"Tanrı öldü" demişti Nietzsche; gazetecilik ve solculuk da.
Fakat haber bu değil. Çünkü bu hayatta olan her şey hep olmaktadır.
Zaten Tanrı'yla beraber gazetecilik ve solculuğun da her gün öldüğüne tanık oluyoruz.
Asıl haber; nasıl öldükleri ya da kim tarafından öldürüldükleri.
Üç kurbanı da ölüme sürükleyen şey iktidar ve güç ilişkileri.
Geçtiğimiz hafta Arjantin'de gazetecilik ve solculuğun nasıl öldüğünü gösteren bir skandal yaşandı.
Katil, ünlü solcu gazeteci, Horacio Verbitsky'di.
Üstelik cinayeti nasıl işlediğini bir radyo programında canlı olarak anlattı.
Radyo "El Destape"deki "Sonuçları Olacak" adlı programda konuşan Verbitsky, şunları söyledi:
Aşı olmaya karar verdim. Nerede yapacağımı aramaya başladım. Sağlık Bakanı olmadan çok önce tanıdığım, eski arkadaşım Ginés González García'yı aradım ve Posadas Hastanesi'ne gitmem gerektiğini söyledi (... ).
Gitmek üzereyken, yolda Ginés'in sekreterinden bir mesaj aldım ve bana Posadas'tan bir aşı ekibinin Bakanlık'a geleceğini ve aşı için oraya gelmemi söyledi.
Arjantin'in elinde çoğu Rus kaynaklı olmak üzere 2 milyon civarında Kovid-19 aşısı var. 45 milyon nüfuslu bir ülke için bu düşük bir rakam.
Zaten tüm nüfus aynı anda aşıya ulaşamayacağı için her yerde olduğu gibi aşamalı bir plan uygulanıyor.
Malum; hiçbir yerde "aşı olmak için bakanı aramak" gibi bir usül yok ve geçen haftaya kadar 80 yaş sınırlaması vardı.
Verbitsky 79 yaşında. Anlattığına göre ailesinden dokuz kişi pandemiye yakalanıp, biri hayatını kaybedince "aşı olmaya karar vermiş".
Onun gibi biri bir şeye karar verince, olur.
Horacio Verbitsky, 1960'tan bu yana gazeteci. 1962'de ilk televizyon programını yapmış.
O tarihten bu yana çok sayıda gazete, dergi ve yayında yer almış.
Arjantin'de "araştırmacı gazeteciliği" başlatan Rodolfo Walsh'la beraber çalışmış.
1983'te, cuntanın iktidarı sivillere devretmesiyle beraber, daima gündem belirleyen işlere imza atmış.
Örneğin "Ölüm Uçuşları" yapan bir albayla yaptığı röportajlardan oluşan "El Vuelo" isimli kitabı yargılamalara kaynaklık etmiş.
"Swiftgate" kitabıyla, Carlos Menem hükümetini ilk kez sarsan adam olmuş.
Beş yıl sonra Papa olacak Kardinal Bergoglio'yu, hakkında yazdıkları sebebiyle, mahkemeye gelip ifade vermek zorunda bırakmış.
Fakat ekleyeyim; Arjantinli din adamı Vatikan'ın başına geçince yazdıklarını internetten kaldırmış.
Ülkenin en etkili günlük solcu gazetesi "Pagina 12"nin sahibi olmuş.
Halen de dev bütçeli hukuk ve sosyal araştırma kurumu CELS'in (Centro de Estudios Legales y Sociales ) başkanlığını yürüten bir gazeteciden bahsediyorum.
Adı her zaman Peronizm ve solla ilişkili olan Verbitsky, iktidarda sol Peronistler olunca, sırasını beklemek zorunda kalmadan aşıya ulaşmış.
Sağın büyük medyası Clarin'in bu sırra eriştiğini öğrenince, kimse kendisine sormadan radyo programında yaptığı usulsüzlüğü ifşa etti.
Arjantin her ne kadar bir "üçüncü dünya ülkesi" olsa da oturmuş bir hukuk ve anayasal düzeni vardır.
Ayrıca bu Güney Amerika ülkesinde iktidarda olsun olmasın, siyaset kurumunun hesap vermesi esastır.
O yüzden kimse "altı üstü bir Latin Amerika ülkesinde önemli biri sırası gelmeden aşı olmuş" demedi.
Olay tüm kesimler tarafından bir skandal olarak nitelendirildi.
İlk tepki devlet başkanı Alberto Fernandez'den geldi. Sağlık Bakanı Ginés González García'nın istifasını aldı.
Oysa Ginés, her açıdan mükemmel bir bakandı. Bir siyasetçi değil, ömrünü Arjantin sağlık kurumlarının gelişmesine adamış bir hekimdi.
1960'lardan bu yana kamu sağlığında yönetici olarak çalışıyordu.
Daha önce iki defa daha sağlık bakanlığı yapmış olan Ginés'in elli yıllık kariyerinde en ufak bir leke bile yoktu.
Öyle ki olay patlayınca sağcılar bile onu doğrudan hedef alamadı.
Aradan 24 saat geçmeden bir savcı hem istifa eden bakan hem de gazeteci Verbitsky hakkında ceza davası açtı.
Hükümet ve onu destekleyen sol kesimlerin tavrı olması gerektiği gibiydi.
Hiç kimse olan biteni savunmaya ya da bahane üretmeye kalkmadı. "Kol kırılır yen içinde kalır" edebiyatı yapılmadı.
Yahut da "emperyalist, kapitalist sağın komplosu" jargonuna sığınılmadı.
"Sermaye medyası" elbette olaydan daha büyük bir skandal yaratmaya, hükümet ile ilişkili "VIP aşılılar" diye ayrıcalıklı bir kesimin varlığını iddia etmeye başladı.
Ama bu ayrıcalıklı kişi listesindeki isim sayısı yirmi kişiyi geçmedi.
Arjantin'de Kovid-19 ile ilgili her şey merkezi bir sisteme kaydedildiğinden, kayıtsız aşı olmak pek mümkün değil.
Bakanın istifasından sonra da bu listeler açıklandı. Sırasını beklemeyen siyasetçilerin hemen hepsinin sağcı olduğu ortaya çıktı.
Fakat ben yine de bu noktada, Horacio Verbitsky'nin bir solcu olarak portresini netleştirmek istiyorum.
Ünlü gazetecinin solla ilişkili en önemli referansı; 1976 cuntasından önce Rodolfo Walsh'la çalışmış olması.
Walsh sadece araştırmacı gazeteciliğin öncüsü değil, aynı zamanda Peronist sol hareket Montoneros'un beyinlerinden biriydi.
Devrimden sonra Che'nin davetiyle Küba'ya gidip, kıtadaki ilk sol haber ajansı "Prensa Latina"nın kuruluşuna katılmıştı.
Domuzlar Körfezi istilasının istihbaratını sağlayan kişiydi.
Gazeteci Walsh'ın kızı da faşist cunta tarafından öldürüldü.
Cuntaya karşı bir yer altı haber ajansı kuran Walsh, darbenin birinci yıldönümü olan 25 Mart 1977 günü öldürüldü ve cesedi kaybedildi.
Peki, "Onunla çalışan Verbitsky darbeden sonra ne yaptı" diye soracak olursanız, işte orası muamma.
Binlercesinin uçaklardan okyanusa atılıp, toplam 30 bin solcunun öldürüldüğü bir dönemde Verbitsky neredeydi?
Bazı tanıklıklara göre Buenos Aires'te yaşıyor, ailesini bile ziyaret ediyordu.
Nasıl oluyordu da Walsh'a selam verenlerin bile kaybedildiği bir dönemde diktatörlük onunla beraber çalışmış bir solcu gazetecinin kapısını çalmıyordu?
Sağcı bir gazeteci, Gabriel Levinas'ın araştırmasına göre, Verbitsky çift taraflı bir ajandı.
Levinas'ın elde ettiği 1978 tarihli, Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı Tarih Enstitüsü'ne ait belgelerde, Horacio Verbitsky'ye kuvvet komutanının konuşmalarını yazdığı için ödeme yapıldığı kaydedilmişti.
Belgelerin gerçekliği kanıtlanamadı ama Verbitsky, Arjantin Havayolları Başkanı, ordu ile yakın ilişkilere sahip Juan José Güiraldes'le arkadaş olduğunu zaten saklamıyor.
Belgeler de zaten ölümünden sonra Güiraldes'in çekmecesinden oğlu tarafından çıkarılmış.
Verbitsky'yi zan altında bırakan bir başka iddia da; Peronist solun bir başka önemli gazetecisi Miguel Bonasso'dan geldi.
Verbitsky kendi hakkında bu iddialar çıktığı sırada, Bonasso'yu Walsh'ın ölümünden sorumlu tutan bir yazı kaleme alınca; Fidel Castro'nun arkadaşı olan bu duayen gazeteci "Verbitsky, Hava Kuvvetleri'nin ajanı ve Ford Vakfı'nın beslemesidir" dedi.
Benzer bir suçlamayı 2001 yılında, "Plaza de Mayo Anneleri"nin lideri Hebe de Bonafini de yapmıştı.
Diktatörlük döneminde çocuklarını kaybeden annelerin lideri, Verbitsky'nin Ford Vakfı'ndan maaş aldığını söylemişti.
Arjantin'de sosyal hareketin genç liderlerinden Juan Grabois, Ford Vakfı'nın (Ford Fundation), Verbitsky'nin başkanı olduğu CELS'e yaptığı bağış miktarını artırdığına işaret ediyor.
Verbitsky başkan olduktan sonra vakıf, CELS'e yaptığı bağış miktarını 519 bin US dolardan 2,5 milyon US dolara çıkarmıştı.
CELS önemli bir kurum olduğundan, Soros dahil bir çok yabancı vakıftan destek alması yadırganacak bir durum değil.
Özellikle Ford'un isminin telaffuz edilmesinin sebebi, bu şirketin işçileri hakkındaki bilgileri cuntaya teslim etmiş olması.
1976 darbesi sırasında Ford Tesisi'nde çalışan altmış kadar solcu işçi ve sendikacı buradan alınarak kaybedildi.
Bu nedenle bazı yöneticileri hapis cezaları alan şirket, yıllar sonra kurbanlara tazminat ödemek zorunda kaldı.
Verbitsky, Arjantin'de binlerce üyesi katledilen solun her daim elit ve güçlü aktörü olarak, bugünlere geldi.
Yeri geldi devlet başkanlarının koltuklarını sarstı, yeri geldi başkanlar onun danışmanlığında hareket ettiler.
Verbitsky hep kazanan taraftaydı. Fakat o kazandıkça sol kaybetti.
Şu ana kadar elli bin cana mal olan pandemide kendine sağladığı ayrıcalık, solcu hükümete zarar verdi.
Herkesin saygı duyduğu 76 yaşındaki sağlık bakanının kariyerinin trajik biçimde sona ermesine yol açtı.
Bu pek adil değil; ama bakan da ona bu ayrıcalığı sağlarken, toplumsal adalete aykırı davrandı.
Fakat bana sorarsanız aşı skandalı solun bazı değerleri hatırlaması açısından faydalı oldu.
Sol için yapılan yolsuzluğun miktarı önemli değildir. Mühim olan her pratikte ahlaki ilkenin savunulmasıdır.
Çünkü toplum adına hareket etme gücü ahlaki olgulardan gelmelidir ve eğer her uygulamanızda bu ahlaki temeli geliştirip topluma mal etmezseniz, sağın sahtekar "ahlakçılığına" dönüşürsünüz.
Bir devrimci için en kötü yenilgi, ahlaki yenilgidir. Seçimlerde kaybedebilirsin, askeri olarak kaybedebilirsin, hayatını kaybedebilirsin.
Ama tarihsel olarak prensipleriniz ve güvenilirliğiniz hala geçerlidir.
Fakat "ahlak"ını kaybettiğinde artık ayağa kalkamazsın. Ahlaki olarak kaybedersen bir nesil de seninle birlikte kaybeder.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish