler 11. yüzyıldan sonraya aittir.
Zaten Avrupa'da konuşulan İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Portekizce vb lisanlar 8. yüzyıldan sonra yazım dili olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Dillerin harf sistemlerine ve yazarların kişisel tercihlerine göre değişen yazımlarla oluşturulan Kürd sözcüğünün Batı dillerinde dolaşıma girmesini sağlayan şeyin Haçlı Seferleri ve onlara karşı başarılara imza atan 'Kürd' Salahaddin'in tanınması ve bu sürece dair yazılmış olan kroniklerin olduğu düşüncesini taşımaktayız.
Kanaatimize göre ilk örnekleri 'Latince' ve 'Eski Fransızca' metinlerde 11. yüzyıldan sonra görülmeye başlayan 'Curd/Curdi' yazımı alıntılama olarak Arapça kaynaklıdır.
1095-99 yılları arasında yapılmış olan I. Haçlı Seferi'ne bizzat katılmış biri tarafından 1098 ve sonradan eklemelerle 1101 yılında tamamlanan "Gesta et Aliorum Hierosolimitanorunı" isimli kronikte; Kürboğa'nın ordusundaki milletler sayılırken "Kürdler"e de yer verilmiştir (Ergin Ayan, Selenge Yy, 2013, ss107).
İlkin sadece kelime düzeyinde bir adlandırmaya karşılık gelen 'Curd/Courd/Kurd/Kourd' sözcüğü, 15. yüzyıldan sonra ansiklopedik kaynaklarda sayfaları bulan tanımlamalarla ifade edilmeye başlanmıştır.
John Sir Mandavilla'nin (1300-1371) orijinali eski Fransızca olan ve Cotton Manuscript versiyonundan hareketle 1915 yılında "The Travels of Sir John Mandeville" adıyla İngilizce olarak yapılan tercümesinde "Gordynes (ss:170)" kelimesi indexte 'Kurds (ss:370)' olarak verilmiştir.
Fransızca yazında 1500'lerden itibaren 'Courd, Curd, Courdes, Curdes, Kourd, Kourdes' biçimleri görülürken; İngiliz kaynaklarda "Cordies, Curdi Cordyns, Cordos, Cordies, Coords, Curdi, Curdes, Corbi, Curdians, Courdines, Gurdians, Carduchi, Gordieini (Gerald MacLean, 2019, ss:116.)", Kurd, Kourd sözcükleri kullanılmıştır.
Johann Christian Claudius'un (1676-1813) 1730 yılında hazırladığı "Compendiosvm Lexicon Latino-Tvrcico- Germanicvm" sözlüğünde "Gordiæi" maddesinin karşılığı olarak "Kurd رد ك) kürd), akrad راد اك) akrād 'Kürtler'). (s.255)" verilmiştir (Hamza Emire, 2021,ss:172).
Johannes Willmnet 1784 tarihli "Lexicon linguae Arabicae in Coranum Haririrum et vitam Timuri" isimli Arapça-Latince sözlüğünde "Curdi/Kürd/Ekrâd (ss:631)" maddesinde "Chaldaica; Gordiaei" ilişkilendirmesini yapmıştır.
Nazariyeler içinde Kürtlerin kökeni/ataları
Yaklaşık 15 yıllık zaman dilimi içerisinde takip ettiğimiz kaynaklardan anladığımız kadarıyla bin beş yüzyıllık süreçte Kürdlerin kökenine ve atalarına dair iki ana bakış açısı ve bunların içinde de zamansal çizgiye göre değişen birkaç nazariye söz konusu olmuştur.
Doğu, diğer adıyla İslâmî kaynaklarda 8/9. yüzyıldan itibaren efsanevî anlatımlarla veya tarihî kişiliklere bağlanılarak süregelen anlatım ile; Batı'da 16. yüzyıldan sonra Ksenephon'un (ö.m.ö.354) "Anabasis" eserinde geçen "Kardukhia" ve ardıllarının farklı yazımlarla verdiği sözcükler (Cordueni) üzerinden okuma çabası; Bablonya'ya bağlanılan 'Kaldî-Xaldî' ve yine Batılı anlatımda baskın olarak 19. yüzyıldan itibaren Ermenice ile Süryanice kaynaklarının referansıyla oluşturulan "Med" tasavvuru görülmektedir.
Batı'nın Kürdleri köken olarak bağladığı 'Kardukhia', 'Keldani' ve 'Med' görüşü Kürdlerin kendi düşüncesi olmaktan çok; Batı'nın kendi 'metinsel' ve 'gözlemsel' tasavvurdur.
Bu üç farklılık kendi içinde hem doğruluğu hem de yanlışlığı barındırmaktadır. Yanlıştır; zira Kürdler 'köken' olarak bağlanılmaya çalışılan zamanın durağanlaştırıldığı mekanlardan olan 'Van Gölü' altı; 'Bablonya şehri' ve 'Media/Şîrwan/Azerbaycan'dan daha geniş bir alana yayılmışlardır.
Bunu, ilk dönem Arabî ve Farsî kaynaklarda açıkça görmek mümkündür.
İkincisi Kürdler tarafından 19. yüzyıl itibariyle kabul edilen bu görüşlerden önce Kürdlerin köken olarak duydukları aidiyet 'Êranşahr/Aryan/İran'dır veya İran'a hükmeden hanedanlığın üyelerine olan 'soy' bağlılığıdır.
İran sahasında özellikle de Erdelan Kürd Mirliği'nin himayesinde 16-20. yüzyıllarda Farsça ile oluşturulan tarih kaynaklarında mirliğin nesepçe bağlı olduğu kişi Sâssânî İmparatorluğu'nun (226-651) kurucusu Erdeşêrê Babekan'dır (226-240).
Erdeşîr'in kendisini nesepçe bağlı gördüğü kişi de 'Keyaniyân' hükümdarı 'Keykubad'tır.
