“Hayata Dönüş” mü? “Hayatı yok ediş” mi? (1)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

15 Aralık 2000 tarihinde “dost güçler”in ana operasyon karargahında, İstanbul Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Eyüp Engin Hoş tarafından, operasyon Özel Müdahale Planı son bir kez gözden geçirildi ve “düşman güçler“in hayatlarını yok ediş için artık her şey hazırdı…

O operasyon çerçevesinde askeri güçleri kendilerine, cezaevi müdürlerine ve infaz koruma memurlarına “dost güçler”, bu cezaevlerinde kanunlar çerçevesinde devletin koruması altında kalan tutuklu ve mahkumlara “düşman güçler” diyorlardı.  

Türkiye'nin orta Anadolu ve batı bölgelerinde, başta İstanbul Bayrampaşa ve Ümraniye Cezaevleri olmak üzere, 20 cezaevine Türkiye Cumhuriyeti'nin asker ve polis kuvvetleri tarafından askeri operasyon düzenleniyordu.

Savaş hali yaşanan düşman bir ülkenin tespit edilen kalesine yönelik kesin yok edici bir operasyon düzenleniyordu sanki…

Operasyonun adı da manidardı… Kapsamlı bir ‘Hayatı Yok Ediş Harekatı’ düzenlendiği halde, “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilmişti.

Bu nasıl bir “Hayata Dönüş” operasyonu idiyse artık, 12’si Bayrampaşa Cezaevi'nde olmak üzere, 28 tutuklu ve hükümlü hayatını kaybederken, yine 55’i Bayrampaşa Cezaevi'nde olmak üzere 237 tutuklu ve hükümlü yaralanmıştı.

Ölümler “sıcak” operasyon anlarıyla da sınırlı kalmamış, devamında, sürdürülen ölüm oruçlarında 122 insan hayatını kaybederken, 600’den fazla insan organlarından birini ya da bir kısmını kaybederek ağır bir engelliliğe mustarip kalmıştı.

Böyle bir adın seçilmesinin ilham kaynağı da, ölüm orucunda olan insanlara müdahale ederek onları hastaneye kaldırarak, direnişe son vermelerini ve hayata dönüşlerini sağlama (!) kararı olmuştu…

Devletlerin savaşa, hayatları yok etmeye “barış” deme, daha başında Özel Harpçi karakterlerini faş etme gibi tuhaf bir huyu da vardı. 

Anımsayalım, 1974'te Kıbrıs’a yapılan çıkartmaya Kıbrıs Barış Harekatı denmişti. 2018 Afrin’e dönük askeri harekata Zeytin Dalı, en son Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik operasyona da “Barış Pınarı Harekatı” denmişti.


Tutuklular “Kalaşnikovla ateş ettiler” (mi?)

19-21 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen cezaevleri operasyonu, savunmasız insanların hayatlarını yok ediş; belirli bir plan ve program çerçevesinde soğukkanlılıkla hazırlanmış gerçek bir toplu katliamdı.

Tutukların ‘savunmasızlık’ halinin üstünü örtmek, katliamı normalleştirmek için Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, içeriden "Kalaşnikofla ateş ettiler" diyecekti.

Adli Tıp Raporu, Bakan’ın bu iddiasını çürütecekti.

Rapora göre, koğuşlardan ateş edilmemiş, dahası öldürücü dozun üzerinde gaz bombası kullanılmıştı.

Bayrampaşa Kapalı Cezaevi'ndeki C-1 koğuşunda kalan kadın tutukluların, güvenlik görevlilerinin kullandığı göz yaşartıcı, gaz ve sinir bombalarının çıkardığı yangında öldürüldükleri belirlenecekti.

Bilirkişi raporuna göre de, silahlı bir direniş olmamıştı. Kömüre dönmüş koğuşlarda yapılan aramalarda silaha da rastlanmamıştı.

Bilirkişi raporunda ayrıca mahkumların bulunduğu taraftan güvenlik görevlilerinin bulunduğu yöne doğru ateş açılmadığı, aksine atışların dışarıdan içeriye doğru yapıldığı kaydedilecekti.

Raporda, Bayrampaşa Kapalı Cezaevi'nde 12 kişinin hayatını kaybettiği, C-1 koğuşunda 6 kadın tutukludan 5'inin yanarak, 1'inin ise gazdan zehirlenerek öldüğü de yazılacaktı.

Raporda, operasyonda kullanılan bombaların etkin maddesinin 20 gramının 38 dakikada insanı öldürdüğü vurgulanarak, "C-1 koğuşunda 35 gram bomba maddesi bulundu" denilecekti.


“İki askeri vuran mahkumlar” (mı?)

Operasyon sırasında Ümraniye Kapalı Cezaevi'nde Uzman Çavuş Nurettin Kurt ile Çanakkale Kapalı Cezaevi'nde Mustafa Mutlu adlı iki asker de yaşamlarını yitirmişti.

Uzman Çavuş Nurettin Kurt’un, “teslim ol” çağrılarına ateşle karşılık veren mahkumlar tarafından vurulduğu açıklanmıştı.

Ancak Kurt’a yapılan otopside ölüme yol açan yaralanmaya “yüksek kinetik enerjili bir silahın” sebep olduğu belirlendi.

Ümraniye Cezaevi’nde tutukluların bulunduğu koğuştan çıkarıldığı iddia edilen beş adet tabancanın içinde “yüksek kinetik enerjili silah” olarak kabul edilen uzun namlulu silahlar yoktu.

Ayrıca silahın mahkumlarda olmayan uzun namlulu bir silah olduğu belirlendi ve Kurt'un ölümüne yol açan silahın mahkumlardan elde edildiği öne sürülen silahlar olmadığı belirtildi.

Raporda, ölüme yol açan silahın sadece AK-47 ya da G-3 piyade tüfeği olabileceği belirtildi ve Kurt'un askerlerin silahıyla öldüğü kesinleşti.

Aynı koğuşunda patlayan onlarca gaz bombasının yanında, patlamamış 45 adet bomba bulundu. C-14 ve C-15 koğuşlarına da ateş açıldığı ve üzerinde "Kapalı yerlerde kullanmayın" ve "Bombayı insan ve yanan madde olmayan sahaya fırlat" yazılarının bulunduğu çok sayıda göz yaşartıcı bomba ile gaz bombasının atıldığı kaydedildi.


Tutuklular (mı) birbirini öldürdü, tutuklular çatışma da (mı) öldürüldü?

Tutukluların silahla birbirlerini öldürdüğü iddiası da, tutukluların uzun mesafeden açılan ateş sonrası öldüğünü belirleyen adli tıp raporuyla çürütüldü.

Rapor ayrıca, kimi delillerin karartıldığını ve jandarma tutanağındaki verilerindeki bazı çelişkileri de ortaya çıkarmıştı.

Resmi makamların operasyonla ilgili dile getirdikleri açıklamaların ve basında çıkan birçok haberin de yalan ve sahte olduğu ortaya çıkmıştı.

Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "Askerin öldürdüğü tutukluların, askerle çatışmaya girdiği" demecinin yanı sıra, bazı ölümlerin tutuklular arasındaki çatışmadan çıktığını iddiası ortaya atmıştı.


Otopsi raporları gerçeği 
(Açıklayıcı emsallerle…)

Murat Ördekçi’nin otopsisinde, ölüme neden olan merminin bulunamadığı ve mermi yarasının çevresinin kesilerek genişletildiği tespit edildi.

Mustafa Yılmaz’ın otopsisinde dört merminin vücuda isabet ettiği, otopsi öncesi müdahale edilerek yaranın etrafında kesikler oluşturulduğu ve sadece üç mermi fragmanı (vücuda çarpıp parçalanan mermi türüne ait parçası) bulunduğu tespit edildi.

Cengiz Çalıkoparan’ın ise vücuduna üç mermi isabet etmesine karşın, vücudundan çıkan mermi sayısı iki tane olduğu tespit edildi.

Mermi çekirdekleri delildir.

Otopsi tutanaklarına göre önemli deliller yok edilmişti.

Dava dosyasında, adli tıp otopsisi öncesinde olay yerinde müdahale yapıldığını belirten bir rapor mevcut.

Ancak bu raporda vücuttaki mermi çekirdeklerinin çıkarıldığına ilişkin hiçbir belirtme yoktu.

Delilleri kim, neden, nasıl yok etti?

Bu durum 27 Ağustos 2001 tarihli Radikal gazetesine de yansıdı.

Konuya ilişkin yapılan haberde, görüşülen bir Adli Tıp Uzmanı bu yapılanların anlamının “delilleri yok etmek” olduğunu belirtip, bunun nedeninin “kullanılan özel bir silahı gizlemek olabilir” diye ifade ediliyordu.

Mustafa Yılmaz’ın vücudundan çıkarılanların normal mermi parçası olmadığı, vücuda girdikten sonra parçalanan özel bir mermi türü olduğu, otopsi raporundaki “yaygın ağır metal parçaları” ifadesiyle ortaya konmaktadır.

Radikal gazetesi aynı haberde bu mermilere ilişkin başka bir “uzman” görüşünü de aktarıyordu;

Bu mermiler hedefe isabet ettikten sonra fişekler parçalanır böylece kesin sonuç alınır. Yani öldürür.


Bu mermilerin İsrail, Amerika tarafından imal edilip kullanılan silahların mermileri olduğu da aynı haberde vurgulanıyordu.


Bilirkişi raporları gerçeği

  • C-1 kadınlar koğuşuna, yani 6 kadının diri diri yakıldığı koğuşa, jandarma tarafından bilerek ve isteyerek “öldürücü dozun üzerinde” tam 45 adet gaz bombası atılmıştı.

  • Atılan gaz bombalarının üzerinde, “Kapalı yerde kullanmayın, yeterli hava akımı olması gereklidir... Bombayı insan veya yanabilecek malzeme olmayan sahaya fırlat...” yazısına rağmen, bombalar, 27 kadın tutuklunun sıkış tıkış dolduğu küçük bir koğuşa atılmıştı.

  • Raporlara göre, koğuş sadece yakılmamış, kadınlar koğuşunun havalandırmasında bulunan kurşunlara ilişkin kalıntılar, delikler gösteriyor ki, koğuş sürekli kurşunlanmıştı.
     
  • Sadece kadınlar koğuşunda da değil, tüm C bloktaki silah atışları idare yönünden koğuşlara doğru yapılmıştı. Bu atışların tümü “yüksek kinetik enerjili silahlardan yapılmıştır.” Bu tür silahlar Ordu’nun kullandığı uzun namlulu silahlardandı. Yani o günlerde jandarma kaynaklı, “çatışma çıktı, ellerinde kaleşnikov var” haberlerinin hiçbir doğruluk payının olmadığı ortaya çıkmıştı.
     
  • Katliamı yaşayan tutukluların anlatımları ile Bilirkişi heyetinin raporundaki bulgular birbirine örtüşmektedir. Keza tutukluların gaz bombalarını etkisiz hale getirmek için “bombaları havlulara sarıp geri atıyorduk” şeklindeki anlatımları, bilirkişi raporunda “birçok bombanın üzerinde havluların olması” şeklinde dile getirilmişti.
     
  • Bilirkişi raporunun ilk cümlesi “olay yerinin orijinalitesinin bozulmuş olduğu” şeklinde başlamaktadır. Orjinalitenin nasıl bozulduğu tutanakta anlatılıyor. Örneğin operasyon kanlarının bir göl halini aldığı yerin üzerine çimento dökülmüştür. Burada delillerin gizlenmesi için uğraş verildiği anlaşılmaktadır. Delillerin yok edilmesi gibi bir başka suç daha işlenmişti.
     
  • ‘Jandarma olay yeri tutanağında sık sık tutukluların tüpleri alev silahına dönüştürdükleri söylenmektedir. Oysa bilirkişi raporu bu tüplerin üzerinde çizik dahi olmadığını belirterek operasyonu yapanların bir yalanını daha ortaya koymuştur.
     
  • Jandarma katliamda bomba ve uzun namlulu silahların dışında saçma atan ve birden fazla insana isabet etme olasılığı yüksek olan pompalı tüfek de kullanmıştı. Bu silaha ait fişeklerden ikisi C-1 havalandırmasında bulunmuştur. “Hayata Dönüş” operasyonu böyle silahlarla yapıldı.

 
Keşif tutanağı gerçeği
(19.01.2001/2000-21034 nolu keşif işlemi)

Cumhuriyet Savcısı Cafer Koman, Bilirkişi Doç. Dr. Bülent Üner, Bilirkişi Ayşegül Camaz, Bilirkişi Bülent Şam, Zabıt katibi Çiğdem Ağdağ, Şoför Oktay Yavuz tarafından yapılan keşif tutanağının önemli kısmı aşağıdaki gibi alıntılanmıştır:

Önceki olay yeri keşfinde ortamın karanlık olması ışık ortamı olmaması, havanın kararmakta oluşu, ayrıca havanın kapalı ve karlı oluşu nedeniyle cezaevi içinde yeterli inceleme yapılamadığından, ayrıca jandarma tarafından düzenlenen operasyon tutanağındaki iddiaların gerçeklik derecesi araştırılması bakımından C blokun ilk şebekesinden içeriye girildi.

Koridor duvarları, tavanları, kirişleri, yan duvarlarda bulunan yangın ve elektrik panolarının kapakları koridordaki şebeke kapılarının üstleri incelendi.

Duvarlardaki bazı mermi deliklerinin daha önceden müdahaleye uğrayıp duvar ve sıva içindeki mermi çekirdeklerinin alınmış izlenimine varıldığı, yapılan mermi çekirdeği aramasında sorumlu kalmasından orada olması gerekirken, orada bulunmaması anlaşıldı...

Koridorun en sonunda 19. koğuş kapısı açılır kanadın önünde 7,62 milimetre çapında kovanın bulunduğu, bu da incelenmek üzere yukarıda adı geçen adli tıp uzmanlarına teslim edildi...

Özelliği olan bu izler ve bulgular saptandıktan sonra yukarıda adı geçen adli tıp uzmanları ile koridor boyunca görülen tüm mermi çekirdeği izlerinin idari kısım tarafından koridorun sonu olan 19. koğuş yönüne doğru olduğu, hiçbir mermi çekirdeği atış izinin idari bölüme doğru olmadığı dolayısıyla koridorda kendini yakarak operasyon yapan jandarmalara doğru gittiği ve kendi arkadaşları tarafından ateş edilmek sonucu vurulduğu jandarma operasyon tutanağında belirtiler bu durumun Gerçek olamayacağı çünkü biraz önce de belirtildiği gibi hükümlü ve tutukluların olduğu yerden jandarmaların giriş yaptığı ve bulunduğu idari yöne atış yapıldığına ilişkin hiçbir belirti, iz bulunmamasından anlaşılmıştır.

Bununla birlikte özel bir önemi düşünülerek C -14 koğuşu üst katında, koğuş girişine göre sağ taraftaki dışa bakan duvarın iç tarafının önünde bir masa altında büyük harflerle bulunan göz yaşartıcı bomba boş kutusu bulundu incelendi. Yukarıda Bomba kutusu üstünde, “bombayı insan veya yanabilecek malzeme olmayan sahaya fırlat, kapalı yerde kullanmayın, yeterli hava akımı olması gerekir” gibi uyarı yazıları olduğu görüldü.

(Ek-3 Keşif Raporu)


 

Keşif Raporu (17.05.2005)

Tutuklu ve hükümlülerin yargılandığı Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesinin Hakimi, Avukatların ve Bilirkişinin katılımıyla, hapishane C-Blokta keşif işlemi yapılmıştır.

Operasyondan beş yıl sonra, yani onca tadilat ve onarımdan sonra yapılan keşifte C-Blok içeresinde yüzlerce mermi deliğinin olduğu tespit edildi.

Raporun sonuç ve netice kısmı şöyledir:

Anılan koridor incelenerek, duvar ve tabanlarında herhangi mermi izi veya olaydan kalan başkaca herhangi bir izin kalmadığı, ancak koridorun giriş yönüne göre solunda bulunan kalorifer tesisatı boruları üzerinde, aynı duvardaki elektrik saç panoları ve saç yangın dolabı kapaklar, koridoru dik olarak kesen ve şebeke olarak tabir edilen demir doğramalar üzerinde mermi izlerinin varlığı gözlenmiştir.

 Yukarıda da izah edildiği üzere bazı koğuş kapılarında da mermi izlerinin varlığı görülmüştür.

Kapılar, kalorifer tesisat boruları, elektrik saç panoları ve saç yangın dolaplarındaki izler incelendiğinde; mermi izlerinin giriş çıkış pozisyonlarının C-1 koğuşundan C-19 koğuşu yönünde olduğu, mermi deliklerinin bel hizası ile tavana doğru olduğu, tavana yakın kesimlerde gelişi güzel olduğu, ayrıca birkaç mermi deliğinin ise yere oldukça yakın kısımlarda bulunduğu görülmüştür.

(Ek-4 Keşif Raporu)


Operasyonu yapan Jandarma görevlileri tutanağı ve gerçek…

Jandarma görevlileri tarafından tutulan ve operasyonun nasıl yapıldığını anlatan tutanak, gerçek dışı bilgiler, çelişkiler, mantıksız ifadelerle doludur.

Operasyonu ve ölümlerin nedenini, nasıl meydana geldiğini açıklaması beklenen tutanak, aksine suç uydurma niyetiyle hazırlanmıştır.

Somutlayalım:

- Tutanakta ‘silah atışların tümünün havaya doğru yapıldığı’ yazıyor.

Bu durumda ortada olan 12 ölüm nasıl açıklanacak?

Tutanakta bunun herhangi bir açıklaması yok.


-Tutanakta operasyona başlarken “uyarı” yapıldığı yazıyor.

Koğuşların açıldığı koridora (malta) girer girmez yaylım ateşine başlandığı, o esnada maltada bulunan Erol Arıkan’ın ayağından, Hakan Erkal’ın göğsünden yaralandığı tanık ve tutuklu ve hükümlü ifadelerinde var.  

Bu yaralanmalar 13. koğuşun önünde gerçekleşmiş. Tüm tutuklu beyanları bu konuda aynı şekilde.


-Tutanata “teslim ol” çağrılarına DHKP-C ve TKP(ML) davası tutuklularının slogan atarak, pankart asarak ve “koğuşlarda ve havalandırmalarda ellerindeki silahlarla gelişi güzel çatılara ve koğuş camlarına ateş etmeye” başlayarak direndiklerini yazıyor.

Tutuklular, slogan attıklarını ifade ederek, “Sesimizden başka direnecek bir şeyimiz yoktu, canlarımızı korumak için barikat da kurduk” demişlerdi. Bunu tutuklular anlatımlarında açıkça ifade ediyorlar.

Oysa tutanakta duvarlarda camlarda oluşan mermi izlerinin tutukluların ateşi sonucu meydana geldiği ima ediliyor.

Tutanağa göre, her tarafı kuşatılmış halde (jandarma da kuşatmayı ayrıntılı anlatmaktadır)insanlar havalandırmaya çıkıyorlar ve başka yere de değil, kendi koğuşlarının camlarına ateş ediyorlar(!)

Mermi atışlarının idare binası yönünden, yani jandarmanın konumlandığı yönden, koğuşlara doğru atıldığı bilirkişi raporunda hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıktığı halde tutanakta böyle yazıyor.  


- Tutanak da “Tüpleri alev silahı yapıp saldırdılar” yazıyor.

Bilirkişi raporunda ise, “Alev makinası olan tüpler” bir türlü bulunamamış, bulunan tüplerde de “çizik dahi olmadığı, birçoğunun boş olduğu” belgelenmiştir.


- Aşur Korkmaz bedenini operasyonu protesto etmek için tutuşturduğu halde, tutanak da “arkadaşları tutuşturdu” yazıyor.


- Tutanak da ölümler “Birbirini vurdular, birbirini yaktılar” şeklinde yazıyor.  

Oysa otopsi raporları ölümlerin nedenini açıklıkla yazıyor.


- C-1 kadınlar koğuşunda, 6 kadın devrimci diri diri yanıyor. Koğuşun tavanında açılan deliklerden, bilirkişi raporunda, “bomba kalıntılarının tam altına denk geldiği” şeklinde belirtilen deliklerden ne yapılmıştır. Tutanakta bu durum açıklanmıyor.  

“Arkadaşlarımız yanıyor, itfaiye hortumunu oraya sıkın” çağrılarını neden duymadıklarına ve neden koğuştaki yangını söndüremediklerine dair bir açıklama hiç yapılmadı.  

Tutanakta, “Hepsi birden kendini yaktı, baktık sayıları eksik” yazıyor.

Oysa tüm kadınların, özellikle başlarından yanmış olmalarının bir açıklaması olmalı.

Jandarmanın tutanakta ki “LPG gazı kokusu geldi” sözleri ise Adli Tıp/Bilirkişi raporunda (aynı yer için) “yoğun gaz bombası kokusu” olarak düzeltildi.


- Birsen Kars’ı, herkes 19 Aralık günü ambulanstan inerken “diri diri yaktılar” seslenişiyle tanıdı. Diri diri yaktıkları gerçeğini ilk kez Birsen Kars duyurdu tüm dünyaya. Bu nedenle jandarma tutanağı hazırlarken televizyondaki görüntüleri göz önüne almış.

Tutanaktaki “Yaralıları kurtarmamızı engelledi” şeklindeki ifade, Birsen Kars’ın sözleri üzerine yazılmıştır.


Son cümle; bu tutanağın her satırı şüphelidir. Nitekim Eyüp Savcılığı da tutanağı inandırıcı bulmamış ve yeniden Bilirkişi heyeti incelemesi yapmış, jandarmanın yazdıklarının gerçek olamayacağını tutanağına geçirmiştir.


“Hayata Dönüş” ya da Hayatı yok ediş Operasyonu: Bir devlet kararı…

“Hayata Dönüş” ya da hayatı yok ediş operasyonu devlet kararıdır, bu kesin!

O yıllarda devletin özü ise Milli Güvenlik Konseyi (MGK)’dir. Dönemin Hükümeti, Ecevit, Yılmaz- Bahçeli koalisyon hükumetidir.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’dır.

Operasyon MGK’de konuşuldu ve karara bağlandı.

Genel Kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’dur.

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’dır.

Hayata Dönüş Operasyonu ile ilgili uygulamaya ise Genelkurmay Başkanı orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve   Jandarma Genel Komutanlığı Orgeneral Aytaç Yalman üzerinden   uygulandı.

….

Bayrampaşa Cezaevi'ne doğrudan müdahaleyi Ankara Jandarma Özel Asayiş Komando Birlikleri (JÖAK) yaptı.

Elazığ JÖAK, Halkalı Jandarma Komutanlığı müdahale ekibi içerisinde yer aldılar.

Güvercinlik’te konuşlanmış olan Ankara Jandarma Özel Asayiş Komando Birliği, kullandığı teçhizat ile özel bir birlikti. Fiili müdahalede görevli her iki birlik de bu operasyonlar için eğitimliydi.

Özellikle Ankara Jandarma Özel Asayiş Komando Birliği, Jandarma Genel Komutanlığının göz bebeğiydi. Bu birlik cezaevi ve arama-kurtarma operasyonlarında uzmandı ve profesyonel askerlerden oluşmaktaydı.

Elazığ JÖAK İstanbul iline operasyondan 4-5 gün önce gelip operasyonun provası yapmıştı. Elazığ jandarma özel asayiş komando birliklerinin ön inceleme raporlarındaki ifadeleri bir kısmı şöyleydi;

ifadesinde şöyle demişti:

İstanbul iline Hasdal kışlasına geldik. Burada yaklaşık iki gün toplumsal olaylara müdahale eğitimi gördük.

Serhan Karaçuha

 

Askeri uçakla Elazığ’dan İstanbul’a geldik, Hasdal Kışlası’nda konuşlandık ve cezaevi operasyonu için prova yaptık. Daha sonra 19-20 Aralık günleri Ankara Özel harekattan, Halkalıdan ve dağ olarak ismini bildiğim birliklerle beraber Bayrampaşa cezaevine gittik.

Türker Gençdoğan

 

Kargo uçaklara bindik ve biz İstanbul Yeşilköy hava limanına indik. Buradan 1. Ordu Komutanlığına gittik. Orada iki gün bekledik ve Komutanlarımız burada bize eğitim yaptırdı.

Ethem Altınay

 

Cezaevine gittiğimizde Halkalı Komando Taburu ve Ankara Harekat Birlikleri vardı, içeriden dumanlar yükseliyordu.

Muhittin Özcan

 

Kargo uçaklara binerek İstanbul’a geldik. İstanbul’da toplam dokuz gün kaldık.

Mehmet Akar

 


15 Aralık 2000 tarihinde “dost güçler”in ana operasyon karargahında, İstanbul Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Eyüp Engin Hoş tarafından, operasyon Özel Müdahale Planı son bir kez gözden geçirildi ve “düşman güçler“in hayatlarını yok ediş için artık her şey hazırdı…

 

Devam edecek...

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU