Hümanizm ve irfan II

Prof. Dr. Mehmet Çelik Independent Türkçe için yazdı

Kişi sevince sevgi galip olur. Sevgi galip olunca kişi "hay huy"dan keşmekeşten, çekişmeden azad olur.

 "Ben gelmedim dâvâ için

 Benim işim sevi için

 Dostun evi gönüllerdir

 Gönüller yapmaya geldim"

 Yûnus, dinin aslının gönül kırmamak üzere bina edildiğine inanır. Böylece, "inanıyorum; abdest alıp namaz kılıyorum" diyen kişi evvel emirde gönül kırmamayı şiar edinmelidir.

 Bu tıpkı Mevlânâ’nın:

"Kâbe bünyâd-ı ibn-i Azerest

 Dil bünyad-ı Hüdâ-yı ekberest"

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 

 (Ka’be Azer oğlu Hz. İbrahim’in, gönül ise Yüce Allah’ın yapısıdır" sözü ile aynıdır. )

Bir kez gönül yıkdunısa bu kıldugun namâz degül

Yitmiş iki millet dahı elin yüzin yumaz degül

 Erenler gelüp geçdiler dünyâyı koyup göçdiler

 Havâya agup uçdılar bular hümâdur kaz degül

 Cân odur kim Hakk’a ire ayak odur yola gire

 Er oldur alçakda tura yüksekden bakan göz degül

 Münkir ile müdde’îyi sayma buçuga koyanı

Git ahûra tak buları her kim (ki) ‘âşık-bâz degül

 Togrı yola gitdünise er etegin tutdunısa

 Bir hayır da itdünise birine bindür az degül

 Yûnus bu sözleri çatar sanki balı yaga katar

 Halka metâ‘ların satar yüki güherdür tuz degül.

Yunûs Emre için söylenenler; yani onun hümanist olduğuna dair vurgular çoğu zaman  Mevlânâ için de yapılmaktadır. İyi niyetli olduğunu düşündüğüm bu tür yakıştırmaların bilgi eksikliğinden kaynaklandığını bir daha vurgulayarak, birkaç konuya dikkat çekmek isterim. Bir kere Mevlânâ, dinin hüküm ve emirlerine bağlı bir pîrdir. Mesela Mevlânâ’ya izafe edilen:

Bâz â bâz â her ân çi hestî bâz â

Ger kâfir u gebr u but-perestî bâz â

În dergeh-i mâ dergeh-i nevmîdî

Sad bâr eger tevbe şikestî bâz â

Yine gel, yine gel! Kim olursan ol, yine gel!

Kâfir, mecûsî, putperest olsan da yine gel!     

Bu bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değil

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel  

şeklindeki rubaî de Mevlânâ’nın hiçbir eserinde yoktur. Bununla birlikte adı geçen rübaîde kullanılan fiil "bâzâ"dır. Bunun anlamı da (gel) değil (geri dön, dön, tekrâr gel) gibi karşılanabilir. Eğer "gel" emri olsaydı "biyâ"denmesi gerekirdi. Geri gelden, ya da yeniden gelden kasıt ise tövbe kapısının açık olduğu Allah’ın rahmetinden ümidi kesmenin yanlış olacağıdır. Yani aslına,fıtratındaki temizlik ve saflığına geri dön olmalı kanaatini taşımaktayız. Mevlânâ’nın Kur’ân ve sünnete bağlı bir mürşid olduğunu söylemiştik. Bu bağlılığı onun şu rübaîsinde bulmak mümkündür:

Men bende-i Kur’ânem eger-cân dârem

Men hâk-i reh-i Muhammed Muhtarem

Ger naklî koned cuz in kez ez goftârem

Bizarem ez u v’ez an suhan bizârem

Cânım tende durdukça Kur’ânın bendesiyim

Muhammed Mustafa’nın ayağının tozuyum

Benim sözlerimden kim başka söz naklederse

Ben o aktarıcıdan da o sözden de da’vâcıyım!

diyen Hz. Mevlânâ’nın birçok hikaye ve izahatta Hz. Muhammed’e (s.a.v) dikkat çektiği getirdiği  cümlenin malumudur. Bununla beraber o, peygamberleri insanların seçkinleri olarak görmektedir. Peygamberler her ne kadar insan olsalar da ilâhi mesaj olan vahyi taşımak ve yaymakla görevlendirildiklerinden diğer insanlardan üstün özellikleri de barındırmaktadırlar. Mevlânâ sıradan insanlarla peygamberlerin farkını şöyle dile getirir.

Kendi adlarını peygamberlerle bir andılar

Hak ermişlerini de kendileri gibi sandılar.

Bazıları derler; onlar da insan biz de insanız

Onlar da biz de uykuya ve yemeğe muhtacız.

Körlüklerinden farkı anlamadı onlar

Oysa aralarında sonsuzca farklar var.

Aynı çiçeği emen iki cins arı var

Biri zehir yapar, diğeri bal yapar.

İki cins ceylan aynı suyu içip aynı otu otlar

Birinin içinde misk var diğerinde tezek var.

Baksana bunlara benzer yüz bin örnek var

Benzerler arası fark, yetmiş yıllık yol kadar.

Birinin yediğinden sadece çıkar bulaşık

Birinin yediği nur olur, hem de ilahî ışık.

Mevlânâ özelde Hz. Muhammed’i; genel de bütün peygamberleri insanların seçkinleri olarak görse de diğer din mensuplarına da karşı olumsuz bir tavır gösterip onları eleştirdiği görülmez. Bununla beraber onun her dinden, dini istismar eden kötü niyetli din önderlerini de eleştirdiği de bilinir.O ibadetlerde ihlası, davranışlarda doğruluğu önemser. Doğruluk da her iyi hasiyet gibi sevginin çocuğudur. İnsanın dönüşü madem Allah’adır; o halde insan geldiği ve döneceği yer açısından değerli ve kainatın göz bebeğidir. İnsan Allah’ın eseri olduğundan insanı sevmek, insanı yaratana saygı duymakla eş anlamlıdır. Mevlânâ şöyle der:

Sevgiden acılar tatllaşır, sevgiyle bakır altın olur

Sevgiden bulanıklar durulur, sevgiyle dertler şifa bulur

Sevgiden ölü bile dirilir, sevgiyle pâdişah köle olur

Sevgiden zindan gülistan olur, karanlık evler nurlanır

Sevgiden nâr nûr olur, sevgiyle demir mum gibi erir

Sevgiden hastalk şifa bulur, sevgiyle kahır rahmet olur.

Bu bahse  Mevlânâ’nın oğluna verdiği ve bugün de diriliğini, doğruluğunu koruyan  bir öğüdüyle son verelim. Zaten bu öğüt de onun insan sevgisinin dayanağını tam tespit edecek niteliktedir. Şöyle ki:

"Bahâeddin! Eğer dâima cennette olmak istersen, herkesle dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma!Merhem ve mum gibi ol, iğne gibi olma, Eğer hiç kimseden sanafenâlık gelmesini istemezsen fena söyleyici,fena öğretici, fena düşünceli olma!

Çünkü bir adamı dostlukla anarsan, dâima sevinç içinde olursun, iste o sevinç cennetin tâ kendisidir.."

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU