Siyaset insanları mutlu kılma sanatı değildir

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu, Independent Türkçe için yazdı

20. yüzyılın en etkili bilim felsefecilerinden biri olan Karl Popper, siyasal idealler içinde belki de en tehlikelisinin "insanları mutlu kılmaya çalışmak" olduğuna işaret etmişti. Açıkçası Popper’in bu düşüncesine katılmamak elde değil.

"İnsanları mutlu kılmaya" çalışmayı bir siyasal ideal olarak benimseyenlerin her şeyden önce kendi "mutluluk" tasarımları var demektir. Peki, böylesi bir siyasal ideali benimseyenlerin kendi mutluluk tasarımları, herkesi kuşatabilir, yani kapsayıcı olabilir mi? Daha kendi çağında insanların "mutluluk" tasarımlarının birbirinden farklı olduğunu fark eden Aristoteles, kitabı Nikomakhos’a Etik’te bu konu üzerine düşüncelerini dile getirmişti.

Düşünüre göre çoğunluk, mutlu bir yaşamın hazlarla dolu bir yaşamdan geçtiğini düşünmekteydi. Benzer şekilde para, mevkii ve ünün de mutlulukla ilintili olduğunu savunan pek çok insan vardı.

Gerçi Aristoteles’e göre mutluluk erdemli bir yaşamın ödülüydü ve bütün ömre ilişkin bir yüklemdi. Dolayısıyla Aristoteles’in herkes için geçerli olduğunu düşündüğü bir mutluluk tasarımı vardı. Bugün Aristoteles’in "mutluluk" üzerine ortaya koyduğu düşüncelerine katılsak da katılmasak da en azından düşünürün insanların "mutluluk" konusunda birbirinden oldukça farklı düşünceleri olduğu iddiasına katılabiliriz.

Peki Popper’e dönecek olursak düşünür, neden siyasal idealler içinde belki de en tehlikelisinin "insanları mutlu kılmaya çalışmak" olduğunu savunuyordu?

Evet, insanları mutlu kılmaya çalıştığınız bir siyasal idealinizin olması kaçınılmaz olarak kendi "daha yüksek" değerlerinizi, insanların mutlulukları için en önemli olan şeyleri görebilmelerini sağlamak üzere herkese kabul ettirme, insanların ruhlarını kurtarma çabasına yol açar.

Yani, ütopyacılığa ve romantikliğe neden olur. Hepimiz hayallerimizin güzel, yetkin toplumunda insanların mutlu olacağına inanırız. Yalnız Popper’in de işaret ettiği gibi, "Yeryüzünü cennete çevirme çabası her zaman cehennemin ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır". Hoşgörüsüzlüğün temelinde de karşımıza bu çaba çıkar.

Dinsel savaşların ve ruhları kurtaran engizisyonların ortaya çıkmasının arka planında da söz konusu çabayı görebiliriz. Başkalarını mutlu kılmak siyaset insanının görevi değildir, çünkü her şeyden önce bu siyaset insanına bağlı bir şey değildir.

Ayrıca başkalarını mutlu kılma çabası çoğu zaman kendilerine karşı bu iyi niyetleri besledikleri insanların özel hayatlarına karışmayı gerektirir. İnsanları mutlu kılmaya çalışmanın ne gibi sonuçlar doğurabileceğine ilişkin Ortaçağ Avrupası adeta bir ders niteliğinde karşımızda durmaktadır.

Evet, Ortaçağ Avrupası’nda da kilisenin bir mutluluk ideali ve vaadi vardı. Söz konusu mutluluk vaadi ancak "erdemli" bir Hristiyan’ın öte dünyada deneyimleyebileceği türden ebedi bir mutluluktu.

Bu dünya ise bir imtihan yeriydi. Mutluluk, bu dünyada Hıristiyan ahlakına uygun bir yaşam sürmenin ödülü olarak öte dünyada, üstelik de ebediyen deneyimlenebilecekti. Kilisenin erdemli Hristiyanlara vaadiydi ebedi mutluluk. Engizisyonlar da bu vaadi gerçekleştirmek için kurulmuştu.

Evet, siyaset insanların özel yaşamına karışma sanatı değildir. Siyaset, insanlara nasıl yaşayacaklarını söyleme sanatı da değildir. Siyaset, insanların yaşamına karışmayı, onların iyiliği ya da mutluluğu için isteme sanatı değildir.

Karl Popper, Açık Toplum ve Düşmanları - Hegel, Marx ve Sonrası, çev. Harun Rızatepe, Liberte Yayınları, Ankara, 2010.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU