Türkiye gündemi baş döndürücü bir hızla akıyor.
Her gün yeni bir gelişmeyle uyanıyor, bir önceki günün tartışmalarını geride bırakıyoruz.
Ne konuşuluyor, kim ne diyor, sonuç neye bağlanıyor gibi sorulara yetişmek neredeyse imkânsız hale geldi.
Son 1 ayda gündeme girip çıkan konuların sayısı o kadar fazla ki takip etmek zorlaşıyor.
Düşünün ki bir yandan İmralı görüşmeleri, diğer yandan CHP kongresiyle ilgili iddialar, sığınmacıların geri dönüşü, Ahmet eş-Şara'nın ziyareti, Trump-Netanyahu görüşmesi, Trump'ın Gazze açıklamaları, futboldaki gelişmeler ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusu gündemi meşgul ediyor.
Türkiye siyasetinde dengeler sürekli değişirken, son günlerde özellikle muhalefetin içinde bulunduğu dağınık süreç ve iktidarın bu durumu avantaja çevirme stratejisi dikkat çekiyor.
Son yerel seçimlerde öne geçmeyi başaran ana muhalefet, güncel kamuoyu araştırmalarında yeniden içine düştüğü dağınıklıktan kolay kolay kurtulamayacağını gösteriyor.
Bu tablo karşısında iktidar, ana muhalefetin toparlanmasını seyretmekle yetinmiyor, aksine bu dağınıklığı sürdürmeye yönelik hamleler yapıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Muhalefetin geneli açısından bakıldığında, bir önceki seçimden alınan derslerin yeterince işlenmediği ve anlamlı bir birliktelik sağlanamadığı görülüyor.
Ana muhalefet partisi, liderlik, vizyon ve strateji belirleme konularında net bir çizgi oluşturmakta zorlanıyor.
Parti içi çekişmelerin ve liderlik tartışmalarının gölgesinde, halkın taleplerine yanıt verecek güçlü bir siyasi hat oluşturulamadığı gözlemleniyor.
İktidar cephesinde ise strateji net: Muhalefetin dağınık yapısını olabildiğince artırmak ve bundan azami fayda sağlamak.
Muhalefet bloğu içindeki partiler arasındaki farklılıklar zaman zaman derinleşirken, iktidar bu ayrışmaları artıracak hamlelerde bulunuyor.
Kendi tabanını konsolide etme konusunda bazı sıkıntılar yaşasa da, muhalefetin koordinasyon eksikliğini gündemde tutarak avantajını koruyor.
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci de şimdiden tartışma konusu oldu.
İktidar açısından en güçlü aday yine Recep Tayyip Erdoğan olarak görünüyor.
Muhalefet cephesinde ise tam anlamıyla bir belirsizlik hâkim.
"Altılı masa" sürecinden yeterli derslerin çıkarılmadığı ve dağınıklığın sürdürülmesinin kaybettireceği açıkken, bu hatanın neden tekrarlandığı sorgulanıyor.
2023 seçimlerinde muhalefetin en büyük hatası, kazanma noktasına kadar geldiği seçimi kaybettikten sonra tüm faturayı yalnızca adaya keserek kolaycı bir yaklaşım benimsemesi oldu.
Oysa seçim kaybedildiğinde sadece aday değil, süreç yönetimi, strateji ve siyasi ittifakların işleyişi de sorgulanmalı.
Siyasette asıl mesele dağıtmak değil, toparlamak ve bir araya getirmektir.
Bunu başaramayan muhalefet, her durumda kaybetmeye mahkûm olacaktır.
Toplumun genel eğilimlerine bakıldığında, ekonomik zorluklar, adalet ve güvenlik sorunları gibi temel meselelerin gündemde olduğu görülüyor.
Ancak muhalefet, bu konuları geniş kitlelere hitap eden bir siyasi programa dönüştüremiyor.
Seçmen bir yandan iktidara yönelik eleştirilerini artırırken, diğer yandan muhalefetin bu eleştirileri siyasi bir fırsata çevirecek yeterli bütünlüğü oluşturamadığına şahit oluyor.
İşte tam da bu noktada, muhalefetin eksiklikleri iktidarın en büyük avantajı hâline geliyor.
Muhalefetin gücü, ana muhalefetin koordinasyon kabiliyeti kadardır.
Büyük partilerin küçük partilerin peşine takılması zor olabilir, ancak küçük partilerin büyük partilerden gelecek iş birliği tekliflerine yaklaşımı daha mümkün olabilir.
Ancak görünen o ki, CHP bu seçimde adayını yalnızca kendi seçmeninin kararına bırakmayı yeterli görüyor.
Bu stratejinin muhalefet için doğru olmadığı kanaatindeyim.
Bu durum iktidar için ise önemli bir avantaj sağlayacaktır.
Öncelikle adayın bugünden belirlenmesini gerekli görmüyorum.
İkinci olarak, kimin aday olacağının sadece CHP içindeki bir yoklamayla belirlenmesi de yetersiz bir yaklaşım olacaktır.
Zira CHP'nin son seçimlerde aldığı oy oranı, seçilecek adayın kazanması için yeterli olmayacaktır.
Tüm muhalefet partilerinin oylarını alabilecek bir isim üzerinde uzlaşmak gerekecektir.
Önceki dönemde kimin aday olacağı meselesi uzun süre tartışılmış ve bu tartışma gündemi fazlasıyla meşgul etmişti.
Ancak yöntem olarak, Özgür Özel'in bugünkü yaklaşımına kıyasla daha kapsayıcı bir model izlendiğini belirtmek gerekir.
O gün, "altılı masa"da yer alan partilerin liderlerinin ortak imzasıyla aday belirlenmiş ve tüm muhalefetin adayı olarak ilan edilmişti.
Bugünkü yöntem ise adaylığı sadece CHP'nin iç meselesi olarak sınırlayan bir yaklaşım gibi görünüyor.
Bunun yerine, seçim kararı verildikten sonra adayın belirlenmesi ve bu adayın yalnızca bir partinin değil, tüm muhalefetin adayı olacak şekilde belirlenmesi gerekir.
Elbette takdir muhalefete aittir.
Önümüzdeki süreçte muhalefetin toparlanması ve iktidarın karşısına güçlü bir alternatif olarak çıkabilmesi için yalnızca söylem düzeyinde değil, aynı zamanda organizasyonel yapıda da ciddi bir yenilenmeye gitmesi gerekir.
Aksi takdirde, iktidarın temel stratejisi olan "dağınık muhalefet" yaklaşımı başarıyla işlemeye devam edecek ve muhalefet kendini sürekli bir savunma hattında bulacaktır.
Bu çerçevede, siyasi rekabetin daha dengeli hâle gelebilmesi için muhalefetin iç çekişmelerden sıyrılıp toplumun gerçek gündemine odaklanması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak öne çıkıyor.
Mevcut tablo, siyaset sahnesindeki güç dengesinin büyük ölçüde muhalefetin kendi içindeki sorunları çözebilme kapasitesine bağlı olduğunu gösteriyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish