Çöp ya da atık, tarih boyunca bütün zamanların kırılgan yansıması, ifadesi olmuştur. Bir nevi gayri resmi tarih gibi…
Özellikle de yoksulların, yoksunların varlıkları çöplüklerle anılır olmuş, tarihsel yıkımlar çöplükleri büyütmüştür.
Bugün olduğu gibi…
Yoksullar için bütün yollar çöpe, atıklarla hayatı sürdürmeye çıkıyor.
Bir gerçeklik var karşımızda. Bir fotoğraf kadar canlı, dokunabilecek kadar yakın bir gerçeklik.
Görmek istersen bir adımlık mesafe, görmek istemesen her şey yanılsama, uzak ve yalan…
Mesele görmekte…
Çocukluğumun geçtiği Siverek'te sokak sokak kağıt ve yanacak atık toplayan birkaç yoksul insan vardı. Topladıkları bu atıkları eşeklerle taşır, evsel atıkların yakılmasıyla ısıtılan hamamların ocaklarına boşaltırlardı.
Bu ocaklar hamamların en altında inşa edilmiş, bütün binayı ısıtacak şekilde planlanmıştı. Böylelikle ateşin sürekli harlandığı ocaktan çıkan ısı başta göbek taşı ve hamam suyunu ısıtırdı.
O yıllarda toplanan çöpler, plastik ve lastiklerden ziyade organik atıklardan oluşur, yakılmasında çok fazla hava kirliliği yaratmazdı.
Arada bir toplanan çöplerde araba lastiği olursa, o gün kara bir duman hamam bacasından yükselir, kent lastik kokmaya başlar, kara kurumlar havada uçuşurdu.
O dönemin şartlarında hamamların atıkla ısıtılması kendine has bir yöntemdi. Hem sokaklarda atık kalmıyor, hem de belediye bütçesinden çok para çıkmıyordu.
Hamam sahipleri de ucuz bir yakıtla hamamları ısıtıyorlardı.
Teknoloji geliştikçe bu yöntemler terk edildi ve o manzaralar çok gerilerde kaldı. Ne atıklarla ısınan hamam var artık, ne de eşeklerle çöpleri hamamlara taşıyan insanlar.
Şimdi zaman bambaşka işliyor.
Çöp artıyor, çöpü bertaraf yöntemleri değişiyor, yeni yöntemler, yeni sistemler devreye giriyor.
Modern tesislerde çöpler ayıklanıyor, geri dönüşüm mekanizmaları geliştiriliyor.
Ama velakin insan için, yoksullar için bir şey değişmiyor.
Değişmiyor...
Bundan yüz yıl önce de insan çöpten besleniyordu, bu gün de. Hem de sayıları artarak, katlanarak. Zaman geriye sarıyor sanki. Yanlış giden bir şey var ama ne?
Atık toplayanlar her yerde, her köşede aynı kaderi yaşıyor. Değişen araçlar ve toplanan çöpün niteliği. Yoksulluk mu arttı yoksa dünya çöplük haline mi geldi?
Sanırım her ikisi de…
Çünkü hem çöp miktarı arttı, artıyor; hem de çöp toplayan insanların sayısı.
Her gün karşılaştığımız, artık kanıksadığımız katı atık toplayıcıların varlığı olağan hale geldi.
Tıpkı yıllar önce çöpleri toplayıp, hamamların ısınmasını sağlayanlar gibi.
Bu hayatın normali mi, yoksa doymak bilmeyenlerin yaşantımıza bir müdahalesi mi?
Atıklarımızı toplayanlar her yerde olduğuna göre, bir açıklaması olmalı.
Gece yarısı, gün ortası, akşam vakti çöpleri karıştırırken görüyorum onları. Yaz kış, manzara değişmiyor. Artık giderek daha fazla sayıda insan çöplerden beslenip, geçinmek zorunda kalıyor.
Bu duruma hayıflandığım, üzüldüğüm ve bazen kızdığım oluyor. Ayıplanacak bir iş değil ama övünülecek bir iş de değil. Çöp nihayetinde. Mikrobun, virüsün bini bir para.
Gece gündüz çöp kutularını karıştıran kağıt, plastik ve metal atıkları arayan bu insanların sayılarının giderek artması ne anlama geliyor?
Nasıl bir sosyolojik gerçeklik yaratıyor?
Bu fakirlik göstergesi mi, yoksa işsizliğin bir fotoğrafı mı?
Zihnimi yoran, kafamı ağrıtan sorular…
Sokağın dili, kağıt, plastik, metal toplayan bunca insanın içinde bulunduğu durum bize neyi anlatıyor?
Yoksulluğumuzu mu, yoksa savrulan dünyanın bir yansıması mı?
Bilemiyorum, kafam zonkluyor bu meselelerde.
Bitmedi, bir de işin içine Suriye Savaşı'nın savurduğu insanlar var.
Çöpten beslenen, hurda arayan, kağıt toplayan binlerce insanın yanında, onlar da sahneye çıkıyorlar.
Hem de birkaç sıfır mağlup olarak.
Bugün bütün kentlerde kağıt ve benzer atıkları toplayan insanları görmek mümkün artık. İşin bir sektör yarattığı gerçekliği de var.
Binlerce hurda firması, içinde üniversite mezunu işsizleri dahil mülteci ve yoksulları kullanarak, kullanılmış kağıt, plastik ve metal toplamak için sokakta çalıştırıyor.
Sigorta yok, kayıt yok, sorumluluk yok, düzenli maaş yok, hem de her türlü tehlikeye açık olarak çalıştırılıyorlar.
Artık kağıt toplayıcıları sosyolojik bir gerçeklik. İçinde her ulustan insan var.
Çok da kalabalık bir kitlesi olduğunu söylemek mümkün. Çok uluslu bir güç gibi çalışıyorlar.
Hurdacıları gözlemleyin, kentin varoşlarında yaşanan trafiği izleyin, her adım başı boylarından büyük demir arabalarla hurda toplayanları görün, fotoğrafı daha iyi okursunuz.
Bu nedenle olacak ki hükümet bir süre önce katı atık toplama işini izne bağladı. Çıkan kanunlara göre sokakta kâğıt toplamak tamamıyla izne bağlı ve sadece belediyelerin yetkisinde.
Çünkü geri dönüşüm sektörü daha sistematik atık toplama ihtiyacı duyuyor, çarklarını buna göre döndürüyor.
Oysa bu işi de en çok mülteciler yapıyor. Onlar herkesten daha çaresiz ve yoksul.
Ama atık toplayanlar arasında işsiz üniversite mezunu Türkiye vatandaşı insanların varlığı da biliniyor. Onlar da en az mülteciler kadar çaresiz yoksul…
Bu nedenledir ki,
Çöp kutuları yedi yirmi dört saat karıştırılıyor, işe yarar atıklar toplanıyor, istifleniyor, hurdacılara taşınıyor.
Kimi yayan, kimisi motorize.
Kağıt toplayan insanların görüntüleri bir fotoğraftan öte, daha yakıcı ve gerçek…
Ve biz, hepimiz bu gerçekliğin bir parçasıyız.
Kimimiz kirleterek bu gerçekliği yaşanılır kılıyoruz, kimimiz bu yangından ısınarak ve para kazanarak gerçekliğin varlığını büyütüyoruz.
Sonuç ortada. Rakama ve tespite gerek yok.
Sokağın dili, manzarayı iyi anlatıyor…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish