Pakistan’ın yoksul bir köyünde dünyaya gelen, İkbal Mesih’in inanılması güç bir hayat hikayesi var.
İnsan gerçekten inanamıyor. Bu nedenle hikaye demek eksik kalır belki de; gerçek, hatta gerçekten öte bir yaşanmışlık.
İlk okuduğumda anlatılanların abartı olduğunu düşünmüştüm, bu nedenle birkaç kaynağı karşılaştırmak, daha fazla bilgi toplamak için derinlikli araştırmaya başladım.
Özellikle doğduğu Pakistan kaynaklarında, hayatı hakkında doğru bilgilere ulaşmaya, yaşadıklarını öğrenmek için değişik araştırma sonuçlarına ulaştım.
Yazılanların doğruluğuna inanmama neden olan ise, araştırmaların genelinde benzer bilgilerin olmasıydı.
Birkaç kaynak değil, birçok kaynak olayın özünü hemen hemen birbirlerini doğrular nitelikte yazmışlardı.
Ben araştırdıkça, meselenin sadece İkbal Mesih meselesi olmadığı ve binlerce çocuğun aynı hikayenin içinde olduğu ortaya çıkıyordu.
Binlerce çocuk arasından İkbal simge olmayı başarmış, kölelik düzeyindeki çalışma koşullarına isyan etmiş, acılarını yüksek sesle, çığlıklarını avazı çıktığı kadar dışa vurmuştu.
Peki, İkbal Mesih kimdi?
İkbal Mesih, 1982 yılında Pakistan’ın Lahor Kenti'ne bağlı, yoksul ve gözlerden uzak Muridke adlı küçük bir köyde doğdu.
Doğduktan bir süre sonra babası Saif Masih’in aileyi terk ettiği, annesi Inayat’ın evin geçimini sağlamak için temizlik dahil, birçok ağır işte çalışarak, çocuklarını büyütmeye çalıştığı anlaşılıyor.
İki göz odada hayatlarını sürdüren ve anneleri dışarıda çalışırken, köylerinin dar sokaklarında her şeyden habersiz oyunlar oynayan küçük İkbal, ablasının bakımıyla büyüyordu.
Ancak aile kazandığı parayla geçinemiyor, ek desteğe ihtiyaç duyuyordu.
Çalıştığı ile evini geçindiremeyen anne Inayat'ın, çareyi tefecilerden 600 rupi borç almakta bulması, hayatlarının dramatik başlangıcı olur.
Evlere temizliğe gitse de, aldığı borcu zamanında ödeyemez ve anaparanın üzerine giderek daha fazla faiz eklenir.
Bir süre sonra da, alınan borç ve faizi ödemeyince, o dönem Peshgi adı verilen ve Pakistan toplumunda yaygın bir şekilde hayata geçirilen bir tür bağlanmış emek sözleşmesine imza atmak zorunda kalır.
Sözleşmeye göre borcuna karşın günlük 3 rupi borcundan düşülecek, anne de 4 yaşındaki oğlu İkbal’ı halı dokuma atölyesine yatılı çalışmaya gönderecekti.
Pakistan’da resmi olmasa da, yerel tefeciler, yani halı tüccarları, özellikle yoksul ailelere borç para veriyor, borç karşılığında ise bağlanmış emek denilen ve çocuklarının halı atölyelerinde çalışmalarını şart koşan bir anlaşmayı kabul ettirerek büyük paralar kazanıyorlardı.
Bu tüccarlardan borç para almanın tek yolu, çocuklarını el işi halı üreten atölyelere köle olarak verilmesini kabul etmekti.
Inayat'da aynı şeyi yaptı, ailesinin masrafları için aldığı borç para karşılığı, küçük oğlu İkbal’ı çok küçük yaşta çalışması için halı tüccarına işlettiği atölyeye verdi.
O yıllarda yüzlerce halı tüccarı bu yöntemle binlerce çocuk işçi temin ediyor, köle gibi çalıştırıyordu.
İkbal Mesih’in hayatı, annesinin borç almasından sonra korkunç bir boyutta değişti.
Henüz 4 yaşında olmasına rağmen, kölelik koşullarının hakim olduğu halı atölyesinde, kendisinin yaşında olan onlarca çocukla birlikte çalışmaya başladı.
Halı tüccarlarının bağlanmış emek sözleşmesi yapmalarının bir nedeni vardı.
Özellikle çocuk işçilerin çalıştırmalarının arka planında sadece ucuz emekten öte, küçücük parmakların halı dokuma sırasında en iyi düğümü atmaları yatıyordu.
1995 yılına kadar süren bu yarı resmi kölelik, yerel atölyelerde el yapımı halıların üretimi için yüzlerce köleleştirilmiş çocuk çalıştırılıyordu.
Ölmeyecek kadar ekmek ve su verilen çocuk işçiler, atölyelerde yatılı olarak kalıyor, usta başlarının şiddetine, cinsel tacizine maruz kalıyorlardı.
Bu kampların adeta bir esir kampı olduğunu söylemek abartı gibi gelebilir; ama yaşanan esirlikten öte bir şeydi.
Ayrıca bu krediyi kullanan aileler çocuklarını halı dokuma işini öğrenmeleri için 1 yıl boyunca ücretsiz çalışmaya göndermek zorundaydılar.
Bir yıl, yani çıraklık döneminden sonra borç miktarı önceden belirlenen faizi ile ödenene kadar çocuk çalışmak zorunda kalıyordu.
Çalışma koşulları öylesine zor ve baskı altında yürütülüyordu ki, çocukların hataları krediye ceza olarak yansıtılıyor, halı tezgahlarında kullanılan malzemelerin zarar görmesi borca ekleniyordu.
Beslenme de çocukların zayıf kalmaları üzerineydi ve çoğunlukla ekmek ve su ile yapılıyordu. Bu nedenle çocuk işçiler zayıf kalıyor, çoğu çocuk borçlarını bitirmeden halı atölyelerinden ya kaçıyor, ya da hayatını kaybediyordu…
İkbal Mesih de birçok çocuk gibi, çırak olarak işe başladı, işi öğrenmesi için usta başlarının sorumluluğuna verildi.
Dayak yedi, hataları yüzünden cezalar aldı ve zaman zaman kaçma girişiminde bulundu, kaçmaması için demir tezgahlara zincirlendi.
6 yıl boyunca kölelik koşullarında çalıştı ve 10 yaşından geldiğinde kaptan kaçıp, polise sığındı.
Ancak yerel polis İkbal Mesih’e yardım edeceğine, tekrar çalıştığı dokuma atölyesine teslim etti, halı tüccarına İkbal’ı tezgaha bağlanmasını önerdi.
Bütün bunlar olurken, Pakistan Yüksek Mahkemesi, Bağlanmış Sözleşme ile çocuk çalıştırmayı yasaklamıştı.
Ama polis, çocuk köle çalıştıran tüccarları işlerinin sürmesi için, İkbal’ı çalışma kampına geri götürmüştü.
İkbal hem kaçmanın cezasını ağır ödedi, şiddetle cezalandırıldı hem de para cezası ödenecek rakama eklendi.
Tam altı yıl, sadece az ekmek ve su karşılığı çalıştı, zayıfladı ve bedensel ağırlığı 27 kilograma kadar düştü…
Annesinin aldığı kredi ise katlanarak, aldığı paranın birkaç katı oldu.
İkbal, 10 yaşında geldiğinde toplam borç 13 bin rupi yani yaklaşık 260 dolar olmuştu.
Ailesinin bu parayı ödeme imkanı olmadığı gibi, yeni borç almak zorunluluğu ortaya çıkıyordu.
Bu nedenle İkbal, bilinmez bir tarihe kadar çalışmak zorunda kalacaktı.
Tek çaresi bu kölelik ortamından kaçmaktı.
10 yaşında kadar kaçma teşebbüsleri hüsranla sonuçlansa da, denemeye devam etti, yeni yollar aramayı sürdürdü.
Haftanın 7 günü, günlük 14 saat çalışan İkbal, çocuk işçileri alanında çalışan bir derneğin varlığından haberdar oldu ve derneğe sığınıp, yardım isteme planları yaptı.
Birkaç arkadaşına durumu açtı. Bir süre sonra derneğin, çalıştığı kasabada toplantı yapacağını öğrendi ve o gün arkadaşlarının yardımıyla atölyeden gizlice çıkarak, toplantıyı dinlemeye gitti.
Toplantıda Peshgi kölelik sisteminin yasaklandığını duyunca, hemen oracıkta atölyeye dönmeme kararı aldı.
Ne olursa olsun, halı dokuma atölyesine dönmeyecekti.
Bağlanmış Emek İşçileri Kurtuluş Cephesi (BLLF), İkbal gibi kölelik koşullarında çalışan çocuk işçilerin sorunlarını gündeme getiren, bu alanda mücadele veren bir dernekti.
İkbal yönetici ve aktivistlerinin bulunduğu toplantıya katıldı ve kendi yaşadıklarını tek tek anlattı.
Dernek yönetimi durumun aciliyetini ve vahametini farkına vararak, hemen harekete geçti.
Çocuk işçi çalıştırmanın yasaklandığını ve kendisi için girişimlerde bulunacaklarını söylediler.
Kısa süre içinde İkbal için gerekli evraklar hazırlandı, belge dernek yönetimi tarafından, İkbal’la birlikte bizzat halı dokuma atölyesinin sahibine götürülerek, İkbal için özgürlüğün kapısı açıldı.
Çocukları köle gibi çalıştıran, sömüren halı tüccarı ve aynı zamanda tefeci olan işveren sinir krizi geçirse de, evrakların yasal dayanakları güçlüydü ve engel olunabilecek bir nokta yoktu.
İkbal ise kendi kurtuluşuna sevinse de, arkadaşlarının da kurtulmasını istiyordu.
Bu amaçla arkadaşlarına yönelik bir konuşma yaptı ve çocukların çalıştırılmasının yasaklandığını söyledi:
Her şeyi öğrendim. Psehgi artık yasak. Özgürsünüz, benimle gelin.
Böylelikle dernek yönetimi, arkadaşlarının kurtulması için de evraklar hazırladı ve bir grup arkadaşını da atölyeden alarak bir ilke, başarıya imza attı.
Halı dokuma atölyesinden kurtulduktan sonra Bağlanmış Emek Kurtuluş Cephesi'ne katıldı, okula gönderildi, okuma yazma öğrenmesi sağlandı.
Bir yandan da dernek çalışmalarında, toplantılarında konuşmalar yaptı, kendi durumunu her yerde anlattı.
Kendisi gibi esir tutulan çocuk işçilerin yaşadıklarını, yaşayan birisi olarak gündeme getirdi.
Kısa süre de batı basının dikkatlerini çekti ve hikayesi Avrupa ve ABD'ye ulaştı.
Birçok gazete ve dergi İkbal'in durumunu araştırmak için Pakistan’ın Lahor Kenti'ne deneyimli muhabirler gönderdi.
Böylelikle İkbal, süreç içinde bağlanmış emek çocuk işçileri arasında simge ve doğal bir lidere döndü.
Basın İkbal’ı yazdıkça, çocuk işçilerin durumu batı dünyasının gündemine daha fazla girmeye başladı.
1995 yıllında dünya ünlü bir spor markası, 1988 yılından itibaren 30 yaş altı gençlere verdiği insan hakları ödülünü İkbal Masih’e vermeye karar verdi.
Ödülünü almak için ABD’ye giden İkbal, durumunu anlatmaya devam etti, ödül olarak aldığı 15 bin doları bağlanmış emek işçilerin eğitimi için bir yurt ve okul açacağı için kullanacağını söyledi ve ilerde çocuk haklarını korumak için avukat olmak istediğini belirti.
İsviçre ve ABD’de bazı okullara konferanslara katıldı ve çocuklara durumunu anlatı, kendisi gibi ağır koşullarda esir kalan çocuklardan bahsetti.
Böylelikle özellikle Pakistan’da ciddi rahatsızlıklara neden oldu.
Pakistan’da seçimlerin kaderlerini belirleyebilecek kadar etkili olan halı tüccarları, yani Peshgi ve çocuk işçilerin çalıştırılmasının yasaklanmasını İkbal’e bağladılar ve ona karşı öfkelendiler.
'Bu haylaz çocuğu' servetlerine engel olan birisi olarak gördüler.
İkbal ise çocuk işçiliğini deşifre etmeye devam etti. Batının lüks salonlarını süsleyen halıları çocuk köleler tarafından dokunduğunu söyledi.
Böylelikle büyük bir farkındalık oluştu.
Artık İkbal Masih kölelikten kurtulan, batı dünyasında tanınan bir hak savunucu oldu.
12 yaşında olmasına rağmen, henüz çok daha küçük bir çocuk görünümündeydi.
O çocuk yaşta bir yetişkine dönüştürüldü, bedeni çalışma koşullarından dolayı zayıf kaldı, böbrek rahatsızlığı çekti ve omurilik eğriliği görüldü.
Ama pes etme niyetinde değildi, bir çocuk kalbiyle, bağlanmış emek yani esir çocukların içindeki durumu anlatmaya, çocukları kurtarmaya devam etti.
İkbal, ABD ve Avrupa’dan döndüğünde köyüne, amcasının yanına gitti.
Kuzenleriyle bisiklet sürerken, bir haşhaş kullanan, madde bağımlısı tarafından ateş açmasıyla hayatını kaybetti.
Olay dünya çapında yankı bulsa da, İkbal’ın öldürülmesi hasıraltı edildi, sıradan bir cinayet dosyası olarak ele alındı.
Oysa halı tüccarları, yerel tefeciler, İkbal’den rahatsızlıklarını açıkça dile getiriyor, tehdit ediyor, milyonlarca dolar kazanmalarına engel olan bu çocuktan nefret ediyorlardı.
Olay karanlıkta kalsa da, yerel bağlanmış emek örgütleri, sıradan insanlar, çocuk işçiler, İkbal’in kimler tarafından öldürüldüğünü iyi biliyorlardı.
İkbal suikasta kurban gittiğinde 12 yaşındaydı.
Kısacık ömrüne büyük işler sığdırmış ve geriye de binlerce bağlanmış köle çocuk bırakmıştı.
Onun sayesinde birçok yasal düzenleme yapıldı Pakistan ve benzer ülkelerde.
Ama çocuk işçiliği, çocuk köleliği bitmedi hiçbir zaman.
İşverenler, tefeciler, el işçiliği isteyen sektörler, çocuk çalıştırmaya devam ettiler.
Bugün 300 milyon çocuk, kölelik koşullarında çalışmak zorunda kalıyor.
Sokakta kağıt toplayan çocuklardan tutalım, ışıklarda mendil ve su satan çocuklara kadar kölelik sistemi çalışıyor.
Herkes tarafından olağan karşılanan bu durum, çocuk işçileri sorununu daha bir ağırlaştırıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish