Hilafetin kaldırılması ve Urfalı Şeyh Saffet Efendi

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Bildiğiniz gibi Osmanlı Devleti’nin tasfiye kararı olan ve padişahlığı fiilen sona erdiren 308 sayılı ‘Saltanatın Kaldırılması Kanunu’ 1 Kasım 1922’de;

‘Hilafetin İlgası’ (Kaldırılması) ile ilgili 431 sayılı kanun ise 3 Mart 1924’te kabul edildi.

Bu süreç, başını Almanya'nın çektiği, içlerinde Osmanlı Devleti’nin de yer aldığı İttifak Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmeleri sonucu, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile başladı.

Tarihe geçen ve 250 bin insanın şehit olduğu, destanlaşan bir direnişin yaşandığı Çanakkale Savaşı’nda, Çanakkale Boğazı’nı geçemeyen İngiliz savaş gemileri; Mondros Mütarekesi’nden sonra tabiri caizse ellerini kollarını sallayarak Boğaz’ı geçerek, 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul'a önlerine demir attı. 

11 İngiliz ve 1 Yunan gemisine 61 İtilaf Devletleri gemisi de eklenince gemi sayısı 73'e ulaştı. 15 Kasım 1918'de bu sayı 167'ye çıktı.

İngiliz Ordusu'na mensup, çoğunluğu İngiliz asıllı olan 3 bin 626 asker karaya çıkarak, İstanbul'un tüm önemli yerlerini kontrol altına aldı.

Beyoğlu ve Rumeli'nin kontrolü İngilizlere, İstanbul yakasının kontrolü Fransızlara, Anadolu yakasının kontrolü ise İtalyanlara verildi; ancak sivil idare Osmanlı yönetimine bırakıldı.

İstanbul'un işgali, tüm İslam coğrafyasında büyük bir şok yaşanmasına sebep oldu.

İmparatorluğun yıkılmak üzere olduğunu gören Müslüman aydınlar çare aramaya ve yan yana gelerek örgütlenmeye başladılar.

30 Kasım 1918'de Trakya Paşaeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti;

2 Aralık 1918'de, Diyarbekirli Süleyman Nazif ve Erzurumlu Raif Hoca tarafından İstanbul'da; Vilayeti Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti kuruldu.

Diyarbekir, Erzurum, Van, Sivas, Mamüratülaziz, Bitlis şubeleri açıldı. Diyarbekir Şubesi Başkanlığına Cemilpaşazade Mustafa Bey getirildi.

21 Aralık 1918 de padişah Sultan Vahdettin, Osmanlı Meclisi’ni yeni seçimler yapılana kadar feshetti.

12 Şubat 1919'da Trabzon Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti kuruldu.

15 Mayıs 1919'da Yunanlılar, İzmir'i işgal etti.

19 Mayıs 1919'da, Mustafa Kemal Paşa, padişah Vahdettin'in emri, izni ve para yardımı ile Samsun'a çıktı.

30 Mayıs 1919'da Trabzon Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti ile Vilayeti Şarkiyye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetleri, aynı gün birbirlerine Erzurum'da vatanın kurtarılması ile ilgili bir kongre toplama teklifinde bulundular.

22 Haziran 1919'da Amasya Tamimi (Genelgesi) yayınlandı.

23 Temmuz-4 Ağustos tarihleri arasında 1919 Erzurum Kongresi,

4 Eylül 1919'da Sivas Kongresi gerçekleşti.

Amasya Tamimi ile Erzurum ve Sivas Kongrelerini gerçekleştiren Mudafaai Hukuk Cemiyeti adına Mustafa Kemal, 7 Ekim 1919’da bir çağrıda bulunarak yapılacak meclis seçimlerinde Müdafaai Hukuk adaylarının desteklenmesini istedi.

162 milletvekilinin seçildiği yeni seçimler sonucu ilk toplantının 12 Ocak 1920’de yapılması kararlaştırıldı.

İstanbul’un fiili işgal altında olduğu gerekçesiyle Mustafa Kemal, toplantının Ankara’da yapılmasını istedi; ancak milletvekilleri İstanbul’da toplanılmasında ısrar etti.

Meclisi Mebusan 12 Ocak 1920’de, seçilen 162 milletvekilin 72’sinin katılımıyla en yaşlı üye Bursa Milletvekili Hacı İlyas Efendi’nin başkanlığında İstanbul'da toplandı.

Meclis grubuna Müdafaai Hukuk adı verilmek istendi ancak Meclis, ‘Felah’ı Vatan’ (Vatanın Kurtuluşu) ismini kabul etti.

Felahı Vatan grubunun başkanı Rauf Bey (Orbay) oldu.

Osmanlı Meclisi’i 28 Ocak 1920’de Misakı Milli sınırlarını belirleyerek kabul etti ve bu kararını 17 Şubat 1920’de tüm dünyaya ilan etti.

12 Şubat 1920'de Maraş, 11 Nisan 1920'de Urfa büyük oranda kendi gayretleriyle Fransız işgalinden kurtuldular.

Gelişmelerden ve Meclis’in çalışmalarından rahatsız olan, başını İngiltere'nin çektiği İtilaf Devletleri, 16 Mart 1920'de; İstanbul'u resmen işgal ettiler ve idareye el koydular.

İngilizler, aynı gün Meclis'i basarak bulabildikleri milletvekillerini tutuklayarak zorla Malta'ya götürdüler.

18 Mart 1920’de yakalanamayan milletvekilleri, Meclisi Mebusan’ın bu şartlarda çalışamayacağını duyurarak, Meclis’i tatil ettiler.

Bir gün sonra 19 Mart 1920’de, Mustafa Kemal; tutuklanan milletvekillerinin yerine seçim yapılması kararı aldı.

Sultan Vahdettin, 11 Nisan 1920’de Meclis’i resmen kapattı.

23 Nisan 1920 Cuma günü yeni seçilenler ile İstanbul’dan gelen Osmanlı Meclisi üyelerinin katılımı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı ve faaliyetlerini Ankara’dan sürdürmeye başladı.

Bir anlamda son Osmanlı Meclisi, Ankara'ya taşındı.

10 Ağustos 1920'de Osmanlı topraklarını emperyalistler arasında bölüşen Sevr Anlaşması imzalandı.

25 Aralık 1921'de Antep, 9 Eylül 1922'de İzmir kurtuldu.

İngilizlerin önderliğindeki İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’nin savaş sonrası yeni Türkiye’nin durumunu 28 Ekim 1922’de Lozan'da görüşmek üzere, hem İstanbul Hükümeti’ni, hem de Ankara’da faaliyetlerini sürdürmekte olan Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcilerini birlikte davet ettiler.

İstanbul Hükümeti’nin son Sadrazam’ı Tevfik Paşa, 17 Ekim 1922'de Mustafa Kemal’e, ülkenin yararı için birlikte hareket etme çağrısında bulundu.

20 Ekim 1922’de ikinci bir çağrıda bulundu. 22 Ekim’de, 82 imza ile İstanbul’u tasfiye kararı almak için meclisi toplayan Mustafa Kemal, TBMM’de bu kararı alamadı.

Saltanatın kaldırılması görüşmelerinde şiddetli tartışmalar yaşandı.

Başta son Osmanlı Meclisi’nin Felahı Vatan grubu başkanı Rauf Orbay olmak üzere milletvekillerinin çoğu saltanatın kaldırılmasına karşı çıktılar.

Nutuk’ta bu durumu ayrıntılı bir şekilde anlatan Mustafa Kemal, ilk başlarda milletvekillerinin çoğunluğunun saltanatın kaldırılmasına karşı olduklarını, sonradan bir şekilde ‘ikna’ edildiklerini anlatmaktadır;

Bu bir emr-i vakidir. Mevzu-i bahs olan; millete saltanatını, hakimiyetini; bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız? Meselesi değildir. Mesele zaten emr-i vaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. 

Bu, behemahal olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur.

Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.


Burada Mustafa Kemal’in, ‘Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir’ sözlerinin altını çizmek gerekir.

Bu şartlar altında 1 Kasım 1922’de ‘Saltanatın Kaldırılması’ kanunu kabul edildi.

Kabul, itirazlara rağmen sayım yapılmadan 'oy çokluğu' ile ilan edildi.

Sultan Vahdettin, 17 Kasım 1922’de, bir İngiliz gemisi ile İstanbul’u terk ederek, Malta’ya gitti.

18 Kasım 1922’de Sultan Vahdettin’in amcası Sultan Abdülaziz’in oğlu Abdülmecid Efendi TBMM tarafından Halife olarak seçildi.

Lozan görüşmeleri başladı. Lozan'daki görüşmeler esnasında Meclis’te, Suriye, Irak ve Batı Trakya sınırları ve Ege Adaları, özellikle de Misakı Milli sınırları ile ilgili şiddetli tartışmalar yaşandı.

Milli Mücadele’yi başlatan ve yürüten 1. Meclis, Misakı Milli içinde yer alan Hatay, Musul, Kerkük, Erbil ve Süleymaniye’nin ileride bir plesibit yapılıncaya kadar ülke sınırları dışında bırakılmalarını kabul etmeyerek, Lozan Anlaşması’nın imzalanmasına yetki vermedi.

Bu tartışmalar sürerken 27 Mart 1923’te İslamcı muhalefetin lideri Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey, Mustafa Kemal’in Muhafız Fırkası Kumandanı Topal Osman tarafından hile ile çağrıldığı, Topal Osman'ın Samanpazarı'ndaki evinde boğularak öldürüldü.

Meclisteki muhalefet; ‘Katil Çankaya’da' diyerek ayaklandı.

Öldürüleceğini anlayan Topal Osman, Çankaya’yı basarak Mustafa Kemal’i öldürmek istedi, bulamayınca kaçtı, askerler tarafından takip edilerek, yaralı olarak yakalandı.

Çankaya Muhafız Alayı Kumandanı İsmail Hakkı Tekçe tarafından kafası kesilerek öldürüldü. Cesedi Meclis kapısı önünde asılarak teşhir edildi.

4 gün sonra 1 Nisan 1923’te Lozan’ı imzalamayan meclis, bir oldubitti ile feshedilerek, yeni seçim kararı alındı.

28 Haziran'da yenilenen mecliste İstiklal Marşı Şairi Mehmet Akif Ersoy dahil bütün muhalif milletvekilleri tasfiye edildi.

Yeni Meclis toplandı ve Lozan Anlaşması, 24 Temmuz 1923’te imzalandı.

Lozan Anlaşması'ndan sonra İngilizler, tek kurşun atmadan, 4 Ekim 1923’te İstanbul’dan çekildi.

6 Ekim 1923’te bir devir teslim ile İstanbul, TBMM kuvvetlerine teslim edildi.

29 Ekim 1923’te ise Cumhuriyet ilan edildi.

3 Mart 1924 tarih ve 431 sayılı 'Hilâfetin kaldırılması ve Osmanlı Hânedanı'nın Türkiye dışına çıkarılması kanunu' ile de halifelik kaldırıldı, tüm Osmanlı Hanedan üyeleri çocukları ile birlikte yurt dışına sürüldü.

Sizlere çok kısa ve kronolojik olarak arz ettiğim 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi ile başlayan ve 3 Mart 1924'te Halifeliğin kaldırılması ile noktalanan Osmanlı Devleti'nin tasfiyesi, Milli Mücadele ve Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş süreci halkımızın en az bildiği, olayların gerçek yüzlerinin gizlendiği veya çarpıtılarak anlatıldığı, ibretlerle dolu bir süreçtir.

Resmi tarih tezi, birçok doğruyu gizlemiş, birçok doğruyu ise yüz seksen derece saptırarak anlatmıştır.

Savaşların en tehlikeli olanı, göğüs göğüse geçen cephe savaşlarıdır.

Savaş kazanılsa bile çoğu kez büyük kayıplar verilir ve kazanan taraf kazandığına bile sevinemez.

Bu duruma en ünlü örnek, bu durumu anlatan ve tarihi bir deyim haline gelmiş olan ‘Pirus Zaferi’dir.

Onun içindir ki en ünlü kumandanlar, krallar ve sultanlar büyük kayıplar vererek, ağır bedeller ödemek zorunda kalmamak için ellerinden geldiğince düşman içine ayrılıklar sokarak kaleyi içten fethetmeye çalışırlar. 

Tarih boyunca casuslar, satın alınmış hainler ve işbirlikçiler her zaman zaferlerin öncü kuvvetleri olmuşlardır.

Günümüzde de bu durum, format değiştirerek de olsa aynen devam etmektedir. Kale, içten fethedilmedikçe kolay kolay yıkılamamaktadır.

Kürtçe'de bu durumu anlatan çok güzel bir atasözü vardır:

Kurmé daré ne ji daré be, dar xara nabe

(Ağacın kurdu, ağacın içinden olmadıkça ağaç bozulmaz)


Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren yaşanılan radikal değişimlerde de benzer durumlar yaşanmıştır. 

Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet’in ilan edilmesi, Hilafetin ilgası ve Osmanlı Hanedan mensuplarının yurt dışına sürgün edilmeleri ile ilgili kararlar alınırken Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde çok büyük tartışmalar yaşandı.

Bu tartışmalarda her ikisi de ciddi anlamda İslami eğitim almış ve İslami konularda yetkin iki şahsiyet olan; Urfa milletvekili Şeyh Mustafa Saffet Efendi (Yetkin) ile İzmir milletvekili Mehmet Seyyid Bey öne çıktılar ve bu tartışmalarda Mustafa Kemal’in yanında yer aldılar. 

Milli Mücadele'yi başlatan ve yürüten 1. Meclis'teki İslamcı milletvekillerinin tamamen tasfiye edilmelerinden sonra; 2. Meclis tabiri caizse 'dikensiz gül bahçesi' haline geldi.

2. Meclis’te bunlara karşı çıkarak, sözünü esirgemeyen ve Hilafetin Kaldırılması Kanunu'na verilen 157 kabul oyuna karşı tek ret oyu veren kişi ise Gümüşhane Bağımsız Milletvekili Zeki Kadirbeyoğlu oldu.

Bir sonraki seçimde o da tasfiye edildi.

Ne ilginçtir ki, Hilafetin kaldırılması ile ilgili kanun teklifini de Kadiri Şeyh'i, Urfa Milletvekili Şeyh Saffet (Yetkin) Efendi (1866-1950) verdi.
 

Urfa Milletvekili Şeyh Saffet (Yetkin) Efendi.jpg
Urfa Milletvekili Şeyh Saffet (Yetkin) Efendi / Fotoğraf: İslam Ansikopedisi


Bazı kaynaklarda adı 'Safvet' olarak da geçen Şeyh Saffet'in babası, aslen Erbilli olan Şeyh Abdülkadir Kemaleddin Sıddıki Efendi'dir.

Abdülkadir Kemaleddin Sıddıki Efendi 1807'de Erbil'de doğdu.

Celal Talabani'nin de mensubu olduğu Talabani Ailesi'nden; büyük alim, şair ve mutasavvuf Şeyh Abdurrahman Halis Talabani'nin (1797-1859) halifesidir. 

1859 yılında şeyhinin emri ile Urfa'ya yerleşti ve uzun yıllar Urfa'daki dergahın postnişinliğinde bulundu, 1898 yılında Urfa'da vefat etti.

Oğlu, Şeyh Saffet Yetkin 1866'da Urfa'da doğdu.

İlköğrenimini Urfa’da yaptı. Daha sonra Mısır’a giderek Ezher Üniversitesi’nde dört yıl eğitim gördü, 1908’de Urfa Bidâyet Mahkemesi üyesi iken II. Meşrutiyet'in ilan edilmesi ile 1908, 1912 ve 1913 seçimlerinde Urfa’dan milletvekili seçildi. 

Kādiriyye tarikatı Hâlisiyye kolunun kurucusu ve aynı zamanda babası Abdülkadir Sıddıki Efendi'nin de şeyhi olan Şeyh Abdurrahman Hâlis Tâlebânî’nin oğlu ve halifesi Şeyh Ali Tâlebânî’ye intisap ederek, ondan hilâfet aldı. 

İstanbul, Aksaray Oğlanlar Tekkesi’nde vekaleten şeyhlik görevini sürdürürken, Meclis-i Meşâyih (Şeyhler Meclisi) reisliğine getirildi.

1922’de Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye üyeliğine atandı. 

Bu kurumun aynı yılın ekim ayında faaliyetine son vermesi üzerine, Urfa'ya giderek Halvetî Dergâhı postnişini oldu.

1923'te TBMM 2. dönem seçimlerinde, Urfa’dan milletvekili seçildi. 

Şeyh Saffet Yetkin'in, Galatasaray Lisesi mezunu ve Paris'te, Sorbon Üniversitesi felsefe bölümünde eğitim gören oğlu Suut Kemal Yetkin (Urfa 1905-1985) 1944-1950 yılları arasında 2 dönem Urfa milletvekilliği, sonraki yıllarda ise Ankara İlahiyat Fakültesi Dekanlığı ve Ankara Üniversitesi Rektörlüğü görevlerinde bulundu.
 

Suud Kemal Yetkin.jpg
Suud Kemal Yetkin / Fotoğraf: İslam Ansikopedisi


53 arkadaşı ile birlikte Hilafetin Kaldırılması ile ilgili Kanun teklifini veren Şeyh Saffet Efendi ile birlikte, mecliste Mustafa Kemal'e en fazla destek veren; İslami bilgileriyle öne çıkmış kişilerden biri de İzmir Milletvekili ve Adalet Bakanı Mehmed Seyyid Bey'dir.
 

İzmir Milletvekili ve Adalet Bakanı Mehmed Seyyid Bey.jpg
Mehmed Seyyid Bey / Fotoğraf: Wikipedia


Mehmed Seyyid Bey, 1873 yılında İzmir’de doğdu. Babası İzmir eşrafından, Müezzin zadeler ailesinden Abdullah Takıyyüddin’dir. 

Aynı zamanda medrese mezunu olan Seyyid Bey, 1904 yılında Mektebi Hukuk'u birincilikle bitirerek İzmir'de avukatlık yapmaya başladı.

1908, 1912 ve 1914 seçimlerinde Osmanlı Meclisi'ne seçildi.1916'da, Âyan Meclisi üyeliğine tayin edildi.

1910’da İttihat ve Terakkî Fırkası başkan yardımcılığına, 1911’de fırka reisliğine getirildi. Meclis'te, medrese mezunu bir İslam Hukuku hocası olarak çeşitli komisyonlarda görev yaptı. 

29 Nisan 1920'de İngilizler tarafından tutuklanarak Malta'ya gönderildi. Malta sürgünlerinin Ekim 1921'de serbest bırakılmaları üzerine Ankara'ya gitti.

Bir müddet sonra İstanbul'a dönerek Üniversite'deki hocalık görevine devam etti. Cumhuriyet'ten önce Mustafa Kemal'e hukuki konularda danışmanlık yaptı.

1923'te 2. Meclis seçimlerinde İzmir milletvekili, 14 Ağustos 1923'te Adliye Bakanı oldu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, 3 Mart 1924’te hilâfetin kaldırılması teklifinin görüşüldüğü oturumda Adliye Bakanı Seyyid Bey, uzun bir konuşma yaparak; bu kanunun şer‘î dayanaklarını tarihî ve fıkhî zeminde temellendirmeye çalıştı.

Hilâfetin dinî değil, dünyevî bir kurum olduğu fikrini ileri sürerek hilâfetin; hakikî ve sûrî (şeklen, görünüşte) olmak üzere ikiye ayrıldığını, şimdiki hilafetin ise şekli olduğunu ve gerçek halifelikle bir ilgisinin bulunmadığını savundu.

Ayrıca hilâfeti, fıkıhtaki vekâlet akdi çerçevesinde; halkla halife arasındaki bir sözleşme biçiminde tanımlayarak, mevcut seçimler sonucu oluşan hükümetin bir anlamıyla halifeliği de temsil ettiğini iddia etti.

1924 yılında tekrar İstanbul'daki hocalık görevine dönen Seyyid Bey, 8 Mart 1925'te öldü.

Urfalı Kadiri Şeyhi Saffet Yetkin ile medrese mezunu arkadaşı Adalet Bakanı Mehmed Seyyid Bey'in siyasi tavırları ibret verici.

Tabii en az onların ibretlik durumu kadar, onları siyaseten öne çıkaran ve İslamcı arkadaşları ile çarpıştıran akıl da önemli.

Seyyid Bey'in, meclisteki İslami muhalifleri kastederek Mustafa Kemal'e; "Paşam, bu mutaassıplarla siz tartışmayın, bize bırakın; biz onların dilinden anlarız!" dediği rivayetler arasında.

Lozan'a, Kürtleri temsilen götürülen, ancak Kürtlerle ilgili tek kelime etmeyen Diyarbekir Milletvekili Zülfü Tigrel, arkadaşı Bayındırlık Bakanı Liceli Kürt Pirinççizade Feyzi Bey;

Hilafet kaldırılırken kanun teklifi veren ise Urfa Milletvekili Kadiri Şeyhi Saffet Efendi ve onun bir numaralı destekçisi medrese mezunu Adalet Bakanı Seyyid Bey!

Ulusalcı-laikçiler bu konularda oldukça mahirler!

Kürde karşı Kürd ve İslamcıya karşı İslamcı!

Bugün de fikir ve siyaset dünyamızda çok sayıda Zülfü Tigreller, Pirinççizade Feyzi Beyler, Seyyid Beyler ve Şeyh Saffetler var!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU