Doksanlı yıllardan itibaren yeniden inşa edilen sinemamızda auteur olarak nitelendirebileceğimiz yönetmenler arasında boy gösteren Reha Erdem, bu süre içinde bize kendi sinema anlayışının örneklerini sunmakla kalmadı, hem Türk sinemasının durağanlığını sonlandırıp yurt içi film festivallerini canlandırdı hem de sinemamızı dünya film festivallerinde temsil ederek ona hatırı sayılır bir itibar kazandırdı.
Türk sinemasının bugün en kıymetli sinemacıları arasında gösterilen Reha Erdem; 1960 yılında İstanbul'da doğmasına rağmen subay olan babasının tayini nedeniyle çocukluğunun bir dönemini Ankara'da yaşar, orada ağaçlarından mahallesine kadar hatıralarında hala çok net hatırladığı mutlu bir çocukluk geçirir.
Sonrasında bu tayinler nedeniyle pek çok yeri dolaşmak zorunda kalan anne-babasının aksine ablasıyla birlikte öğrenim hayatı için İstanbul'a teyzesinin yanına gönderilir.
Yalnız yaşayan ve hatta çocukların yarı annesi olan teyzesi, ilerleyen süreçte Reha Erdem'in filmlerinde de sık sık farklı karakterlerde kendini gösterecek derecede onun üzerinde bir etki bırakır.
Çocukken en çok istediği şey Galatasaray'da yatılı okumaktır ki nihayetinde bunu da gerçekleştirmiştir.
Galatasaray Lisesi'ndeyken çok iyi bir arkadaş grubuyla büyüyen Reha Erdem burada Ruşen Çakır ve Kutluğ Ataman ile çok iyi arkadaş olur.
Sekiz yıllık okul hayatının çoğunu sınıflardan ziyade Tevfik Fikret Salonu'nda geçiren Reha Erdem'in sinemaya olan ilgisi de bu zamanlarda başlar; 8 milimetre ile deneysel çalışmalar yapar, o sıralar yakın temas içinde olduğu bir grubun içinde militan sinema türünde filmler çeker, bu dönem aklındaki tek şey varsa yoksa film yapmaktan ibarettir.
Lise bitince ailesinin doktor veya mühendis olma arzusunun aksine onları zar zor ikna ederek Boğaziçi Üniversitesi'ne tarih okumak için giren Reha Erdem okuduğu bölümü çok sevmesine ve parlak bir öğrenci olmasına rağmen burada da vaktini çoğunlukla derslerden ziyade hazırlık okuduğu sene başkanlığını üstlendiği sinema kulübünde geçirir.
Teyzesiyle Boğaziçi'ne yakın bir yerde oturan Reha Erdem'in bu dönem rahatı da oldukça yerindedir; tabiri caiz ise bir eli yağda bir eli baldadır.
Ama serde sinema aşkı olunca ve istediği bir okuldan da kabul gelince bu süreçte Reha Erdem Boğaziçi'ndeki öğrenimini bırakıp amatörlükten profesyonelliğe geçiş yapabilmek adına sinema okumak için Fransa'ya gideceğini ailesine söylediğinde bu karar tarih okumak için zar zor ikna ettiği ailesi için ikinci bir şok olur.
İstanbul'da el bebek gül bebek bir hayat sürdüren ve rahatı yerindeyken kendi tabiriyle Fransa'da sürünmek için gitmeye karar veren Reha Erdem, İstanbul'daki o şahane ortamı bırakıp geldiği bu yerde yaklaşık bir yıl boyunca epey bocalar.
Bu yeni hayatında her sabah beşte bir manavda işe başlar, üstelik kendi içinde bir hiyerarşisi olan bu işte en yüksek mertebeye bile ulaşır ama nihayetinde manavlığı bırakır ve halıcı olarak çalışmaya başlar, halıcıda çalışırken müşteri gelmesin diye lambaları kapatıp içeride senaryo yazar.
Fransa'nın en marjinal üniversitelerinden biri olan Paris VIII Üniversitesi'nde küçük çaplı bir kültür şoku yaşayarak geri dönüp dönmeme konusunda biraz kafa karışıklığı yaşadıysa da mücadelesinde pes etmeyerek burada Sinema ve Plastik Sanatlar bölümünü bitirir.
Bu sırada Paris'te bir film yapmaya çalışır ama nihayetinde bunu İstanbul'da yapmanın daha kolay olacağını düşünür.
İstanbul'a döndükten sonra yakın arkadaşı Kutluğ Ataman Reha Erdem'i ilerleyen süreçte A Ay'ın görüntü yönetmenliğini yapan Uğur Eruzun ile tanıştırır; böylelikle birlikte baş koydukları bu proje için yaptıkları bir hesapla Reha Erdem çekimlerine başladığı ilk filmi ile profesyonel olarak sinema dünyasına adım atar.
Reha Erdem Sineması
Sonradan keşfedilmesinin belki de en büyük nedeni olsa da ortalarda gözükmeyi pek sevmeyen ve hayatına sessiz bir şekilde devam etmeyi tercih eden Reha Erdem, 1989'da A Ay ile başlayarak 2000'li yıllarda arka arkaya çektiği filmlerle devam eden süreçte ne kadar üretken olabileceğini bize gösterdi.
Ve bu uğurda geçen 32 yıllık sinema macerasında aralarından seçim yapmakta epey zorlanacağımız türden her biri birbirinden değerli dokuz film çekti.
Şimdi de bir dijital yayın platformunda izleyici ile buluşacak olan karantina komedisi türündeki yeni filmi için gün sayıyor.
Reha Erdem filmlerindeki konular, katmanları ve anlam derinlikleri bakımından ancak o konunun donanımlı izleyicisinin kavrayabileceği türden filmler olarak öne çıkıyorsa da o filmlerinde temelde isyanın, hayallerin, inadın bir şeyleri değiştirebileceğini seyirciye göstermeye çalışıyor.
Onun filmlerinde uğraştığı meseleler; insan olma hali, yaşamlarımızda ilk düğümleri yediğimiz büyüme süreçleri, sonrasında devam eden olma/oluşma evreleri, darbeler, sıkıntılar ve hep "İnsan nedir ki" sözünün tekrarlandığı durumlar olarak kendini gösteriyor.
Bu yüzden sinemasında aşksızlığı sürekli dillendirmesi, ipleri başkasının elinde olan hayatlarımız için ayna olması boşuna değil; filmlerinde isyan edenin yaralanacağını söylüyorsa da nihayetinde umutlu, huzurlu, daha insani ve vicdanlı yaşamak için verilen mücadelenin süreçlerini de irdeliyor.
Üstelik bildiklerimizi yeni biçimde anlatmak için sürekli bir arayışta olan Reha Erdem'in her filmi, dikkat çeken konularının yanı sıra biçim ve yapısal bağlamdaki farklılıklarıyla da sinema dilinin zenginliklerinden ne şekilde istifade edilebileceğini seyircisine gösteriyor.
Reha Erdem genel anlamda sinemayı "montaj" ve "dekupaj" sinemaları şeklinde ikiye ayırıyor ve bu ayrımda; bir sürü görüntünün art arda gelmesinin verdiği durum olarak özetlediği montaj sinemasının sinemanın özü olduğunu söylüyor.
Her birinin ritmi ve sinematografisi birbirinden farklı olan filmlerinin kimisinde hikayeler öne çıkıyor, kimisi aksak bir ritimle ilerliyor ama bu farklılık her defasında onun sinemasını büyülü kılmayı başarıyor.
Çalışmalarına hep aynı stille devam ederek bir üslubu sahiplenmeyi reddediyor.
Anlattığı hikayelerin merkezinde çoğunlukla çocuklar yer alıyor ve çocuklarla çalışmanın birtakım kalıp oyuncularla çalışmaktan çok daha kolay olduğunu düşünüyor.
Arka sokakta yaşanan bir olayın değil kendi kurduğu kurmacanın onu ilgilendirdiğini söyleyen ve hep bu vizyonla üreten Reha Erdem'in bireysel hikayeler anlatan, estetik dilleriyle ön plana çıkan, kapalı imgeler kullanan, felsefi doktrinlerden beslenen öyküler kuran, kaybetmiş, tutunamamış karakterlerin hikayelerine odaklanan sinemasında; isyanı, zihniyet olarak büyümek isteyenlerin önündeki engelleri, sınırlar arasında dolaşmayı ve sınırları ihlal etmeyi, zamansızlığı ve mekansızlığı kadrajına aldığı bu filmleri bu dosya vesilesiyle bir araya getirerek sizin için aşağıda özetlemeye çalıştım.
A Ay
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Yeşim Tozan, Gülsen Tuncer, Nurinisa Yıldırım, Münir Özkul, Bijen Yüceer, Ertuğrul İlgin, Arif Pişkin, Necdet Sayın, Özcan Özgür / Süre: 100 dakika
A Ay; bir rüya, bir resim, bir şiir, bir film…
Yeşilçam'ın iyiden iyiye kendini feshettiği ve Türk sinemasının yeni açılımların peşinde olduğu 80'li yıllarda kendini gösteren Reha Erdem'in kişisel çabalarıyla çektiği ilk uzun metrajlı çalışması olan A Ay; içerik ve biçim olarak alışılmışın dışında kotarılan, anlatım olarak da geleneklere isyan ederek yüzünü daha çok dünya sinemasına çeviren bir filmdir.
Kendi anekdotlarında, hiçbir imkân olmadan sadece inatla ve hayallerle bir film yapmanın mucizelerine değinen Reha Erdem 1988 yılında çektiği bu filmi ancak dört yıl sonra 1992'de Pera Sineması'nda seyirci garantisiyle vizyona soktuysa da gişede yeterli ilgiyi görmeyince kendini yıllarca ödemesi gereken bir borcun içinde bulur.
Büyükada'da çekilmiş düşler, bilinçaltı ve efsanelerden oluşan masalsı hikayesi ve siyah-beyaz estetiğinin etkileyici görüntüleri ile farklı bir tat sunan filmde; 12 yaşlarında olan Yekta geleneklerinden ve aile köşkünden kopamayan bir genç kızdır.
Eski bir evde katı kuralcı halaları ve hasta dedesinin yanında yaşayan Yekta, hiç görmediği annesi bir gün evden kaçıp sırra kadem bastığı için dedesi ve halasının yanında yaşamaktadır.
Genç kızın bildiği tek şey ise, annesinin geçmişte bir gün kayığa atlayıp uzaklaştığı, bir daha da geriye dönmediğidir.
Adada yaşayan ve İngilizce hocası olan diğer halası Yekta'yı bu kopuk ve asosyal hayattan kurtarmak için yanına almak ister, ancak Yekta annesinin bir gün köşke geri döneceğine inandığından yaşadığı köşkten ayrılmayı kabul etmez.
Yekta bir gün pencereden bakarken annesinin bedenini, evden uzaklaşmakta olan bir kayıkta görür, gördüklerini çevresindekilere anlatır, ancak kimse ona inanmaz.
Bunun üzerine Yekta da bir kayığa atlayıp uzaklaşmaya karar verir.
Kaç Para Kaç
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Taner Birsel, Bennu Yıldırımlar, Zuhal Gencer, Engin Alkan, Sermet Yeşil, Bülent Emin Yarar, Ali Düşenkalkar, Ara Güler, Nurinisa Yıldırım / Süre: 100 dakika
İlk filmin hezimetinden sonra uzun yıllar borçlarını ödemek için reklam sektöründe çalışan Reha Erdem ikinci filmi olan Kaç Para Kaç'ı çekmek için 10 yıl beklemek zorunda kalır.
Bu borç buhranından ve çalıştığı sektörün dinamiklerinden olsa gerek, yazdığı senaryoya da etki eden para kavramının ve gücünün irdelendiği bu filmde; yıllardır büyük bir dürüstlükle idare ettiği küçük dükkanının kendisine kazandırdıklarıyla yetinen bir adamın hayatı, çağımızın en etkili gerçeği olan "para" ile bir anda değişir.
Selim; babadan yadigâr giyim dükkanını yıllarca bir şekilde işletmeyi başaran, ailesini de pek sıkıntı yüzü göstermeden geçindiren, çevre esnaf tarafından sevilen ve güven duyulan, kendi halinde, sıradan, monoton bir yaşam sürdüren biridir.
Ancak dürüstlüğün "enayilik" olarak adlandırıldığı günümüz için de fazla iyidir.
Bir gün taksiye kendinden önce binen yolcunun koltukta unuttuğu içi para dolu çantayla birlikte Selim ve karısı Ayla'nın hayatına büyük miktarda bir para girer.
Bir banka soygununun mahsulü olan bu para; evlenmiş, boşanmış, bodrum katında annesiyle yaşayan, gündüzleri vitrin gezen ve dış dünyayla tek ilişkisi televizyon olan komşuları Nihal'i de etkiler ve küçük yaşantılarına giren bu büyük paranın, küçük bir suçu ve büyük bir trajediyi getirmesi kaçınılmaz bir hal alır.
Para çantasıyla birlikte kendisiyle de mücadele etmeye başlayan ve hayatına gerilimden başka bir şey katmayan Selim, paranın getirdikleriyle birlikte kendi dönüşümüne de tanıklık eder.
Sosyolojik taşlama mahiyetindeki Kaç Para Kaç gösterime girdiği sene Oscar Ödülleri'nde En İyi Yabancı Film dalında Türkiye'yi temsil etmiştir.
Korkuyorum Anne
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Ali Düşenkalkar, Işıl Yücesoy, Köksal Engür, Şenay Gürler, Turgay Aydın, Bülent Emin Yarar, Arzu Bazman, Erkan Aydoğan Oflu, Ozan Uygun, Esra Bezen Bilgin, Serdar Kamalıoğlu, Ali Çekirdekçi, Fatih Dönmez, Murat Akdağ, Nurgül Uluç, Serkan Keskin, Erdem Akakçe / Süre: 128 dakika
Korkunun, aşkın, yalanın, umudun ve kahramanca yaşayanların filmi…
İkinci uzun metrajlı filminden beş yıl sonra, 2004 yılında yeniden yönetmen koltuğuna oturan Reha Erdem'in kariyeri için bir dönüm noktası olan ve kitleler tarafından tanınmasını sağlayan Korkuyorum Anne (İnsan Nedir ki?) adlı bu trajikomik filmde; bir taksi şoförü olan Ali, geçirdiği bir kaza sonucu hafızasını kaybeder, imdadına ise ailesi ve yakın çevresi yetişir.
Kazadan sonra geçmişine dair hiçbir şey anımsayamayan bu adama yardımcı olmak isteyen mahalle sakinleri ise Ali'den daha fazla telaşlıdır ve aslında büyüklerin durumları Ali'den daha da dramatiktir.
Büyümenin ve çocukluktan çıkmanın yeterince zor olduğu bir dünyada bu süreci iyi büyüyememişlerin ellerinde geçirmeye çalışan Ali'nin durumu zamanla hikayedeki tüm karakterlerin dönüşümlerine sebep olur; herkes insan olmanın anlamını bir bir keşfetmeye başlar.
Üstüne kaybolan bir yüzük vakası da eklenince mahalleli kendini bambaşka bir karmaşanın içinde bulur; elden ele dolaşan, sahibini arayan değerli bir yüzük, uzak bir hırsızlık hikâyesi ve yalan bir polis soruşturması da işin içine girince İstanbul'da bir mahalle halkı entrikalarla baş başa kalır.
Adından da anlaşılacağı gibi Korkuyorum Anne adlı bu film ironilerle dolu bir korku hikayesidir; hayattan korkanların en başta annelerine, sonrasında ise sevdiklerine sığındığı bir hayatı, aslen hayatın ta kendisini resmetmektedir.
Beş Vakit
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Özkan Özen, Selma Ergeç, Ali Bey Kayalı, Elit İşcan, Bülent Emin Yarar, Taner Birsel, Yiğit Özşener, Selma Ergeç, Tarık Sönmez, Köksal Engür, Tilbe Saran, Sevinç Erbulak, Nihan Aslı Elmas, Cüneyt Türel, Harika Uysal, Barış Serma, Eren Akan, Şükran Üçpınar, Sencar Sağdıç, Ali Şahinbaş / Süre: 111 dakika
Uyan çocuk! Uyan çocuk!
Çekeceksin elbet zorluk.
Kaç zamandır hep evde kaldın,
sazdan düdük yapıp çaldın.
Dördüncü filmini ilk kez İstanbul dışında ve dijital olarak çeken Reha Erdem'in anlattığı masalların en dokunaklı, en içten örneklerinden biri olan, yönetmenin diğer filmleri gibi çeşitli festivallerden birçok ödülle dönen ve hatta İngiliz The Times gazetesi tarafından yılın en iyi beş filminden biri olarak seçilen Beş Vakit; üç çocuğun büyüme hikâyesini anlatıyor, ama çocukların büyüme serüveni film boyunca seyirciyi pek çok soruyla da baş başa bırakıyor.
Yönetmenin zaman zaman gittiği ve hatta yaşadığı, zaman kavramının sadece beş vakit okunan ezan sesiyle hatırlandığı Çanakkale'nin Kozlu Köyü'nde çekimleri gerçekleşen filme set olan bu yer, sırtını yüksek kayalıklara dayamış, yüzünü yüce bir denize dönmüş, etekleri zeytinliklerle süslü küçük ve fakir bir köydür.
Köyün sakinleri sert bir coğrafyayla başa çıkmak için uğraş veren, geçimlerini besleyip büyüttükleri hayvanlardan sağlayarak doğal sistem içerisinde var olmaya çalışan sade ve çalışkan insanlardır.
Zaman her gün ezan sesiyle beş ayrı vakte bölünür; insana özgü bütün olaylar her gün bu beş vakit dilimi içinde yaşanır.
Yetişkinler büyüklerinden gördüklerini çocukları üzerinde devam ettirirler; sevgilerini beceriksizce gösterip, dayağı cennetten çıkma sayarlar, babalar daima oğullarından birini ötekine üstün tutar, anneler kızlarına acımasızca buyurur.
Anne babalarından farksız bir şekilde yaşayan ve çocukluktan gençliğe geçen, 12-13 yaşlarında üç çocuk Ömer, Yakup ve Yıldız ise bu beş vakitli filmde, köy sakinleri arasında öne çıkar.
Bu üç çocuğu akranlarından farklı yapan şey; nefret ve şiddetle çok erken tanışmış olmalarıdır.
Nefretle olan tanışıkları kendi anne babalarına duydukları nefretle başlarken, hayata karşı edilen içten ve çocuksu bir sitemle büyüyüp giderler.
Beş vakit geçer ve çocuklar bu küçük köyde öfkeyle suçluluk arasında gidip gelerek, ağır ağır büyürler.
Sight & Sound dergisinden Hannah McGill, "Türk yönetmen Reha Erdem'in çektiği Beş Vakit, yılın en önemli keşiflerinden biri, sinemanın bir sanat olduğunun keskin bir ifadesi" diye yazdı.
The Guardian'dan Peter Bradshaw yazısında şunları söyledi:
'Beş Vakit', çok dikkat çekici bir çalışma; üstün bir zekâ tarafından ortaya çıkarılmış: Sinematik bir şiir, dehşetle ve coşkuyla yüklü ve yılın en iyi filmlerinden biri.
Village People'dan Derek Malcolm ise, "Erdem'in filmi, her şeyden önce derin düşüncelerle yüklü ve izlenmesi de başından sonuna kadar büyük bir keyif" diye yazdı.
Reha Erdem'in küçük bir köyün beş vakit üzerine kurulu hayat ritminden ilham alarak çektiği bu filmde esas olarak din, aile ilişkileri, çocukların masumluklarını yitirmesi gibi pek çok yönden irdelenebilecek katmanlı bir hikâye var.
Hayat Var
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Elit İşcan, Erdal Beşikçioğlu, Levend Yılmaz, Banu Fotocan, Handan Karaadam, Nebil Sayın, Halim Ercan, Metin Yıldırım, Önder Açıkbaş, Aynur Tokluoğlu, İsmail Başöz, Canbert Yergüz, Kaan Mestut, Rahmi Elvan, Ali Düşenkalkar, Nilüfer Alptekin, Mithat Altunel, Doğukan Ateş, Aybek Ayan, Serdar Bakioğlu, Büşra Baykara, Asil Büyüközçelik, Steven Chen, Yaşarcan Çobangüç, Tuğçe Demirbilek, Erdinç Doğru, Melik Andaç Emeksiz, Güliz Gençoğlu, Esin Gültekin, Ece Gürer, Mehmet Karabazar, Başak Keser, Hazal Koç, İbrahim Köse, Ekin Olcayto, Buket Ölçgen, Özgenur Özçelik, Sinem Özköse, Ömer Özlü, Kadir Poktiç, Dolores Rukova, Açelya Sabay, Berkay Sağoğlu, Yaprak Aras Şahinbaş, Tilbe Saran, Ender Efe Satır, Çağla Sığınak, Gizem Şimşek, Uğurcan Taş, Erhan Tekin, Ayşenur Toksöz, İlhan Uğur Yazar, Deniz Yıldırım, Ekrem Mehmet Zeren, Melis Özdemir / Süre: 121 dakika
Harikulade kadrajlarla ve etkileyici ses efektleriyle Reha Erdem filmografisinin en değerli yapıtlarından biri olan ve Türk sinemasının da en önemli filmlerinden biri kabul edilen Hayat Var adlı bu filmde; Hayat, ihmalkâr babası ve yatalak dedesi ile birlikte, nefes kesici güzellikteki İstanbul Boğazı'na açılan bir dere ağzına kurulmuş, derme çatma ahşap bir evde yaşamaktadır.
Boğaz, güzel olduğu kadar da karanlık ve tehlikelidir.
Hayat her sabah babasının kullandığı sandalla şehrin diğer ucundaki okuluna gider, akşamının kör karanlığında sandalın geri gelmesini bekler.
Babası ailenin hayatta kalmasını sağlamak için küçük teknesiyle bu sularda balıkçılık yaparken, bir taraftan da birtakım yasa dışı işlere girip çıkar.
Hikayedeki karakterler arasında hayatı acı yollarla keşfeden Hayat, bu zorlu, sert ve acımasız dünyaya doğmuştur ama yaşama sıkı sıkıya sarılır, dünyadaki adaletsizliklere karşı cesaretini, dayanıklılığını ve umudunu yitirmez.
Babasının geçimini sürdürmek için yaptığı illegal işler, dedesini yatağa bağlayan ağır hastalığı, yeniden evlenen annesinin yeni yuvası, mahalle bakkalı... hepsi üstüne üstüne gelir Hayat'ın, ama o hiç olmadığı kadar cesurdur; her ne ile karşılaşırsa karşılaşsın bir an bile umudunu yitirmiyordur.
"Hayat Var" ele aldığı hikayesiyle adında barındırdığı manayı alaşağı ederken yine de her zaman bir umut olduğunu seyircinin kulağına fısıldayan bir filmdir.
Kosmos
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Sermet Yeşil, Türkü Turan, Hakan Altuntaş, Sencar Sağdıç, Korel Kubilay, Saygın Soysal, Serkan Keskin, Akın Anlı, Cüneyt Yalaz, Suat Oktay Şenocak, Asil Büyüközçelik, Nadir Sarıbacak, Murat Deniz / Süre: 122 dakika
Hayatta her şeyde bela şu ki, herkesin başına gelen şey aynı.
Sığınırcasına gittiği kasabada kendini yeni bir masala bırakan bir seyyahın hikayesidir Kosmos.
Kosmos sıradan biri değildir, mucizeler yaratan bir hırsızdır; dağlardan taşlardan, ağlayarak ve sanki birilerinden kaçar gibi gelir bu zaman dışı sınır şehrine.
Zamanın ve mekanların önemli olmadığı bir kasabadır burası, sadece insanlar önemlidir, söylenen sözler önemlidir; çünkü herkes birbirini çok iyi tanır.
Kosmos'un beraberinde getirdiği mucizeler, ölü çocukları bile diriltebilecek derecede bir mucizedir.
Şehre girer girmez nehirde boğulan bir küçük çocuğu kurtarır ve mucize yaratan insan olarak hemen kabul görür şehirde; ondan şifa bekleyenler de olur, aşkı dileyenler de...
Ancak hayat yine yapacağını yapar ve Kosmos'u talihsiz olaylar silsilesinin ortasına bırakıverir.
Onu hiç yemek yerken ya da uyurken görmeyiz, en büyük ihtiyacı çay, tek besini ise avuç avuç yediği kesme ya da toz şekerdir.
Şaşırtıcı maharetlerinden birisi de yüksek yüksek ağaçlara büyük bir kolaylıkla tırmanıp, incecik dallarında bir kuş gibi oturabilmesidir.
Kosmos herkesi irkilten bir isteğini açık sözlülükle belirtir: Aşk peşindedir.
Jîn
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Deniz Hasgüler, Onur Ünsal, Sabahattin Yakut, Yıldırım Şimşek, Ayris Alptekin, Mahmut Altuner, Mehtap Anıl, Derya Aydın, Senay Aydın, Harun Başkan, Serdar Biçimli, Serkan Elmas, Burak Ersu, Recep Kaya, Ercan Kılıçarslan, Mehmet Kurt, Ayşegül Meral, Sedat Oğuz, Hacer Önel, Şahin Pişkin, Efecan Satıcı, Beran Soysal, Saygın Soysal, Erhan Uslu, Seren Üstündağ, Eren Vurdem, Remziye Yıldız / Süre: 122 dakika
Reha Erdem filmografisindeki en tartışmalı filmlerden olan Jîn; 17 yaşlarında, hayata katılmak için çıkışları zorlayan ve bu yolda karanlık ormanları cesurca aşmaya çalışan, tabiri caizse bir Kırmızı Başlıklı Kız hikayesidir.
Film, benliği hayal kırıklıklarıyla örülü Jîn'in bilmediğimiz bir nedenle, dağdaki silahlı bir örgütten kaçmasıyla başlar.
Hem kaçtığı örgüt elemanlarından hem de kolluk kuvvetlerinden gizlenerek hayatta kalmaya çalışır, dağlarda, tepelerde, ormanlarda yapayalnız günler ve geceler geçirir.
Amacı bir büyük şehre, hayata, belki de hiç görüp bilmediği büyük dünyaların hayallerine ulaşmaktır.
Küçük ama dayanıklı vücudu, taze ama güçlü iradesiyle kendine doğanın ürkütücü karanlığı ve vahşiliğinde yer açmayı başarır.
Çatışmaların ortasında kalır, üzerine açılan ateşlerden cesurca korunmayı bilir, korkar, üşür, karnını doyurur.
Kendisini sığındığı ormana ve doğaya adar; ona en büyük gücü ve teselliyi, belki benzer tehditler altında beraber saf tuttuğu hayvanlar verir.
Bir bombardımandan korunmak için bir ayıyla bir ini paylaşır, bir geyikle dayanışır, yaralı bir eşeği tedavi eder, yumurtasını yediği bir vahşi kuşla anlaşır, bir vaşak tarafından teselli edilir, bir yılan tarafından uyarılır, bir at tarafından korunmaya çalışılır...
Patlayan bombalar ve çatışmaların arasında tedirgin geçen günlerin sonunda elde ettiği sivil giysilerle nihayet dağdan iner.
Ancak onun için ova dağdan daha tehlikeli, daha tehditkâr ve daha can yakıcıdır; hayat onun için insanlar arasında hiç kolay olmayacaktır.
Jîn ne kadar uğraşsa ve çırpınsa da gittikçe daralan çemberden çıkıp hayalini kurduğu yere bir türlü varamaz, küçük narin vücudu gibi kalbi de ağır yaralar almaya devam eder.
Büyük bir hayal kırıklığıyla dağlara, yalnızlığına yeniden geri döner; doğanın içine, melankolik bir şekilde uzanır, yine bombaların ve kurşunların altında, devrilen ağaçların, parçalanan hayvanların arasına sıkışır.
Artık isyanı çaresizliğe dönüşmüştür.
Bu çıkışsız yolda, yaralı bedenini ve kalbini kucaklayacak, ağaçlar ve hayvanlardan başka kimsesi de yoktur.
Tüm bu süreçte yaşadıkları ona hayvanların, doğanın en yakın dostu olduğunu gösterecektir.
Şarkı Söyleyen Kadınlar
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Binnur Kaya, Philip Arditti, Deniz Hasgüler, Kevork Malikyan, Aylin Aslım, Vedat Erincin, Melisa Akman, Hikmet Dikmen, Halit Ergenç, Sema Keçik, Tugay Mercan, Nebil Sayın / Süre: 128 dakika
Dünya prömiyerini yaptığı Toronto Film Festivali'nde "türlere meydan okuyan bir film" olarak nitelendirilen Şarkı Söyleyen Kadınlar adlı bu film; yaklaşan bir kıyamet paranoyasında insanların kapıldığı sıra dışı bir akıl tutulmasını anlatıyor.
İstanbul'un adalarından birinde muhtemel bir deprem nedeniyle adayı boşaltma kararı alınır.
İnsanlar akın akın oradan ayrılırlar ancak küçük bir kesim bu karara uymayarak adada kalmakta ayak direr.
Etrafta kıyamet arifesini andıran bir atmosfer hüküm sürerken geride kalanlar için hayat koşulları günden güne zorlaşmaya başlar.
Mesut, büyük bir kısmı deprem ihtimali nedeniyle terk edilmiş bu adada, büyük bir evde tek yakını olan köpeğiyle birlikte yaşamaktadır.
Orta yaşlardaki Mesut'un garip evi avladığı ve doldurduğu hayvan başları ile doludur, tüm ömrünü bu "hobiye" adamış gibidir.
Bu süreçte görüştüğü tek kişi evi temizlemeye ve yemek yapmaya gelen yardımcısı Esma'dır.
Esma bir gün ormanda yürürken elinde çantası, kimsesiz bir genç kadınla karşılaşır ve onu evine almaya karar verir.
Aynı zamanda Mesut'un oğlu Adem hayatında zor bir dönemden geçmektedir; evliliğinde yaşadığı sorunlar ve yakın zamanda ortaya çıkan hastalığı, onu bir türlü anlaşamadığı babasının evine dönmek zorunda bırakır.
Böylece tüm karakterler Mesut'un evinde toplanmış olur ve durumlar gittikçe daha da garipleşir.
Yaşamları farklı engellerle sıkıştırılmış bir grup kadının, inanç, cesaret ve enerji ile hayatın farklı boyutlarına yaptıkları heyecan verici insani serüvenleri bu kıyamet hikayesine farklı bir perspektiften eşlik eder.
Trajedilerini, isyan ve hayat şarkılarıyla dönüştüren bu kadınlar, bir türlü çıkamadığı çocukluğuyla erkekliğinde boğulan Adem'i elinden tutmalarıyla, ona insan olmanın eşsizliğini tattırırlar.
Koca Dünya
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Ecem Uzun, Berke Karaer, Hakan Çimenser, Melisa Akman, Saygın Soysal, Ayta Sözeri, Murat Deniz, Sağanak Sarıbudak, Sibel Yaptı, Gözde İpekli, Arif Pişkin, Nebil Sayın / Süre: 101 dakika
Anne babalarının sorumluluğunu üstlenemediği, belki de istemediği iki çocuk koca dünyada nasıl hayatta kalır?
Büyümek kurtuluş mudur yoksa hayatın daha da zalim yüzleriyle karşılaşmalara mı gebedir?
Yetimhane duvarları gözlerden sakladıkları çocuklar için bir hapishanenin aşılmaz duvarları mıdır yoksa onları dışarıdaki karanlık, kocaman dünyadan korumakta mıdır?
Reha Erdem'in bu tür sorulara cevap arayarak yine hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmenliğini üstlendiği, onun inişli-çıkışlı sinema anlayışını bir anlamda içinde barındıran ve varoluş ile metafizik meseleleri bir şekilde birbirine harmanlayan, özellikle görsel açıdan olağanüstü bir sinema deneyimi sunan Koca Dünya, medeni dünyanın dışına fırlatılmış iki gencin hikâyesini ele alıyor.
Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali'nde Orrizonti (Yeni Ufuklar) bölümünde yapan filmde Ali ile Zuhal yetimhanede büyümüş iki gençtir; kardeş oldukları söylenir, ama öyle değilse bile geçen zaman ve sahipsizlikleri onları zaten bir kardeş gibi birbirine yakınlaştırmıştır.
Bir gün Zuhal'i zorla Ali'den koparırlar ama Ali, ne pahasına olursa olsun Zuhal'i içine çekildiği dünyadan kurtarmaya kararlıdır.
Böylelikle iki genç, yetimhaneden çıkıp bu koca dünyaya attıkları ilk adımda suçla tanışırlar.
Ali ile Zuhal'in yetimhane dışındaki koca dünyanın kucağına savunmasız bir şekilde fırlatılıp atılınca Ali bir tamircide çalışarak hayatını kazanmaya başlar, ama her şeyden önemlisi başka bir ailenin yanında kalan kız kardeşi Zuhal ile görüşmesine aile izin vermemektedir.
Bu duruma daha fazla dayanamayan Ali kardeşini bir gün motosikletiyle alıp İstanbul'dan uzak bir yere kaçar.
Bu saatten sonra onlar için artık insanlar arasında yaşamak olanaksız hale gelmiştir; sığındıkları orman, onlar için bir tür ıssız adaya dönüşür.
Ancak medeni dünyadan dışarıya fırlatılıp atılan iki çocuk için, insanlığın tüm serüvenini sil baştan yaşamaya başladıkları bu ormanın derinliklerinde vahşi doğada hayatta kalmaya çalışmak, bir yandan da para kazanmak çok ağır bir yük olmaya başlar.
Seni Buldum Ya!
Yönetmen: Reha Erdem / Oyuncular: Ezgi Mola, Serkan Keskin, Bülent Emin Yarar, Taner Birsel, Tansu Biçer, Esra Bezen Bilgin, Ecem Uzun, Nihal Yalçın, Tilbe Saran / Süre: 82 dakika
Reha Erdem'in pandemi koşullarında çektiği kara komedi türündeki Seni Buldum Ya! adlı bu film; maskesiz evden çıkamayacak hâle gelmiş insanların yaşadığı bir dünyada geçen ve masumun suçluya, suçlunun da masuma dönüştüğü bir hikâyeler zincirini odağına alıyor.
Yapımcılığını 1999'dan bu yana Reha Erdem'in projelerini destekleyen Ömer Atay ve Serra Ciliv'in üstlendiği film, pandemi dönemini fırsat bilerek çevrim içi bir suç ağı kuran iki dolandırıcının ve bu ağa yakalanan insanların korku, endişe ve bir o kadar da başkaldırı, heves, empati, aşk ve dans dolu hâllerini anlatıyor.
Kronolojik olarak diğer çalışmaları
- A Ay (1990, Nisan Yayınları, Kitap)
- Deniz Türküsü (2001, Kısa film)
- Ekim'de Hiçbir Kere (2006, Kısa film)
- Korkuyorum Anne / İnsan Nedir ki? (2009, Metis Yayınları, Kitap)
- Bana Yalan Söyleme (2012, Kısa film)
- Lost in the Post (2012, Kısa film)
Ödüller
Damascus Film Festivali: En İyi Yönetmen (Kosmos)
Nantes Three Continents Film Festivali: En İyi İkinci Film, En İyi Yönetmen (A Ay)
Olhar de Cinema – Curitiba Uluslararası Film Festivali: En İyi Film (Koca Dünya)
Vesoul Asian Film Festivali: Emile Guimet Ödülü (Beş Vakit)
3. Yeşilçam Ödülleri: En İyi Yönetmen (Hayat Var)
4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali: En İyi Senaryo (Koca Dünya)
4. Yeşilçam Ödülleri: En İyi Yönetmen, En İyi Kurgu (Kosmos)
6. Adelaide Film Festivali: En İyi Film (Jîn)
7. Uluslararası Erivan Altın Kayısı Uluslararası Film Festivali: En İyi Film (Kosmos)
7. Yerevan Altın Kayısı Uluslararası Film Festivali: En İyi Film (Kosmos)
12. Altın Koza Film Festivali: En İyi Senaryo (Korkuyorum Anne)
12. Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali: Jüri Özel Ödülü (Beş Vakit)
13. Altın Koza Film Festivali: En İyi Film (Beş Vakit)
16. Ankara Uluslararası Film Festivali: En İyi Yönetmen, En İyi Senaryo (Korkuyorum Anne)
20. Altın Koza Film Festivali: En İyi Yönetmen (Jîn)
23. Altın Koza Film Festivali: En İyi Film, Film Yönetmenleri Derneği En İyi Yönetmen (Koca Dünya)
23. Uluslararası İstanbul Film Festivali: FIPRESCI Ödülü (Korkuyorum Anne)
25. Ankara Uluslararası Film Festivali: En İyi Yönetmen, En İyi Ses Tasarımı (Şarkı Söyleyen Kadınlar)
25. Uluslararası İstanbul Film Festivali: Altın Lale (Beş Vakit)
26. Haifa Uluslararası Film Festivali: Altın Çapa Ödülü (Kosmos)
27. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali: En İyi Yönetmen (Jîn)
28. Ankara Uluslararası Film Festivali: En İyi Yönetmen, En İyi Ses Tasarımı, SİYAD Ödülü (Koca Dünya)
28. Montpellier Akdeniz Film Festivali: Altın Antigone Ödülü (Beş Vakit)
28. Uluslararası İstanbul Film Festivali: FIPRESCI Ödülü (Hayat Var)
39. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri: En İyi Film, En İyi Yönetmen (Beş Vakit)
42. Antalya Altın Portakal Film Festivali: Behlül Dal Jüri Özel Ödülü, En İyi Senaryo (Korkuyorum Anne)
42. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri: En İyi Film, En İyi Yönetim, En İyi Kurgu (Hayat Var)
43. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri: En İyi Film, En İyi Yönetim, En İyi Kurgu (Kosmos)
45. Antalya Altın Portakal Film Festivali: SİYAD Jüri Özel Ödülü (Hayat Var)
46. Antalya Altın Portakal Film Festivali: En İyi Film, En İyi Yönetmen (Kosmos)
46. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri: En İyi Yönetmen (Jîn)
50. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri: En İyi Film, En İyi Yönetim, En İyi Kurgu (Koca Dünya)
59. Berlin Uluslararası Film Festivali: Tagesspiegel Gazetesi Okurları Jürisi Özel Ödülü (Hayat Var)
73. Venedik Uluslararası Film Festivali: Jüri Özel Ödülü (Koca Dünya)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish