Dünya yeni bir devrimin eşiğinde, hatta ilk basamağında bile diyebiliriz. Bu devrim, oldukça kanlı ve uzun süren bir mücadele sonucu gelecek.
Oluşan kaos, bizi yeni bir dünya düzenine götürecek.
Ama şimdi ve daha önce tartıştığımız tarzda tek kutuplu veya çok kutuplu dünya düzeninden ve bu düzenin mevcut parametrelerinden farklı bir dünya düzenine çıkacak yolumuz.
Ne oldu, birden kaşlarınızı çattığınızı ve yüzünüzde oluşan alaycı ve çokbilmiş bir ifade ile bunlar saçmalık veya ütopya dediğinizi duyuyorum.
Çünkü mevcut ve gelişecek koşullarda hala birtakım teknolojik yeniliklerle kapitalizm ve emperyalizmi, sosyalizmi, devlet kapitalizmini, karma ekonomik sistemi, küreselleşmeyi, neoliberalizmi veya bunların karışımından oluşan bir sistemin, gelmekte olan kaosu durdurma imkan ve kabiliyeti yok.
Bunu herkes anlayacak, ama biraz geç olacak.
Evet, dünya bir devrim aşamasında ve bu devrime gidişin nedeni Kovid-19 isimli bir virüs.
Başlangıç vuruşunu o yaptı veya eski tabirle savaş borusunu o çaldı.
Peki, biz ne ile uğraşıyoruz?
Salgını yavaşlatmak, kapitalist sistemi birtakım makyajlarla devam ettirmek, küreselleşme ve neoliberalizmi daha kolay uygulamak için tedbirler geliştirmeye, insanların gözlerini boyamaya yeni tabirle algı operasyonları ile farklı bir tablo çizmeye çalışıyoruz.
Bunu yaparken de bilim ve teknolojiyi, dini inançları, insanların ölüm korkusunu, medyayı, kutuplaşmayı, düşmanlıklar yaratmayı, insanlardaki doymak bilmeyen hırs ve aç gözlülüğü kullanıyoruz.
Hiç kimse bana dünyada farklı ülkelerdeki, farklı ancak ana fikri aynı olan uygulamaları gösterip, ‘Çin’de, Rusya’da böyle, bilmem şu ülkelerde şöyle’ diye örnek göstermesin.
Çünkü her ülkede bir soygun düzeni kurulmuş, devlet çatısı altında insanlar istismar ediliyor.
Amerika’sından, İskandinav ülkelerine, Çin’den Türkiye’ye; en ufağından en büyüğüne; küresel gücünden, bölgesel gücüne, demokrasisinden din devletine ve otoriter yönetimlere kadar hepsinin derdi seçilmişlerin kararlarıyla mevcut sistemin kurtarılması ve yeniden faaliyete geçmesidir.
Seçilmişler derken ister parti içinde isterse ülke yönetiminde olanların da bulundukları yerlere nasıl geldikleri de tartışma konusudur.
Koronavirüs dolayısıyla alınan, alınmakta olan tedbirlere bakın, insanlık, dünya, tabiat, kaynakların kullanımı hakkında ne var?
Varsa yoksa üretim ve tedarik zincirinin bozulmadan toparlanması, iş yerlerinin açılması, insanların alınan bazı tedbirlerle yaşamlarına dönmesi vb. makyaj ya da geçici tedbirler.
Ne kapitalizm ne emperyalizm ve onun günümüzdeki devamı olan küreselleşme ve neoliberalizmde bir değişim yok.
Salgının en tepe yaptığı zamanlarda bile devletler, silahlanmaya, sömürmeye, öldürmeye, başka milletlerin kaynaklarını talan etmeye, halkları birbirine düşürmeye, onlara ölüm kusan silahlar satmaya, insanları tüketim ve kredi ile köleleştirmeye devam ettiler.
İlaç şirketleri mevcut ilaçların satılması, salgın için aşı ve ilaç geliştirmek konusunda yarışıyorlar.
Amaç insanlık mı?
Yoksa insanın aczinden istifade ederek milyarlarca dolar para kazanmak mı?
Yapılanlar, mücadele sadece sistemin çarklarının yeniden döndürülmesini sağlamaktan, sistemi birtakım yeniliklerle emniyete almaktan ibaret.
Yoksa kaynaklar, bunların kullanımı, gelir dağılımının düzenlenmesi, insanların kölelikten kurtarılması, insanı odağına koyan yeni bir yönetim ve ekonomik sistem öngörülüyor mu?
Dünyayı talan etmenin önlenmesi, yeni bir yaşam biçimi, başkalarının hayatları hakkında karar vermenin birilerinin iki dudağı arasında olmasının önüne geçen bir sistem yaratılıyor mu?
İnsanların, başkalarının daha iyi yaşamsı için kullanılmasının önüne geçiliyor mu?
Yapılan çalışmalarda bunların hiçbiri yok.
Yeni bir sistem arayışı da yok.
Yani eski tas eski hamam.
Biraz bilim ve teknoloji tozu, biraz dini inanç, biraz da ilaç ve hekim tasfiyesi ile eski düzenin devamı sağlanacak.
Ne diyorsunuz, bunların bir faydası olacak mı?
İnsanların sefilliğine, tabiatın yağmalanmasına, açlığa, yeni virüslere, salgın hastalıklara, kuraklığa, susuzluğa, çocuk ölümlerine vb. bir faydası olacağını sanmıyorum.
Devletlerin ve uluslararası organizsayonların aldığı tedbirler bir işe yaramadığı gibi, dünyaya büyük bir kaos hakim olacaktır.
Dünyanın bir kaos ortamına girmesinden kastım; devlet dışı silahlı aktörlerin bütün ülkelerde pıtrak gibi çoğalması ve savundukları amaçlar uğruna devletlerle savaşıdır.
Bu tür çatışmalar ve tahrip edici savaşlar, sadece dünyanın belli bölgelerinde değil bütün dünyayı kapsayacaktır.
Devletler bu güçlerle mücadele etmek için kiralık askerlerden oluşan unsurları kullanacaktır.
Bu mücadele sırasında bölgesel savaşlar, vekalet savaşları, devlet dışı silahlı unsurların devletler tarafından birbirine karşı kullanılması, NBC ve enerji silahları yoğun bir şekilde gündemde olacaktır.
On yıllık bir süre içersinde başlayacağını değerlendirdiğim kaos ortamı 40-50 yıl devam edecek, söz konusu kaos ortamında din ve mezhep savaşları da ortamın bir parçası olacaktır.
Kaos ortamı üretim ve tedarik zincirini bozduğu gibi, kaynakların tahribine, açlığa, salgın hastalıklara, toplu katliamlara, şu anda kullandığımız teknolojik kolaylıkların ortadan kaldırılmasına neden olabilecektir.
40-50 yıllık bir yıkım sonucunda yaşam koşullarını ortadan kaldırdıkları gören aklıselim kişilerin girişimiyle görüşmeler başlayacak ve yeni dünya düzeni ve bu düzeni sağlayacak kurumlar teşkil edilecektir.
Bu konudaki anlaşmanın veya düzenlenmenin ne kadar süreceğini tahmin edebilmek güç.
Bu arada şunu da belirtmem gerekiyor, yeni dünya düzeninin ekonomik ve siyasi ve hukuksal yapısı şu anda parametrelerini bildiğimiz sistemlerden çok farklı olacaktır.
Tabii ki halkların yaşadığı ve geçmişten gelen kültür farklılıkları olacaktır. Ama insanoğlu 50 yıllık bir kaos dönemi ve onun acılarından ders çıkarmış olacaktır.
Daha öncede belirttiğim gibi, dünya düzenini çoklu, tekli değil de insanlığın ihtiyaçları doğrultusunda değiştirmezsek, insanları köleleştirmeye devam edersek, kaynakları sadece belirli bir zümre için kullanırsak, insanları kutuplaştırırsak, hırslarımızın esiri olmaya devam edecek olursak, dünyanın bir kaos ortamına girmesi önlenemez.
Yapmamız gereken bildiğimiz ya da bize öğretilen başta siyaset, yönetim, hukuk ve adalet ve ekonomi olmak üzere her şeyi yeni baştan düşünmek ve düzenlemek durumundayız.
Kaosa girmekten kurtulmanın tek yolu budur. Yoksa mevcut sistemin tadilatlarla, makyaj ile tedavüle sürülmesi bizi kaostan kurtarmaz.
Tek başına bir devletin kaosa girmeyi önlemesi de mümkün olmayacaktır.
Şimdiden bilim, teknoloji ve adalet vb. konularda yeni bir anlayışla çalışılmalı, insanlığın imhasını, dünyanın kaosa girmesinin önlenmesi için bütüncül bir yaklaşım bulunmalıdır.
Durumun iç açıcı olmadığının altını bir defa daha çizmek isterim.
Kurtuluşun yolu yeni bir yaklaşımla ortaya çıkacak yeni dünya düzeninin tesisidir.
Tabii bizim bildiğimiz dünya düzenini kastetmiyorum. Hiç kimse ve hiçbir ülke bulunduğu yere, sahip olduklarına, gücüne güvenmesin.
Fakir ülkelerin ve fakir insanların gücü her zaman zenginlerden ve zengin ülkelerden büyüktür.
Devrimin tekerleklerini çevirmeye başladıklarında onları hiçbir güç durduramaz.
Bana hayalperest ve düşünceme ütopik diyebilirsiniz; ama ben dünya devriminin kaos olmadan ya da kaosla oluşacağının işareti olan tekerleklerin dönmeye başladığını görüyorum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish