Elazığ depreminde 41 yurttaşımız yaşamını kaybetti. 1607 yurttaşımız yaralandı.
İncelenmesi tamamlanan 16 bin 326 binadan 3 bin 442’si ağır, 296’sı orta ve 5 bin 979’u az hasarlı olduğu tespit edildi.
Deprem bilimcileri 6.8 büyüklüğünde bir deprem için bu rakamların çok fazla can kaybı ve hasar olduğuna işaret ediyor.
Elbette ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı gibi “depremi durdurma şansınız yok.”
Doğru! Deprem kaçınılmaz bir doğa olayı.
Ancak deprem kuşağı, fay hattı, hatta genel bir zamanlaması şu veya bu şekilde tespit edilebiliyor.
Bu tespitler göz önüne alınarak, çürük zeminler üzerinde yerleşim alanları inşa edilmediği, çok katlı binalar yapılmadığı takdirde, yine de depremin yaratacağı can kaybı ve hasar engellenemiyor; ama en alta çekilebiliyor.
Elazığ’da depremin bu denli fazla can kaybı ve hasarın ortaya çıkmasında, çürük zemine çok katlı yapılar olarak yapılması etkili oluyor.
Elazığ Jeoloji Mühendisleri Odası'nın, çürük zemin ve zemin ve çok katlı yapılaşmanın yarattığı tehlikelerle ilgili ‘Elazığ Belediyesi'ni defalarca uyarmasına’ karşın ciddiye alınmıyor bu uyarılar.
Oda’nın yetkililerinin konuyla ilgili basına yansıyan açıklamaları şöyle:
Elazığ Belediyesi'yle iç içe çalıştığımız dönemlerde… Elazığ'ın zemini ile ilgili bir harita yapmıştık. Elazığ Belediyesi o dönem zemin etütleri kapsamında bizi yönlendirmeyince çalışmaların çok da ederi olmadı.
Çalışmalar Süleyman Selmanoğlu zamanında yapıldı, ortada kaldı. Selmanoğlu’nun ilk döneminde medyaya da yansıyan bir çalışmamız vardı. O dönemde Selmanoğlu’nu şöyle uyarmıştık;
‘Siz yeni seçildiniz, Sürsürü'de imara 7-8 katlı binalar vermişsiniz, sağlam olan zeminlere 2 katlı binalar vermişsiniz. Bunu revize etmeniz gerekmiyor mu?’
Zaten alınmış verilmiş bir şey olduğu için kimse kulak asmadı. Bugün de bunların sonuçlarını görüyoruz. 10 katlı 15 katlı binalar yapılıyor bunlar külliyen yanlış.
Açıklama şöyle devam ediyor:
Deprem bizim bölgemizin vazgeçilmezi. Zemine uygun binalar seçilmemiş. Herhalde depremin Elazığ'a özel bir kastı yok. Kasıtlı bir hamlesi yok. Ama nedir? Binalar davetiye çıkarmış, deprem de gelip yıkmıştır.
Bizim üzerinde durmamız gereken en önemli şey; yerleşim planının içerisinde zeminin özelliklerini göz önünde tutmak gerek.
Yani zemin hangi değerde ve hangi değerleri kabul ediyorsa o değerlere uygun bina yapmamız lazım ya da mecbur ise binamızı zemine göre sağlam yapmamız lazım.
Abdullah Paşa, Sürsürü ve Mustafa Paşa Mahallelerinin bazı binalarında ağır hasar ve yıkımın olma nedeni sağlam olmayan yapılar.
‘Depremi durdurma şansınız yok’… Ölümleri durdurma şansınız var.
Yeter ki insanlarımızın ‘kaderi’ bir avuç ‘iktidarcı’ sorumsuz çıkarcının kara ellerine bırakılmasın.
Elazığ’da arsa problemi de yok.
Belediye, adı geçen uzman kurumların uyarılarını dikkate alan bir noktadan, yeter ölçüde beton ve demirin kullanıldığı, sağlam zemin üzerinden tek katlı ya da iki katlı binalar yapılmasına önayak olsaydı, bu düzeyde ölümler ve yıkımlar yaşanmayacağı o kadar gerçek ki…
Depremin merkez üssü olan Sivrice’de tek katlı ya da iki katlı betonarme binalarda hiçbir hasarın olmaması bunun kanıtı.
Aynı Sivrice'nin köylerinde ölümlere de yol açan yıkımlar var.
Yıkılan evlerin hemen hepsinin tek katlı ya da iki atlı olması da çözüm olmamış: Kerpiçten yapma olmaları buna neden olmuş.
Deprem bilimciler yıllardır depremin eşikte olduğunu söylüyor.
Neden tedbir alınmadı?
Tedbir almak için 21 yıldır toplanan deprem vergisi nerede harcandı?
Bu önemli iddia hala cevap bekliyor.
Hele de Kızılay'ın konumunun istismar edilmesi…
Kızılay'ın, Ensar Vakfı'nın vergi kaçırmasına aracı yapılması skandalı, bu soruların belgeli kanıtlı aydınlatılmasını çok daha bir zorunlu kılıyor.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish