Kahve tütsüsü ve eski yol hikayeleri…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Gözden uzak, dolambaçlı dağ yollarında yapılan yolculukların zorunlu durakları olur. Çoğunlukla bir çeşme ve salaş bir yapı, çevresinde gökyüzüne doğru uzayan kavak, çınar, selvi ve zorunlu mola veren yolcular fotoğrafı tamamlar.

Bugünkü modern tesislere ve ekonomik çarka tezat su, doğal mecrasında kaynaktan akar, susamışlığı giderir ve serinlik verir.
 

Şeyhmus Çakırtaş (2).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​​​


Bu yollar, bu salaş yerler, her biri ayrı birer hikaye, ayrı bir dünyadır. Sadece bir mola yeri değil, yaşanmışlıkların tanığı ve aynı zamanda eskinin kendisidir. 

Çoğunlukla eski yol diye tabir edilen ve geçmişi asırlar öncesine dayanan kervan yolları üzerinde kurulan yerler daha bir ilginçtir.

Geçmişin izlerini yansıtır, eski tat, eski hikayeler ve eski yaşanmışlıkları yaşatır, ayakta tutar, geleceğe aktarılmasını sağlar.
 

Şeyhmus Çakırtaş (9).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Bu yollar, bu salaş yerler hayatın ta kendisidir. Biraz unutulmuşluk, biraz burukluk ve kendini var eden insan sıcaklığını barındırır. Kendine has, kendine buyruk, kendi başına ve uzaktır gözlerden…

Yıllardır bu tür yerlerde mola vermeyi adet edindim. Hatta imkan ve zamanım elverdiğinde yolculuğu eski yollarda sürdürmeyi tercih ettim.

Bazen bir çeşme, bazen devasa bir ağaç ya da tadı marketlerde bulunmayan bir meyve, sebze beni bu tür alanlara çekti.

Bu tür yerler giderek azalıyor, modern dünyanın ekonomik çarkı buraları da bitirmek üzere. Her şey ticari meta haline gelince, herhangi bir özelliği de kalmıyor.
 

Şeyhmus Çakırtaş (1).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Son demlerini yaşayan bu salaş yerlerdeki tatlar, kültür ve inançlar da yolların değişmesiyle yok olup, buharlaşıyor.

Aşina olunan kaynak sularının yerine, hazır su satan dolaplar ve gölgesi para eden tenteler almış durumda artık.

Neyse ki halen unutulmuş, tenha yerlerde kaynak sular akmaya, çevresine hayat vermeye devam ediyor.


Malatya Hekimhan'a bağlı Hasan Çelebi Beldesi üç asır önce kurulan bir yer. Eski yerleşim yeri, 'Eski Köy' olarak biliniyor.

Osmanlı'nın fetret devrinde imar ve iskan işlerinin yeniden ele alınmasıyla önem kazanan ve eski kervan yolları üzerinde kurulan Hasan Çelebi Beldesi o gün, bugün yol güzergahındaki varlığını sürdürüyor.

Sivas-Malatya karayolu üzerindeki belde, dağlar arasında sıkışmış bir yer. Yeşil bir doğa ve suyu bol bir alan olması nedeniyle öteden beri kervanların mola verdiği bir yer.

Bugün hala geçmişin izinde varlığını sürdürüyor. Yeni yol ve tünel yapımı biterse, transit geçişler yeni yola alınacak.

Bu nedenle belki de bir mevsim sonrasında Hasan Çelebi beldesinin ortasından geçen yol, çok tenha olacak ve buraları görmek için, özellikle gitmek gerekecek. 

Yeni yollar bazılarına umut olurken, bazı yerleşim yerleri için de sonbahar mevsimi oluyor. Bu yıl havaların aşırı ısınmasıyla yaz uzatmaları oynarken, yeni yol yapımı da henüz bitmediği için sonbahar gerçek anlamda yaşanıyor.
 

Şeyhmus Çakırtaş (8).jpg
Garip Tuncel / Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Yol boyu 46 yıldır hizmet veren Garibin Yeri, yakın bir zamanda kapanacağının hüznünü üzerinde toplamış gibi.

Oldukça yaşlı bir asma ağacının altında, üç beş masalık bir yerden ibaret olan bu salaş yere girdiğimizde, bütün masalarda toplamda iki kişi vardı.  
 

Şeyhmus Çakırtaş (7).jpg
Garip Tuncel / Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


İşletme sahibi Garip Tuncel, 65 yaşlarında. Tam 46 yıldır burada lokanta işletiyor.

Biz masaya oturur, oturmaz oğlu olduğunu düşündüğümüz gençten bir garson, elinde birbirlerine ters yapıştırılmış, metal çay bardağı tabağı ile geliyor. Tabakların birinde bayağı bir çekilmiş kahve ile geliyor.
 

Şeyhmus Çakırtaş (6).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Bir yemek kaşığından biraz daha fazla kahveyi, metal tabakta, elindeki çakmağıyla yakarak bir kahve tütsüsü yapıyor. Kahve kokusu kısa sürede ortalığı kaplıyor ve dumanı nazlı nazlı etrafa yayılıyor.

Siz hiç kahve tütsüsü gördünüz mü, kahvenin kokusunda eridi mi gözleriniz? Ben görmemiştim bu yolculuğuma kadar.
 

Şeyhmus Çakırtaş (5).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Kahvenin kokusunun bu kadar güzel olduğunu da bilmiyordum, kahve içmeyi de pek sevmeyen birisi olarak. Kahve bana hep ağır misafirlikleri hatırlatır. Bu nedenle kahve, anavatanı Habeşistan kadar bana uzak.

Birçok yerde tütsü görmüştüm ama kahve tütsüsünü de görmemiş, duymamıştım. 

Bana ilginç geldi. Yöresel bir ayrıntı mı diye düşünürken, farkında olmadan sesli düşünmüşüm. Bunun üzerine sima olarak ustasını andıran garson "Bu kahvedir, arılar gelmesin diye yakıyoruz" diyiveriyor.

Tam olarak anlamadığı düşünmüş olacak ki, meseleyi daha açıklayıcı bir şekilde anlatmaya başlıyor.
 

Şeyhmus Çakırtaş (3).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​​​


Meğer yaşlı asma ağacında olgunlaşan üzüm salkımları arıları kendine çekince, müşteriler rahatsız olmasın, arılar kimseyi sokmasın diye böyle bir yöntem bulmuşlar.

Kahve hem keskin bir koku, hem de dumanı tütsü görevi gördüğü için arılar asmadan uzak duruyormuş.

Bana çok hoş geldi, kahve kokusunu ellisinden sonra keşfettim desem abarttığımı düşünürsünüz. Ama abartmıyorum, kahvenin bu kadar hoş koktuğunu o gün anladım.

Kahve tütsüsü de bence hoş bir uygulama.
 

Şeyhmus Çakırtaş.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​​​


Hasan Çelebi'deki molamız kahve tütsüsünün sönmesine, dumanının etkisini kaybetmesine kadar sürdü.

Biz yolumuza devam ettiğimizde, masalar boş, arılar üzüm salkımlarına doğru kümelenmeye başladı ve Garip Usta, yeni müşterileri için kahve tabağı hazırlamaya çalışıyordu.

Bir gariplik vardı, bir hüzün ve biraz burukluk vardı bu yolda. Yıllar önce yol genişlemesi için kamulaştırma yapıldığı halde, yeni yol, Hasan Çelebi'nın oldukça dışından geçiyor.

Hem yolun duble olması, hem de tünellerle birbirine bağlanması yol boyunca yolculara hizmet için açılan mekanların kapanmasına neden olacak.

Yeni yol, Garip Usta'nın yarım asırlık mekanını da karanlığa gömecek, Garip Usta'da artık bu yıl çalışmaya nokta koyarak, hayatını başka şekillerde sürdürecek ve belki oğlu başka işler için uzak diyarlara göç edecek. 
 


Hasan Çelebi dört asır önce, burayı ziyarete gelen 4. Murat'tın emriyle şu anki ismini almış. Padişah burayı çok sevdiği için mi, yoksa kendi gücünün bir ifadesi için mi Hasan Çelebi adı vermiş, bilinmez.

Bilinen o ki tarihi Medlere, Hititlere kadar uzanan, demir yataklarıyla bilinen Eski Köy viran olurken, Hasan Çelebi şenlenmiş. Ve o gün, bu gün kervanlar yoldaş, yolcuya sığınak, arıya, kuşa yuva olmuş.

Yol kıvrılarak Doğanşehir'e, Doğanşehir'den de Sürgü'ye akıyor. Ağaçlar kızıllaşma deminde, gün akşama varırken Sürgü Barajında gözlerim güneşin son ışıklarında kapanıyor.

Burnumda hoş bir kahve kokusu ve nazlı nazlı yayılan tütsü ve uçuşan arılar zihnimde raks ediyor…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU