Muammer Kaddafi’ye bağlı güçler, kırık dökük binalar ve yakılmış arabaların arasından ilerleyerek Bingazi içlerine kadar girerken, isyancıların kurduğu pusu, tankları durdurmaya yetmedi. Devrim rüzgarının estiği ilk günlerde savunma için çok az hazırlık yapılmıştı. Alevler ve dumanlar arasında kaldığını düşündüğümüz şehir, kendisini bekleyen dehşet verici akıbetle birlikte neredeyse düşmek üzereydi.
Muhalifler arasında ceza ve intikam korkusuyla yaşayanlar yaygındı. Bazıları kaçmayı başarırken, şehirde sıkışıp kalan pek çoğuysa başlarına gelebilecek en kötü senaryoya hazırlanıyordu. Bana tercümanlık yapan ve birçok kardeşi direnişe katılan arkadaşım Mashalla’nın ağzından durumu açıkça ortaya koyan şu sözler döküldü: Hepimizi öldürecekler!
Sekiz yıl önce tanık olduğumuz Libya devrimi ölü doğdu. Şehirdeki afişlerde vurgulanan milliyetçi coşku, hayatın öğrettiği acı verici pek çok ders arasında yerini aldı. Irak ve Afganistan tecrübelerinden gelen tedirginliği ön plana çıkaran “Dış müdahaleye hayır. Libyalılar kendi başlarının çaresine bakabilir” sözleri boş bir umuttu. Bölgeden ayrılan bir avuç yabancı gazeteciye yalvaran kalabalıklar, onlardan Amerikalıların, İngilizlerin ve Fransızların duruma derhal el koymaması halinde bir katliam yaşanabileceğini iletmelerini istiyordu.
O dönem Kaddafi’nin Bingazi’yi ele geçirmesi ihtimal dahilindeydi. Birlikleri, saldırı konusunda isyancıların silahlanma ve hazırlık açısından daha iyi olduğu Misrata’nın batısını kuşatan kuvvetlerden çok daha büyük bir güce sahipti. Ancak rejim komutanları, yeni bir saldırıdan önce takviye kuvvetleri için geri çekilmeyi ve şehrin dışında konuşlanmayı tercih etti.
Bu, ölümcül bir hataydı. İngiliz ve Fransız savaş uçakları, aynı gece geç saatlerde bombardımana başladı. Yaşananların neticesini ancak ertesi sabah görebildik: Kır çiçekleriyle çevrili arazide korkunç bir harabe yatıyordu. Yakalanan rejim güçleri, meydanda savunmasız kalmıştı. Önümüzde uzanan manzara, Irak güçlerinin Kuveyt’ten çekilip Basra yolunda ilerlerken Amerikan ve İngiliz savaş uçaklarının düzenlediği bombardımanda yanmasıyla sonuçlanan kıyımın korkunç bir minyatürü gibiydi.
“Kaddafi gitmeli” mantrasını dillerine dolayan amigolar David Cameron ve Nicolas Sarkozy, Libya liderinin önce yerinden indirilmesine, ardından yakalanmasına ve nihayetinde öldürülmesine yol açan NATO’nun askeri müdahalesinde önayak oldu. Ancak o günlerde en çok takdir toplayanlar İngilizlerden ziyade Fransızlardı: İngilizlerin gösterdiği çabaya kafa sallamakla yetinen isyancılar, hava saldırılarını “Sarkozyler”in işi diye kutluyordu.
Bu gelişmeleri izleyen yıllarda yaptığım Libya ziyaretinde, aşiretler ve parçalanmış grupların paramiliter güçleri arasında savaşın patlak verdiğini gördüm. Yeni yeni filizlenen siyasi süreci menfaatleri için kullanan yabancı devletler, ülkeyi büyük bir karanlığa terk edip gitti. Daha sonra hizipleşmeyi körüklemek için ceplerinde kendi jeopolitik gündemleriyle geri döndüklerinde şiddete yenilerini eklediler.
Bugünlerde Libya’da gücü ele geçirme arayışında olan ve işini yaparken uluslararası desteği arkasına alan başka bir diktatör var. Libya lideriyle ayrı düşmeden ve isyancıların komutanı olmadan önce 1969’da Kaddafi’nin iktidarı kazanmasına yardım eden ve kendisini tümgenerallikten feldmareşalliğe terfi ettiren Halife Hafter’e bağlı güçler Trablus’un dış mahallelerinde.
Savaşı bitirebilecek yol haritasının masaya yatırılması beklenen konferansın hemen öncesinde “Libya Ulusal Ordusu”yla saldırıya geçen Hafter, ilerleyişinin Trablus’u alana kadar süreceğine ant içti. Ancak sahada yaşanan gelişmeler, Libya’daki yıpratma savaşında tuzağa düşen uluslararası aktörlere bağlı olacak büyük ölçüde.
Hafter, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından birkaç yıldır destekleniyor. Bu ülkelerin başlangıçta amaçları; Kaddafi rejimine teslim edilmesindeki rolü nedeniyle İngiliz dış istihbarat servisi MI6’ya karşı Londra’da hukuki yollara başvuran Abdulhakim Belhac’ın eskiden liderlik yaptığı ve İngiltere’de de tanınan Libya İslami Mücadele Grubu’nun aralarında olduğu Katarlılar ve Müslüman Kardeşler’den yardım alan grupları engellemek için Hafter’i kullanmaktı.
Diğer taraftan Rusya’nın Hafter’e verdiği destek, Kremlin’in bugün bir kez daha Ortadoğu ve Afrika’da nasıl da aktif bir oyuncu olduğunun daha bariz örneklerinden biri olarak görülüyor. Feldmareşele 2 yıl önce Rus uçak gemisi Amiral Kuznetsov’da bir tur attırıldı. Ukrayna istihbaratı, içinde Bingazi ve Tobruk’a götürülmek üzere silah ve paralı Rus askeri taşıdığını iddia ettikleri uçağın istikametini kayıtlara geçti.
Batılı G7 ülkeleri Hafter’in ilerleyişini kınarken, Fransa feldmareşalin geç ancak sıkı bir destekçisi haline geldi. Öyle ki Hafter’in operasyonlarını gerçekleştirirken Fransız özel güçlerinden yardım aldığı iddiaları ortaya atıldı.
Fransızların müdahalesi, İtalyanlarla aralarındaki belirgin ve sert uçurumun daha da açılmasına yol açtı. Başlarda Kaddafi’nin indirilmesine karşı çıkan Libya’nın eski sömürge işgalcileri, daha sonraları diğer Avrupa ülkelerinin çekildiği Trablus’ta sürekli bir diplomatik varlık gösterdi. İtalya ayrıca, Trablus bölgesindeki Feyyaz Serrac hükümetini tanıyan Birleşmiş Milletler’e (BM) bu kararında destek verdi.
İtalya’nın popülist sağcı koalisyon hükümetinin Başbakan Yardımcısı Matteo Salvini açıkça ilan etti:
Libya’nın istikrara kavuşturmasının Fransa’ya bir yararı yok. Çünkü onlar, İtalya’nın aksine, muhtemelen petrol menfaatlerinin peşinde.
Fransız hükümetini kaos ve savaşın kışkırtılmasının bir sonucu olarak ortaya çıkan mülteci krizinden sorumlu tutan Salvini, “Macron’dan hiçbir ahlak dersi almayacağız” diye vurguladı.
Libya’da Kaddafi sonrasının bir diğer mimarı İngiltere, dikkatini Brexit’e verdiği için diğer pek çok bölgede olduğu gibi Kuzey Afrika’daki menfaatleri konusunda da bugünlerde çok az varlık gösteriyor. Hafter’in 2 yıl önce uluslararası destek toplamak için kolları sıvayarak çıktığı yolculuğun ardından İngiliz Muhafazakar Partililerden oluşan bir grup milletvekili, bir düşünce kuruluşunun organize ettiği ziyaret kapsamında Hafter’le Libya’da buluştu. Ancak, bizim de bildiğimiz üzere, şu sıralar kendisinin para ve silah tedarik edebilen bol miktarda güçlü başka destekçileri var.
Kaddafi’yle aralarının açılmasından sonra ABD’ye kaçan Hafter, Amerikan vatandaşlığı aldı. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) merkezinin de bulunduğu Virginia eyaletinin Langley şehrinde yaşadı. Feldmareşalin teşkilat adına çalıştığına dair hiçbir kanıt olmasa da şu noktayı ekleyelim: Amerikalılar, Hafter’in eylemlerine karşı bugüne dek pek de düşmanlık göstermedi.
Pazar günü açıklama yapan ABD yönetimi, Libya’da konuşlu küçük askeri birliklerini mevcut şartlar altında çekeceklerini duyurdu. Libya’da IŞİD’e karşı operasyonlara katılan Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan özel kuvvetleri, Sirte’nin İslamcılardan geri alınmasından sonra asker sayısını epey azaltmıştı.
Öyleyse şimdi neler oluyor? Hafter’in saldırıya geçtiği sırada barış konferansı hazırlıkları için Libya’da bulunan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, muhtemel bir seçimi takiben görüşmelerin süreceği konusunda ısrar ediyor.
Ne Hafter ne de destekçileri, diğer milislerden büyük sayılarda savaşçının kendilerine katılacağını tahmin etmişti. Tam bu sırada BM destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH), “Öfke Volkanı Operasyonu” adını verdikleri karşı saldırıya geçtiklerini duyurdu. Trablus yönetimi, iç savaşın başından bu yana bir şehir devleti olarak etkin rol üstlenen ve iyi derecede silahlı güce sahip Misrata’nın desteğini elinde tutuyor. Yani feldmareşal için başkentin ele geçirilmesi kolay lokma olmayacak.
Bugüne dek nispeten az görülen kayıplara gelince, 21 kişi öldürüldü ve 55 kişi yaralandı. Rusya ve Mısır gibi Hafter’in bazı destekçileri savaşın sona ermesi için çağrı yaptı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Kahire’ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında şu ifadeleri kullandı:
Tümgeneral Halife Hafter ve Başbakan Serrac’la hala bağlantı halindeyiz… Çatışmaların sona ermesi ve tarafların müzakerelere başlaması çağrısı yapıyoruz.
Rusya’nın kıdemli Dışişleri Bakanı’nın konuşurken Hafter’i daha alt bir rütbeye indirmesinin unutkanlığın mı yoksa reddetmenin mi işareti olduğu bilinmiyor.
ABD’den ve G7’den benzer mesajlar gelirken bu ülkeler ayrıca, Hafter’i yaptırımlar konusunda uyardı. Bu meselede Fransızların, en azından alenen, başı çektiği söylenebilir.
Hafter, şimdilik, elinde tuttuğu Trablus’un dış mahallelerinde durabilir. Şehri ele geçirmeye yönelik herhangi bir girişim, sokak savaşlarına yol açabilir ve birliklerinin doğuda Bingazi’yi aldığı sırada kendilerini içinde bulduğu gibi uzun ve kanlı bir süreç yaşanabilir.
Bu arada muazzam petrol zenginliklerinin yanı sıra Sünniler ve Şiiler arasında mezhebe bağlı bölünmelerin yaşanmadığı 6 milyonu aşkın küçük bir nüfusa sahip Libya, çekişme ve mücadelelerin çatlaklar açtığı bir ülke olarak kaldı. O yüzden “Dış müdahaleye hayır. Libyalılar kendi başlarının çaresine bakabilir” iddiası, gerçekleştirilmemiş bir hayal olmayı sürdürüyor.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Elvide Demirkol
© The Independent