Doğu kaynaklarında sadece 15. yüzyıldan sonra Batı'dan yapılan çeviriler sonrasında 'Pers' ve 'Med' ayrımları görülmektedir.
Çünkü Doğu kaynaklarında İslâm öncesi İran tarihi sırasıyla Pîşdâdîler, Keyânîler, Eşkanîler/Mülük-ı Tevaif ve Sâssânîler tabakasından oluşur.
Ve Batı kaynaklarında Perslerin kurucusu olarak sunulan 'Kyrus' da sadece Keyanîler'in Babil valisidir.
Ayrıca günümüzde 'Kyrus'a atfedilen yazıtlarda da 'Kyrus' kendini 'Anşanlı' olarak nitelendirmektedir ki, bu Batı kaynaklarında 'Elam' olarak gösterilen Xuzistan coğrafyasıdır ve en erken İslâmi kayıtlarda Xuzistan'da yaşayan halk kitlesine de 'Lurî' denilmiştir.
İşin garip yanı, yine bu kaynaklarda Lur'ların da 'Kürdler/Ekrâd'lerden oldukları belirtilmektedir.
Kürd hükümdarlar veya mirliklerin hanedan üyeleri Êran hükümdarlarının kullanmış oldukları 'lakap' veya adlarını 20. yüzyılla kadar tercih ettiler.
Herodotos'ta "Aria" olarak verilen "daha önceki Medlerin adı" acaba sonradan da Arî/Aryan/Êran olarak mı devam etti?
Kürdler; 19. yüzyıla kadar kendilerini hiç 'Med' olarak tanımladılar mı?
Bir diğer husus, 19. yüzyıla kadar devletlerin referans olarak aldığı 'aidiyet'; 'ırk' merkezli olmayıp 'hanedan' merkezlidir.
Tarihin genel akışında devletlerin temel felsefesi içerisinde kolaylıkla 'Kürdlük' veya 'Türklük' duygusu yer almamıştır.
Bu yüzden Kürdler tarafından 10.yy-15yüzyıllarda kurulan Eyyubiler ve Hazneviler dışarda tutulursa; Merwaniler, Şeddâdiler, Annaziler, Rewadiler, Şebankareiler, Lurîler gibi devletlerinin ve sonraki mirliklerinin hiçbir tanesinde dış kaynak olarak 'Kürdlük' vurgusu bulunmamaktadır.
Sümerlerin Girsu kentinde bulunan ve M.Ö. 2038-2028 yılları arasında krallık yapan Šu-Sîn'in zamanında valilik yapan Ir-Nanna/Arad-Nanna(r) tarafından yazılan çivi yazılı belgede ve daha sonraki kil tabletlerde geçen 'KARDAKA' kelimesiyle 'Kardukhia' kelimesinin sessel benzerliği ve ifade edilen coğrafinin neredeyse birbiriyle örtüşmesi, araştırmacıları Kürdlerin köklerini daha geriye götürmeleri düşüncesine sevk etmiştir.
Theodor Nöldeke'nin (1836-1930) 1898 tarihli "Kardu und Kurden" ile G.R. Driver'in (ö.1975) 1923 tarihli "The Name of Kurd in It's Philological Connexion" araştırmaları bu yeni verilerin yorumlanmasına dairdir.
İlk İslâmî kaynakların bir kısmında Cizre'ye "Ceziretü'l-Ekrâd" ve o bölgeye "Zozân el-Ekrâd" denilmesi; aynı bölge için Süryani kaynaklarında "Bakarda"; Ermenice metinlerde ise 'kordux', 'Kortschaikh' geçmesi araştırmacılar tarafından bağlantıyı sağlamlaştıran ögeler olarak kullanılmıştır.
Değinmemiz gerekir ki, 20. yüzyıl, daha önce dile getirilen nazariyelerin test edildiği, 'olgu' ve 'bulgular'ın konuşulduğu; 'zamansal' olarak da daha geriye taşındığı 'evre' olmuştur.
Bu sefer, daha önceleri kullanılan 'kağıda' dayalı bilginin yanında; çivi yazılı belgelere, sonra da 'DNA' analizleriyle başvurulmuştur.
DNA sonuçları ise Batı'da ve Doğu'da şimdiye kadar yazılan sayıları yüz binleri bulan kaynakları 'çöpe' atmaktadır.
A) Doğu/İslâmî Kaynaklardaki Nazariye:
İbn Kuteybe'nin (ö. 889) "Kitâbu'l-M'ârif"; Ebû Hanîfe Dîneverî'nin (ö.895) "elAhbârü't-tıvâl"; Ali b. Hüseyin Mes'ûdî'nin (956) "Mürûcü'z-zeheb" ile "et-Tenbîh ve'lİşrâf"; Abdülmelik bin Muhammed b. İsmâ'il Se'âlibi Nîşâbûrî'nin (ö.1038) "Gurretü'lAhbâr Mülûkü'l-Furs ve Sîyerihim"; Firdewsî'nin (ö.1020?) "Şâhnâme" isimli eserlerinde Kürdlerin kökenine dair efsanevî sayılabilecek 'Dehhâk' ve 'Hz. Süleyman'ın cinlerinden' anlatımlaır yer almıştır.
Adlarını saydığımız bu en eski İslâmî eserler ileriki tarihlerde Doğu kaynaklarına; 19. yüzyıldan sonra da Batı kaynaklarına referans olacaktır.
19. yüzyılda ise "Dehhâk Efsanesi" ile "Karduques" birleştirilip bunlara 'Med' de eklenilerek sunulacaktır.
a) Dehhâk Nazariyesi:
Daha önceki yazılarda bu bahse değindiğimiz için burada sadece örnek teşkil etmesi için bir kaynağa işaret edeceğiz.
Daha çok münşeatçıığıyla bilinen Feridun Ahmed Bey (ö.1583) tarafından Kanuni'nin Sigetvar seferine odaklanan ve 1558-68 yıllarını kapsayan "Nüzhet-i Esrâr" isimli eserinde Kürdlerin Pîşdâdiler hüküdarı Dehhâk zamanında bir dağa sığınıp çoğalanların neslinden olduklarına dair ifadeleri şu şekilde yer almıştır:
Târîh-i Hıtat-ı Makrîz'de 'Kürd tâ'ifesinden ba'z-ı kabîlelerinün binâ-yı hasebi ve ibtidâ-yı nesebi bu vechle olduğı rivâyet ve hikâyet olunmışdur: Ol zemân ki mülk-i Dahhâk-ı Câbir ki gıdâ-yı mâr-ı zâhirlerini iki nefer magz-ı ser-i nev'-i beşere münhasır kılmışdı.
Mezbûr Dahhâk'un ol hidmet üzre me'mûr olmış bir vezir-i merhâmet-zamîrleri vardı ki her gün bir nefer inşanı mârân-ı mezkûrâna gıdâ virüb ve her bir neferin merhamet idüp hufyeten salıvirürdü ve salıvirdüğü kimesneleri ol diyârlarda Fârs dağlarından Istahr nâm dağa gönderüb anda hıfz itdürürdi.
Tâ ki Süleymân Nebî 'aleyhi's-selâm zemânına değin ol kavm ol beyâbân dağlarda gezerlerdi vahşet ile mu'tâd olmışlardı (…).(H.Ahmet Arslantürk & Günhan Börekçi, Zeytinburnu Belediyesi Yayınları, 2012. ss:205b-208a; ss:310-312).
b) Acem Nazariyesi:
İslâmî kaynaklarda, günümüze göre 'efsanevî' şekilde tanımlanabilen Kürdlerin kökeni bilgilerinin yanı sıra, dünyada bulunan yedi büyük ırkın 'Acem/Fars' kolundan oldukları şeklinde ifadeler, 1500'dan sonraki Osmanlı kaynaklarında görmek mümkündür.
Çok yönlü Osmanlı tarihçisi Gelibolulu Mustafa Âlî'nin (ö.1600) 1593-4 yılında yazımına başladığı "Künhü'l-Ahbâr" isimli eserinde "Ümmet-i Fürs (Fars Milletleri)"ü "'Acem kavmidür ki Fâris bin İrem bin Sâm bin Nûh 'aleyhis's-selâm evlâdından üreyüp ziyâde olmışdur. 'Cedd-i a'lâmuz Keyûmers'dirler. Biz Hazret-i Âdem'e Ebü'l-beşer didügümüz gibi anlar Keyûmers'e cedd-i beşer i'tibârın eylerler. Sâhil-i Taberistân'daki Deylem kavmi, Şehrizûr semtindeki Ekrâd tâ'ifesinüŋ zümre-i vâcibü'l-levmi ve Ceyhûn'uŋ mâverâsındaki Etrâk kabâ'ili 'umûmen anlardandur (Suat Donuk, TYAKBY, 2020, C:1, ss:397)" ifadeleriyle tanımlarken Kürdleri de Fürs yani 'Acem içinde saymıştır. Ona göre "Dicle ile Furât miyânındaki Kürdistân memleketine Cezîre denilmüşdür (Suat Donuk, TYAKBY, 2020, C:1, ss:385)".
Hasan Esîrî'nin (1653-1731?) 1720-2/1730-2 tarihli "Mi'yârü'd-Düvel ve Misbârü'lMilel" isimli eserinde de "Kürd dahi Acem'den münşe'abbdur dirler (Göker İnan, 2017, ss:771)" bilgisi mevcutken; Şehbenderzade Filipeli Ahmet Hilmi Efendi'nin (1863-1914) 129/1913 yılında basımı yapılan iki ciltlik "Akvâm-ı Cîhân (Asya Akvâmı)" isimli kitabının birinci cildinde "Akvâm-ı Aryaniden oldukları şüphesiz bulunan Kürdler (C:1, ss:11)'" açıklaması görülmektedir.
B) Batı/Hristiyanların Kürtlerin kökenine/atalarına dair nazariyeleri
Batı kaynaklarında tarihsel süreçte 1500'lerden 1900'lara kadar Kürdlerin kökenine ve atalarına dair sürece bağlı olarak sırasıyla 'Kardukhia/Carduchia', 'Kaldu/Keldani' ve sonuncusu 'Med/Media' olmak üzere üç temel nazariye göze çarpmaktadır.
Avrupa'da 16. yüzyıldan sonra, özellikle de matbaa sayesinde yayın hızının artması, Batı'nın eski Grek ve Latin kaynaklarına olan müracaatları ve Doğu dünyasına olan 'acayip' ilgi; Kürdlere dair doğru veya yanış bilgilerin dile getirilmesine olanak tanımıştır.
'Curdi', 'Cordos', 'Cordi' ve daha nice farklı yazımların 'bir halkı' ifade eder şekilde ilk geçtiği yazma kaynaklar 'Haçlı Seferleri' sonrasında oluşturulan Grekçe, Latince, Eski Fransızca vb. dillerde yazılmış olan kroniklerdir.
Belirtelim ki, oldukça olağan olan bu farklı yazımların nedeni, dillerin ses ve alfabe farklılıklarıyla yazarların 'duyumsal' veya farklı saiklerle ortaya çıkmış olan tercihleridir.
İlk başlarda sadece bir sözcük değerinde metinlerde görülen 'Curdi/Kürd'lere dair bilgiler zamanla 'tanımlama' düzeyinde coğrafya, seyahat, tarih, sözlük ve ansiklopedi kitaplarında görünmüştür.
Öyle ki, 16. yüzyıldan günümüze doğru her bir yüzyılda, diğer yüzyıldan katbekat görülen artış miktarlarıyla niteliksel ve niceliksel veriler ortaya çıkmıştır.
Bir sözcükle başlayan bu evre, müstakil bir esere, oradan da ciltler dolusu kaynakların oluştuğu bir döneme geçmiştir.
Örnek olması açısından Barthélemy d'Herbelot'un (1625-1695) tarafından Doğu'ya yönelik hazırlanan "Bibliothéque orientale" isimli ansiklopedinin 1711 tarihli basımında yer alan "Acrad (C:1, ss:84)", "Curd (ss:553-4)" maddelerine baktığımıza Kürdlerin geçmişine yer verildiği görülmektedir.
Batı'nın Kürdler hakkındaki bilgilerinin sağlamlaşması ve başvuru kaynaklarındaki anlatımın hacimce artmasına olanak sağlayan şey, 1597 tarihli Şerefnâme'nin yazma nüshalarının 19. yüzyıldan itibaren bireysel veya kurumsal kütüphanelerde görünür olması ve akabinde bu kitabın ve Arapça, Farsça, Osmanlıca gibi İslâmî kaynakların matbaayla buluşturulmasıyla çevirilerinin yapılması ve bölgeye yapılan seyahatlerin artması etkili olmuştur.
Avrupa'da Şerefnâme'nin yazma nüshasına sahip olan ilk kişi, Kürd Mir Mohezzi'nin 19. yüzyıl başında hediye olarak verdiği John Malcolm (1769-1833) olmuştur.
Ardından 1820'de Erdelan Kürd Miri Emanullah Xan'ın (1789-1825) diğer bir İngiliz olan Claudius Julius Rich'e (1787-1821) kendisindeki bir nüshayı verme vaadinde bulunmuştur.
Doğu kaynaklarına olan müracaat Batı'nın Kürdlerin kökenine yönelik 'Doğu Nazariyesi'ni de kendi kaynaklarına eklemelerini getirmiştir.
Öyle ki Edmond le Cointe'nin "Revue du Géographie"de yer alan yedi sayfalık "Les Kourdes (1893, ss:266-272)" kısmında; ilk dönem İslâm kaynaklarından olan Yakut, İbn Fakih, İstaxrî, Beşhari gibi şahsiyetlerin verilerinden yaralanmıştır.
a) Kardukhia Nazariyesi:
Ksenephon'un (ö.m.ö.354) "Anabasis" eserinde geçen 'Kardukhia'; nazariyenin temel alındığı ilk kaynaktır.
Eserde yer alan 'Kardukhia' sözcüğü; coğrafî, halk, etnik ad veya bir şehir, bölge adı olmak üzere hangi anlamlarda kullanılmıştır?
Değindiğimiz gibi, 16. yüzyıldan itibaren Kürdlerin geçmişi 'Carduchi'lere bağlanmıştır. Ancak öncesinde 'Kürd'ler işin içine katılmadan, antik kaynaklarda farklı yazımlarla görünen kelimelerin ilişkisine dair ifadeler olmuştur.
Bu yöndeki ilk beyanatlara baktığımızda Johann Heinrich Alsted'in (1588-1638) 1649 yılında basımı yapılabilen "Scientiarum omnium encyclopaediae" adlı eserinde 'Cordueos'un ve 'Gordyæi, Gordi, Cordæi, Cordyei, Carduchi' sözcüklerinin birbiriyle bağlantılı olduğu söylenmiştir (1649, ss:582).
Jean Hardouin (1646-1729) ise 1685 yılında Yaşlı Pline'nin "Naturalis historiae"sini Fransızcayla beraber yayımladığında, 'Carduchi'ye not düşürmüştür (ss:672-3).
Not'ta; Stephanus, Strabo, Ammianus ve Dio'nun eserlerinde geçen yazım biçimleri, birbiriyle ilişkisi ve bu eserlerdeki lokasyonu verilmiştir.
Filippo Ferrari'nin (1551-1626) ölümünden sonra, 1657'de yayımlanan "Lexicon geographicum" sözlüğünde 'Curdi' yani 'Kürdler'in madde karşılığı 'Cordueni, Carduchi' olarak verilirken; 'Gordenes, Corduenæ'in de Ermenistan'ın eyaleti olduğu söylenmiştir.
Yine 'Curdistan'ın karşılığında da Babil'in eyaleti olan 'Chalæa' verilmiştir.
Louis Dussieux'un (1744-1805) 1779-91 basımlı "Historie Universsella" adlı eserindeki 'XII-Not'ta Grek-Latin kaynaklarında farklı yazımlarla yer alan "Carduchi, Cayei, Cordyæi, Cordyæi, Cordueni, Gordi, Cordæi Bochard" sözcükleriyle Arapça literatürde yer alan 'Al Judi/Cûdî'nin Gordi, Cordi, Jordi ilişkisine dikkat çekilmiştir (1791, ss:440).
Albin de Kazimirski Biberstein'in (1808-1887) 1852 tarihli "Le Koran" eserinde de; Kur'an'da geçen 'Djoudi/Cudî'nin; 'Djezireh/Cezire' lokasyonunda arandığı ve 'Djordi/Cordi/Kürdler'le ilişkili antik 'Gordyæi Dağı'na bağladığı görülmüştür.
Bu beyanat, daha sonraki tarihlerde Doğu kökenli araştırmacıların da savunageldiği bilgi olmuştur (1852, ss:175).
Strabon (m.ö. 65-m.s.25) "Geographika"da; 'Gordyaei'nin kendisinden önce 'Karcukhi' olarak adlandırdığını söylerken, onun ardılı Yaşlı Pliny (23-79) ise "Naturalis History"de kendi zamanında Adiaben'ile birleşen 'Cordueni'nin kendisinden önce 'Carduchi' şeklinde dile getirildiği belirtmiştir.
Titus Livius Patavinus' (M.Ö.59?-M.S.17) tarafından Latince olarak yazılan eserinin 1822-5 yılında yapılan basımında eserde geçen 'Crtæi' sözcüğüne düşürülen dipnotta sözcüğün 'Carduchi' yani günümüz 'Curdorum/Kürdler' ile bağlantısı olduğu fikri beyan edilmiştir.
4. yüzyılın roma tarihçisi Eutropius "Roma Tarihi'nin Özeti"nde Latince olarak "Carduenus (Çiğdem Menzilcioğlu, 2007, ss:198)" kavramını kullanırken; Ammien Marcellin (322-400) "Corduene (Rerum Gestarum Libri Quae Supersunt, Çev: J.C. Rolfe, London, 1963-1964.XXV.7.1)'yi tercih etmiştir.
Batı'daki 'Carduchi' nazariyesi zamanla Doğu kaynaklarına da girmeye başlamıştır. Osmanlı aydınları 19. yüzyıldan itibaren artık eserlerinde bu görüşü işlemeye başlamışlardır.
Örnek olması açısıdan Osman Hamdi Bey (1842-1910) ile Marie de Launay'ın 1873 tarihinde yayımladıkları "Les Costumes Populaires de la Turquie en 1873/Elbise-i Osmaniyye" isimli kitapta "Karduques (ss:163-4;189)" ifadesi bulunmaktadır.
b) Kaldu/Keldani Nazariyesi:
Takip ettiğimiz kaynaklar arasında çok az da olsa 'Carduch' ve 'Med' nazariyesi dışında 'Kaldeliler/Xaldî' nazariyesi de dile getirilmiştir.
Kanaatimize göre Batı'lı yazarların içerisinde Kürdleri 'Keldan' ve 'Curdi' ilişkisi içerisinde yorumlayan ilk kişi Laonikou Xalkokondylou/Laonicus Chalcondly (1423?-1490?) olup, bunu Latince yazdığı ancak ölümünden sonra, 1650 yılında yayınlanan "Apodeixis istoriōn deka/Historiarum Libri (1650, ss:496-7)" isimli eserinde dile getirmiştir.
Daha öncesini şimdilik bilemediğimiz Fransız kaynaklarının bir kısmında 16. yüzyıldan sonra başlayan Kürdler'le (Curdes, Kurdes, Courdes) Keldaniler'in; 'Curdistan/Kurdestan' ile 'Chaldée'nin ilişkilendirme durumu, 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam etmiştir.
Bu tarihten sonra; daha önce değinilmiş olan 'Carduques' görüşü baskın çıkmış, artık literatürde savulan ana görüş olmuştur.
Bu minvalde Filippo Ferrari'nin (1551-1626) hazırladığı ancak 1657 yılında basımı yapılan "Lexion Geographicum" sözlüğünde "Curdistan" maddesinin karşılığında, buranın eskiden "Chaldea" olduğu söylenmiştir.
1695 tarihli "Relation du voyage de Muscovie, Tartarie et de Perse" seyahatnamesinde de 'Kurdestan'ın eskiden 'Chaldée' olarak adlandırıldığı görüşü tekrar edilmiştir (ss:457).
Esprit Joseph Chaudon'un 1777 tarihli "Dictionnaire interpretemanuel des (...)" kitabında bu 'Chaldaet' maddesinin açıklamasında artık 'Curdistan' olduğu yazılıdır.
Joseph Piton de Tournefort'un (1656-1708) 18. yüzyılda Erzurum'da bulunurken, burada yaşayan Kürdler için; "Eski Kaldelilerin torunları oldukları söylenen Kürdler ya da Kürdistan halkları (Teoman Tunçdoğan, Kitapevi Yy, 2013, ss:134)", "Ataları oldukları söylenen Kaldeliler gibi astrolojiyle uğraşmak yerine, yalnızca çapul peşinde koşuyor (…) (ss:136)" ifadelerini kullandığını söyleyelim.
İtalyan Lorenzo Hervás Ponduro (1735-1809) da 1784 tarihli "Ida dell'Universo"nun on yedinci cildini oluşturan "Catalogo delle lingue conosiute"de Kürdlerin Keldanilerden olduğu inancının bulunduğu görüşü paylaşmıştır (Sacha Alsancaklı; Zarema, S:11, 2017, ss:30).
Ayrıca 19. yüzyıldaki kimi Almanca kaynaklarda 'Kürdçe' için 'Khaladschi' tabirlerini görmek bile olasıdır.
Strabon (m.ö.63-m.s.23) "Coğrafya"sının 15. cildinde "Susalıların diğer bir adı Kissiidir (ss:205)" demektedir.
Assur dilinde 'Kaldu', Bâbil dilinde 'Kasdu', İbranice'de 'Kasddim' olarak geçen kelimeyle oldukça benzerlik göstermektedir ki, Babil coğrafyasına M.Ö. 1595-M.Ö.1155 yılları arasında hüküm sürmüş olan Kassit soylu hanedanlığın resmî kayıtlarına göre kendi devletlerinin adı "Karduniaš, Karaduniyaš, Karaduniše" olup kelime Babil Talmut'unda "Kardunya", sonraları da Süryani kaynaklarında "Kardu" olarak geçmektedir.
İslam kaynaklarında 10.yy-14.yüzyıllarda Cizre'ye veya içindeki bir bölgeye 'Kardu' denilmekteydi. Hatta bölgede yaşayan Süryani kaynaklarında bu durum 17. yüzyılda bile görülmekteydi.
Günümüz araştırmalarında 'Kardu', 'Kassit', 'Karduniaşh' kavramları 'Kürdler'le ilişkilendirilmektedir. Batılı yazarların 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Kürdleri 'Kalda'ya bağlamalarındaki ana husus 'ses benzerliği' mi, yoksa gerçekten tarihsel kaynaklarla sabit ve gerçek olan bir bilgi miydi tespit etmek oldukça zor.
b) Med Nazariyesi:
Medlerin Kürdlerin ataları olduğu veya tarihin bir zaman diliminde kullanılmış olan farklı bir adlandırma biçimi olduğuna yönelik bir bilgi sadece 1750'lerden itibaren Batı kaynaklarında yer almıştır.
Avrupa'da 1000-1800 yılları arasında yayınlanan 'Tarih' kitaplarında 'Medler' antik dünyanın imparatorlukları içerisinde "Assur, Xaldî, Babil, Pers" sıralamasının içerisinde yer almıştır.
Belirttiğimiz zaman dilimi içerisinde verilmiş olan onlarca Fransızca, Latince, Almanca, İngilizce, İspanyolca kaynağındaki 'Medler' bölümlerine ve ansiklopedik eserlerde yer alan 'Media/Medes' maddelerine baktığımızda 'Kürdler'le ilişkisini ortaya koyan herhangi bir bilgiye rastlayamadık (aşağıda sadece iki çalışmanın fotoğrafına yer veriyoruz).
Öyle ki, kendi zamanına kadar 'Medler'e dair en geniş kapsamlı yayınları bulunan M. A .George Rawlinson (1812-1902) bile 1850-1900 yılları arasındaki çalışmalarında bir bağlantıdan söz edememiştir. Sadece A.H. Sayce (1844-1933); 1884 tarihli "Th Ancient Empires of The East" kitabında Assur belgelerinin içerikleri dolayısıyla "Kürd aşiretlerine dair en eski kayıtlar (ss:241)" olduğunu söylemiştir.
Şu hususu kabul etmek gerekir ki, Avrupa kütüphanelerinde bulunan milyonlarca kaynağın tümünü gözden geçirmek zaten imkan dahilinde değil.
Aksi durumun yazma eserlerde olabileceği ihtimali de akılda bulunmalıdır. Batılı Şarkiyatçıların 'klasik Ermenice' ve 'Süryanice' kroniklerini sistemli bir şekilde Batı dillerine çevirmeleri akabinde bu bilgi dolaşıma girmiştir.
Belirlediğimiz kadarıyla Doğu kaynaklarında bu ilişkilendirmenin görüldüğü ilk kaynak ise 1665'ler yazılan Farsça 'Kurdgalnâme'dir.
Bu tarihten sonra gerek Kürdler gerekse İslâm coğrafyasındaki diğer mensuplarca yazılan eserlerde bu bilgi yer almamıştır.
Ancak Kürdler tarafından 1850'lerden sonra oluşturulan yayınlarda da 'ata' olarak 'Medler'e yer verilmeye başlanmıştır.
C.F. Neumann 1830 yılında Ermeni müverrih Vartan'ın kitabını İngilizceye tercümesinin dipnotunda ilgili kısımda "Ermenice'de Medler Mark olarak adlandırılır (Medes, called in Armenian Mark (ss:97)" diye yazmıştır.
Artin Hinoglu tarafından 1838 yılında azılan "Dictionnaire Abrégé Français-Turc/ Hazine-i Lugat (1. Basım:1831)" sözlüğünde 'Kurd' maddesinin karşılığı olarak "Méde (ss:399)"; "Kurdistan" için de "Médie (ss:400)" verilmiştir.
Bu kaynaklardan sonra 'Med' ve 'Kürd' eşleştirmesini yapan kaynaklar, Ermenice klasiklerini referans almak durumunda kalmışlardır.
R. Youssof'un (19.yy) 1888 tarihli "Dictionnaire turc-françis" kitabındaki "Kurd-istan" maddesinin karşılığı olarak "pays des Kurdes; Médie (ss:640)" açıklaması yapılarak coğrafî denklik dile getirilmiştir.
Fransız antropolog Ernest Chantre'nin (1843-1924) 1895 ve 1897 yıllarındaki çalışmalarında; 'Médes/Medler'in Ermenice metinlerde 'Mark' olarak geçtiği ve Kürdleri ifade ettiği bilgisi dile getirilmiştir.
Ona göre Ermeni kaynaklarında Ararat Eyalet'i için de 'Kord' ve 'Kordik' adlandırması kullanılmaktaydı (Les Kurdes Esquisse Historique et Ethnographique, 1897, ss:169-170).
Gerçekten geriye dönüp Süryanice ve Ermenice kaynaklarından olan Süryani Mikhail'in (ö.1129) "Dünya Tarihi" ile Ermeni Hayton'un (ö.1320) Latince "Doğu Tarihinin Çiçeği"nde, 1200-1500 yılları arasında yazılmış olan Ermenice yazma nüshalarda ve en son olarak Mikayel Çamçıyan'ın (ö.1823) "Ermeni Tarihi"nde ve "Mark/Med" ile "Kourd/Kürd/K'rd" denkliğini bulmak mümkündür.
20. yüzyılda en fazla ileri sürülen nazariye 'Medler' olmuştur. C.J. Edmonds 1957 tarihli "Kurds, Turks and Arabs" çalışmasında "…bugünkü Kürdlerin coğrafî ve dilsel bir temelde, üçüncü büyük monarşisi olan Medlerin temsilcileri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz (Serdar Şengül, 2003, ss:24)" derken, İran'da Medler'le Kürdlerin aynı kavim olduklarına dair müstakil kitaplar bile yazılmaya başlandı.
Eğer bu bilgiler doğruysa, geriye dönüp Medler'in kim olduklarına bakmak gerekmez mi?
Peki ya 'Med-Kürd' denkliği tümüyle yanlışsa?!.
Medlerin Tarihteki Görünümleri
a) Antik Yunan, Makedon ve Roma Kaynakları
Coğrafî bir tanımlama ve siyasal düzlemde bir eyalet birimi olarak tarihteki yerini almış olan 'Media (Hazar Denizi'nin güneybatı etrafı)' ile bu coğrafya üzerinde yaşayan halkı ifade eden 'Medes' kavramlarının göründüğü en eski kağıda dayalı belgeler Antik Yunan dünyasının M.Ö. 500'den sonra örnekleri olan Herodotos'un (m.ö.484-m.ö.425) "Historiae/Tarih", Diodorus Sicilius'un (m.ö.90-m.ö.30) "Bibliothekes Historikes", Gaius Plinius Secundus'un (ö.79) "Naturalis Historia/Doğal Tarih", Strabon'un (m.ö.64-m.s.24) "Geographika", Flavius Arrianus'un (86-160) "The Anabasis of Alexander", Claudius Ptolemaeus'un (ö.100) "Geographia/Coğrafya" eserleri ile günümüze bütünüyle ulaşamayan ancak alıntılar veya bu alıntıların da alıntılamalarıyla veya küçük parçalarla günümüze ulaşan M.Ö. 450-M.Ö-200 tarihli "Persika"lardır.
Batı kaynaklarında 'Med Devleti'nden çok kısaca bahsedilmiştir. Bahsedilen konuların başında da hükümdar adları ve yönetim süreleridir ki, kendi içinde de farklılıklar taşımaktadır.
Burada sorulması gerek sualden biri de bu kaynaklardaki 'Medler' ve 'Media' adlandırmasının o bölgede yaşayan halkın kendisi tarafından mı kullanıldığı yoksa Yunan, Makedon ve Romalılar'ın kendi algıları mı olduğudur.
İlk İslâmî kaynakların çok azında 'Media'ya karşılık 'Mâh' veya 'Mâhât (Mesûdî, el-Cîbâl'daki Mâhâr ya da Mâhât'taki Cîbâl tabirlerini kullanır)' tabirlerinin sadece coğrafî anlamlarda kullanıldığını ifade etmemiz gerekir.
Ayrıca Hemedan'lı İbnü'l-Fakih'in (ö.10.yy) "Kitâbü'l-Buldân"ında Hazar gölü ile Basra Körfezi arasında bölge "Bilâdü'l-Ekrâd/Kürd Beldeleri-Yerleşim yerleri" şeklinde bir ifade bulunduğunu söyleyelim.
Batılılar; 1400'lerden sonra İslâm kaynaklarında farklı adlandırmaların kullanıldığını gördüklerinde, özellikle de 'Şîrvân, Azerbaycan, Cibâl' bölgeleri için 'eski Media' deme gereği duymuşlardır.
Sonuç olarak söyleyebiliriz ki, 'Med' bir ırk adı olmaktan ziyade bir coğrafî ad ve İran'da milâd öncesinden başlayarak 1900'lara kadar kurulmuş olan devletler tarafından bir eyalet birimi olduğu gerçeğidir.
'Medliler' ifadesinin verdiği anlam, ırk adı değildir, 'oradan yaşayan halk' kitlesidir. Zaten Kürdler sadece 'Media' sınırlarında yaşamamışlar, İslâmî kaynaklarda Kürdlerin yaşadıkları diğer yerlerde de, bir etnik ad olarak 'Medler' nitelemesine de tabi tutulmamışlardır.
Batılı Kaynaklarda Med İmparatorluğunun Kralları
Heredotus "Historiai"sında Med hükümdarlarından Deiokes'in 53, Phraortes'in 22, Kyaksares'in 40 ve Astyages'in 35 yıl olmak üzere toplam 150 yıl hükmettiğini; ve Astiyag'ın (Άστσάγης) M.Ö. 550 yılında hükümdarlığını kaybettiğini söylemiştir.
Diğer Yunan yazar Knidos'lu Ktesias'un (yaklaşık, m.ö.441-m.ö.392) sadece alıntılamalarla ulaşan "Persika"sının kayıtların göre Med hümüdarları Arbaces (Arbakes, 28 yıl), Maudaces (50), Sosarmus (30), Artycas (50), Arbianus (22), Artaeus (40), Artynes (22), Astibaras (40) ve Aspandas (Astyages, 35) olup toplamda 317 yıl hükmetmişlerdir.
M.Ö. 4. yy ve 3. yy arasında yaşamış olan Babil'li Berasus/Berossos'un eski Babil çivi yazılı tabletlerden yararlanarak Eski Yunanca yazdığı "Babyloniaka/Chaldaika"sının günümüze sadece aktarmalarla ulaşan kısımlarından anlaşıldığı kadarıyla, Berasus; Xisuthur'tan (Hz. Nuh) başlayarak Chaldanilerin ilk sülalelerinde bulunan 86 kraldan bahsederken, ikinci sülalenin Medler olup M.Ö. 2000 yılında Babil'i ele geçirip burada 8 kralla 224 yıl devam eden hanedanlık kurduklarını söylemiştir.
Bu bilgileri Berossos'tan aldığını belirten Eusebius'un (ö.340) bu ifadeleri "Kronik"in sadece Ermenice ile ulaşabilen varyantında bulunmaktadır (Daniyal Saber Ahmed Ahmed, 2020, ss:19-20).
Eusebius, ayrıca Med Devleti'nde Arbaces (28 yıl), Maudaces (20), Sosarmus (30), Articas (30), Deiocas (44), Phraortes (24), Ciaxares (32), Astyages (Azhdahak, 38) toplamda 298 yıl hükmetmişlerdi (Robert Bedrosian, 2008, pdf).
1779 tarihli İngilizce kaynağa göre Eusebius'un verdiği adlar Arbaces (28 yıl), Sosasmus (30), Medidus (40), Cardiccas (13), Dejoces (54), Phaortes (24), Cyaxares (32), Astyas (38) olup toplamda 259 yıl hükümdarlık etmişlerdir (The History of Medes, Universal History içinde, ss:12).
Yaşadığı zaman dilimi tam olarak tespit edilmeyen 4. -9.yüzyıllar arasında yaşadığı kabul edilen bir diğer Emeni müverrih Movses Khorenatsi, "Ermeni Tarihi"nde; Eusebius'un verdiği isimleri hafif bir değişiklikle vermiştir:
Varbakē, Mawdakis, Sawsarmos, Artikas, Deōkis, P'ravortis, Kvaxarēs, Azhdahak (Robert W. Thomson, 1978, ss:110). Bizanslı tarihçi George Syncellus (ö.810?) ise Arbaces (28 yıl), Mandauces (20), Sosarus (30), Articas (30), Dioeces (54), Aphraartes (51), Cyaxares (32), Astyages ve Darius (38) şeklinde toplamda ise 283 yıllık bir hükümdarlık süresinden bahsetmektedir.
M.Ö. 500'lerden M.S. 1400'lere Kadar Batı Haritalarında Media:
b) Çivi Yazılı Belgelerin Literatüre Dahili
Şimdiye kadar tespit edilen bütün çiviyazılı belgeler literatüre dahil edilmemiş olsa, da 1800'lerden sonra bulunup yorumlanan Assur, Babil, Îrânî kayıtlar; kendi içinde 'media'ya yakın ses değerleriyle görünen sözcüklere yer vermektedir.
'Media' kelimesi, Yeni Assur ve Yeni Babil belgelerinde "KUR-ma-da-a-a", "KUR-ma-ta-a-a" ile yer alırken, Ahemenid kraliyet yazılarında, Eski Parça "m-a-d (māda)"; Elamca "AŠ ma-da"; Akadca "KUR.mada-a-a" ve Aramca belgelerde 'mdy' olarak bulunmaktadır.
Ayrıca şunu ifade etmek gerekir, kimi araştırmacılar tarafından Assur belgelerinde görülen 'Umman-Manda' sözcüklerinin 'yukarıdan gelen barbar, saldırgan' halkı ifade ettiği ve 'Media' veya 'Medler'den ziyade genel bir tabir olduğu da dile getirilmektedir.
Ancak İran, Irak, Türkiye, Suriye sahasında bulunan kabartmalardan özellikle de Persapolis Sarayı'ndaki çizimlerde ve hükümdarların kitabelerindeki 'anlatıma tasvirleri' ile kaya oylumları; sivil veya askerî giyimleriyle ayırt edici bir Med tasavvurunu oluşturmaktadır.
Assur ve Babil Kayıtları
Arkeolog Sir Austen Henry Layard'in (1817-1894) 1854 yılında Irak Musul'un güneyindeki Kalhu'da bulup İngiltere'ye taşıdığı ve günümüzde The British Museum'da (no:118885) muhafaza edilen 'dört iklimin' Yeni Assur Kralı III. Salmaneser (h.m.ö.859-824) dönemine ait, m.ö. 825 yılında yazıldığı kabul edilen siyah obeliskte (yükseklik 2 metre, genişlik 50cm) ilk defa Med'lerden bahsedildiği söylenilmektedir.
Assur kaynaklarında Medler'e dair bilgiler Assurbanipal'a (m.ö.668-627) kadar devam etmiştir. Çiviyazılı bu Asurca yazıtta, kralın M.Ö. 835 yılında yaptığı seferlerde Orta Toros Dağları'na ve 'Med Ülkesi'ne dayandığı anlatılır.
Halefi (sonradan gelen) V. Şamsi-Adad (m.ö.823-811) dönemine ait yazıtta da; kralın Med kökenli Hanasiruka adlı 'kral şehrinde' oturan ve 1200'den fazla şehre hükmeden Sagbita adındaki beyi yenip (milad sonrasındaki Kürd mirlik sistemine benzemektedir) kralî şehrini yağmaladığı, zengin bir ganimetle oradan ayrıldığı, 140 Medli atlının sürgün edildiği iddia edilmektedir.
III. Adad-nirari (m.ö.810-783) ise Medlere karşı toplam 8 askerî sefer girişiminden bahsetmektedir.
III. Tukulti-api Eşarra/Tiglat-Pileser (m.ö.744-727) ve II. Şarru-kin/Sargon (m.ö.722- 705) dönemlerine ait yazıtlar Medler'in Zağros Dağları'ndan Hazar Denizi'ne uzanan deniş bir coğrafyada 'Şehir Beyleri' şeklinde yönetildiği görülmektedir.
Assurlar'ın egemenliği altına giren Medler'in yanında, egemenlik sınırları dışında bulunan Medler'in varlığı Sanherib'in (m.ö. 704-681) yazıtlarında 'uzak Medler' olarak söz edilmektedir.
Tiglat (Parsua ve Bit-Human) ve Sargon'un (Kisessim ve Harhar) Medler'in coğrafyası üzerinde kurduğu eyaletler de varlığını Asarhaddon'a (m.ö. 680-669) kadar devam ettirmiştir.
Asarhaddon'un Med beyleriyle yapmış olduğu 'bağımlılık antlaşmaları' sonucunda Med ordusundan askerler silahlı saray unsuru olarak Assur Sarayı'nda kralın hizmetinde görev almışlardır.
Assurbanipal (m.ö.668-627) yazıtlarında, kendi döneminde Medler'den üç küçük beyin ayaklandığı, sonucunda ise kralın onların saraylarını ele geçirip, Ninive'ye sürgün gönderildiği bilgisi bulunmaktadır.
Assur kaynaklarında, M.Ö. 7. yüzyılın 50'li yıllarının ortasından itibaren Medler'e dair bilgiler biter.
Artık Babil kaynakları devreye girer. Ninive Kroniği'nde, m.ö. 615 yılında Babil ve Med ittifakının Assur'lulara karşı kurulduğundan bahsedilmektedir.
Belgeye göre Medler tek başına m.ö. 614 yılında Assur yönetim merkezi Assur şehrini feth ederler. Bunun sonucunda Med hükümdar Umakistar ile Babil hükümdarı Nabopolassar (ö.M.Ö.605, h:658- 605) arasında 'Dostluk Antlaşması' imzalanır.
Bu anlaşma akabinde Assur başkenti M.Ö. 612 yılında ele geçirilir. Ardından Babil Valiahdı Nebu-kadnezar tarafından Harran'a çekilmiş olan son Assur kralı Assur-uballit'in hakimiyeti bitirilir.
Modern araştırmacılar, Umakistar'ın Herodotos'un (m.ö. 484-m.ö.425) "Tarih"inde, Med Devleti'nin kurucusu olarak gösterdiği Kyaksares (Κσαξάρης) ile aynı kişi olduğu düşüncesindedir (R. Rollinger, 2007, ss:12-13-14).
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish