Sosyolog Mücahit Bilici’nin “Hamal Kürt” isimli kitabından (Avesta Yayınları/2017) sonra, geçen günlerde Altan Tan (Eski Diyarbekir Milletvekili), Independent Türkçe'de “Hamal Kürt ve 2 Ayaklı Masa” başlıklı bir makale kaleme aldı.
Tan yazısında; Kürt hamalların, hamallıktan kurtulmasına rağmen, Kürt siyasetinin hala hamallıktan kurtulamadığından yakınıyordu.
Sosyolog Bilici ise; Kürt kimliğinin hikayesini anlattığı akıcı kitabında bu metaforu, Kürtlerin içine düştüğü hamlık ve mallığı birden ifade etme anlamında kullandığını belirtiyordu (s:14).
Kamuoyunda ise artık sıkça kullanılmaya başlanan “Hamal Kürt” teşbihi sanki Said-i Nursi’ye ait bir metaformuş gibi algılanmaya başlandı.
Bu yanılgıyı doğuran iki sebep var.
Birincisi: Gerek akademisyen Bilici’nin ve gerekse siyasetçi Tan’ın, Nur risalelerinden istifade eden, söylem ve yazılarında Said-i Nursi’nin ismine ve(ya) mesajlarına sıkça yer veren iki erbab-ı kalem olmaları.
İkincisi: Vakıa; 1908’lerde II. Meşrutiyet yıllarında Bediüzzaman İstanbul’a gitmiş ve Kürtlerin umum çayhane ve mekanlarını gezmiştir.
Bu esnada temel mesleği hamallık olan ve sayıları 20 bin ila 40 bin arasında değişen ciddi bir Kürt topluluğuna da seslenmiştir.
Bilahere; 31 Mart Hadisesinden sonra idamla yargılandığı Divan-ı Harp Mahkemesi’nde İstanbul’dayken yaptığı faaliyetleri şöyle savunmuştur:
İstanbul'da yirmi bine yakın Kürdler -hamal ve gafil ve safdil olduklarından- müstebidlerin onları iğfal ile Kürd kavmini lekedar etmelerinden korktum. Kürdlerin umum yerlerini ve kahvelerini gezdim. Geçen sene anlayacakları suretle meşrutiyeti onlara telkin ettim. Şu mealde:
'İstibdad, zulüm ve tahakkümdür. Meşrutiyet, adalet ve şeriattır. Padişah, Peygamberimizin (a.s.m) emrine itaat etse ve yoluna gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa; zulmedenler, padişah da olsalar hayduttur. Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı; cihad edeceğiz sanat, marifet silahıyla. Amma komşularımız ve bizi teyakkuz ve terakkiye sevk eden Ermenilerle kemal-i memnuniyetle dost olup el ele vereceğiz. Zira husumette fenalık var, husumete vaktimiz yoktur. Hükûmetin işine karışmayacağız. Zira, hikmet-i hükûmeti bilmiyoruz...'
Hammalların Avusturya’ya karşı –benim gibi bütün Avrupa’ya- boykotajları ve en müşevveş ve heyecanlı zamanlarda âkılane hareketlerinde bu nasihatın tesiri olmuştur. Padişaha karşı irtibatlarını ta'dil etmeye ve boykotajlarla Avrupa'ya karşı harb-i iktisadî açmağa sebebiyet verdiğimden, demek cinayet ettim.(Divan-ı Harb-i Örfi ve Said-i Kürdi)
(Kendini ana akım olarak gören Ortodoks Nurculuk; 'Kürdler' yerine 'Vilayat-ı Şarkiye', 'Ermeniler' yerine de 'Türkler' yazarak çirkin tahriflerde bulunmuş. Her neyse; bu tahrifat konusu başka uzun yazılar hak ediyor.)
Dikkatle okunduğu takdirde bu savunmasında Bediüzzaman’ın vermek istediği mesajlardan üç tanesinin şunlar olduğu görülecektir:
- Kürtleri, “Her kavmin sebeb-i saadeti” olarak gördüğü Meşrutiyete teşvik etmiştir. Çünkü; artık baskı, zulüm ve despotluk devri kapanmış ve Meşrutiyetle Kürtler de irade sahibi birer insan hatta birer padişah gibi özgür olacaklardır.
- Kürtleri, Ermeni toplumu ile yardımlaşma ve dayanışma içerisinde bulunmaları gerektiği konusunda uyarmıştır.
Çünkü o tarihte yani 1909’un Nisan ayında Adana, Erzurum, Sivas ve daha başka yerlerde Ermeni milletine yönelik hükümetin ciddi baskı politikaları söz konusuydu.
Özellikle; Adana İğtişaşı denilen meşhur Adana Olayları’nda Ermeni toplumu bir katliamla karşı karşıya gelmiş ve sayıları 20 bin ila 30 bin arasında belgelenen ciddi bir kayıpları olmuştu.
İşte bu kirli siyasetin farkında olan Bediüzzaman; daha İstanbul’da iken elinden geldiği kadar kendi kavmi olan saf Kürtleri düşmanlıktan ve İttihatçıların oyununa gelmekten sakındırmaya çalışmıştır.
(Bu kendi beyenatlarına rağmen Bediüzzaman’ı hala “İttihatçıydı!” veya “Ermeni Katliamı’nda parmağı vardı!” gibi delilsiz ve belgesiz ithamlarda bulunanların kulakları çınlasın! (Bkz: Dincilik mi Dindarlık mı?/Muhammed Salar/ Yöneliş Yayınları/2019)
- Padişah II. Abdülhamid ve İttihat ve Terakki arasındaki mücadelede Kürt hamalların nasıl bir tavır takınmaları gerektiğine dair bir ölçü verip ikazda bulunmuştur.
Hatta 5 Ekim 1908’de Avusturya İmparatorluğu, Bosna Hersek’i ilhak etmiş. Bunun üzerine Kürt hamallar, Bediüzzaman’ın nasihatlarını da dinleyerek Avusturya’nın limana yanaşan 26 gemisinin yüklerini boşaltmamış, çoğunlukla fes olan mallarını da boykot etmişlerdir.
Beraatla sonuçlanan bu izzetli ve celalli meşhur savunmasından sonra gelelim Said-i Kürdî’nin Kürdler için kullandığı metafora;
“Ben ki bir hamalın oğluyum” diyerek kendi nefsini hamal oğulluğundan çıkartmayan Bediüzzaman’ın, Kürt toplumu için kullandığı teşbih ise “Hamal Kürt” değildir.
Belki tarihleriyle ve potansiyelleriyle uyumlu, izzetlerini de okşayan “Aslan Kürdler”dir.
Edebiyatta arslan metaforu; cesaret, mertlik, kendi işini kendi görme, çıkarını düşünmeden gayretli olma gibi anlamları sembolize etmede kullanılmıştır ki tam olarak Kürt’ün karakteristik özellikleri ile birebir örtüşmektedir.
Hemen Saîdê Kürdî’nin kendi ifadeleri üzerinden konuya odaklanalım:
Kürdistan’da en çok rağbet gören; ahlâk, cesaret, onur, diyanet ve kalp-dil uyumluluğudur.
Ey Asurîlerin ve Keyanîlerin cihangirlik zamanında pişdar kahraman askerleri olan Aslan Kürdler! Beşyüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette, vahşet ve ğaflet sizi ğaret edecektir.
(İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi ve Said-i Kürdi)
Evet, tarihte büyük imparatorluklar, devletler kurmuş, İnsanlığa ve İslamiyet’e büyük hizmetler sunmuş (Medler, Gutiler, Mitaniler, Eyyubiler, Mervaniler vb.), cesaret ve gayrette mümtaz, büyük bir kavim olan Kürtler, Diyarbekir’in Akkoyunlular tarafından ele geçirilmesinden yani 1402’den beri uykuya daldıkları anlaşılıyor.
Akıl, fen ve bilimin her tarafa hücum ettiği bu medeniyet sabahında bir an evvel uykudan uyanmaları gerekiyor. Aksi takdirde vahşet ve kırıma maruz kalacaklarını haber veriyor.
(Ortodoks Nurculuk bunu da 'Yavuz Selim’in Suriye’ye girişi' olarak topluma anlatıyor. Hem de güncel kirli savaş ve siyasete de alet ederek. Yazıklar olsun!)
Ey bağlı aslanlar gibi efrad-ı Ekrad! Şimdiye kadar iki cihetle esirdiniz… Şimdi bu inkılab-ı azimden sonra azadesiniz.
(Nutuk)
Aslan Kürdlerin sirklerden, yapay kafeslerden, gerek kendi aralarındaki cehalet, fakirlik, bölük-pörçüklükten ve gerekse despot iktidarların onlara yaptıkları zulüm ve ihanet gibi bağlardan, kelepçe ve kayıtlardan çabucak kurtulmaları gerekiyor.
Kader, her zaman altın tepside fırsatlar sunmak zorunda değildir. Ne evcil arslan bize lazım ne de vahşi arslan!
Kürt'e elzem olan; artık vasiyete muhtaç çocukluk evresini geçip kendi kararını kendisi verebilen dahası akıl, fen ve sanatla ilerlemiş ve meşrutiyetle medeni özgürlüğünü de kazanmış, başındaki tacı ile kral-padişah olan aslan rütbesidir!
Bizim Aslan Kürdlerin ihtilafı için; kulübümüz sun’i ve mukaddeme-i ittihad olduğu için gayet ihtiyat ve hulus-u niyet ve fedakârlık (hatta ruhunu… nerede kaldı enaniyetler) ve maharet ve itidal-i demme muhtaçtır.
(Nutuk)
Burada da Nursi; Kürt siyasetçileri için altın tavsiyelerde bulunuyor; aslanların henüz milli birliklerini oluşturamadıklarını dolayısıyla oluşturacakları kulüp, parti gibi Kürt kurumlarının, Kürt'ün kendi milli birliğine hizmet etmesi gerektiğini vurguluyor.
Bunun için de siyasi aktörlerin bencillik ve şahsi çıkarlardan son derece uzak, fedakarlıkla, dikkat, liyakat, soğukkanlılık ve samimi bir dayanışma ruhuyla hareket etmeleri gerektiğinin altını çiziyor.
Ey Kürtler! Hamal değil, sirkte evcil aslan olmak değil, Bediüzzaman’ın da açığa çıkartmaya çalıştığı potansiyelimizdeki ve kadîm tarihimizdeki aslanlar gibi yani özgür padişahlar olmak için geç kalmıyor muyuz?
Xwendin, xwendin, xwendin, xebat, desthevgirtin, yekîtî…
Not: Bu yıl 23 Mart Said-i Nursi’inin vefatının 60'ncı yıl dönümü. Tüm anma programları asrın vebası koronavirüs yüzünden iptal edilince ben de bir anma etkinliği yerine geçecek bir anlama yazısı kaleme almayı tercih ettim. Faydalı olması dileğiyle.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish